senden ayrılalı tam 22 saat oldu. anlayacağın 22 saattir seni düşünüyorum, uyuyamadım da zaten otobüste yine.
10 gündür beraber olmamıza rağmen şimdiden şafak sayıyorum, atarsa 79. geri geldiğimde karşıma, ağzımı kulaklarıma kavuşturan o ateş kırmızısı elbisenle çık yine, tertemiz. gündüzlerimi gecelerimi sana vereyim tekrar, evime yatağıma gitmek aklımdan bile geçmesin yanındayken. çalan telefonlarıma bakmayayım, mesajlara cevap vermeyeyim. işe gitmek kavramını çıkar at aklımdan. ayazın alnında felce koşan ellerimi, yüzümü senden ayıracak hiçbir şey girmesin araya. o güzel sesini hep ben duyayım, kimsenin bilmediği özelliklerini ilk ben gün ışığına çıkarayım.
yokluğumda sakın kimselere naz yapma, kimselere kendini sevdirme. fena bozuşuruz bak, diyeyim. iyine kötüne dertlenen bir tek ben olayım, derdini de ilacını da ben bulayım. birbirimizden bir daha asla kopmayacağımız günün akabinde, sevdiklerimle birlikte bize yaşatacağını düşündüğüm o güzel günlerin hayaline kavuşma dileğiyle, kendine iyi bak herşeyim.
Normalde yazmam böyle şeyler. Böyle şeyler yazmam ama hep yazarım işte.
Yazamadım. Çünkü yazdığım yerde sen göreceksin. Burası hariç. O yüzden okuyun ama çaktırmayın.
Garipti. Türk filmi tadında, yer yer fransız sıkıcı filmlerine dönen 3 gün geçirdik bir arada, Urlada.
bugüne kadar ne dediysem sende geri tepti hepsi.
-abi, benim kız arkadaşım benden en fazla iki yaş küçük olabilir.
-yok abi, arkadaşımın eski kız arkadaşına yavşayacak kadar yavşaklaşmadım.
evet, yavşaklaştım. her şeyi göze aldım. şirketin ödemelerini yanıma aldım yanına gelebilmek için. olmayan günde olmayan bir iş çıkardım kimse fark etmesin diye. koşa koşa geldim yanına.
olacağından o kadar emindim ki, olmama ihtimalini hiç ama hiç düşünmedim. sabah kordonda seni beklerken zaman bir türlü akıp gitmedi. oysa ki hep yalnız başıma çok zevkli zamanlar geçirirdim. beklemek, acıydı.
sonra sen geldin, bal rengi gözlerinle. ne kadar çok planımız vardı, gelmeden önce planladığımız. hepsini yapacaktık sözde. yapamadık. senin yorumlarına göre sabun köpüğüydü benim sana hislerim. öyle ya, en fazla benim yeni avlarımdan biriydim. değişmezdim...
değiştim. ne zaman anladım biliyor musun değiştiğimi? senin bana sabun köpüğü aşkımı anlattığın gün. çok bilmiş.
her gece barlardaydım evet. kız kaldırmada üstüme de yoktu. bugün senin verdiğin hasarı düzeltmek için arkadaşlarım güzel bir karşılama töreni hazırlamıştı. masadaki kızlardan biri benle muhabbeti koyulaştırmaya çalıştı. hadi desem gidiyorduk eve. diyemedim. dememeliydim.
hem de öyle kasmadım, yok abi benim sevdiğim var diye. içimden gelmedi sanırım. hani yay erkeği şöyle böyle diyordun ya, öyle değilim işte.
bu aralar ne zaman mutlu oluyorum biliyor musun? sen bana mesaj yolladığın zaman. ama anlamlandıramıyorum neden mesaj attığını.
yıllardır arkadaşlarıma "yapma be oğlum" diye başlayan tavsiyelerimin bana geri döndüğü gündü bugün.
mutsuzum. bir süredir böyle olurum. ben mutluluğu seninle ayrıldığım otobüste bıraktım sanırım. bir daha elime nasıl geçer bilmiyorum. ya senden hiç beklemediğim birşey gelecek, ya da zamana bırakacağım ama geçmiyor ki zaman.
ağladım da biliyor musun? inanmadığım bir tanrıya yalvardım. şansımı her yerden denemek istedim çünkü.
sevdim yani, anlıyor musun? sabun köpüğü değil. bir kaya gibi duruyor orada.
hani, dar alanda kısa paslaşmalarda diyor ya:
Ressam olur insanlar başkalarını kazıya kazıya, ya da işte senin gibi resim olur kazına kazına diye.
sanırım en şahane tablo benim. evet ben bir tabloyum.
--spoiler--
ucurumun kenarındayım hızır
bir dilber kal'asının burcunda
muhteşem belaya nazır
topuklarım boşluğun avucunda
kaldım parmaklarımın ucunda
bir gamzelik rüzgar yetecek
ha itti beni ha itecek
uçurumun kenarındayım hızır
cihan hazır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır
uçurumun kenarındayım hızır
güzelliğin zülme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
gülce'm uzaktan dolanır
uçurumun kenarındayım hızır
gülce bir davet
mecaz degil
maraz degil
gülce bir afet
peri degil
huri degil.
gülce bir beyaz zehir
gülce en vahim haz
buram buram zehir
yâr gözünde infaz
bir gamzelik rüzgar yetecek
ha itti beni ha itecek
güzelliğin zülme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbet-ül arz dan
deccalden
yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum gülce'den
ödüm patlıyor gülce'ye bakmaktan
nutkum tutuluyor
ürperiyorum
saniyeler gözlerinde birer can
her saniyede bir can veriyorum...
"sıkı sıkı tuttum ellerinden kayıp gitme hayatımdan sende diye"
söz veriyorum, çok mutlu olucaz ikimiz..
asla etrafımızda ki dandik çiftlerden, ısmarlama evliliklerden olmicak bizim ilişkimiz..
"öyle gurur duydum ki beni böyle büyük sevebildin diye, bana rağmen"
"öyle güzel aldın ki beni içine öyle sardın ki benim oldun. ama korktum, kaybedecek birşeyim oldu diye korktum"
kendisine yazı yazılmayı hak edecek biri olsaydın eminim buraya değil de 100 yapraklı defterin tam ortasından kopardığım sayfaya yazardım sana dair düşüncelerimi. sonra da ellerine verirdim. yazıyı.
neden buraya yazıyorum?
çünkü hak etmiyorsun.
hadi şimdi s.ktir git, yazı mazı yok sana.
beni terk ettiğin günden sonra sana dair her şeyi atıyordum sonra bana aldığın kolye geçti elime hani doğum günümde aldığın çok değerli bir kolye vardı ya hıhh işte o. sattım lan onu sıçarım romantikliğini deyip satıp yedim parasını bir güzel.