Gözlerini 'devlete adayan' bir babanın tek erkek evladıyım... Babam "korucu" iken bir operasyonda mayına basarak, iki gözünü de kaybetmiş...
Daha yedinci sınıfa gidiyor, doktor olup babamın gözlerini ışığa kavuşturacağım günün hayalini kuruyordum...
Bir futbol takımı kurmuş adını Kartal Spor koymuştuk. Renkleri kırmızı, siyah, beyaz olan formalarımızı daha yeni diktirmiştik, 4 numaralı forma benimdi, iki gün giyebildim...
Babamın devletten aldığı para yetmiyordu, ben de hep ısrar ediyordum "kaçağa gideyim" diye... Birkaç gün önce ısrarlarıma dayanamayıp izin verdi. Bir-iki gidince boyumun ölçüsünü alırım, hevesim kaçar diye düşünüyordu kesin...
O gece ikinci kaçağımdı benim, iki amcamla beraberdik; biri eşinin karnındaki bebeğin hasretiyle göçen Hüsnü, diğeri ben yaştaki Savaş... Annem, ellerim üşümesin diye iki çift eldiven giydirmişti. iliklere kadar üşüten bu soğuk eldiven mi dinler anacığım...
Dönüş yolunda ölüm taşıyan gülleler yağdı tepemize. Annemden dinlediğim bir hikayede geçiyordu, ebabil kuşları da böyle ölüm yağdırmışlardı zalimlerin başına. Ama biz masumduk, dinlemediler...
Vurgun yemiş bir dalgıç gibi kalakaldım karanlık denizinde, ölümün kıyısına uzandım, usulca... "Otuz dördümüzün" kanı döküldü, "otuz dört" can ırmağı olduk, karıştık toprağa... Güller geceleyin açar diyordu annem, kan çiçekleri gibi al al olduk hepimiz...
Dönecek yer var da dönecek insan kaldı mı bu kervandan?!
Yedi çift ayakkabısı olan pilota söyleyin, bir çift ayakkabımın bir teki ölüm tarlasında kaldı, içinde ayağımın teki...
Bilmek ürkütüyor biliyorum, ama gene de söyleyin; kapanır mı bombanın açtığı yara çocuklarda?