ben bu yazıyı öylesine yazdım

entry2643 galeri30
    538.
  1. 539.
  2. umarım yüzeysel birisi değilsindir. umarım.
    0 ...
  3. 540.
  4. senden başka güveneceğim pek kimsem kalmadı "öylesi".
    sen de beni bırakıp gitme, arkamdan vurma olur mu?

    -bir şizofrenin günlüğünden.
    0 ...
  5. 541.
  6. bazıları beni deli ediyor! evet.
    0 ...
  7. 541.
  8. bamya kadar çükü var kaynatmaya kazan beğenmiyor.
    0 ...
  9. 542.
  10. 543.
  11. Şuan şu dakika ne düşündüğünü düşüne düşüne kafayı yicem sanırım. gerçi ne düşünecek malak gibi uyuyordur o şuan. benim ne durumda olduğum onun umurunda değil ki. Bıktım la valla bıktım ben...
    0 ...
  12. 544.
  13. zulüm bizdense ben bizden değilim.
    0 ...
  14. 545.
  15. kimseler görmedi, bu dünyadan ben geçtim.
    2 ...
  16. 546.
  17. 547.
  18. doğduğun gün...

    sen, benim hayata karşı attığım golün sevinciydin.

    şimdi de beni hayatta tutan nefesim.

    güzelim varlığım varlığına köle olsun.
    1 ...
  19. 548.
  20. o değilde logo çiziyorum da, lan çok tuhaf bir şey oldu, bordo rengini unuttum nasıldı lan bordo rengi. hatırlayamıyorum.
    2 ...
  21. 549.
  22. 550.
  23. öylesine yazdım ki bir bok anlamadım gitti.
    0 ...
  24. 551.
  25. sürekli artılandığım halde karmam nasıl düşüyor anlamış değilim. kelebek etkisi olsa gerek.
    0 ...
  26. 552.
  27. her şeyin bir anda neden kötüye gitmeye başladığını anlamıyorum. ya da son üç aydır neden her şey bu kadar kötü, neden bu kadar yalnızım. hayır ilk başta susuyordum, gülücükler dağıtıyordum, kimseler anlatmıyordum olan biteni ama şimdi anlatıyorum yine değişen bir şey olmuyor. dün gece gecenin 3'ünde arkadaşıma neden ağladığımı da anlamadım ama tamamen kendimi tuttum yoksa sabaha kadar ağlayabilirdim. ona da bunu yapmayacağıma söz vermiştim kendi kendime ama elimden gelen bi şey yok. uykudan uyanır uyanmaz şunları yazmak da hiç akıl karı değil ama geçen okuldan dönerken tramvayda herkese gülücükler saçan çocuğa gülümseyen iri yarı adam geldi aklıma. ismail abi gibi diyecek olursam adam izlambot gibiydi ama çocuğa sırıtınca, erol taş olmaktan çıkıp despicable me'deki o yufka yürekli baba geldi aklıma. kız çocukları da o adamın neşesini nasıl yerine getirmişti. o filmi de bana sevdiğim önerdiğinde telefonda ilk söylediği şey şu olmuştu, "janim diyen kötü adam mı olur" o da "olmaz mı bilemiyorum tatlım, sabırla izle lütfen uyuma sakın" demişti. uyumadım zaten de hakkaten köt ada değilmiş yani. alakasız bi şekilde kulaklarımda da "piramitlerin çalındığını duymuşsunuzdur canlarım, ben de duydum. üzüldüm mü evet" diye giden cümleleri var şu anda ama kahvaltı yapsam belki o cümleler kulaklarımdan yiter gider. ordaki o çekik gözlü kız neydi adı he agnes işte o da aklıma dün tanıştığım doğu türkistanlı kızı getirdi. ben hayatımda öyle tatlı konuşma da görmedim. ben kendi şehrim dışından biriyle tanışınca bile ilk yaptığım muhabbet yemek muhabbeti olur. erzincanlı biriyle tam bir saat kuru patlıcan dolması üzerine muhabbet etmiştim. seviyorum kuru patlıcan dolmasını da ondan. sahi karadeniz'de sarmaya da dolma deniyor. yaprak dolması, lahana dolması.. halbuse onlar sarma. bunu da ilk söylediğimde adamın biri dalga geçmişti benimle. zaten o hep benimle dalga geçerdi, üniforma deyişimle, yalan konuşma dediğimle, hep hep gülerdi bunlara. ama ben de hak ediyordum çünkü salisilik asit dedirterek peltekliğiyle uğraşıyordum. dalga geçmiyordum ama ben o peltekliği çok seviyordum. neyse işte, gereksiz bunları hatırlamaya gerek yok. hoş hiç aklımdan çıkmıyor ama unutmaya çalışmaktan vazgeçtim. o bi şeyleri daha çok hatırlatıyor. belki o şekilde yaşamaya alışabilirim ama bi şeylere alışmak da istemiyorum artık. hem alışmak kötü bi şey. alışınca insan vazgeçmek de istemiyor. bi de sanırım insan yaşadığı duygulardan vazgeçemiyor sonuçta bu hayatta ki vazgeçilmez değil ki. an itibariyle ölüm haberi de duydum bi kötü oldum. bazen böyle hayatın anlamı diye tutturan insanlar için murphy denen adamın bi şeyler söylemiş olması gerektiğini düşünüyorum. söylemiş olmalı çünkü bi şeyin ardında bu kadar hüsran yaşayan insanlara murphy bi şeyler söylemeli. o adam da isviçreli bilim adamları gibi gereksiz işlerle uğraşmış, sonuçta o kanunları bilince dünya daha aydınlık bir yer haline gelmiyor. isviçreli bilim adamları da bana kızmasınlar ama kullandığım bi diş fırçası onların ne kadar gereksiz şeylerle uğraştığını gösteriyor. dahası hepsi de reklam yıldızı. reklamlarda da bu olaya gülüyorum ben. hiçbir diş hekimi diş hekimi değil, hiçbir doktor gerçekte doktor değil. olamaz zaten öyle olduğunda milyon yerden izin almaları gerekiyor. diyetisyen arkadaşım bir sabah programına çıkmak için bir ay öncesinden on bin tane prosedür yerine getiriyor. izinler imzalar. tüm doktorlar ve sağlık çalışanlarının bu eizyete katlandığına inanmıyorum ama şu an düşündüğüm de bu değil zaten aklımda hala uygurlu kız var. gerçi neden şu an gözlerimin önünde bilmiyorum ama onunla ilgili de söyleyecek bi şeyim kalmadı gibi. şu an özerkliğini ilan etmiş ayaklarımın da üşümesi çok kötü. sonuçta uykudan uyanınca bi sıcaklık olur ama ayaklarım hemen üşümeye başladılar. dün de arkadaşımla kahve içerken kemiklerim üşümekten iç içe geçti sanmıştım. o kadar büzüldüm ki. yine de sonrasında ısındım gerçi. ama aklıma da çok alakasız bi şekilde annemin ben üşümüyorum ama ayaklarım üşüyor, demesi geldi. evet vücuttan farklı hareket eden bu ayakların cezasını neden biz çekiyoruz biri bana açıklamalı. sonuçta üşüyün diye kimse onlara yalvarmıyor. keşke şu an yağmur yağmasaydı ve hava açık olsaydı. bu sayede simitim ayranım ve ben sahile iner liman tarafında güzel vakit geçirebilirdik. tabi onalrın yeri benim midem, üşütmezdim onları ama sonuçta ben üşümüş olucam. gerçi sahile bi müddet gitmeyi düşünmüyorum. geçenlerde tek başıma geçirdiğim iki saat sonrasında hele hiç düşünmüyorum. birden kendimi, avuçlarımda hala sıcaklığın var söylerken buldum. daha önce bi arkadaşımla gittiğimde de ah bu gönül arzu eder seni seni yar seni, söylemiştim. içi bayık bu şarkıları nerden buluyorum bilmiyorum ama sahi deniz neden insanı rahatlatır. yani cidden denize bakınca öyle rahatladım ki birden ağlamaya başladım yine. ama biraz da azıcık ilerde ağlayan engelli amcanın suçu biraz da her şey. zaten böylesi hep bana denk gelir. kim bilir ne derdi var ki zaten oturup anlatmaya kalksam bi derdim yok. zaten o yüzden psikiyatrın verdiği ilaçları kafasına fırlattım. he ne diyordum, liman tarafında büyük büyük gemiler. kim sormuştu gayet iyi hatırlıyorum da bi türlü cevap veremedim bu soruya; gemilerin ismi neden hep kadın ismi gibi bişey sormuştu sanırım soran kişi. ben de fransızların işidir diye cevap verdim. ama haklı olabilirim, her şeye cinsiyet yükleyen onlar değil miydi? böyle olduğumda kendimi rizeliler gibi hissediyorum, onlar da hiçbir soruya bilmiyorum demiyorlar. her şeyin bir cevabı var, her şeyin bir nedeni var onlara göre. ama işte ben her şeyin nedenini sorgulamaktan vazgeçtim artık. birileri haklı, her şeyin nedenini öğrenmeye çalışmaktan vazgeçmeliyim. hayatın anlamı neydi diye fellik fellik arayanlardan pek farkım kalmıyor çünkü öyle olunca. zaten burda tanıştığım biri de bana, sen bi şeyin nedenini öğrendiğinde, öğrendiğin şeyin de nedenini sormaya devam ediyorsun demişti. benimle ilgili böyle haklı bi tespiti değil en yakın arkadaşım annem bile yapamazdı. hoş annem yapamaz zaten ona anlattığım şeyler daima sınırlı oluyor. heh çok güzel hiçbir işe yarmayan telefonum düştü onca yükseklikten zaten çok mühim bi şey yaparken kendi kendine açılıp kapanmaya başlamıştı ve tüm bunlar yetmezmiş gibi düşüp duruyor. ilginç ama kaybolabilir. evet evet öyle bir isteğim var. hatta ben de kaybolmak istiyorum. ama böyle ıssız bir adaya düşüp tek kalmak falan değil isteğim, azıcık ortalardan kaybolma şansım olmalı bence. harry potter daki gibi bi görünmezlik pelerini işimi görebilirdi. o görünmezlik pelerini ile dünyayı turlayabilirim hatta. benim gördüklerim önemli sonuçta, beni görebilenler değil. bunu da dünyayı turlamak isteyen bi kadına türkiyede tecavüz edildiği geldiği için söylüyorum ama sabah sabah bu iğrenç şeyin aklıma nerden geldiği hakkında bi fikrim yok. ama görünmezlik pelerinim olursa ilk gideceğim yer de belli. sahil kenarı değil. ya da sahil kenarı ama yaşadığım şehrin sahil kenarı değil.
    işte bu noktada yine en başa dönüyorum, her şey bu kadar ters gitmek zorunda mı? belki da kahvaltı yapmalıyım ve derse gitmeliyim. hem uygur kızı da olucak bu gün, o tatlı tatlı konuşur, ben dinlerim. dün de o kıza yüklenen elektrokimya dersi hocasına pençelerimi saplamak istedim. nedense içimde o kızı koruma ihtiyacı var. biri bi laf eder de üzülür diye korkuyorum ama umarım onu üzen ben olmam. zira etrafımdaki herkesleri üzmeye başladım şu sıralar ve bunu ifade ettiğimde üzmüyorsun diyorlar, öylesi daha acı oluyor. halbuse üzüyorsun diyip küfretseler valla gülüp geçicem. kişiliksiz olduğumdan değil ama kişiliksiz de olabilirim, dert değil artık. neyse işte, birine kimse bence, ben seni üzen olmayacağım dememeli. çünkü öyle olunca muhakkak üzüyor o kişi. benim tüm üzüntülerim hayatıma müdahale eden insanlar yüzünden oluyor gerçi. izel'in bi şarkısı vardı, "beni bırak kendi halime sana bu halim zor gelir, düşünürüm kendi kendime, şu koca dünya dar gelir" diye gidiyordu. beni kendi halime bırakan edeni hiç göremiyorum. hele üç haftadır, etrafıma funda arar'ın arap saçı klibindeki gibi halatlar sarılmış da herkes bi yerinden tutup beni çekiştiriyormuş gibi hissediyorum. snickers reklamlarında joker gibi, "sizi de yakarım romayı da yakarım" demek istiyorum öyle olunca. hoş o reklamı da pek sevemedim, muazzez abacı'nın oynadığı daha yaratcıydı. neyse ki twix reklamı daha kötü. reklamın iyisi kötüsü olmaz gerçi ,11880 reklamları aklıma öyle olmasa kazınmazdı. belki de ben her şeyin kötüsünü seçiyorum. bi de dün gece kendi kendime gülme krizine girdim. bi film vardı 3 idots mu ne. orda kız erkeğe, neden onunla bir araya gelemediğini soruyordu, erkek de bi türlü cevaplamıyordu. kız da en sonunda gay misin diye sormuştu. o sahneye de deli gibi gülmüştüm ama insanın güldüğü başına gelirmiş sözünün izlediğimiz filmler için geçerli olduğunu keşke biri bana söyleseydi. o zaman ben de öyle bi mallık yapmazdım ama iş işten geçti artık. sahi konu neydi kaçırdım ama benim bir an önce hazırlanmam lazım. böyle yazmanın pek bi etkisi yokmuş ama olsun şansımı denemek istemiştim.
    0 ...
  28. 553.
  29. Tek bir çubukla adamın kafasını patlatabilirsin, iki çubukla iki gözünü birden aynı anda oyabilirsin. Veya üçünü bir araya getirip A harfi yapabilirsin ki galiba bu hepimiz için daha iyi bir başlangıç.. işte öylesine bunu söylemek istiyorum.
    3 ...
  30. 554.
  31. bazı anlar vardır ya hani; süre olarak bakıldığında saniyelerle ölçülür ama sizde derin izler bırakır...
    mesela; yolcu ettiğiniz sevdiğinizin hüzünlü gözleri otobüs camından bakarken sizi gördüğü an ışıltılı bakışlara döner; içiniz ısınır...
    mesela; bir arkadaşınız gelir ve size sarılır, sebepsiz...

    sonra zaman geçer geçer geçer... sen bir an'ını bile unutmazsın, o hiç umulmaz işler yapar.
    2 ...
  32. 555.
  33. ankara da soğuğu ayazı hisseden kaç kişi var. az sonra balkona çıkıp ayazı içime çekeceğim, çakmağımın yandığını görürseniz, bir çakmak ta siz yakın.
    5 ...
  34. 556.
  35. torrenti icat eden cennetlik vesselam.
    2 ...
  36. 557.
  37. ulan "öylesin" senin ben amına koyim.
    2 ...
  38. 558.
  39. ankara da soğuğu ayazı hisseden çok kişi var. yatağında ossura ossura uyuyanlar hariç tabi. çakmağın yandığını falan görmedim ama çakmakla uğraşmak istemediğimden yaktım cigaramı ayazla beraber dumanını çekiyorum.
    o değilde götüm dondu lan!
    2 ...
  40. 559.
  41. 560.
  42. 561.
© 2025 uludağ sözlük