Senden nefret ediyorum. Ey aşağılık o... çocukları, bana ölümü neden daha önce anlatmadınız iyice? Bilmiyordum. Bilemiyordum. Ölümün ne olduğunu iyice anlatsaydınız ya! Sağlıklı(!) bir şekilde ölümü öğrenseydim ya! O zaman böyle mi davranırdım. O zaman babam çağırdığında koşarak gitmez miydim? Bilmiyordum. Hala öğrenemedim. Hala bilmiyorum. Baba seni çok özlüyorum. Ölüm senden nefret ediyorum. Babamı görmek istiyorum. Onu kucaklamak istiyorum. Her şeyin ne kadar aptalca olduğunu şimdi görüyorum. Ölüm varsa hiçbir şeyin önemi yok. Kızgınlıklar, küslükler.. Ölüm sen ne kadar iğrenç ve küstahsın böyle! Her şeyden büyüksün değil mi? Her şeyi yutarsın değil mi? Peki neden babamı yuttun? Neden benim babamı, ben daha aptal bir çocukken yuttun? Ben hala çocuğum ölüm! Haydi gel beni de yutsana! Beni de sarsana korkunla. Korkmuyorum senden! Hayır, yalan söylüyorum. Korkuyorum ölüm. Hem de çok korkuyorum senden. istemiyorum seni, sevmiyorum. Babamı istiyorum, ölüm. Onu bana sen mi geri vereceksin yoksa? Yoksa onu aldığın gibi, beni de alınca mı her şey güzel olacak? Ben nereden bilebilirim ki ölüm? Neden bu kadar sırsın ki?! Kimse senin hakkında bir şey bilmiyor. Herkes seni unutmaya çalışıyor. Herkesle alay ediyorsun değil mi? Oturduğun yerden gülüyor ve birilerinin canını acıtmaya bayılıyorsun değil mi? Görmediğim ve benden güçlü şeyden nasıl intikam alabilirim bilmiyorum ama aç kulaklarını iyi dinle ölüm seninle hesaplaşacağım. Ben de senin canını sıkacağım ve sözüm olsun ki; babamı senden bir gün geri alacağım!
Sevgilerimle, dünyanın en aşağılık ve iğrenç insanı olan, ben.
vay bak öldün gittin işte. o kadar kaygı boşunaymış dimi? şimdi rahat rahat yat bakalım. soğuk ve beyaz olmak sana yakışmış. çürüyene kadar tadını çıkar. *
Ölüm ne garip şey. Daha sabah görüyorsun, seviyorsun, öpüyorsun. Akşam gelirken iki ekmek bir de yoğurt istiyorsun. Akşam oluyor, bekliyorsun... bekliyorsun... gelmiyor. Gelmiyor işte be. Öldü diyorlar. Ne kadar basit! Karşidan karşiya geçerken araba çarpti. Hastaneye kaldirdilar ama kurtaramadilar. Cidden ölmüş. Gelmiyecekmiş bir daha. Hem de hiç. Istediğin kadar bekle camda, istediğin kadar kapinin çalmasini bekle, Istediğin kadar ağla, istediğin kadar 'o' gelecek de. .
Yok ulan gelmeyecek işte...
Ölüm garip şey. Yani öyle diyorlar. Gelemezmiş bir daha. E herkes mutluyken, herkes sevdiğine sarilmiş uyuyorken, herkesin akşam evinin kapisi çalinacakken o ne yapacak? Sevdiğinin yokluğuna mi alişacak yoksa çevrede 'mutlu insanlarin ' aciyan gözlerle ona bakmasina mi katlanacak? Ya da her gece o koskocaman yatakta tek başina yatmanin ağir yükünü mü kaldiracak?
Sessiz sedasız bir gün ansızın gelipte beni benden alıp uzak diyarlara götüreceğini bilerek yaşamak her ne kadar yüreğimin derinliklerine günahlarımdan ötürü korku salsada ey ölüm. Aslında bu gidişin bir son değil bir başlangıç mevlananın deyimiyle düğün gecesi olduğunu bilmekte yüreğimi hafifleten bir durum. Sonuçta ey ölüm korku denilen şey sana olamaz sana korku duyan kişiler ateislerdir hemde iliklerine kadar korkarlar senden. Benim korkum sana değil günahlarıma ey ölüm.
Deniz gibi kokmalısın gelirken.
Seni erguvanın tonlarıyla karşılamalıyım.
O yüzdendir aslında o renge tutkunluğum.
Eylül'de gelmelisin bana.
Hafif bir serinlik biraz yağmur olmalı gelişinde.
Hani hep diyor ya -sen ölürsen bende ölürüm, diye.
Söyle o'na ölüme yalnız gidilir diye.
Aklımda o ruhumda o olmalı.
Ve mutlaka serin bir deniz kokusu.
iadesi taahhütsüz bir istektir bu sana...
ps: Ben bu satırları yazarken sen çok uzaklarda olacaksın.
Adımı ölüm koy, her öldüğünde beni hatırla...
ne giyerim geleceğin gün bilemem ama isterim ki ölüme yakışır saflıkta bir şeylerle buluşalım. hafif bir rüzgar essin, çok sıcak olmasın, çayır çimen de değil isteğim, geniş bir düzlük ya da müthiş bir kalabalık içinde olabilir bu ya da minik bir odada tek başımayken ama temennim, annemin yanında gelmemen.
muhtemelen konuşmuyor olacağım, geldiğini sezdiğim vakit ince, şefkatli bir gülümseme olacak yanımda.
bunca öğrendiklerim, yaptıklarımın her zaman daha kaliteli, olağan bir şey ile seni karşılamak için hazırlığın bir parçası olduğunu hatırlayacağım.
şöyle olacak,
dediğim gibi minik bir tebessüm, ruhuma sen dokunmadan önce dokunuyor olan ince bir rüzgar, bir de sonsuz bir ışık.