Bir erkeğin başka bir erkeği sevgili yapma yolundan döndürebilecek en etkili sözlerden biridir. Ve tarafımdan sözlüğe armağan yeni bir bakınız olması dileğiyle.
virabismillah.
insanın anılarıyla, özellikle kötü anılarıyla dalga geçmeye başladığı yerde doğmuştur mizah. Bu yüzden mizah orospu çocuğudur biraz, gizlenmek istenen kötü yönlerin alenen anlatıldığı, başkalarının başına gelmiş kötü şeylerin abartılıp, süslenip sunulduğu bir medeniyet fahişesidir. eğlendirir, gülerken düşünürsünüz, başınıza geldiğindeki halinizi tasavvur edersiniz ve yüz kaslarınız gerilir. başınıza geleni, kendi mizahınız yaparsanız büyürsünüz.
***
platonik aşk, platon'un idealar dünyasından yansıyan hayalin başka bedene giydirilmesi durumu; sanki platon'un kucağına doğmuşum, orasu benim vatanımmış gibi sürekli platonik aşık olan kırmızı kravatlı, yeni yetme bir oğlan çocuğu, ben. bitmek bilmeyen dallas dizisi gibi her dönemde yeni bir bedende tutku-hırs-hormon-hayal.. aşk işte. bu kez adı tuğba.
eeh işte. güzel ve çirkin arasında kalan insanlar vardır ya hani, tuğba tam orada. bazen güzel bazen değil. bazen nefesi bedenimi yakacakmış gibi, bazen öğle arası kısırın yanında lahana turşusu/sivri biber yiyen bir kız. tam kusacakken ağzınıza kayısı tadı gelmesi gibi bir etkisi, bilinmez bir gizi var. abayı yakmamın tek geçerli sebebi sınıfın en güzeli olması. sınıfın estetik durumunu da siz hayal edin artık.
neyse, bu tuğba'nın mahallesi meskenim, evi mezarım, mavi işlemeli beyaz mendili kefenim, gamzesi mezarımda açan nergisler oladursun; ki kendisinin gamzesi bile yok, eskiden tuğba'yla çıktığını bildiğim hakan adlı çocuk kafamı kurcalayıp duruyor. çocuğu da bilen bilir * alamet-i farika gibi bir piç kurusu. babası huniyle, taşırmadan yapmış. ne eksik ne fazla. yine de ekrem amca'yı * severim. babalarımız ahbaptır. bu vesileyle evlerine kadar gidip bi çaylarını içecek kadar gözüm kara. meselenin özü hakan'la konuşmak. tuğba hikayesini dinlemek.
bahçede hortumla çakılları sularken buldum hakan'ı. mavi eşofmanını bileklerinden kıvırmış, altına da abartısız bok sarısı bir tuvalet terliği giymiş, üzerinde de parliament mavi gömlek üzerine zengin piçi beyaz süveteri sırtına bağlamış. kız olsam orada veririm. bu kadar tezatı bir araya getiren yaratıcı tabi yumurtaya da can verir. hakan'a lafı dolaştırmadan meseleyi açtım, utana sıkıla tuğba'yı sevdiğimi söyledim, geçmişte neler yaptıklarını sordum. bahçe hortumunun boğazını sıkıştırarak fijüüüüüv diye ileri attığı suları bi an bırakıp hortumun ağzından birkaç yudum su içti.
- ben o kızı yedim ehe. pastaneden yedim.
sonrasını duymak bile istemesem de, ister istemez gözümde canlanıyordu. öyle bir anlattı ki şerefsiz, hortumu bırakıp 31 çekmeye gitti. ben de kendimi bir torbaya koyup ayrıldım ordan. öyle yıkılmıştım ki tuğba karım olsa, anam avradım olsun oracıkta boşardım. hem de üç kere değil dokuz kere derdim boş ol diye.
***
hakan'la 2010 yılında sirkeci'de karşılaştık. hasbihal ederken mesele açıldı, daha doğrusu meseleyi o açtı, "cesur adamsın lan, valla bak. ben olsam böyle bir şey yapamazdım." diye gönlümü almayı ihmal etmedi. ve ekledi "ben o dönem her kız için o espriyi yapıyordum lan. kimi sorsalar öyle diyordum.".. çayının son yudumunu alırken seneler evvel hayatımı siktiğinden habersiz neşeyle sırıtıyordu.