şu hayatta her şart ve durumda her zaman arkamda durmuş ve beni hiç bir zaman eksik bırakmamış insandır bilmiyorum sigara içer arada sırada içki içer namaz kılmaz filan ama bu adam cenneti en çok hakeden insanlardandır benim gözümde.
ben hayatta en çok babamı sevdim. hayat ise onu 10 yaşında benden aldı. inatla kalan sevdiklerimide almak istiyor şimdi. az önce iki yıllık sevgilimi, iyi bir dostumu sırdaşımı aldı , oysa bir hafta önce abimi almıştı. yurtdışına sürmüştü fifa oynadığım tek kardeşimi.
daha çok kişi gelip geçerde , ben hayatta en çok babamı sevdim..
--spoiler--
ben hayatta en çok babamı sevdim
karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek
nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar istanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , di mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,
Açıldı nefesim, fikrim, can evim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
--spoiler--
bu şiir çoğumuzu anlatıyor değil mi? çok seven ama hep baba yolu gözleyen çocukların şiiri.. ne kadar da acı babalarımızla ilişkimiz. hep eksik bir yanımız. mesafeler yaşla birlikte büyümüş. adımlarımız hep ters yöne atılmış, uzaklaşılmış. aynı kandan olan ama birbirini anlamayan, seslerini ulaştıramayan insanlar..
tamam bak açık olalım, bizler ağırbaşlıydık. öyle yabancı fimlerdeki gibi vıcık vıcık ilişkiler istemedik. ama kocaman bir sarılmaya da hayır demezdik. içimizde kaldı..
çok sevdik ya ama biz. bir gün bile başımızı okşamamalarına rağmen, sımsıkı sarmamalarına rağmen. en çok onlar kabullensin, takdir etsin istedik. bi iş yaptığımızda gururlansınlar diye bekledik. ama ne kadar istesek de bunu hissedemedik çoğu zaman. yarım kaldık.
yine de kızamadık ki. "onlar da böyle görmüşler demek babalarından" dedik." huyudur, karakteridir değişmez" dedik.
sonra yaşımız ilerledi cemal süreya'yla tanıştık. bi şiirini okuduk ve korku düştü içimize. sevgisini hissedemedik ama "ya giderse" diye deli gibi korktuk. çünkü sevgi gösterisinde bulunmasına gerek yoktu. bizler babalarımızı yokluğunda bile seven çocuklardık.
--spoiler--
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
--spoiler--
lisedeyken, edebiyatçı herkese bir şiir vermişti, bana da bu şiir düşmüştü. babamla görüşmüyordum o zamanlar, 5-6 yıl olmuştu. çok kavga ettim edebiyatçıyla "okumam" diye, disiplinlik oldum. şimdi en sevdiğim şiir kendisi. okumak için, dinlemek için babanızın ölmesi falan gerekmez. yan odasında yatsa bile dinlemeli herkes arada bir.
ayrıca devamı olduğu söylenmektedir ;
bir gün nebahat teyze sordu
sen hiç anana şiir döktürmedin mi diye
döktürdüm, döktürmez olur muyum
her seferinde kahpe rüzgar
aldı götürdü onları
hem ben beni 17 yaşıma kadar
elleriyle yıkayan anama
şiir yazabilecek kadar şair değilim
"Atlastan bakardım nereye gitti, öyle öyle ezber ettim gurbeti" dizeleriyle, babasından ayrı büyümüş tüm çocukların babalarına olan özlemini anlatır sanki...
ramazanda hatırlanan pide ve güllaç gibi babalar gününde okunur dinlenir bu şiir.geriye kalan 364 gün daha güzeldir okuması da dinlemesi de.
ayrıca şiirin adıda karıştırılır çoğunlukla hayatta en çok ben babamı sevdim gibi.
çok sevdiğim babam için yazdığım bu satırları bu başlık altına eklemek istedim..
vazgeçmem
yarın uyanamayacağımı,
her şeyimi yitireceğimi,
dünyanın son bulacağını,
bir hiç olacağımı bilsem
yine de vazgeçmem seni sevmekten.
vazgeçmem
çünkü seni sevmek umut,
seni sevmek güven,
seni sevmek huzur,
içimi kaplayan en güzel duygu
ve seni sevmek onurlu bir iş.
çok sevdiğim babacım,
yalnızca tek satırla anlatacak olsam...
seni seviyorum...hem de çok...
hayatta kosulsuz guvenebileceginiz yegane insan babanızsa, konu her neyse yalansız dolansız konusabildiginiz anlatabildiginiz sizi dinleyen yeri geldiginde fikrini soyleyen ama kararı size bırakan babanızsa, "hayatta ki en iyi dostumlarım bir elin bes parmagını gecmez" derken o besin icinde babanız da varsa, sizi herkese karsı hayata karsı her zaman koruyup kollayıp arkanızda gorunmez guc olduysa bazen en kotusunu dusunup "bir gun giderse o da beni yalnız bırakırsa ben ne yaparım" diyip kıyıda kosede kimselere gostermeden aglıyorsanız, ben hayatta en cok babami sevdimi okurken yureginiz titriyorsa gercekten en cok babanızı sevmissinizdir.
devamında " ama bunu hiç ona söyleyemedim..." demek isteğidim, içimde durdukça taşıdığı anlam büyüyen bu konudaki hislerimi dışarıya en güzel şekilde vurmamı sağlayan cümledir.
henüz 17 yaşına gelmemiş bir kız çocuğunun söylemidir. varsayılan kız çocuğu 17 yaşına gelince baba özgürlüklere karışan hiyerarşik bir kişilik olarak gözükecektir. o ana kadar süper kahraman olarak görünen babanın kızın gözünde ki sıradanlığınıın başlamasıdır. baba gidilecek yerlerin çetelesini tutar kızın güvenliği için, kıza göreyse katı kuralların uygulandığı bir sistemin zavallı bir parçası olarak hissetmesidir kendisini. acı gerçekse ebeveynlerin ölümünden sonra anlaşılan değerleridir. bunu belkide her bayramda gittiğiniz kabristanda anlarsınız.
ama dediğim gibidir. kız çocukarı için 'baba' kavramının ayrı bir muhteviyatı vardır. bu sihir ne yazıkki ergenlik döneminde biter çoğunlukla. sevgiler o yaştan sonra heryere parçalanacak, babaya düşen sevgi miktarı matematiksel olarak düşecektir.
babalara can baba tarafından yapılmış bir kıyaktır.
şiirin son kıtasındaki ilk dizede teftiş sehven olsa gerek teştifine şeklinde çıkmıştır.
hasan ali yücel müfettişlik yapmıştır ve köy enstitülerini desteklemiştir.ilk milli eğitim şurasında bakandı.
mülakatın birinde bana ilk şuradaki konuşması sorulmuştu. sayın servet özdemir'in kulakları çınlasın.
içinize, ahşap evlerin, tozlu odalarının, panjurlu pencerelerinin, vişne çürüğü perdelerinden sızan ışık huzmesi gibi loş bir huzurla işleyen mucizeyle gülümseyen o adam.. o işte.. ben hayatta en çok babamı sevdim.._ iki nokta bir çizgi! ilkokul ne güzeldi..