Kaç yıl oldu ?
Epey olmuş sanki. E kolay değil doğmak, emeklemek, yürümek, konuşmak, okula gitmek, arkadaş edinmek filan.
Sürekli kavgalar etmek...
Aile içi kavgalar, arkadaşlar arası kavgalar, binalar arası kavgalar, kavgalar arası kavgalar..
Ve baktığında yaşının iki haneli rakamlara geçişinin ilk yılları..
Şizofrenik ve paranoyak ruh halleriyle herkesi kendine düşman zannetmek. ilk aşkları tatmak.
Sürekli acı çekmeye odaklanmak.
Herhalde ergen olmaktan kastım.
Sonra büyüyüp son sınırlarına erişen bedenle beraber sorunların artması.
Hayatın ciddiyetini farketmek..
iş sahibi olmaya odaklanmak ve bununla paralel olan gelecek kurma gerekliliği.
Ve en önemlisi yaşamda bir amaç edinmek.
Sürekli çalışmak bir şeyler elde etmek için..
Sürekli çalışmak ki yaşamaktan daha çok.
Bir gün sevdiklerini kaybedeceğini bilmek.
Bir gün doğacak çocuğunun okula gidecek yaşa geldiğini bilmek.
Bir gün geçen yüzlerce günün ardından on dakikalık yolu yarım saatte yürüyeceğini bilmek.
Bu karanlığı bedenimi sarıp yok eden gecede düşünüyorum..
Fazlasıyla yorgun olmak değil de nedir bu ?
Yaşadıklarımızın yorgunluğu üzerimizde iken yaşayacaklarımızın tahmini yorgunluğunun verdiği korku.
Bu dinlenme isteği ve yaşamak için yorulacak olmak..
Öylesine yorulacak olmak ki bir günün yarısı.
Bir ağacın kurumuş dış kabuğu.
Yada çölde denizi göremeden kuruyup gitmiş bir nehir gibi.
Ben bu yazıyı yorgunluğa yazdım.
Çünkü yorulmanın sonun kestiremiyorum.
Çünkü yorulmanın sonunda dinlenmek yok.
Yok olmak var..
Üzerime konan ve iğrenç kanımı emen sinekleri kovamadan ölebilirim.
Hayır doktor hastalıktan değil.
Bu her hücremi saran yorgunluktan.
Çok mu çalıştığımı sanıyorsun ?
Ne yerin dibinden maden çıkardım ne de ray döşedim trenler gezsin diye.
Aksine sürekli dinleniyorum.
Dinlenmekten yoruldum ve bu kaygılardan.
Her gün yeniden yaşamaya çalışıp akşam başarılı olmuş şekilde ölmek ve ertesi sabah yeniden dirilmek kolay mı sanıyorsun ?