benimkisi hayattan nasibini alamamak
benimkisi üste çıkmak için yalanlar şişirip altında ezilmek
sonra da kendini avutabilmek için interaktif meşgaleler aramak
doğduğu yerden vakt-i zamanında koparılmış
hayatının geçirilmesi gerektiği sokakta
henüz s... kadar boya sahipken
kendini kanıtlamak zorunda bırakılmış
tüm yabancılıklara karsı tek basına göğüs germiş
varoşlarda sosyalleşme kaygıları gütmüş küçücük bir kopildim
işte bütün bu nahoş bir vaziyette basladı hayata tutunma savasım
yıllar boyu şekillenmek bilmeden
dallanıp budaklanıp duran yalanlarla
hastalık saçan bir tümör gibi
girdiğim her ortamda zehirledi insanları
yalancı karakterim
biri saksımızı çiğneyip gitti
biri duvarları yıktı camları kırdı
fırtına gelip aramıza serildi
biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri
her şeyi kötüledi
bizi yaraladı
biri şarabımızı döktü, soğanımızı çaldı
biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu
ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor
olmasaydı sonumuz böyle
gözüm yaşarıyor yüreğim kanıyor
olmasaydı sonumuz böyle
birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş
aynı çıtırtıyla uyanan birer serçe
hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu
birer tomurcuktuk hayatın kollarında
birer çiğ damlasıydık bahar sabahında gül yaprağında
dedim ya,
hiç yoktan susturuldu şarkımız
gögsum daraliyor,yüreğim kanıyor
bitmeseydi bizim öykümüz böyle..
göğsüm daralıyor,yüreğim kanıyor
olmasaydı sonumuz böyle..
ben bu yazıyı sana yazdım, sen hiçbir zaman bilmesende...kelimelerim tükendi, içimde büyük bir kördüğüm oluştu, oysa ki aşk bu muydu,insanın içini kemiren, acı çektiren, derinlere atan, kavuşulması güç olan şey. imkansızlık kısaca... seni o kadar çok sevmek istiyorum ki, kendim bile inanmak istemiyorum. korkuyorum çünkü, yaralanmaktan, incinmekten.sustum tükendim bir an, senin için, sensizlik için..acabalar türedi zihnimde, kimdin, benimlemiydin? yoksa başka biriyle mi.. hep meraklar, hep soru işaretleri, bir şeyde kolay olsun be Allahım dedirtiyorsun adama. Beklemek düşüyor yine benim payıma, her zamanki gibi, sadece durmak,hem de hayalsizce...Unutmak bile geçmiyor içimden, bilsemde bazı şeyleri, umsamda.Ama işte insanız ya, ufacık bir yıldız var gönlümde, belki dedirtiyorsun bana....umarım o belki doğrulanır yüreğimde, duyar beni ve benim olur.
edit: beklenen şahıs hala beklenmektedir....nereye kadar kimbilir.
çook uzun süre sonra gelen edit: ebesinin amına gitmiştir malum şahıs. çıkmaması ümitle beklenmektedir.
hayatımın en güzel dakikalarını seninle geçirdiğim için, sana sarılıp uyuyabildiğim için, defalarca öpebildiğim için, bana "gerçekten" sarıldığında annemi aratmadığın için, tüm korkularımdan arındığım için kollarında...gözyaşlarımı sildiğin için, avrupa yakası izlediğimiz için, beraber çok ama çok mutlu olduğumuz için, sonra kollarını da alıp gittiğin için, korkularımın hepsini teker teker geri bıraktığın için hayatıma, artık uyuyamadığım için, önümdeki nasıl geçeceğini bilmediğim sayısız dakikalar için, gözyaşlarım dinmek bilmediği için, ben bu yazıyı sana yazdım! ilk defa doğmayacağım bu doğum günümde...
Yakalamaya çalışıyoruz zamanı
Oysa zaman kovalıyor bizi
Çok mu yakın sonumuz,
Varamadık mı yoksa yolun sonuna?
Hayat mı insanın esiri,
insan mı hayatın?
Kimin umurunda ki
Yaşama telaşı sarmış hepimizi *
gittim. gidersem, uzaklaşirsam daha kolay olur sandim. ama hic faydasi olmazmış... giderken içinde götürürsen unutmak istediğini, istediklerini daha cok hatirlarmişsin. bi kac gün sonra daha cok hatirlamiş, daha çok içime yer ettirmişçesine geri dönüyorum. bilmem kac bin km uzaktan sana yaziyorum...
kime yazilabilir ki böyle bir yazi sevgileden baska. tam 45 gün oldu seninle görüsmeyeli su lanet olasi yaz tatili yüzünden. herkes gülüp oynarken tatil geliyor diye biz yorganin altinda sirtimiz dönüp birbirimize hadi uyuyaiim deyip gizli gizli aglamadik mi sevgili; tatil 'ayrilik vakti yaklastigi için'. su an o kadar aci cekiyorum ki sevgili telefonda bile aglamamak icin tutuyorum kendimi. dolmusta aglayacakken arkadan uzanan bir el 'surdan bir kisi uzatir misiniz' kendime getiriyor cogu kez. aglamak istiyorum sevgili. bugun cay simit yedim. ucuz diye. ucuzdu da.ama bogazıma dizildi.. cunkü sen yoktun yanimda. hep birlikte yerdik cay simiti. 1.25 ytl simit 1.5 ytl cay. doymazdik birer tane daha alirdik; pahali olmasindan sikayet ederdik. bugun anladim cay simitte ucuz olsa bugun ki yemegim; pahali olan sensizlikmis. kendime kizdim seninle birlikteyken serzenişte bulundugum icin cay simitin pahaliligindan. seninle birlikte oldugum, gecirdigim her saniyenin aslinda bana allah ın bir lutfu oldugunu anladim. sukrettim seninle gercirdigimiz her saniye ıcın ve allah a dua ettim bir an once bizi kavustursun diye. cikmaya basladıgımızın ilk gunleriydi ben kampuste dizinde yatıyordum aksam, seftali suyu ıcıyorduk, sen gozume dokmustun seftali suyunu; nasıl da utanmıstın sevgılı.nasıl da gulmustuk sonra. sonra sen benim sıvılcemi patlatıyordun ben sana kızmıs sinirlenmiştim; seni uzmustum. ne salakmısım.. deger mi hıc seni kırmaya, ıncıtmeye, bak soz tum sıyah noktalarım, sıvılcelerim senin.. yeter ki gozlerıne bir kez bakıp seni sevıyorum dıyeyım. bırkac dakıka once senden gelen mesaj benı tekrar aglattı. bu oyle bırsey ki oyle bır sevgı ki bunu yasamayan anlayamaz bızden baska. işte oyle sevgılı bugun yedıgım cay simit bogazıma dizildi; sensiz diye.. seni hep sevecegim canim sevgılım.
Acının aşktan önce geldiği tek yer sözlüktür. Bu nasıl bir aşktır ki, bana önce acını sunuyorsun. Hangi aşk dayanır bu kadar acıya. Daha ne kadar acı çekebilir bir insan. Olmayan bir aşkın bitmeyen acısını çekiyorum. Yine de çıkmaz sesim. Gözlerine bakar susarım. Acımı çeker beklerim. O kadar çok nedenim var ki benim. Gitmek istesem bugün giderim.
Ama bir sabırdır bu. Mutluluğu az, acısı çok, vaadi büyük sunduğu az bir aşktır. Bütün acıların içime gömüldüğü bir dipsiz kuyudur. Direniyorum, senin bütün umarsızlığına rağmen direniyorum. Aşkına erişine kadar bütün acıları tüketiyorum.
Herkesi susturdum,bütün sesleri yok ettim. Gözlerimi kapadım. Gerçekleri unuttum bir yalana inanıyorum. Sözlükleri tersten okuyorum. tşk.cihan.
yine derin uykular, rüyalar içindesin... bense seninle izlediğim bir filmin etkisinde kalmış düşüncelerdeyim. yüzün ne kadar da masum, ne kadar da öpülesi yanakların sen uyurken de... öpüyorum. ellerim okşuyor saçlarını, bedenini, tenini, ellerini, heryerini... sonra bir kere daha arkamı dönüyorum sana, dalıyorum gene düşüncelere. seninle geçirdiğim onca günlere. bir kere daha hatırlamak için seni sevme nedenlerimi. neden senden kopamadığımı bir kere anlamak için seni düşünüyorum. ne kadar umutsuz, ne kadar şaşkındık oysa birbirimizi herkese karşı kanıtlamaya çalışırken. birbirimize destek olurken ne kadar da savunmasızdık. ne kadar gaddardık bir an bile arkamıza bakmadan çekip giderken hayatımızdakilerin. ve ne kadar acımasızdık, amansız kavgalarda bir bir dökerken elimizdeki kozları. ne kadar bağlıydım sana, sen giderken "gitme" diye ağlayışlarımda. ne kadar cellattın kafanı gideceğim dercesine sallayışında. yorgun bedenim ne kadar yenikti sevgime, yaşadığımız onca zamana, uyandığımda seni bulamayacak olmanın korkusuyla uykuya dalmak istemeyişime. en büyük depremler bile bir gün göcük altında bırakabildi bizi. bana her sarıldığında unuttum kötü günleri, istenmeyen sözleri. aklımda sevgin, elimde elin, kalbinde adım oldukça her an yanında olmuş olacağım. birazdan yanına uzanıp son kez öpeceğim yanağından ve uykuya dalacağım. ve uyandığımda alacağım senden bir ömür boyu ödeyemeyeceğin birikmiş öpücük borçlarımı.
seni seviyorum nefesim...!
size iki çift lafım var. kısa sürer merak etmeyin...
aşık olun...
aşk inanın çok güzel. şu dünyada yaşadığım ana kadar gördüğüm en güzel şey aşk...
korkmayın. aşık olmaktan sakın ha sakın korkmayın. hiç aşık olmadan, ''aşktan korkuyorum'' ben demeyin. ''etrafımdakiler mutsuz, onların sonu hüsrana vardı ben de mutsuz olacağım, beni de acı dolu günler bekliyor'' diye bırakmayın aşkın peşini. ''mecnunla leyla, ferhatla şirin kavuşamadılar, mutlu olamadılar diye ben de kavuşamam, mutlu olamam'' demeyin...
kavuşamama ihtimaline rağmen de sevin. çekeceğiniz acıdan mı korkuyorsunuz? korkmayın. kavuşup mutlu olmak kadar haz alıyorsunuz kavuşamayınca da. tadı biraz farklı sadece.
ama hele ki kavuşursanız... aman yarabbim o ne mükemmel bi zevktir. tarifi yok dünya üzerinde. o an size dünyanın tapusunu teklif etsem aşkınıza karşılık, inanın ki değişmezsiniz.aptal aptal gülme sebebi, dünya yıkılsa, bişey olmaz yeniden yaparım gücünü veren en asil duygu aşk...
velhasılı kelam sevin birini birbirinizi... kerem gibi sevin, aslı gibi sevin. o kadar sevemezseniz de nazım gibi; içinizde kımıldayan bir şeyler gibi, yaşıyoruz çok şükür der gibi sevin. sade sevin, sadece sevin. ama büyük, çok sevin, büyük aşık olun...
aşık olmasanız, aşka inanmasanız, değer vermeseniz, nefret etseniz dahi sakın ha sakın yaralamayın aşkı ve aşıkları...
şu dünyada tek temiz ve saf kalan, değişmeyecek ve değiştirilemeyecek olan; hayatta bazılarının tek dayanağı olan aşkı incitmeyin, küstürmeyin, halel getirmeyin...
''Ben seni sevdim mi? Sevdim, Ya sen beni?'' demeye cesaret edebilen, diyebilen bir insana değer verin. tutun onu. sarın, sarmalayın, bırakmayın bi yere... kalmadı onlardan cok. değerini bilin kısaca...
evet insanoğlu! bu yazı size...
bırakın onlar hala ''akıl'' desin. siz ''gönül'' deyin ''aşk'' deyin ''sevgi'' deyin...
ben bu yaziyi sana yazdim. senin okumadigin binlerce diger kardesleri gibi. her sarkida anlamini buldum, her sarkiyi sana adadim. ama neden bilmiyorum kendimi bulamadim. ama bazen kendimi yanlizligimin bosvermisliginde buldum, bazende sarkilar adiyordum.
bu yaziyi sana yazdim kalbime ok gibi giren. yeni bir hayat kurmak istedim. hersey farkli olur zannettim. ama bu beden bu ruhu tasidikca sadece insanlarmis degisen. neden gozumdeki yaslar gibi dokulup gidemedin. sen gittin, ben gittim ama hala ay gibi doguyorsun gecelerime, hayalin gozlerimden gitmiyor. sana sarkilar adadim. haberin yok.
Kamuflajınla çimlere uzandığın resmine bakıyorum şimdi. Gözlerin, kimsenin anlatmadığı şeyleri anlatıyor. Sensiz nasıl bir öyküde yaşamış olmanın hesabını yapıyor, bir hiçlikle tamamlıyorum cümlelerimi yine. Hasret düşmeyedursun gönüle; öyle savrulur yürek her gece. Öz ağlar, göz ağlar... **
ben bu yazıyı sana yazıyorum sevgili ülkem;
insanlarının birbirine saygısının kalmadığı, zıt görüşteki insanların birbirine çamur atmayı marifet saydığı, her karış toprağında gerek eylemsel gerekse sözlü olarak bölücülerin seslerinin yükseldiği bir yer oldun ne yazık ki. el birliğiyle bizler seni bu hale getirdik. oturduğumuz yerden konuşmakla seni kurtarabileceğimizi sandık, sana sahip çıkıyoruz sandık. ne kadar da yanıldık. demokrasiyle yönetilen bir ülke olarak demokrasinin sonuçlarına katlanma tahamülünü gösteremeyen insanların varlığı canını acıtıyor biliyorum. bir zamanlar senin uğrunda savaşan insanların torunlarının, seni bölmek için fırsat kollayanlara kucak açması ise senin için ayrı bir keder kaynağı olsa gerek. en büyük ırkçılığı kendi kendimize yapar olduk. birbirimizi yemekten dışarıdan gelen tehlikeleri göremez olduk. hani dillere destan türk milleti vardı ya ülkem, merak ediyorum ne oldu o millete? inancı, dili, siyasi görüşü her ne olursa olsun bu ülkeyi dış düşmanlara karşı tek yürek halinde koruyan o insanlara ne oldu? ne oldu da kendi ülkemizi ve insanlarımızı aşağılamaktan bu derece haz duyar olduk? kendimize gelmeliyiz artık galiba ülkem. demokrasiyle seçilmiş bir hükümete gözü kör bir şekilde kin güdeceğimize, doğrularını ve yanlışlarını fark etmeye çalışmalıyız belkide. öfke gözleri kör edermiş derler. şimdi ise bizim görmemiz lazım. vatan ve millet çıkarlarına, anayasamıza aykırı her adımı görüp tepki göstermemiz lazım, ama sunni tepkiler değil, gerçek tepkiler. tam tersi olarak atılan her doğru adımı ise alkışlamamız lazım, sezarın hakkını sezara vererek. belkide bölücülere amaçlarına ulaşamayacaklarını bu şekilde kanıtlayabiliriz yalnızca. ne dersin?
bursa-ankara gidip gelmelerinde mezit boğazında güneşe direnen karların eridiği son gün bile benim umudum solmamıştı, her geldiğinde valizinden sevgi çıkacak zannederdim.
durucam burada
gidişini seyredecem
kıpırtısız sakin gibi görünücem
kavgasız olacak
fırtınasız olacak
saçma sapan olacak
organlarım birbirine vuracak
arkandan sessiz bakıcam
ben yine salağım diyecem
Ah.. ilk damla düştü.. Takip etmekte zorlanıyorum. Şimdiye kaçıncı damla düşmüştür acaba? Hem,acaba suyun seviyesi ne kadar yükseldi? Zihnimi bunlarla rahatsız etmeli miyim? işime odaklansam daha iyi olacak sanırım.. Şimdi,bir bakalım.. Neden buradaydım ben? Ah evet, borç ödemesi..
Neden birine aşık olursun ki? Onu diğerinden farklı kılan nedir? Acaba
görüntüsü aracılığıyla bazı şeyleri mi tetikledi bedenimde? Yok. Bu imkansız. Sadece görüntüyle olmaz diye öğrettiler aşkı bize, ki doğru olmasa öğretmezlerdi herhalde. Peki aşkın devamlılığını sağlayan nedir ki? Bu kimyasal bir tepkimenin sonunu bilmeye çalışmak gibi benim için. Hiç anlamam böyle şeylerden.
Peki, Neden ulaşamasan bile mutlu olursun ki onu mutlu gördüğün sürece? Yoksa böyle olan sadece ben miyim? Yine saçmalamaya başladım..
Şimdi, neden beni reddettiğini bir düşünelim; Yakışıklı olmayabilirim; ki tek gözümün sadece akının görünmesi bu tezi doğruluyor sanırım. Zeki olmayabilirim; ki öğrenimimi yarıda bırakmam bu tezi doğruluyor olabilir, gerçi bence zekası yerinde bir insanım, okulu bırakan herkesin aptal olması.. Yok canım mantıksız geldi bana. Neyse; çulsuz serserinin biri olabilirim; ki bu da para pul sahibi olmak istemememdendir, günü kurtarsam yeterli benim için. Duygusal olmayabilirim; ama bu da mantıksız, bir keresinde ağladığımı hatırlıyorum. Duygusal olmasam ağlamazdım herhalde.
Ya onun da dediği gibi deliysem? Deliliğin kıstasları nedir ki? Herkesin deli dediği bir insan gerçekten de deli olmak zorunda mı? Yeni bir peygamber olamaz mı acaba? Belki tanrı fikrini değiştirdi ve yeni bir peygamber daha yollamaya karar verdi? Tanrı dengesizdir, bunu ondan bekleyebiliriz sanırım.
Pekala ,tanrıdan bahsedelim o zaman biraz, tanrı bedensizdir, cinsiyetsizdir, gücü mutlak olandır falan filan. Peki onun da duyguları var mıdır? Bilginleri ağızlarından kızgınlıkla salyalar saçarak bağırırken hayal edebiliyorum. "Kafirlik! Sapkınlık ! Delilik". Hehe, tamam sakin olun. O zaman şöyle söyleyeyim, tanrının da bazen canı(?) istemiyor mudur hissetmeyi? Özenmiyor mudur acaba insanlara ve hissettiklerine? Ben olsam özenirdim sanırım. Belki de bu özlemini gidermek için insan suretinde aramızda geziniyordur bazen? Yapar, dengesizdir.
Neyse, benim tanrıyla konuşmam gerekliydi hatırladım, şu aşk ve reddedilme konusunda, o yüzden şimdi kendimi suya bırakacağım, nefesim kesilecek ve öleceğim bir terslik olmazsa. Sonra tanrıyla uzunca bir süre sohbet edeceğim, eğer öbür tarafta da bürokrasinin borusu ötüyorsa bu sohbet için epey beklemem gerekebilir sanırım.
Sahi, suya atladığımda suyun seviyesi ne kadar yükselir acaba?
[beynimle bir sohbet sonrası önüme açtığım kağıda dökülenlerin toplanmış hali]
sana uzak kentlerden birinde, zamanin bir yerinde, seni ve senli gunleri animsatti aksam gunesi..
onca zamanin ustunde eskimeyen bir dusuncesin simdi.
insan hergun animsar mi ayni gozleri?
senin sesini duydugum masalarda erteliyordum herseyi.
her seyi erteleyisim oluyordun;
kalp agrisi oluyordun;
birlikte soludugumuz sokak isimleri oluyordun.
mevsimler degisiyor ve buyuyordun...
bir rüya gibiydin. kalbimi eriten sıcacık bir rüya. kokun hala burnumda desem inanır mısın? gözlerimi geri almama bile izin vermedin. sıcaktın sen. dokunduğun her yer alev alev yanıyordu, ilk kurban da kalbim oldu. sessizliğin bir şeyler anlatıyor bana, kahverengi saçların, ince dudakların aklımdan bir türlü çıkmıyor. kalabalık sokaklarda, yalnızların tekrarlanan triplerinde seni arıyorum. senin inceliğini, bembeyaz tenini bulma umuduyla korkuları bırakıyorum evde. rüyamdan çıkarsın, gözlerimiz buluşur ve beni hatırlarsın diye. uzun süre oldu, senin soluğun hala kuvvetli, bense iç çekiyorum devamlı. bir gün, tek bir gün, tek bir saat, tek bir dakika gözlerimde olmanı istiyorum, gözlerinin içine beni hapsetmen için sana yalvarıyorum. ne fayda? ne fayda itiraflara? bu bir rüya ve uyanacağım, er ya da geç. elveda güzelim... beyaz tenine, kahverengi saçlarına iyi bak. gelirsen de kapıyı aralık bırakıyorum. bir ümit bu, kendime delicesine işkence ediyorum.
Çekip gittin ; yarım kalmış nefesini , ciğerlerime soludğum gözlerindeki yeşilin de alevini alarak. Çekip gittin işte. Ne konuşsam duyarsın sesimi, ne de ağlasam silersin göz yaşımı. Bir hastane yatağında terkettik tüm sevinçlerimizi, haykırışlarında bıraktık umutlarını, isteklerini. Bir sen vardın beni böyle koşulsuz seven. Hatamla , tüm günahımla ve herşeye rağmen beni göğsüne bastırıp saçlarımı okşayan. Pişmanlıklar bıraktın arkanda , çözemediğim anlam veremediğim sorular aniden beynime üşüşen. Her sabah yastığı ıslak uyanmak ne demek bilirmisin. Bilemezsin, sen hiç kaybettin mi ki , hayatındaki ışığı , ya da omzuna yaslandığın kişinin gözlerinin önünde öldürün beni diye haykırdığını gördün mü? Hayat işte deyip geçiştirilmiyor böyle anılar. Hastane yatağının başında sabahlanan gecelerde görülen rüyaları bilirmisin, haykırırken acıdan sevdiğin, hiçbirşey yapamamak sadece acının seni ele geçirmesine izin vermek ne demek. Nefes alamazken sevdiğin ciğerinden bir parça kopması ne demek. peki ya boş yatağı gördüğün an , gitti acısı dindi dedikleri an...