ufka bakardım. belki seni bir an olsun aklımdan çıkarabilmek için. ama ne mümkündü. ufka baktıkça seni daha çok hatırlardım ve daha çok üzülürdüm. aşk zaten böyle bir şey değil miydi? ne kadar seversen o kadar üzüntü duyardın. uzaklaşmaya çalışırken yakınlaşma değil miydi? ne kadar uzak durmaya çalışırsan o kadar aşka yaklaşırdın. aşk böyle birşeydi. doğru düzgün tarifi olmayan ve belli bir mantığa dayanmayan bir duygu. belkide kalbin hissettiği en güzel duygu... bir duygu insanı nasıl bu kadar sevindirirken üzebilirdi? başka hangi duygu böyleydi? sevgi, mutluluk, hüzün... bunların hepsi tek bir duyguyu yaşatırken AŞK bir sürü duyguyu aynı anda yaşatabilirdi. çünkü AŞK özeldi. bu yüzden herkes aşık olamazdı. ve herkese göre aşk farklı bir şeydi. kimisi bulunca hemen aşkını itiraf etmek isterdi. kimisi aşkını gizlemeyi severdi. kimisininde aşkından kör olurdu gözleri. kimisi sevdiğinin yolunda olmayı severdi. belkide en iyisi buydu. ve bunu düşünen insanlara göre aşkta; herkes bir gün leylasina kavuşacaktır ama en son kendisinin kavuşmasını ister. çünkü O'nun yolunda olmak O'na kavuşmaktan daha güzeldir.
Okulun sonlarında sürekli bana bakan kişinin okulun başında ilk gördüğüm kişi olması bir işaret mi acaba? Ayrıca başım çok ağrıyor ve bugün kimseyle tanışamadım dertliyim.
bu arada, madem öylesine yazıyoruz ve başladık. demek istediğim bir şeyler daha var sana.
gece lambanın tık sesine niye uyanıyorsun? hayır kendi evimde parmak uçlarımda dolaşıyorum, yazık.
bir de artık yaşam alanıma dönmek istiyorum. üç aydır evde kim kime sinirlendiyse gelip derdini bana döktü. herkese haklısın yavşaklığı yapmaktan kişiliğim kaydı.artık kim kime neden kızmış anlamıyorum.
bir de ufaklık var tabii. 7 yaşında, yaramaz. söz dinlemez. anca bağıracaksın. o zaman da bok gibi hissediyorum afedersin. bazen ağzına yüzüne vurasım geliyor, "döverim seniiieeeeh!!!" diye bağırıyorum. anneannem "ne bağırdın be kelebek!" diye bağırıyor, dedem "kızım ne oluyor?!" diye merakla koşuyor, anneannem "sen karışma!!!" diye bağırıyor. sonra başlıyorlar kavgaya. biz kardeşimle kaçıyoruz tabii.
sonra ne mi oluyor?
dedem geliyor, 40 yıllık evliliğin derdini döküyor.
anneannem geliyor, aynı şeyi yapıyor.
oldu mu kelebek dert kuyusu?
üç aydır kimse "sen ne hissediyorsun?" demedi.
ki üç ay önce ağır bir ilişkiden çıktım, herkes biliyor.
öylesine yazdım belki yazınca rahatlarım diye konuşmak yerine yazmak en mantıklısı oldugu için. kendi kendine dertlesmek gibi bir şey işte ama iyi gelir insana
öylesine yazdım belki yazınca rahatlarım diye konuşmak yerine yazmak en mantıklısı oldugu için. kendi kendine dertlesmek gibi bir şey işte ama iyi gelir insana
Geceleri uyumak bilmiyorum.
Iyi de Sabahları neden erkenden kalkiyorum. Ve zaman nasil bu kadar cabuk geciyor. Hicbir seyimde yetismiyor sadece sabah kalktigimda mideme oturan got gibi hissetmeme neden olan duyguyu yasiyorum. Belkide pismanlik ama o duygudan kurtulacak cozumu bir gune sigdiramiyorum. Iyice oldum ben yani. Ne oldum. Bisey oldum iste.
Bizim yazılarımız iyi veya kötü diğer nesillere aktarilacaktır. O halde aç kulağını yeni nesil ! Yeniden öğrenmek için bildiğin her şeyi unutmalısın. Araştır çünkü bildiğin her şey yalan.
kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım. bir filimde görmüştüm doktor : senin gibi gene bir doktor olan ve sözüm meclisten dışarı, delice planlar kuran frankeştayn adlı biri, büyük bir bilim adamını öldürerek, beynini çalıyordu. ona karşı koymak isteyen iyi niyetli bir genç adam da frankeştaynla mücadele ederken, içinde beynin bulunduğu kavanoz kırılıyor ve cam kırıkları bu üstün beyne batıyordu. biliyorsun filmlerde böyle iyi niyetli genç adamlar olmasa her şeyin sonu çok kötü biter; üstelik bu işin sonu, iyi niyetli adam rağmen çok kötü bitti: cam kırıkları hiçbir zaman beynin üzerinden tam manasıyla temizlenemedi; çünkü beynin zarını zedelemesinden korkuldu. bence bu tehlike göze alınmalıydı; fakat o zaman bu, başka bir hikaye olurdu ve biliyorsun ki doktor, ben bütün hikayelerin başka türlü olmasını isterdim aslında. işte doktor, yukarıda sözü geçen beyindir kafamın içindeki.
bugün özel bir görüşme yaptım ve görüşme sırasında ciddi şekilde köşeye sıkıştırıldım. geçen seneki siyasi faaliyetlerimin hepsini tespit etmişler. koltuğa oturup hoşbulduk dedikten sonra eee nasıl gidiyor eylem işleri dedi adam. benim mal gibi kalmamla adam devam etti sorular sormaya sordu sordu ve sordu. benden ses yok. sonra sizi kullandılar dedi. o arada benim işimi halletmek üzere yardimci olan kişi aradı karşımdaki kişiyi. Eğer bize isim verirse, geçen yıl orada dönen dolapları anlatıp partinin elini güçlendirirse yardimci oluruz dedi yanımdaki adam. önce başımdan aşağı kaynar sular döküldü sonra da garip şekilde kendimi önemli hissettim bir partinin seçim meydanlarında rezil rüsva edilmesi benim elimdeydi en nihayetinde. sustum sabrettim kimsenin adını vermedim oraya halletmek için gittiğim iş olacak mı o da belli olmadı ama bir yerde onurum ayaklar altına alınmadı.
Özetle: namerde yezide el açmak nedir bugün bir kez daha anladım. Ey onurlu insanlar siyasi düşünceniz her ne olursa olsun gelin birlikte ite uğursuza şerefsize sonuna kadar hesap soralım bu memlekette.
Sanat müziği gibi ya da bahar gelmeye yakın kücük çiçekler açarya yol kenarında mavili- beyazlı, işte öyle.
Ferah,biraz yeşil bir koku, sukunetli bir tebessüm gibi bişey.
Bebek kadar masum, bilgin kadar ihtiyar gibi bişey.
Zaman kadar akışkan, ölüm kadar sert gibi.
Giden kadar vazgeçmiş, bekleyen kadar çaresiz gibi bişey.
Teslim olmuş gibi yılmış, ağaç kökleri kadar sahiplemiş gibi bişey.
işte öyle hissediyorum bugün öyle bişey...
Her yıl biraz daha fazla eksiliyor her şey. Yitikleşiyor,bitikleşiyor. Bir sene önce deli gibi güldüğün şeylere artık gülemiyorsun. Artık çoğu şeye gülemiyorsun. içinden kaybettiklerin canına batıyor. Bir daha o duyguyu aynı seviyede hissedemeyeceğini bilmek üzüntünü arttırıyor. Hayattan kopup kopamamak arasında kalıyorsun bir süre. Düşünceler zaten seni en dibe batırıyor. Akıllandıysan güçlü olduğunu hatırlayıp yüzeye çıkıyorsun ama akıllanmadıysan o en dipte boğulup kalıyorsun. Sonra yıllar daha da bir ızdırapla, pişmanlıklarla, keşkelerle geçiyor. Zaten hayat başlamadan bitmiş oluyor.
insan ,ruhu bedeninden ayrıldığında ölmez;insan ,ruhunu bedenine hapsettiğinde ölür.
vay be gene ayni parktayim. onunla konuşmaya başladığım park. Belkide ona karşı olan tüm duygularımın başladığı yer burasıydı. o gün burası, bugünden çok farklıydı. o gün hava harikaydi. çünkü o gün onunla konuşuyordum. Belkide havayı harika yapan oydu. bugünse tam tersine hava yağmurlu. çünkü onunla konuşmuyorum. Belkide hava bu yüzden yağmurlu. o gün havada umut vardi, aşk vardı. ama bugün havada hüzün var, onsuzluğun verdiği hüzün. ne olurdu ona duygularımı daha sonra söyleseydim, ne olurdu onu bu kadar üzmeseydim, ne olurdu onu biraz daha anlasaydim, ne olurdu onun fotoğraflarina bakıp daha az hayal kursaydim, ne olurdu onu rüyalarımda daha az görseydim. belki önceden bunlari yapmasaydim şimdi yağmur damlalarini saymaya çalışmayacaktim. sonra her zamanki gibi yanlış saymayacaktim. çünkü her yağmurda yağmur damlalarını saymaya başladığımda gözyaşlarımı da sayıyordum. 1,2,3,4,5,6 derken gözyaşlarımda ekleniyordu. gözyaşlarımda eklenince saymayı bırakıyordum. çünkü sayamayacağımı biliyordum.
beni niye geceleri özel numaradan erkekler arıyor lan? eşcinsel falanim da ben mi bilmiyorum yoksa. birisi aradı uyuyor muydun chuck dedi hııığğğaa dedim tamam yarın ararım ben seni deyip kapattı. ürktüm lan.
Saat tam 06:06 yi gosterirken ezan sesini dinleyerek huzur buldugum şu an . Hava ayaz mi ayaz , ama biliyorum ki yaz daha bitmedi ve aslında baharda yız . Ama ortalikta çiçek de yok . Bu bi çelişki midir onu da çözemedim gitti . Neyse ilk cümle hariç zaten ben bu yazıyı öylesine yazdım . Not :başlığa uymuş mu ?