bir süredir ona olan aşkımı her yerde haykırdığım değerli şahsiyete:
üzgünüm artık seni deli gibi seven biri yok, iyi bir dostun da.dün yaptıklarınla
gözümde ne kadar küçüldüğünü tahmin bile edemezsin. sana değmediğini bir daha kanıtladın. aslında sen bir adam bile olamadın. onuru olmayan biri zaten adam değildir. bana yaşattıklarının hepsini nasılsa çekeceksin. bunlara tanık olmayı isterdim. umarım acı çekerken beni birazcık anlarsın. yine de sana beddua etmiyorum. allah sana senin gibi bir sevgili versin...
hayat daha karanlık artık... tıpkı hayallerim gibi... hayallerim ve eskimiş yuzum gibi gece... ellerimde... ve hep duydugum bir sarkı var dudaklarımda... evet.. dogru bildin..sen...
ya hep varsın hayatımda.tüm varlığınla, gülen gözlerin ve güzel gamzelerinle.
ya da yoksun. bütün hiçlikleri anlamsız kılarcasına yok.
ya meleksin, mutlu olmam için çırpınan.
ya da şeytansın, anılarınla, aşklarınla beni hayat uçurumunun kenarına getiren.
ya bana benden yakınsın.
ya da bana çok uzak bir yabancı.
nesin sen? neyimsin, kimimsin?
ya hep ol benimle,ya hiç.
ya meleğim ol dur başımda,ya da çek git uzaklara.
ya benden bir parça ol,ya da yok ol...
karar ver artık ne olacaksan biraz acele et, dayanamıyorum anla.
sen gittin...
artık özlemiyorum kimseyi. Hiçbir ayrılık canımı eskisi kadar acıtmıyor üstelik.
hiçbir şarkıya eskisi kadar ağlamıyorum ve mutsuz sonla biten hiçbir film kalbimi sızlatmıyor gittiğin günden bu yana.
"Aşk ertelenmemeliydi ve hiçbir korku için aşk terk edilmemeliydi" cümlesinin bir kamyon yükü anlam taşıdığını fark ettiğimde sen beni sevmekten gitmiştin. Belki de farkında olmadan yaşamak en güzeliydi ki ne kadar farkındaysan o kadar canını yakıyordu gerçekler.
gittin.
şimdi yaşamak mümkünken yaşayamadıklarıma üzülüyorum.
elimde kalan bir fotoğrafınla yetinmeyi de başarıyorum artık.
oysa ben o karlı ve uzak şehirde seninle el ele yürümeyi hayal etmiştim...
bir masal...
ve ben bu masalın en orta yerinden bildiriyorum.
nokta.
acıtıyordu sensizlik içimi. peki yaa sen varken nasıldım soruyorum kendime pek de mutlu edemezdin yaa beni..can acıtırdn, üzerdin, kırardın ama hayatımda oldugunu bilmek bile yeterdi. gittin bile bile gittin hoşçakal demedin başta belki de cesaret edemedin kolay degildi o sorumlulugu almak ama gitme vaktin gelmişti biliyordum bir rüyaydı gidecektin bu nedenleydi belki senleyken bile taşıdıgım hüzün.. senlee yaşadım hüznü sensiz yaşadım hüznü mutlu olmayı beceremedim ben, dalıp gitmelerim seni bogdu zamanla noldu dediin, zaman zaman hiç sormadın bile ne halde oldugumu, kolayı seçtin ve gittin... düşünüyordum bazen acaba çok mu güçlüyüm herşeye ragmen durabiliyorum yanında yoksa çok mu güçsüzdüm gidemiyordum gitmem gerektigi halde... cevap açıktı, kendimi kandırmama gerek yoktu, evet zaafımdın, sensiz ya da senle güçsüzdüm, konu sen olunca zayıftım, tutunamıyordum sensiz hiçbiryere... usulca gitmeni bekledim, tükenmiştim... gitmeye hep megilli olan sen, istegini dile getirdiginde sadece sustum gözyaşımı görmekten hoşlanmazdın onu dahi dökmedim sustum ve gittin..
yoklugunda sana defalarca yazdım...
bu yazıyı da şimdi sana yazdım...
masmavi gözlerin hep uzaklardaydı...
Birini beklerdin belli ki hiç dönmeyeceğini bildiğin halde.
Özlem zordu, sense en çok özlemeyi bilirdin..
Sonra bize de öğrettin özlemeyi
Sımsıcak bir gülüşü
kimi zaman bir bakışı kızgın bile olsan
kimi zaman küçük bir duandı huzurumu sağlayan
hepsini özler oldum..
bembeyazdı bulutlar sen varken
daha çocuktum
gökyüzü simsiyahtı
sen vardın, yıldızlar da vardı...
ağaçlar vardı altında top oynadığımız
oyuncaklarım vardı
birde kitaplarım vardı en çok onları severdim
birde seni..
birgün ansızın herşeyimi alıp gittin
gökyüzüm, yıldızlarım, oyuncaklarım...
çocuksu gülüşlerim de gitti seninle...
minik avuçlarımı bomboş bıraktın
geceler kirlendi
yıldızlar görünmez oldu
büyüdüm sonra
sen yoktun...
hani derdin ya
üzmeyin birbirinizi diye
üzmedim kimseyi
sen yoktun...
masmavi gözlerin yoktu ben büyürken
o güzel duaların yoktu
kimse gözlerimden öpmedi senden sonra
kimse başımı okşamadı senin gibi
ve ben kimseyi senin kadar örnek almadım
ağlamadım ama
yani az ağladım
yani ağladım da kimse görmedi..
dilimde duaydın sen
öyle kaldın
sen yoktun...
Sonra bu yazıyı sana yazdım
Belki görürsün diye... *
daha önce de butarz konular yaşadığımız halde bugun ayrılığımızın 32.günü ve ben her geçen gün seni daha az sevmem gerekirken daha da çok seviyorum. seni aklıma nasıl az getirmeliyim diye düşündükçe seni aklıma kazıdığımı farkediyorum. bilmeliyim anlamalıyım belkide artık sen bensizliği seçtin ve beni hep soylediim ... gibi bırakıp gittin. verilen sozler yaşananlar aklıma geldikçe düşünüyorum acaba sadece ben mi yaşamışım bunları diye. bide bana bende seni seviyorum çok sevdim ama boyle olmalı demiyomusun. hiçbirşey bilmiyorum. düşünçelerin hislerin yaşadıkların. bildiğim tek şey seni gittiğin kalmak istediğin yerde bırakmalı vehayatıma devam etmeliyim.sen olmadan nerde kaldıysam onun daha da ilersinden hayatıma devam etmeliyim...
sevdim, çok sevdim, verdiğim sevgiden dolayı asla pişman olmadım. her zaman en iyi arkadaşım, gözbebeğimdin. ama o kara kedi girdi aramıza, yalanlar fısıldadı kulağına. artık çıkıyorum hayatından ama gidenler iki oldu, dikkat et, kurtar yakanı o kara kediden.
ben, seni sevdim,
hem de gerçekten sevdim.
gittiğimde bile sevdim seni, belki de hala... kimbilir?
ben bile bilmiyorum!
ama, sen beni sevdin mi, onu da bilmiyorum.
sen kaldığında da sevmedin beni, gittiğimde de. mutluydun benimle, değerliydim, biliyorum; ama beni sevdin mi, ... bilmiyorum.
işte bu yüzden gittim.
bazen, senin kendinden başka birini sevip sevemeyeceğini bile bilmiyorum.
belki de bilmek istemiyorum.
bir daha birini bu kadar sevip sevemeyeceğimi de bilmiyorum.
kendine iyi bak, çünkü artık ben sana bakmayacağım. naftalin kokulu yazılar
Kapının arkasında, pastanedeki yan masada, bir ofisin koridorunda, gazetenin köşesinde, istiklal caddesinde, kalabalık yalnızlıkların içinde, ordasın işte. Gel gör ki orada olmayı bir türlü içine sindiremiyorsun. Her sabah kalkıp aynada uykulu gözlerle kendine baktığında, büyük bir haksızlığa uğradığını, ne bu yaşadığın evi, ne çalıştığın işi ne bu içine hapsolduğun hayatı hak etmediğini düşünüyorsun.
Bu yüzden kor bir kızgınlığı ve alev alev bir öfkeyi taşıyorsun içinde.
Oysa sana da bir fırsatı tanısaydı!
Hayatının, tüm bu hikayenin, şu yaşadığın günlerin çok daha görkemli geçebileceğini düşünüyorsun.
Ama o ayna, içindeki o ses yalan söylemiyor.
Sen busun işte.
Bu kadar.
Ve bu sana yetmiyor. Yetmeyecek...
Yalnız, yenik ve tükenmiş. Hayallerinin enkazının altında kalmış, kaybetmiş, tutunamamışsın.
Yalnış kararlar, korkaklıklar ya da başka talihsizliklerin kurbanı olmuşsun. O yüzden şimdi cellatlığa soyunurken kimseye acımaya tahammülün yok.
O yüzden saldırmayı tercih ediyorsun. Kibrin bundan, o yılan dilin, içindeki tatsız tutsuzluğun ve dedikoduculuğun hep bundan hep bundan...
Başarılı herşeyin arkasından hep o hastalıklı düşünce ile komplolar üretiyorsun.
Her başarının ardında bir üç kağıt var. Senin olamadığın yerde olan o müdür, o yan masadaki sevgilisi olan adam, o seni umursamayan kadın hepsi düşmanın senin.
O yüzden sen senin gibi olanların arasında kaybolup gitmek yerine onlardan biri gibi davranıp-ki aslında onlardan asla biri olmamak isterken- onlar adına esip üfüreceksin şimdi.
Sen onlardan biri değilsin.
Sen onların arasına gizlenmiş bir onlar düşmanısın.
Sabahları aynaya baktığında kendinden, hayatından ne kadar tiksiniyorsan o insanlardan da o kadar tiksiniyorsun bilinç altında.
Hayalinde zengin sofraları, ünlü isimlerin yatak odaları, büyük cipler, konaklarda görkemli yemekler ve...
Ve çok daha fazlası var, olmak istediğin.
Onları arkanda bırakıp onlardan kurtulmak istediğin çok şey var.
Ama isteklerin olmayınca her seferinde onların arasına dönünce, onlar adına -ki onlardan biri olmak istemezken- daha çok bileniyorsun.
Sözcüklerin keskin, dedikoduların derin ve sen daha yeniksin.
Onlar daha saf çünkü, daha memnun kendilerinden, daha barışık hayatla, daha az hırslı senden, daha çok yetiniyorlar kendilerine sunulandan, daha dürüstler ve başka hayatlara öykünmüyorlar.
O yüzden temiz, mutlu ve umutlular...
Onca büyük cümleye, küçük dolaplara, oldurulamayan hayatlara rağmen , o aynada gördüğün kişi sen!
Kötü bir haberim var sana
Sen -ne yazık ki- onlardan biri değilsin. virgül
Yaşanmamış daha doğrusu yaşanamamış bir hayat nasıl olur? Hayal bile edemiyorum ben. Hangimiz ederiz ki?Tek dileğim hepimizin günün birinde yaşanmamış tek bir şey bile bırakmadan ölmemizdir erken ya da geç ama sonuna kadar yaşayarak koklayarak hayatı. işte hayatını kendinden başka herşeye adamış ve aklınıza gelebilecek en ufak şeyi bile tadına vararak yaşayamamış ve şimdi göçmekte, burayı bırakıp gitmekte olan birinin aklından son geçenler. Oysa o hep aklından bi şeyler geçirmişti sessizce.ilk kez bağırarak haykırdı ve bu son oldu...
"O kadar zamanım var mı yok mu,bilmiyorum. Deniz kudurmuş gibi üstüme geliyor beyaz köpükleriyle.Ve ben ne olacağımı kestiremeden yürüyorum kumsalda iz bırakarak. Ayakkabımın altı dümdüz ve ne kadar iz bırakacağım konusunda şüphelerim var. Oysa ki iz bırakmak için gelip gelmediğimden bile emin değilim bu kumsala. Niye yürüyorum ki durmadan? Niye sonunu bilmediğim bir yoldayım? Niye kendi seçimlerimden korkuyorum?Ya da tüm bunlar gerçekten benim seçimlerim mi?Kim verecek bu soruların cevabını bana?Bak bu da bi soru... Hayatım hayatı sorgulamakla geçti. Düşünmekten yoruldum.Ve düşünmemeyi dilemekten de.Ben istemiyorum böyle olmasını. N'olur gelmesin artık üstüme bu dalgalar.Çocuk olamadım, genç olamadım. Oysa herkesten daha küçüğüm henüz. Büyümekten korktum hep sorduklarında yaşımı yükselttiğim zamanlarda bile.Ama korkum küçükken büyümek değildi.O aklıma bile gelmezken başıma geldi. Daha fenaymış. Düşünülmeyeni düşünmek ve asla anlatamamak nedir onla tanıştım. Belki de herkes biraz ben gibiydi.Ama ben bu küçük vücudumla kendim değildim içimde.Bir söz söylemiştim birilerine, diyordum ki: "Ben bende miyim ki sorarsınız beni bana, ben nerdeyim ki sorarsınız beni başkasına... "Ben hep en çok bende ama daha çokta başkasında olmuştum.
Farklıyım demek çok cesur geliyor ama öyleyim. Oysa ne kadar sıradan duruyorum ve beni ben yapan sadece şu an yani aslında haykırdığım tek an.
Hep birilerine ihtiyaç duydum hayatım boyunca ve belkide bunun tek sebebi her zman içte bir yerde hep çok yalnız olmamdı.
Ben umursamazdım.Ben bencildim.Ben her şeyimi herkese anlatabilirdim.Ben hep gülüyordum.Ben cesurdum.Ben çocuktum.Ben hep hayaldim.Ben hep öylesineydim. Oysa ben bu değildim.Ama böyle olmak zorunda kaldım.Çünkü yaşam bana ancak bu şekilde ayakta durabileceğimi öğretti.
Şimdi dalgalar üzerime geliyor. Gelmesini istemiyorum. Yoruldum boğuşmaktan. Oysa o kadar alışkınım ki boğulup her seferinde yeniden doğmaya ve her seferinde eksilmeye.
Böyle olmamalı.Bu defa yalnız kalamam. Boğulamam.Boğulursam doğamam eskisi gibi. Eksilmekle kalmam bu kez paramparça olurum. Yaşamak sadece yaşamak istiyorum tüm sıkıntılardan uzak,tüm dalgalardan. Biraz huzur istiyorum bu sakin kumsalda. Yürüyorum,yürüyeceğim sonsuza nereye olduğunu bilmesem de. Korkuyorum yalnızlıktan, karanlıktan,uçurumlardan ve korkuyorum yalanlardan.
Abartmıyorum, düşünmek böyle yapıyor.
Yaşlanıyorum ne çocuğum ne gencim artık.Bu kadar kolay mı harcanır bir hayat.Bak gördün mü korktuğum her şey başıma geldi.Ölüyorum galiba.Üstelik hiç iz bırakamadan,hiç bir şey yapamadan, neşeyi yaşayamadan. Alıp götürüyor beni şimdi ve tek izim sensin.Çünkü o kadar bensin ki,yapamadıklarım ve yaşayamadıklarım sana vasiyetim. Biliyorum sen ne kadar ben olsan da benden güçlüsün küçüğüm. Göçüyorum ve bu yaşanmamış kumsalı yanımda götürüyorum... "
sabahlara kadar sokaklarda gezersin, açık penceremden yatak odama girersin, eve geldiğinde benimle kavga edersin. seni sevmek, okşamak istediğimde surat edersin...üstelik çok da kıskançsın.. gene de seni çok seviyorum miçom.
genellikle msn deki abaza gençlik grubunun: 'bir kulunu çok sevdim bana cam açmıyor' die yazdıkları ve her önüne gelen kıza :Bak bunu sana yazdım gülüm die solemesidir... ne acıdır ki bu sozleri söyledikten sonra bunu söylediği kızın kendini engellediğini titreşim yolladığında anlamaktadır...
konuşamayıp dinlemek ve sadece onu düşünüp dinlemek.
bazen baş ağrıları o kadar derecede artar ki çok düşünmüşündür ve beynin hala onu düşünmek ister ama bünyen dur der artık. düşünmek sadece düşünmek. öle konuşmayıp ya da nasıl derler donup kalıp sadece düşünmek. hep aklındaki sorulara bir cevap aramak ama sorarsın sorarsın sorarsın hep sorarsın kendine ve her soruda bir niye? veya neden? geçer! ama düşünüldüğü gibi kolay değildir soruların cevapları, sonra başlar cevaplanmaya sorular, öle cevaplar alırsın ki seni tatmin etmez bunlar ve tekrar sorarsın tekrar ama hep aynı cevaplar alırsın. birden aklına acaba geride bıraktıklarımda mı diye düşünürsün ve geriye dönersin. ararsın ararsın hep ararsın nerede diye ama geride bıraktıklarında bir şey bulamazsın.
bazen öle anlar gelir ki ben galiba bazı seyleri yeniden yaşıyorum dersin ve birden bağırırsın dejavu bu diye; dejavu! dejavu! dejavu!... sanki küçük çocuklar gibi birden aklına eski gunlerin gelir çocukluğun: dersin ne güzel di mi? bir anlık mutluluk duyarsın hani nasıl derler yağmur da yüzüne vuran yağmur damlaları gibi ve bağıra bağıra şarkı söylemeye.
düşünürsün en son ben şimdi ne yapıcam? ne yapmam? gerekiyor diye. işte sonun başlangıcı da budur ya hiç bir şey birbiri ile bağlantılı değildir diye düşünürsün ama en alakasız şey bile bir biri ile bağlantılıdır. buna kader, senin yazın dersin sonra
ben bunca derdimi anlatmadım sana. binbir yerden derdim varken sıkmadım. zamanını harcamak istemediğim için. sayemde tasarruf ettiğin zamanını, tesellilere harcadığın için haram ediyorum. haaa, çok ağlıyorum. parmağıma toplu iğne battı, yanağımı da sinek ısırdı. mendillerin hazırdır. gel gözyaşlarımı sil. ühhhüüüü.
tanışmadık daha... belki çok var tanışmamıza, belki de açılan kapıdan sen gireceksin hemen. görmüş de olabilirim seni, ama dedim ya tanışmadık biz daha.
tanışsak hissederdim çünkü, biliyorum. kalbim bir değişik atardı. ama atmadı, dedim ya tanışmadık biz seninle daha.
en çok da akşamları "çabuk gel" diye dua ediyorum. "çabuk gel, yoksa düşeceğim" gibi geliyor. camdanmışım gibi geliyor, en ufacık rüzgarda tuz buz olacakmışım gibi. parçalarım sadece acı verecek, hem seni, hem de kendimi yok edecekmişim gibi...
bak, sadece düşünmüyorum da artık, yazıyorum da. duy beni. duy, yoksa kış gelince soğukta nasıl tek başıma yürüyeceğim? sonbahara direnemeyen yaprakları ezmemek için yer çekimine nasıl tek başıma direneceğim?
Ufacık bir resmin kaldın telefonumda sadece..sen bu kadarmıydın artık benim için? Oysa seni hatırlatan ne çok şey vardı, ayakkabımda kalan nemli deniz kumu, ceplerimde biriken patlamış armut koltukların köpükleri.. hepsi ama hepsi seni hatırlatıyordu.. halada öyle.. yetmiyordu seninle aynı havayı solumak, denizdeki gibi.. seni istiyordum yanımda sadece, yüzüne bakmasamda, elini tutmasamda varlığın beni huzurlandırıyordu.. alışmıştım bir kere belkide sana, seninle yanyana olmaya.. kıskandım uzun zamandır bir erkeği.. hemde ne kıskanmak, hıçkırıklara boğuldum saatlerce... anlam veremedim duygularıma ve halada anlam veremiyorum..dün gece ilk defa büyüdüm dedim, bana kocaman olduğumu hissettirdin.. bencilliğimdende arındırmıştın birde.. kendimden, ailemden başka birde sen vardın artık benim için... keşke sende ailem olabilseydin, nekadar sevindirirdin beni bir bilsen.. farkındamıydın acaba hislerimin? Okadar belli etmeye çalışmıştım oysa, bence farkındaydın ama belkide konduramadın kendine, belkide işine gelmedi... her ne olursa olsun bir siyah birde beyaz vardır demiştin renklerde..her olay ya olur ya olmaz demiştin bana.. şimdi Tanrıdan benim beyazım olmanı istiyorum... içimdeki, kalbimdeki o acının bitmesini, umutlarımın olmasını istiyorum.. beklediğim iki şey kaldı artık, ya biri ya ötekisi..ama ne olursa olsun herhangi birinin olması.. seni sevmek istiyorum sadece, umarım sen benim olunca kalbim ve mantığım buna izin verir...