bugün sana müthiş bir kazık attım gibi bir cümledir... Aldatacağın kişiyle olan hesaplaşman sonucunda intikam dürtüleriyle mi yapıldı yoksa artık ilişki bitti diye mi bilinmez... durum her ne olursa olsun ulan mal aldatacağın kişiyle ne işin var aldatmışın zaten ne gelip birde sölüyorsun derdim ben.
bir delikanlının günlüğüne yazabileceği cesur bir cümledir. büyük ihtimalle bunu yapan kişi ayrıldıktan sonra günlüğü sevgilisine bağışlayacaktır ki etkili olsun.
- ben bugün seni aldattım.
+ o da bi şey mi, ben seni her gün aldatıyorum.
- ha, nasıl yani?
+ gülü bir gün seni her gün.
- gül kim ha? sapık adam.
+ gülü soluncaya seni ölünceye kadar.
- bunu bana nasıl yaparsın ha, hem de her gün!
+ aldatacağım.
- bak hala aldatacam diyo. lan ben bir kere aldattım diye vicdan azabından ölücem burda, adama bak ya.
+ aşk bir sudur.
- o hoooo, yandı devreler.
mutlu bir çocukluk geçirdim. gün boyunca yaşadığım her şeyin içindeki gizli şeylerden mutlu olmayı öğrenmiştim.
2-3 yaşında ne bok yiyordum hatırlamıyorum, çocukluğumdan kastım ilk ve orta öğretim sürecimdir.
henüz ilk okuldayım. okul evime uzak olduğu için servisle gidiyorum okula, öğlenciyim.
her sabah annemin öperek kahvaltıya uyandırdığı yaşlara tekabul ediyor o dönem. kahvaltıyı güzelce yaptıktan sonra elleriyle giydiriyor beni annem, ilk aşkım. kahvaltımı güzelce yapıp, ballı sütümün hepsini bitirince hak kazanıyorum servis gelene dek fred çakmaktaş izlemeye. barikli* yastığımı kucaklayıp önlüğümü de kırıştırmamaya çalışarak uzanıyorum koltukta.
dönemin en büyük ekranlı televizyonu bizim evdeydi, 55 ekran filipis. çizgi filmim bitip, 2 reklam oynadıktan sonra geliyor her gün servis ve ben ezberlemişim. anneme sürpriz yapmak istiyorum. o içeri gelip "servisin gelmek üzere" deyip beni aşağıya indirmeden önce gidip ben söylemek istiyorum aşağıya inip, servisimi beklemek istediğimi, ilk aşkımla.
en yakın arkadaşımın evi biraz daha yakın okula. neredeyse en son binen kişi o oluyor hep servise. sabırsızlıkla bekliyorum binmesini. her seferinde yanıma oturuyor ve anlatıyor dün gece ne kadar ısrar ettiğini canan teyzeciğme, atariyi kurdurtmak için..
sevmenin ne demek olduğunu herkes o yaşlarda anlar bilirsiniz. ve hep en büyük sevgi gösterisinin ürünüdür montunu onun montunun üstüne asmak o yıllarda. zeynep'in montunu arıyorum ve asıyorum.
okul bitiyor ve eve dönüyorum ben yine. arda ilk inenlerden oluyor servisten ve o gidince daha bi sessizleşip buruklaşıyor her şey. apartmanın önüne geldiğimde kapı açık oluyor. 12 katlı olmasına rağmen, en üst kat 9. kat olarak geçiyor asansörde ve biz de en üst katta oturuyoruz, denize göğüs gerer bir şekilde. boyum yetişmiyor, 6'ya basıyor ve gerisini yürüyerek çıkıyorum her seferinde. sokak kapısını çoktan açmış olan annem, aynı tondaki gülümsemesiyle karşılıyor beni yine. önce beremi, sonra montumu çıkartıp, sırtımdaki havluyu kontrol ediyor. havlu çıktığında farklı hissettiriyor..
"doğru banyoya. elimizi, yüzümüzü ve ayaklarımızı yıkıyoruz değil mi oğlum?" diyor. aslında hiç sevmiyorum bunu. eğer bilseydim mazoşistin kelime anlamını, o an anlamaya başlardım hoşuma gitmeyen şeylerin olmasının hoşuma gittiğini.
bıyıklıydı babam. "burun murun" oynarken bıyıkları batardı hep yüzüme. hafif de göbeği vardı, kafamı koyup onu dinlediğimdeydi duyduğum en güzel ses olan karın gurultusu.
aynı odada kalırdık ablamla. ranzanın üst katında ikametgah ederdim, van damme'a olan düşkünlüğümle aksiyon içinde hissederdim.
"ablacım" dediğinde bi şey isteyeceğini anlardım ama red edemezdim ki isteğini. ablamdı o benim. nedense her şeye sevgi doluydum.
babamın arkasında otururdum arabada ve bi elim hep koltuğunun kenarında dururdu. "merkez kilit kontrol" dediğinde basardım otomatik kapı kilitine ve kilitlerdim tüm kapıları. kapıların sorumluluğunu bana vermişti babam ve ben bu sorumluluğu iyi bilirdim.
bazen, beraber çıkardık gezmeye. annemden gizli ateri salonlarına götürürdü beni. sinemaya giderdik, tiyatroyu çok severdim. sonra futbol maçları. işte o zamanlar yan koltuğunda otururdum ve merkez kilit kontrol yerine "yolculuk nereye albayım" derdi, babacım.
hiç bayramlık istemezdim ben. 'akraba gezmelerinde daha çok oturalım bu sene, bayramlık almasam da olur.' derdim.
en sevdiğim şeydi 3 kız kardeşin bir araya geldiği bir evde, 3 babanın, 3 den fazla çocukla şen şakrak eğlenmesi.
sevgiye aşık bir çocuktum, sonra sevgi o'dur dediler bana. baktığım yerde gördüğüm şeydin.
4 kelimeydi. aradan yılların geçmesine rağmen hepsini 3. tekil şahıs olarak izlememin sebebi, söylediğin 4 kelime idi.
bana; ben bugün seni aldattım dediğinde, başka biri olarak doğdum evimde. o beyaz tenli, rıdvan-boliç karışımı saçlı güzel çocuğa bakıyordum cam yansımasından. olması gereken yerde, yatakta değildi. başka biri vardı o gün, barikli yastığa başını koyan.
o çocuğun başka bir annesi yoktu işin garibi. benimkiydi öperek uyandıran, elleriyle giydiren. kahvaltıda sütünü içmesi için ısrar edip, çizgi film izlemesine izin veren.
arda'nın atari oynamasını dinleyen de ben değildim o sabah. sonunda başarmış, mükemmel gülümsemesiyle anlatırken, bana bakmıyordu gözleri.
zeynep o gün, ikiz kardeşinin yanında değil de annemin öptüğü çocuğun yanında oturuyordu, montunu da çıkarmamış üstelik.
babamın "tamam birazcık daha televizyon izlesin, öyle geçsin odasına" diyerek annemi ikna ettiği çocuk da ben değildim o gün, ablam da değildi.
ablam ders çalışırken çoraplardan yaptığı topla, futbol oynayan da kimdi? kimdi bu kadar özelimin içinde yaşayan o gün?
kuzenlerimle oynaşıyordu aynı çocuk. görünmezdim, belki de bihaber. sanki yaşananlar gösteriliyordu, belki de yaşanacaklar.
en sevdiğim baba'nın benim babam olduğunu bağırarak söyleyen çocuk da oydu, kimdi bu çocuk allah aşkına? bu ne cesaretti..
o gün arabamızda yerim yoktu benim. başka bir çocuktu babamın koltuğuna elini koyup, merkez kilit kontrolünden sorumlu olan. annesinin dönüp gülümsediği, ablasının kafasına vurduğu çocuk, babasının dikiz aynadan bakıp gülümsediği çocuk başka bir çocuktu.
sonra kaybolmaya başladı bütün görüntüler. içimdeki acının çelimsiz kıvılcımı aydınlatıyordu etrafımı, her yer karardığını anlamama sebep vermişti.
sen beni aldatmadın o gün.. buna aldatma diyemedim hiç.
bu söz karşısında kadın şrakk şeklinde bir tokadı yapıştırmalıdır erkeğin suratına.ps:bunu trübünlere oynamak için falan söylemiyorum tabiki sevgi kutsaldır ve hiçkimse aldatılmayı haketmez.
yürek ister söylemek. Hayatınızda ilk defa yaptığınız bir şey ise söylemek ister, fakat söyleyemezsiniz. Sonunun nereye varacağını kestiremezsiniz, belki de sonunu çok iyi bilirsiniz ve inanmak istemeyip söyleyemezsiniz.