ben geliyorum diye haykırarak gelsen de ne kaçmak, ne saklanmak mümkün değil senden. yaradanın eliyle aldığımız nefeslere son noktayı koyduğunda, hergün özenle, hayranlıkla baktığımız, süsleyip püslediğimiz bu beden nasıl da kıymetsizleşiyor.
ölümden döndü dediğimiz şey var ya, yalan. aslında sen o varlığa yaklaşmıyorsun bile. oysa en hafife aldığımız zamanda burnumuzda bitiveriyorsun, alıveriyorsun elimizden sevdiklerimizi.
hayat insana hergün yeni birşey öğretiyor , ben bugün öğrendim ki; çok güçlüsün ve karşında durmaya gücümüz yetmiyormuş.
okunan bır dua ve bır kaç damla gözyaşından sonra yoğun toprak kokusu...
ay gıbı soğuk, gece gıbı karanlık...
bilinmeyen bir yere doğru ama sonsuza..
vucudundakı bınbır karıncalanma hıssıyle bütünleşen yalnızlık duygusuyla..
yürektekı boşlukla.
gözlerımı kapadım bitti değil işte ölüm duygusu...
peşisıra gelen bır kamyon dolusu yalnızlıkla birliktir ölüm...
yaşadım mı?
evet...
hem de ıkıncı defa...
evet ölüm sana gelelim farketmiyorum sanma ara sıra yokluyosun, ama yeter artık bitir şu işi hergün yüzlerce insanı alıyosun belki de karanlığına çekiyosun.. belki senden korkan seni istemeyen ya da senden kaçan insanları alıyosun görmüyorum sanma.. oturup seni görmek için dua eden insanlar var yalvaran gizli gizli ağlayanlar var azıcık gururlu davran sana yakışanı yap asaletine güveniyorum sana gelmek isteyen insanları al yanına..
hayallerimi gerçekleştirdikten sonra çık karşıma. zaten öyle olacak aslında bu dünyada misyonumu tamamladıktan yani benim için yazılan her şeyi oynadıktan sonra çıkacaksın karşıma. ama benim yinede bazı hayallerimi yaşayamayacağım korkusu var içimde.
bilmiyorum işte sen yeri ve zamanı biliyorsun. o zaman görüşürüz.
ne giyerim geleceğin gün bilemem ama isterim ki ölüme yakışır saflıkta bir şeylerle buluşalım. hafif bir rüzgar essin, çok sıcak olmasın, çayır çimen de değil isteğim, geniş bir düzlük ya da müthiş bir kalabalık içinde olabilir bu ya da minik bir odada tek başımayken ama temennim, annemin yanında gelmemen.
muhtemelen konuşmuyor olacağım, geldiğini sezdiğim vakit ince, şefkatli bir gülümseme olacak yanımda.
bunca öğrendiklerim, yaptıklarımın her zaman daha kaliteli, olağan bir şey ile seni karşılamak için hazırlığın bir parçası olduğunu hatırlayacağım.
şöyle olacak,
dediğim gibi minik bir tebessüm, ruhuma sen dokunmadan önce dokunuyor olan ince bir rüzgar, bir de sonsuz bir ışık.
Deniz gibi kokmalısın gelirken.
Seni erguvanın tonlarıyla karşılamalıyım.
O yüzdendir aslında o renge tutkunluğum.
Eylül'de gelmelisin bana.
Hafif bir serinlik biraz yağmur olmalı gelişinde.
Hani hep diyor ya -sen ölürsen bende ölürüm, diye.
Söyle o'na ölüme yalnız gidilir diye.
Aklımda o ruhumda o olmalı.
Ve mutlaka serin bir deniz kokusu.
iadesi taahhütsüz bir istektir bu sana...
ps: Ben bu satırları yazarken sen çok uzaklarda olacaksın.
Adımı ölüm koy, her öldüğünde beni hatırla...
Sessiz sedasız bir gün ansızın gelipte beni benden alıp uzak diyarlara götüreceğini bilerek yaşamak her ne kadar yüreğimin derinliklerine günahlarımdan ötürü korku salsada ey ölüm. Aslında bu gidişin bir son değil bir başlangıç mevlananın deyimiyle düğün gecesi olduğunu bilmekte yüreğimi hafifleten bir durum. Sonuçta ey ölüm korku denilen şey sana olamaz sana korku duyan kişiler ateislerdir hemde iliklerine kadar korkarlar senden. Benim korkum sana değil günahlarıma ey ölüm.