ben bu yazıyı size yazdım

    2.
  1. Kalabalık şehirlerdeki yalnızlıktır benim hayata sevdam.

    Hayatın her anında yaşanılan zorluklardadır hayata sarılma nedenim.
    Hayat tüm zorluklarıyla, acısıyla, tatlısıyla hayattır zaten.
    Ne bir aşk için, ne de bir acının verdiği yara için vazgeçilir hayattan.
    Bizi biz yapan mutlu anlarımız olduğu kadar acı anlarımızdır da aynı zamanda.

    Her an her şeyin yolunda giden bir hayat olsa mutlu olunabilir miydi?
    Her şeyin istediğimiz gibi olması hayata dair bir hedefimiz olmasını engellemeyecek miydi?

    Çektiği an acıları sebebi ile intihara teşebbüs eden insanlar tanıdım. Dünyaya, kaderine, sahip olduklarına isyan eden güçsüz varlıklar gördüm. Bir acı insanı nasıl olurda geleceğinden ayırabilirdi. Şu an o acıya sebep olan biri için nasıl olurda önündeki tüm mutlulukları yok sayabilirdi. Bize hediye edilen yaşam bu kadar basit sebepler yüzünden terk edilip bırakılacak kadar önemsiz miydi?

    Her acının insanı biraz daha olgunlaştırıp, geleceğe daha doğru adımlar atmamızı sağladığını neden göremez oluyoruz?
    Her olaydan ders çıkarmamız gerektiğini ve gelecekte tekrar aynı hataları yapmamak için hayata inadına sarılmamız gerektiğini neden algılayamıyoruz?

    Bir oyun oynarken tüm zorluklara rağmen o oyunu kazanmak için hırslandığımız halde neden yaşamak için hırslanamıyoruz?
    Neden en ufak bir mutsuzlukta hayata dair tüm inancımızı yitirip her şeyin en olumsuzu ile baş başa kalıyoruz?

    W.Shakspeare'in muhteşem bir sözü var konuyla alakalı.
    "Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz... Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine..."

    O halde bu oyun sahnesindeki rolümüzün hakkını verip, çıkan tüm zorlukları tıpkı atari oyunlarında verdiğimiz hırs ve mücadeleyi hayata karşı da verip, çıkan tüm zorluklara inat hayata gülümseyerek bakabilme zamanıdır.

    Bu dünyadaki en güzel sevda kendi hayatın için verdiğin çaba ve emektir.
    15 ...
  2. 1.
  3. Evet çok kişi demiştir bu sözü. Ama okuyan kaç kişidir? Onu gec okuyup kendine bir ders cıkaran kac kisidir? Bilinmez. Ama onemi yok varsın o yazı kalsın birgün gelir birisi onda kendinden birşey bulur, doğru yola ulaşır.

    Evet yazıda bahsedildigi gibi dünyanın hicbir yerinde bu kadar olmayan bir calisma var türkiyede. Ne calismasi bu? Toplumu bozmak , ahlaki olarak cokertmek. Tarihini bilmeyen bir genclik olusturmak. Orf ve adetlerinden yoksun birakmak. Manevi degerlerini almak , maddiyata yoneltmek. Eskiden dusmanlarini öldürürlerdi. Simdi öldürmüyorlar kendilerine benzetiyorlar. Ve ne yaziktir ki planlari isliyor , insanlar birbirlerinden uzaklasiyorlar. Toplum bolunuyor. Bunu heryerde goruyoruz. Peki biz bu hale nasil dustuk? Cevabi basit: Bizi biz yapan degerlerden uzaklastik. Cozum ne peki? Milli ve manevi degerlerimize sahip cikmak, ayrimcilik , boluculuk yapmamak?

    Okulun daminda namaz kildi diye ortaligi karistirip yaygara koparmanin anlami ne?
    3 yasindaki kizina turban takti diye kiza acimalar vah vah etmeler niye?

    Carsafli biri gordugunde orumcek kafali, gerici diye hitap etmek niye?
    Sakalli bir adam gordugunde yobaz demek niye?

    Niyeler bitmez. Onemli olan bu oyunlara gelmemek, ortak degerlerimiz etrafinda birlesmek. Kurtulus savasinda butun milletimiz , sagcisi - solcusu , alevisi - sunnisi, turku- kurtu hepsi yan yana savasmadi, yan yana olmedi mi? O zaman neden biz bugun birbirimize dusuyoruz, birbirimizle ugrasiyoruz?

    Gelin ortak degerlerimiz altinda birleselim.

    Camiye giden camiye gitsin, kilisiye giden kiliseye gitsin, cemevine giden cemevine gitsin.
    Universiteye mini etekli gitmek isteyen oyle gitsin , turbanli gitmek isteyen de oyle gitsin.
    isteyen basini acsin isteyen carsafli gezsin.

    Onemli olan vatanimiza, bayragimiza , devletimize sahip cikmaktir. Onun disindaki eylemler ve dusunceler onemsizdir. Kim ne yapmak istiyorsa yapsin , baskasini rahatsiz etmeden , kanunlari cignemeden. Onemli olan budur gerisi tiras. Cunku ne de olsa hepimiz olecegiz. Bugun ya da yarin... Birbirimizi uzmeye kirmaya deger mi? Elbetteki degmez.

    Butun bunlari astigimizda bütün dünya karsimizda olsa ne yazar? Uyuyan dev uyanirsa ne onemi kalir ki, inanin biz kendi icimizde butunleselim turkiyenin bilegini kimse bukemez!

    Vatan bir , bayrak bir. O zaman da gonuller bir olsun. Kucaklasalim
    12 ...
  4. 283.
  5. birbirinin aynı burunlar, dudaklar, saçlar..
    göre göre gözünüz alışmış, aklınız uyumuş; gerçek güzelliğin nasıl bir şey olduğunu unutmuş olabilirsiniz.

    izin verin, hatırlatayım..
    8 ...
  6. 270.
  7. bayramınız kutlu olsun.
    daha nice sağlıklı, nice güzellerine.
    gülümseyin.
    7 ...
  8. 23.
  9. küçükken, "kızımı sana vereceğim" diyenler neredeler? neredesiniz ulan? *****
    8 ...
  10. 223.
  11. çocuk sahibi olup, faceyi çocuğunun resmiyle dolduran hanımlar ; *
    çocuk yapmak sadece size özgü değil, yapmayın etmeyin.
    hadi resim paylaştınız altına ''benim güzel oğlum-kızım'' vb yorumlar yapmayın.
    5 ...
  12. 282.
  13. rüzgar nedir, güneş nedir bilen saçlarınız içindir bu eller. bu eller ki saçlarınız için bulunmaz bir sabun gibidir. bu ince ve beyaz eller yalnızca sizin saçlarınızda gezinir. bu yıldızlı gök yalnızca size benzetilir. bu sütlü kahve, bu portakallı kek sizin içindir. bu Zümrüt ağaçlar, bu mavi-yeşil algler siz nefes alın diye devinir. bir rüzgar eser ki gözleriniz yer değiştirir. ki gözleriniz içindir bu güzel rüzgarlar. bir rüzgar eser ve elleriniz yer değiştirir ki tüm rüzgarlar siz sarsılın diyedir. tüm sokaklar siz dolaşın; tüm kaldırımlar siz yolları terk edin diyedir. sonra siz ince ve beyaz ellerle denize düşersiniz. ve siz ince ve beyaz eller, denizi yalnız siz temizlersiniz. rüzgar nedir, güneş nedir bilen kadın; saçınızda sabun köpüğüdür tüm eller. siz ki güzel sabahlar içinsinizdir. Güneş de doğmak için sizi bekliyor gibidir.
    5 ...
  14. 55.
  15. merhabalar herkese,
    1 günlük aradan sonra kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum arkadaşlar. 3 günlük süre içinde gördüm ki kötü olayları anlatmak iyi olayları anlatmaya göre daha çok prim yapıyor. neyse ben kaldığım yerden devam edeyim biraz daha geriye doğru götüreceğim sizleri ve askere gitmeden önce çalıştığım iş yerinden bahsedeceğim.

    askere gitmeden büyük bir şirketin çağrı merkezinde çalışmaktaydım. burası benim için iş deneyi anlamında ilk büyük yerdi bundan önce hep ufak tefek yerlerde çalışmıştım. başlarda çalışmak zevkliydi ama çok sürmedi tabi ki; çünkü sabahtan akşama kadar papağan gibi aynı cümleleri kurup duruyorsunuz önünüzde bir konuşma metni onun dışına çıkmanız yasak karşı taraftaki insan size ne kadar farklı cümle kursa da onu hep sizin istediğiniz cümlelere zoraki çekmek zorunda olduğunuz ve sonuçta karşı tarafın delirip ya size sövmesi yada telefonu kapatmasıyla sonlanan görüşmeler. o yüzden artık çağrı merkezlerini aramıyorum, arasam da ivr da ilgili tuşlamaları yapıp kapıyorum çünkü herhangi bir çağrı merkezi personelinin yapacakları çok çok sınırlıdır.

    boşuna arayıp nefesinizi tüketmeyin yada küfretmeyin. şu da var tabi ki karşınıza çıkan personelin bilgi seviyesi de önemli gerçekten yaptığı işe ne kadar hakimse sizin probleminizin çözülme olasılığı o kadar fazla buda birazcık şansa gidiyor. toto oynamak gibi bir şey bence çağrı merkezlerini aramak. neyse konuyu fazla dağıtmayayım ben 3.5 yıl çalıştım bu iş yerinde.

    büyük bir yerde çalışmanızın dezavantajı başka bir işe geçmek istediğinizde ya onun kadar büyük yada daha büyük bir yer istemenizdir bu da pek kolay olmadığı için çoğu zaman işten atılana kadar yerinizde saymaya mahkumsunuzdur, eğer arkanızda bir dayınız amcanız yoksa. 1.5 yıl boyunca çağrı aldım Türkiye'nin yarısıyla konuşmuşumdur. telefonda birilerine bir şeyler tarif ederek bir şeyler yaptırmak ne bela ne zor bir işmiş ben burada anladım.

    neyse her şey bir yana içer de kocaman bir operasyon alanının içinde yaklaşık 1000 kişi birlikte çalıştığınız bir yer düşünün. gününüzün 7.5 saati aralıksız konuşuyorsunuz ve gürültü havasızlık yanında aboneyle bağırıp tartışan çalışma arkadaşlarınız, sinirden kriz geçirenler vs. her şey var. hani ben şuan ki iş yerimden önce bu çalıştığım yeri dünyanın en büyük bok çukuru olarak düşünüyordum ama şuan ki iş yerim burayı sollamış durumda orası da ayrı bir konu.

    böyle büyük yerlerde çalışınca şunu görüyorsunuz kimin eli kimin cebinde yada götünde belli değil. hatta işin çivisi çıkmış evlidir yapmaz dediğiniz kişiler bu işi daha rahat yaptıklarına şahit oluyorsunuz. millet bir yolunu bulsak da birimizi götürsek diye fırsat kollar olmuş. 1.5 yıl çağrı aldım demiştim 1.5 yıl sonunda benimde hala anlayamadığım bir şekilde çalışma performansım uygun bulunup kalite birimine terfi ettirildim ama keşke ettirilmez olaydım. 1.5 yıl abonelerle uğraştım kalan 2 yıl içerideki insanlar ile uğraştım zira kalite birimi içeride verilen hizmeti ölçen ve insanların maaşlarına etki eden salak saçma bir birimden ibaret. kalite biriminde çalışanların tek arkadaşları kendileri olabilir çevrenizdeki herkes artık size karşıdır ve sizi düşman gibi görürler sonuçta siz işinizi de yapsanız onlar bunu düşünmezler çünkü siz onların alacağı parayı kestiriyorsunuz bir yerde. iyi polis kötü polis gibi bir şey bu.

    olayın koptuğu yere gelirsek içinizdeki bazı arkadaşlar bu yukarıda saydığım sıkıntıya düşmemek için işini doğru yapmayıp operasyondaki arkadaşlara şirin görünmek için kalitesiz çağrıları da kaliteli gibi gösterince siz oluyorsunuz dünyanın en kötü insanı. bir kişi operasyonun ortasında dövmek istedi beni bazıları ise telefonla tehdit edip öldürürüm seni bile dedi. şimdi soruyorum size bir işiniz var ve sizden bir şeyler yapılması isteniyor ama yaptığınız bu iş ile iyi ile kötüyü ayıracaksınız mutlaka arada hatalar yapılacaktır ama işin kolayına kaçıp size verilen yetkiyi kötüye kullanmak mıdır doğrusu yoksa verilenleri harfiyen yapmak mı?

    cevabını vereyim eğer çalıştığınız yerdeki müdürünüz veya şefiniz her neyse arkanızda duramıyorsa sizi kollayamıyor ise sizin işinizi harfiyen yapmanızın hiç bir önemi yok sıkıntıya düşersiniz canınız sıkılır arkadaşlarınızdan olursunuz olay bu kadar basit. mevkiniz yükseldikçe ayağınızı yerden kesmek isteyende arkanızdan iş çeviren de o oranda artıyor en iyi mevki sadece kendinizden sorumlu olduğunuz mevkidir her zaman.

    neyse şimdilik bu kadar ama daha devam edecek çağrı merkezi maceralarım....
    4 ...
  16. 53.
  17. merhabalar herkese,

    dün kaldığım yerden devam edeyim yazıma. konuya geçmeden önce belirtmek isterim ki yaşanan ve anlattığım bu olaylarda mutlaka benimde hatalı olduğum, yanlış düşündüğüm veya davrandığım anlar olmuş olabilir; çünkü kimse dört dörtlük değil veya sütten çıkma ak kaşık değildir kendi içimde özeleştirimi yapmasını da çok iyi bilirim.

    Bugünde biraz kendi bölümümde ki arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum sizlere. şuan çalıştığım ortamda kendi birimim ile birlikte 3-4 birim daha var ve minik ofislere bölünmüş büyük bir alanda çalışıyoruz. işe ilk başladığımda insanların davranışlarını çok yadırgadım çünkü kimisi işini elinden almışım gibi davranıyor yada dövecek gibi bakıyor yada kimisi bir gün konuşsa diğer gün sanki hiç konuşmamış gibi davranıyordu. belki bunda onların yıllardır aynı yerde çalışmış olmalarının etkisi de vardı, bilemiyorum ama hiç bir iş yerinde karşılaşmadığım ilginç bir tutumdu alışmam ve onları anlamam biraz zaman aldı diyebilirim. zaman her şeyin çözümü diyorlar ya işte o geçen zamanda kendinizi nasıl anlattığınız ve ortama nasıl adapte ettiğinizin de çok önemi var bence.

    evet dünde belirtmiştim bizim bölümümüzde toplamda 7 kişi var normalde benim düşüncelerimde yatan az ve öz olan her zaman iyidir ve nerede çokluk orada bokluk diye boşuna dememişlerdir. ama gelin görünki bizdeki azlık daha bir bokluklara sebep olmakta. herkes kendisini bir vazgeçilmez, bir işinin ehli sanki o gitse onun yapacağı işi yapacak başka adam kalmamış bu dünyada ve iş yapılamadığı için de iş yerinin batacağı havalarında dolanıyor ortalarda. yaklaşık 10 yıldır özel sektörün içindeyim belki çok fazla deneyimim yok ama biri gitti diyede bir iş yerinin battığını henüz görmedim mutlaka onun yerine birisi gelir ama iyi ama kötü.

    bir işe yeni başladığınızda yapacağınız işi bilemezsiniz evet bir eğitim alıp gelmişsinizdir o noktaya kadar ama okuldan direk kabloyu beyninize takıp şu işi yapacaksın diye beyninize yükleyip göndermiyorlar malesef bu yüzdende size bir eğitim verilmesi yada yapacağınız iş hakkında biraz bilgiye ihtiyacınız vardır. bunu öğrenmenin acılı ve acısız tarafları vardır. acısız tarafı basit zaten paylaşımcı bir iş arkadaşına sahipseniz size oturur her şeyi nasıl yapacağınızı güzel bir şekilde anlatır ama bizde malesef böyle olmadı acılı bir eğitim süreciyle karşı karşıyaydım kimse doğru düzgün bir şey anlatmıyor hatta sorduğun sorulara bile tam olarak yanıt alamamakla karşı karşıya kaldım. bunu görünce bende benden sonra işi yeni biri başlarsa o acı çekmesin diye oturdum mini bir eğitim dökümantasyon hazırladım.

    yukarıda bahsettiğim havadan mı yoksa ben bu bilgiyi paylaşırsam elimdeki işi de başkasına kaptırırım ve ben işe yaramaz duruma gelirim korkusumudur bilemiyorum ama onu sor, bunu sorla geçen 1-2 aydan sonra işe adapte olabildim. o zamandan sonrada durum pek değişmedi zaten yeni bir şeyleri öğrenmek hep acılı oldu ve oluyor. konuyu çokta dağıtmayayım az olan iyidir demiştim niye iyidir biliyor musunuz bir kere kendi içinizde birlik olursanız, paylaşımcı olursanız birbirinizin götünü kollarsanız kolay kolay kimse dışarıdan size müdahele edemez müdahele etmek yemez. ikincisi kafanız rahat ve mutlu çalışırsınız işinize severek gidip gelirsiniz çünkü günün çoğunu iş yerinde geçirirsiniz ve gün gelir ailenizden çok bu insanları görürsünüz ben bu ortamı bir kez şuandaki işimden önceki yerde yakalayabildim çalışmaktan da çok zevk aldım ama bu iş yerimde her şey tam tersine ilerliyor herkes bir açığı olasa onu bir kullansam onu bir satsam diye adamın gözüne bakıyor.

    yardımlaşma en azami seviyede tutuluyor herkesin bildiği kendine altın kendine yakut paylaşım, arka kollama, arka çıkma, birlik olma yüzde beşi geçmez dibe vurmuş durumda. zaten ilk yazımı okuyanlar bu işin böyle olduğunu en başından anlamışlardır. birde dokunmadan geçemeyeceğim yaklaşım tarzı son derece kötü insanların size yasak olan şeyleri siz yaptınız mı tamam bittiniz öldünüz demektir ama onlar yaparsa sorun yok bunu belirttiğiniz zamanda sizden kötüsü yok gene kuralları ve işi bilmeyen hep sizsiniz hep onlar işi çok iyi biliyorlar sanki iş yerinin temelini onlar atmış bu iş yerinin kural kitabını onlar yazmış gibiler anlayamıyorsunuz. kendinizi ezdirmemek için yaptığınız her girişimde daha beter bir eziyorlar sizi daha beter bir soğutuyorlar iş yerinden.

    şimdi diyorsunuzdur yok canım böyle bir şey olur mu hacı sen naptın abarttın kekini de kabarttın diye ama en ufak bir abartma yok, o zaman şunu diyorsunuzdur allah yardımcın olsun diye valla ben çok yaşamam herhalde arkadaşlar buradaki geçirdiğim sinir ve stresle bakalım nereye kadar gidecek merakla bekliyorum.

    bugünlükte bu kadar olsun yarın yine kaldığımız yerden devam edicem.
    4 ...
  18. 20.
© 2025 uludağ sözlük