Bir kelebeğin kanatlarındayım şimdi,ölmesine sadece bir kaç kanat çırpma mesafesi kalan.Hayatla yaptığı ilk ve son düello elindeki. Uğraşı özgürlüğünü kurtarıp sonsuzluğa taşımak pervasızca.Şu kısacık ömrüne sığdırdıkları sadece bir kaç adım özgürlükten ibaret çünkü,tek hazinesi bu.
bir şey fark ettim bugün, insanların ihtiyacı olduğunda ben hep varım, ne şekilde olursa olsun, kişi kim olursa olsun. istisnasız. hep varım. fakat benim insanlara, başımı yaslayacak omuza ihtiyacım olduğunda, sadece boşluk var. karanlık var. ve ben boşluktan teselli bulup iyileşince, aynı şeyler tekrar ediyor hep, aynı insanlar geliyor, ben yine hep yanlarında oluyorum, ve bunu hep yapıyorum. bu kadar da salağım işte.
Ben yaşamasını bilmiyorum ve hayat öylece akıp gidiyor. Ya birileri bana yaşamayı öğretsin ya da zaman dursun. Yaşamadan ölmek istemiyorum AMK. Ne yaparsam yapayım mutluluk, huzur, sevgi gibi kavramlardan hep uzak kalıyorum.
Hayatımın en büyük manevi yıkıntısını yıllar önce yaşadım. geçen hafta da maddi olanını yaşadım.
ikisinde de ne yapacağımı bilemez haldeydim. bi türlü sağlıklı düşünemiyorum ve bu da sağlığımı etkiliyor. yani hem maddi hem de ileride oluşacak manevi sıkıntılara davetiye çıkarıyor.
diyorum ki 'dayan oğlum. daha önünde seneler var. Ne yıkımlar göreceksin. Bu da gelip geçecek' kendimi gazlaya gazlaya bi hal oldum ama gece olduğu zaman işler sarpa sarıyor. nasıl ki güneş güzellikleri aydınlatıyor, gece de gündüz göremediklerimi koyuyor önüme.
geçecek... geçecek de geçerken ağzıma sıçıyor amk. hazırdan değil kendimden gidiyor.
alkolü bıraktığıma da küfrediyorum. Çakır olmanın tam zamanı amk. hızlı hızlı geçen düşünceleri yavaşlatıp, en son "koy götüne" kıvamına gelmem lazım.
bıraktığın sigara dumanının açık pencereden çıkmayıp odada turlaması evrenin bir yıldırma politikası mesela. televizyonu açtığında sevdiğin programın henüz bitmiş olması mühim değil, sevdiğin programın zaten var olmaması yılma sebebi. bu evrene ait değilmişsin gibi, uzay boşluğu olmuş evin salonunda süzülmektesin.
süzüle süzüle odana gelirsin, yatağın köşesine tutunur kendini aşağı çeker konarsın battaniyeye. tavanı izlemeye başlarsın; istersin ki sevdiklerinin yüzleri geçsin bir bir o tavandan. köşedeki siyahlığa gözün takılır. "ulan" dersin, "böcek mi leke mi?". sonra uykuya dalmaya başlarsın, sigara dumanı gibi odanın içinde dolanır pencereden çıkamazsın. bu da özgürlüğe vurulan darbe olur, işte evrenin en sağlam yıldırma politikası.
öyle şeyler var kafamda, delirmek üzere bir insancığın zihnine hapsolmuşum. sakin ol evladım.
yazmak isteyip de yazamadığımız o kadar şey var ki. lakin şairler bazen söyleyemediğini yazarlar. dilimizin ucunda dönegelen cümleleri. geceyi, gündüzü ve seni yazarlar. anlamaz insanoğlu sevilmekten.
söylenir ve yarım kalır,
bütün aşklar yeryüzünde.
bir kaktüs bol sudan nasıl
nasıl çürürse öyle.
hey naber? görüşmeyeli (30 yıl kadar oldu sanırım belki bana öyle gelmişte olabilir) nasılsın?
şimdi ki durumlardan biraz bahsedeyim.
kemik çerçeveli gözlüğüm yerine bir süredir çerçevesiz olan gözlüğümü kullanıyorum. insanlar artık beni mimar sanmıyor*
kardeşim okuluna gitti babam bayram için şehir dışında. sabahları artık bana sandviç hazırlayan kimse kalmadı. o yüzden dereotlu poğçaya sardım kahvaltılarda. gelsen de artık kahvaltılarımda biraz sen olsa..
evde yalnız olunca 3 yavru ve bir anne kedi ile kafayı sıyırıcam sanırım. bütün enerjilerini ben eve gelene kadar saklıyorlar. evden içeri girdiğim anda bir oyunlar bir taklalar görmen lazım. hepsini mıncıra mıncıra seviyorum.
-adı misket kızımız olan aynı annesinin daha meraklı hali. sabahları koltukaltımda uyanıyor şerefsiz. anne olan köfteyi de bilirsin koynumda uyumayı sever.
-osman, erkek olan hep bi asabi! sürekli kardeşlerinin üzerine atlayıp kavga çıkartıyor.
-garibim pattes kızımız hep masum hep mağrur. mıncırarak sevsem de karşılık vermiyor.
iş yeri her zaman ki gibi sıkıcı. müdürle anlaşamıyorum, yaptıkları insanlığa sığmayan biri olduğu için. ee diğer personeller desen içlerinde hep bir kıskançlık hep bir fesatlık. dişimi sıkıyorum bol bol. yeni bir yer bulana kadar böyle devam edicek sanırım.
egzamalarım azaldı hatta geçti sayılır. (bkz: egzama/#29145289) bu yüzden biraz saldım krem sürme işini. kremlerden nefret ederim bilirsin. gerçi yeni öğrenmişte olabilirsin ama yaz bir kenara "wers krem sevmez."
bu aralar hızlı bir şekilde kilo kaybediyorum. o poğçalara rahmen. tek başıma yemek yemekten nefret etsem de yiyorum ara ara yemek merak etme.
alkol almayalı (rakı) baya bir süre oldu. hala içmiyorum. sanırım içmicem de. ama belli de olmaz hani. demiş ya yazar;
-rakı içme dedi kadın
-rakıya muhtaç etme dedi adam.
böyle işte. şimdilik kafamı toparlayabildiğim kadarını yazdım. sonra editlerim.
Ben bu yazıyı önce kahve bardağıma yazmıştım. yıllardır soğuk sıcak demeden tüm meşrubatları 'gık' demeden taşıdı durdu. Kimi zaman elimden kaydı, yere düştü, 'meslekte olur böyle şeyler' dedi. Alıngan değildi, hiç küsmedi. Ne arkamdan konuştuğunu bilirim ne de başka bardakların kötü emellerine alet olduğu. O, kendini işine adamış, ömrü boyunca da bu işi yapacak emekçiydi. Kulpunun onuruyla durdu. Hayat onu, sarartsa da, o işini yapmaya devam edecek.
Aslında yalan söylüyorum öylesine değil bu yazı bir amacı var hatta. Ama amacımı bilmiyorum. Ama var yok diyemezsin. Buna hakkın yok. Ne olduğunu bilmiyorum evet ama var bu bir gerçek. Belki sadece o okusun diye. Okuyup napacak? bilmem en azından burda olduğumu bilebilir. Gelme üstüme. Sorma bana soru. Neden direkt yazmıyorsun be ahmak? Cesaretim yok. Sözümü çiğneme... Ahahah aptal. Belki bu kadar kolay vazgeçilmektir sorunum ha bu kadar değersiz olmak. Kendime itimadım kalmadı. Haklısın.