bugün

Nasıl ''önyargı'' kötü bi durumsa, bi şeyleri ya da birilerini hemen kabullenip, benliğe dahil etmek de kötü... En iyisi, en doğrusu ''mutlak güven'' mantıksızlığındaki, mantık hatasını anlayacaksın, bünyeye sindireceksin...
kafamdaki senaryo tutmadı yine. hayat bana bi gol daha atmış sayılır yani. hayal kurmak güzeldi hani? hep yalancısınız işte.
(bkz: ben bu yazıyı öylesine yazdım)
(bkz: yaran yanlış okumalar)
(bkz: ben bu yazıyı ölesiye yazdım)
garip ruh hallerimin alışılmış sıradanlığını karmaşaya sokup hiç bilmediğim bir alemdeki yolculuk zannettiğim rüyalarıma daldım.
öylesi;
hani hep derdim ya nerde dengesiz var beni buluyor diye ya, o dengesizlerin en büyüğü sensin. haa beni bulmana da şaşmadım gelip hayatıma sıçıp sıçıp gidiyorsun,bende kayıtsızca izliyorum.dur bakalım bunun sonu ne olacak.
şu sıralar izole ettim kendimi dış dünyadan. telefonu bir süreliğine aramalara kapattırdım, msn'de, facede yokum. kendimi yalnızlığın o görünmeyen kollarına emanet ettim. hayatla tek bağlantım halk otobüsleri ve sözlükteki mektup arkadaşım. kimseye söylemediğim, beynimin arkasında kitledğim bütün sırlarımı açtım. o da hayat öğretmenim oldu bana nasihatler veriyor. ama ben tembel bir öğrenciyim. tutmuyorum hiç bir sözünü. geçmişte yaşananlar senin kazanımların, hatalarınsa tecrübelerindir diyor ama dedim ya tutan kim. yine aynı ben. kafasının dikine giden ben. hala geçmişimin günahlarına yanıp günlerimi heba ediyorum. bütün arkadaşlarıma karşı yine saklanıyorum. bir günlüğüne kapattırmıştım telefonu ama sessizlik tatlı geldi. geçen yıl da telefonu kapatıp kıbrısa gitmiştim. ama kıbrıs işte. bu mevsimde çok çorak anlamsız ve yağışlı. napıcam orada. hem eşşek kadar da pahalı...

onunla yazışırken farkettim. meğerse hayatıma ne çok kişi girmiş. her seferinde başka bir hatunun adını yazdım kafası karıştı kızın. hayatımda hiç kullanmadığım kadar parentez kullandım yazışırken. yalnızlığımızı paylaşacaktık güya benim yalnızlığımın monarşisi dikta bencilliğe dönüştü. onun yalnızlığının hükmünü tedavülden kaldırdım.

hatalarımla doğrularımı tartıyorum hatalarım ağır basıyor. orta okul seçimi yönlendirilmesiyle hatalar zinciri başladı. karşı çıkamadım. kuzu kuzu istedikleri okula gittim. sonrası geldi işte(şimdi hataları yazıpta sayfalar harcamayayım) ama rüyamda o okulu gördüm. çorlu lisesini. uyandığımda içim cız etti. kayıp yıllarımın temeli orada atılmıştı işte.

kimi tuttuysam elimde kaldı dedim(bunu hissedip yazmak çok ağır biliyor musunuz) gerçekten de öyleydi. bir kahvenin 40 yıl hatrı varken (dostluk anlamında) yıllık sevişmelerin beş dakikalık hatrı yokmuş yazık. ilişkiler peçete gibi. sümkürüyorsun anı ve atıyorsun öyle umarsızca. işte bunu hazmedemiyorum(içimde küfürler kaynıyor) gecelik ilişkiler gibi mi harcayacağız dostlukları.

ne mi yazıyorum. ben de bilmiyorum işte. hani eyvah eyvah filminde ata demirer çaldığı klarnet için diyor ya sıkıntı bastımı yapışırım buna. ben de canım sıkıldımı ruhumun kurgusuz kelimelerini satırlara döküyorum işte.

ana fikir?

yok ana fikir falan. hayatım hep giriş gelişmenin sonuca ulaşamamasıyla geçti. onun için bu yazının bir ana fikri yok... ruhsal anarşi var...

ben bu yazısıyı öylesine yazdım...
ben bu yazıyı öylesine yazıyorum ama, aynı zamanda kendime, sana ve hayata da yazıyorum. keşke bunları sana söyleceyek cesaretim olsaydı...
iki gün önce, sabah dayım ben uyurken gelmiş eve. allahtan gece biraz cesaretlenip seni aramak için içtiklerimi kaldırıp, kültablasını boşaltmıştım. hoş görse bir şey demezdi, ama malum dikişlerim alınmadı daha. ağzıma sıçar. sen bunları bilmiyorsun değil mi? doğru ya. biraz hasta oldum ben sevgili...dönemin başında zatürre başlangıcı dediler, önce bir hafta kadar kaldım; iğne tedavisi için. o zamanlar çektiğimi ben biliyorum. resmen ciğerlerim avcuma çıkacaktı. sırtıma bıçak saplanıyor gibi oluyordu öksürünce. onu atlattık. günde 7 iğne yiyerek. kolum bir bağımlının kolundan farklı değildi artık. ama ters giden bişeyler vardı. kandaki oksijen değerleri doktorları iyileştiğimden emin olmaktan alıkoyuyordu ki, sonra akciğer kanserinden şüphelendiler. bir biyopsi geçirdim ve 6 gün daha hastanede kaldım. ama iyiyim şu an. şükürler olsun ki temiz çıktı her bişey. tabi insan bu süreçte kendisini ve daha çok ailesini düşünüyor diyebilirim. ama eksikliğini yine de hissettim, caddeden geçen arabalara baktığımı zannederlerken uzaklara daldığımda.

bilsen tüm bunları, eminim kafamı bu kadar karıştırmaya hakkın olmadığını anlardın. ne zaman biraz aklımdan çıkarsam seni, hatırlatıyorsun kendini. bunu bilerek yapmadığının da farkındayım üstelik. ikimizin de birbirimizden haberi olmaması ne acı. ben öyleyimdir işte. izimi tozumu bulamazsın istersem. ne kadar zorlanıyorum bi bilsen kendimi senden uzak tutmaya çalışırken. bütün eforumu buna harcıyorum. baktığım her yerdesin çünkü. gezdiğimiz yerlerde...arkadaşlarla oturup iki laflayamıyorum artık. ortak arkadaşlarımız seni soracak oluyor, laflarını yutuyorlar sonra. ha, benim acımasız olduğumu; neden sana bir şans vermediğimi sorabilirsin. işte asıl söylemek istediklerim bundan sonrakiler.

ben seni iyi tanıyorum adamım. hani bazen insan karşısındaki çok çok iyi tanımak istemez, çünkü bazen o geri dönüp affet dediğinde; doğru mu yalan mı söylediğini anlamak istemez. samimi olduğunu düşünüp affetmeyi çoktandır düşlüyordur. ama maalesef biz bu evreyi geçtik. ben seni iyi tanıyorum. keşke dost olarak başlamasaydık. bana değiştim demeden önceki hayatını bilmeseydim keşke. o zaman belki inanırdım sana. özel olduğuma gerçekten inanabilseydim keşke. ben bu filmi daha önce görmedim sevgili, ama sonunu biliyorum. nihai bir son var ki, biz en önemli şeyleri konuşamadan yılları birbirimizle tüketeceğiz. hani nasıl olsa bitecek diye ilişkiye başlamamak derler ya, evet kafa bu. ama üstüne üstlük biz denedik. ufak bir oyun oynadık. onda bile katlanamadık birbirimize. ben katlanamadım sanırım. haklısın.

ben bir tercih yaptım. senin ne benden, ne ondan, ne de bu tercihimden haberin var değil mi? 'yeni bir başlangıç' lafı çok mu klasik sence? ama vaziyeti tanımlayacak tek cümle bu. yeni bir başlangıç için; kulağa çirkin gelebilir ama seni unuttuğumu kendime ispatlamak için bir tercih yaptım. piç erkek yerine efendi olanı seçtim. bunu bir ego tatmini olarak kafamda kurmam rahatsızlık verdiğinden, ve mizacıma uymayacağımdan; 14 şubatta ona hiç yalan söylemeden, kendisini sevmeye çalışacağımı söyledim. o kadar bekleyişten sonra gözlerimin içine nasıl baktığını görünce anladım; beni en kötü halimde sevecek olan, güvenebileceğim adam karşımda duruyordu. birden aşık oldum, balkabağı faytona, ben de prensese dönüştüm demeyeceğim tabi ki. ama bazen tek bakış, tek bir hal yetiyor. inanamadım o heyecanını, ürkek hallerini görünce. bundan sonra her şey bambaşka olacaktı, anladım.

şimdi bunları buraya yazıyorum ki, kayıtlara geçsin. bana yaşattığın karmaşıklığa ve güvensizlik duygusuna rağmen seni hep iyi olacak hatırlayacağım. ilksin çünkü. şuramdaki kelebekleri uçuşturan, gördüğümde mideme ağrılar giren ilk heyecanımsın. ama kalbim ağır basınca, ben de beynimi sağ tarafa yerleştirdim ki dengesizlikten afallamayayım. ve sonra ikiye böldüler beni. tercih yapmamı istediler. sağ elimden birisi tuttu hemen. dönüp gözlerine baktım, ve tercih yapıldı dediler.
kana değmiş olan elleri çok natureldi.
bir yağlı boya resmi olsaydı eğer; bir açık artırmada mona lisa gözlerini ondan alamazdı ve o an sana bakmadığını anlardın.
leonardo düşünüp derdi.
“lanet fırçalarım nerede benim! biraz da kan. bu elleri yaşatmam gerek.”
benjamin franklin'i okşayan ellerdi. yatakta çok iyiydiler. meşhur birahane baskınında "heil hitler" diye kalkan ellerden birisiydi. diğer olan mı?
o da bir intiharın vurdumduymaz tetikçisi idi. mussolinin hayal kırıklığına uğradığında yüzüne zımbaladığı elleri idi.
ve hala canlılar eskisinden daha güçlü, daha kanlı. benim boğazımda senin ve bizlerin. maryln monroe'nun poposunda. işini bilen eller doğrusu..
aaaahh nerde benim eldivenlerim?
uyku hapı çıksın artık sevgili seyirciler. içelim, olsun bitsin.
aklıma bir şey geldiğinde,söylediğimde sorduk mu diyen arkadaşlarım vardı. bilmiyorum modaydı galiba. beni ergenliğimde asileştiren insanlar onlardır. çevreme ne kadar zarar verdiysem sebebi de onlardır. bir de her konuşmasını ismail yk şarkısı tadında sonlandıranlar.
5 gün bekleyeceğim sadece.
göbeğindeki pamuk kadar yakınım sana.
ışık yeşil yansın diye bekliyorum sen karşıdan geliyorsun kırmızı yanarken. ve bana çekilsene yoldan ya diye bağırıyorsun. gerçi belki duyacağımı tahmin de etmedin ama duydum aptal herif. tipine bakan da seni insan zanneder. kambur yürüyordun zaten iğrenç ııyyy.

inşallah sözlük yazarısındır da okursun. siyah kabanlı tipsiz.
halen cevap atmadın pis rezil.
Kaybolmak, Her şeyi unutmak değildir, Sadece uzaktan izlemektir bazı şeyleri... Unutmak olur iş değldir zaten istesen de unutamazsın bazı şeyleri...
insan kaybolmak ister bazen, Unutabilmek için, unutabileceğini sandığı için.
miskinlikten bile sıkıldım artık ki bu fazla olan bi durum değil. yağmur yağıyo dışarı çıksam mı çıkmasam mı karar veremiyorum. karnım çok şişti ama aslında hiç bi'şey yemedim. kendime yeni bi etek aldım ama üstüne giycek uygun bi'şey bulamadım bak yine moralim bozuldu. bu cem özer ile nurgül yeşilçay a ne oluyo hiç anlamıyorum. meğer onlar boşanmışlar hatta nurgül yeşilçay başka bi ünlünün oğluyla birlikteymiş. bana hep mutlu bi çift gibi geliyolardı halbuki. acaba bazı insanlat bazı şeylerin kendilerine yakışmaığını bile bile mi giyiyolar bunların hiç mi eşi dostu yok bi dur sakin ol napıyosun sen demiyo. ben saçma sapan giyindiğimde bana bi dur diyin emi dostlar ele güne rezil olmıyım bari. ayrıca seren serengil in saç rengi yavşaklığından da utanıyorum.
ne yiyeceğimi,giyececeğimi düşünmekten çok yoruluyorum... bu nası bir saçmalıktır.
öylesin;

defalarca söyledim öylesin. seni seviyorum dedim öylesin. şimdi susuyorum sen yine öylesin. ben bu yazıyı sana yazdım öylesin.

öylesin, böylesin, garip bi şekildesin. yine de seviyorum seni!

akıyor ojeleri farklılığının, herkesleşiyorsun.
sonunda delirip, taksim'de herşeyi protesto etmek için yürüyüş yapmayı planlıyorum. hadi hayırlısı.
bu gün otobüs duraklarında beklerken yine seni düşündüm.
sonra anıları bi yere bırakıp, ne zamandır otobüs durağında kaç kişinin olduğunun, oturabilecek miyim diye düşünmenin, vardığımda yapacaklarımın umrunda olmadığını düşündüm. sadece anılar kalmamış geride. benden bir şeylerde burlarda, mutlu anılarda kalmış. geldi otobüs ,hiç acele etmedim bu sefer.ayakta gitsemde olurdu nasılsa, ki öylede oldu.yanımdaki kız biriyle mesajlaşıp gülümsüyodu, aklımdan çıkman için dua ettim o an. bende ordaydım bende o kızdım bi zamanlar. bu kadar yer edeceğini bilemedim, camı açarmısınız dedim birine, açtı. düşündüm, sensiz nefes almak bile zor geldi o an. geçecek diyip kimse asılmasın diye yüz ifademi korumam gerektiğini bi yerlerine kazıyıp aklımın, kendime seni düşünme izni verdim.
anılarla da mutlu olunur belki dedim. anılar bir bir aklıma gelirken neyseki yol uzun, tadını çıkartmalıyım dedim . mutlu anıların acı tadı damağımda kaldı inerken. yine yasakladım, meşgul oldum bi şeylerle. bir kaç aşk yaşamıştım neyseki. geçeceğinden emin adımlarla köşeyi döndüm. küçük yuvama vardım. kendime varacağım zamanı beklemeye başladım. sonsuzdan geriye sayıyorum. yalnızken yalnız kalmayı özledim. inatla ben bunu sana yazmıyorum, öylesine yazıyorum. sen o otobüs durağından gidene kadar , benden gidene kadar öylesine yaşıyorum...
sözlük midemde atlar tepiniyor. öğk desem kusacakmışım gibi. ülserim kudurdu yine galiba. netsek hafız?
iYi GECELER DOSTLARIM...
aklımdan çık artık.
boş bir düşünce sabit bir gelişme yine işte. anlamazlıktan gelme, anlamaya çalış öylesin...sen de öylesin işte.
hayır, bu hep istediğin şeydi. neden bu isyan? sonra kaybetmeye çalıştın, aklından geçirmemeye çalıştın, unutmaya. olmadı. "ne yapmalı?" dedin. "koş" dedim. yine olmadı.
sonra güzelliğini gördüm. tadını çıkartmaya çalıştım. oldu mu dersin? "bilmem, oldu gibi"

ben bu yazıyı öylesine yazdım. çok mu anlamsız oldu ne?
ağlamak isterken bir yandan da ağlayamamak ne kötüdür bilir misin? sesini duysam ağlayacağımı biliyorum..