Gunlerdir dudagim kaniyo surekli, az once agzima kurabiye attim, degdi mi napti, elim kan olmus tamamen, korktum kan kustum sandim bi an(ne alakaysa) neyseki dudagim kanamis yine.
Sonunu bile bile yaşamak bir şeylerin içinde olmak ve uğraşmak çok çılgınca geliyor bana. içimizde nasil oluyor da yaşama dair irade sürdürme hissi ve heyecanı bulabiliyoruz çok garip.
“Bak.” dedi kadın. “Özgürüz. Herkesten uzaktayız. Baş başayız. Biz bizeyiz. Bütün geçmişimiz arkamızda. Tutsana elimi. Sarılsana bana. Kaybedecek neyimiz kaldı ki birbirimizden başka? Baksana etrafına. Hiçbir yalancı dostun yok etrafında. Kimse yok senin hatalarını benim yüzüme vuran. Kimsen yok seni benden vazgeçirecek. Baksana etrafına. En sevdiğin renk mavi değil mi? Tek sevdiğin kadın ben değil miyim? Bak saçlarım biraz kısaldı ama hala sevmiyor musun saçlarımı? Dudaklarım ilk öptüğün günkü gibi kurudu okyanus ortasında. Baksana etrafına. Baksana gözlerime. O çok sevdiğini söylediğin güzel gözlerime. Tutsana elimi çok üşüdü soğukta. Sarılsana bana.”,
Buradaki herkes her şeyi öylesine yazıyor zaten. Yazılan şey de paylaşıldığı andan itibaren kamu malı oluyor. Burada ben sen yok, bir sürü nick var ve kimse kendisi olarak yazmak zorunda değil. Kimseyi girdiği bir entry ile yargılamıyorsun çünkü tam tersini savunan biri de olabilir. Şu perspektiften herkese karşı miyopum kısacası. Tüm yazarlar bulanık koca bir x. Şahsiyetler yok, "biriciklik" yok, varsa yoksa dert transferi.
Herkesin bildiği bir şehirde, herkesin boğulduğu bir kalabalıkta, herkesin birbirine çarptığı yollarda, kimsenin tanımadığı bir adamdı. Olabildiğine sessizdi, alabildiğine yalnızlık taşıyordu cılız omuzlarında. Ortadan ikiye ayırdığı saçları apolitik bir insan olduğunu simgeliyordu O’na göre ama bu da kimsenin umurunda değildi. Belki söyleyecek çok sözü vardı da dinleyecek hiç kimsesi yoktu. Okyanus ortasında bir kara parçası gibiydi. Esas hayat oradaydı ama herkes bir tek maviyi görmek istiyordu.
Durdum konuşurken seni gördüm, kalakaldım öylece.Birşey söylesen bende söylermiyim bilmiyorum ,sadece uzak diye mi tatlıyım senin için, öyleyim sanırım kıymet bilmeyen sen için..
Neler sacmalıyorum ben sevdiğim haketmedikçe..
Rusya korkulacak bir ülke değildir. Sadece ordusu zayıf, arkasında güçlü bir dayanağı olmayan ülkelerin şişirdiği ve tırstığı bir ülkedir. Mesela uçak düşürdük o kadar bi b.. Oldu mu? Demek ki neymiş korkulacak birşey yokmuş.
Olom türkiyenin adı yeter.
Dünden kalma yorgunluğum, geçmişten gelen hüznüm ve daimi uykusuzluğum yine üzerimde. Nasıl takım elbisenin olmazsa olmazı kravat ise benim olmazsa olmazım da bitkinliğimdir. Ben dünyaya gelmeden önce, bana sorarsalar; “dışarısı çok güzel ama kaladabilirsin” deseler, öyle bir hakkım olsa, doğmama hakkımı kullanırdım.
kalbim ağrıyor. çok ama. sıkışıyor ölüyormuşum gibi. o kadar özlüyorum ve o kadar sarılamıyorum ki. o kadar yakın ama o kadar uzak ki. sevmiyorum da demiyor. gelsin otursun yanımda, mutluluklarımız olsun, ikimiz de yaralarımızı saralım istiyorum. neden zor? biz hak etmiyor muyuz mutlu olmayı?
baba olunca kızıma ya da oğluma "popkek, nutella, snickers, toblerone" vb gibi şeyler alıp mutlu edeceğime önlerine yığınla "yumurta, yulaf ezmesi, yarım yağlı süt, dana bonfile, yağsız tavuk göğsü, kaşar peyniri, fıstık ezmesi" koymayı düşünüyorum.
ilerde kilolu ve çikolata bağımlısı çocuklar yerine sağlıklı yetişmiş gençler olduklarında bana teşekkür edecekler.
üşenmeyip hasta halimle çıkıp aktardan aldığım zencefil köklerini tarçınla birlikte demledim ve öğrendim ki ev arkadaşlarımdan hiçbiri zencefil sevmiyormuş.
olsundu, sevmesinlerdi. tabi ya. ben içerdim koca demliği. kendi kendime bakma konusunda epey aşama kaydettiğimi düşünüyorum. öksürük şurubunu zorla içiriyorum kendime çünkü öksürük şurubunun fıtratında var zorla içmek. yarına hala boktan hallice, zombiden çakma bir vaziyette uyanırsam hasta çorbası da yapacağım kendime.
böyle böyle radyasyona dirençli böcekler gibi yaşıyoruz be canını sevdiklerim.