seni çok seviyorum lakin o makyaj sana yakışmıyor be sevgilim. çirkin oluyorsun da diyemiyorum ki yüzüne karşı, seni kırmamak için. saf güzelliğin o kadar güzel ki. makyaj yapınca yaşlı da gösteriyorsun hem. canımsın yine de her halinle.
bak canim sevgilim tamam sana dogumgunum de hediye alma demis olabilirim. sen niye beni ciddiye aliyorsun ha? saka bi yana seni cok ozledim mesafeler halt etmis kalbin benimle ya o yeter.
insan günaydın der, iyi geceler der nasılsın der orospu çocuğu, herkes seni karaktersizsin diye terk edip gitmiş tek it gibi seven benim yine bana kaldın, ama sikinde bile değilim değil mi?
Çok sinirliyim, kaç gündür, kafam girsin sana.
... en acı şey ise, kendimi en çok bırakmam gereken kişiden sakınmak duygularımı. tüm çıplaklığımla, duygularımın en saf haliyle durdum karşında ama olmadı. güçlü oldum. o kadar güçlü oldum ki güçsüz olmayı unuttum. kendimi unuttum. hatırladım bir ara, şımardım naif halimle, tamam dedim, yolunda her şey. o da olmadı. kendimden verdim, mutlu olmak, sadece seni mutlu etmeye dönüştü. ben ne haldeyim, iyi miyim, kötü müyüm, bunları yazarken bile zırlıyor muyum bilmiyorsun. beni bilmiyorsun sen.
kendimi toparlayacağım söz. kendimi toparlarken seni toparlayabilecek miyim, kaç kişilik gücüm kaldı bilmiyorum.
ben senin, yarım saat telefon konuşmasının ardından beş dakika sonra arayıp 'ya ben söylemeyi unuttum seni çok seviyorum ya' diyen kafanı yerim.
bizim hikayemiz biraz acı dolu tebessüm gibi, yıllarca rüyamda gördüğüm, tanımadan önce sürekli sesini kulaklarımda duyduğum doğru kişi. hani garip bir şekilde, ne zaman başımı omzunla göğsünün olduğu o bölgeye koysam, hep bir puzzle gibi oraya ait olduğumu düşündüm, ilk birbirimizin gözüne baktığımızda söylediğimiz ilk şeydi, 'sanki hiçbir zaman birer yabancı olmamışız, hep onun yanındaymışız' gibi o huzur veren his. yalnız birbirimizi bulduğumuzda çok parçalanmış, çok ötekileşmiş, çok yabancılaşmıştık. öyle yanlış aşklarla falan değil, doğduğu günden beri özellikle yazılmışçasına travma dolu bir hayat ve düzene oturamamış insanlardık. hiçbir aileye topluma ait olamayan ikimiz, şimdi hastalığında birbirine bakıp iyileştiren yaşlı insanlar gibi birbirimizin inancı oluyoruz. gülümseyip, umudu olup, yaşama sevinci oluyoruz. biz birbirimizi çok seviyoruz. ama hep korkuyorum, ya o yabanileştiren acılar, hep aramızda bir ruh gibi durursa? şimdi inatla savuşturuyoruz, ama ya yorulursak? o yüzden hep, hep seni seviyorum de bana böyle. de ki inancım hiç bitmesin. sensiz yeterince yaşadım, daha fazla yaşamak istemiyorum.