sahte gülücükleri de unuttum artık ben.. o bile gelmiyor içimden çünkü. umudum kalmadı artık. tükendim ben tükendim.
özlemin, aşkın kanser hücreleri gibi vücudumda yayılan.. onlardan tek farkı bunu atlatmanın ne bir ilacı var ne de başka bir yolu..
eskiden böyle değildim.. ben durup dururken bir fotoğrafa bakıp da ağlayacak adam değildim ama oldum işte.
eski günler geliyor hep aklıma...
sesini duyduğumda dünyayı unuttuğum o anları düşünüyorum. hatırlıyor musun ''sesini duymak istedim'' derdin hep aradığında. o cümle var ya kalbimi alır götürürdü yerinden. tüylerim diken diken olur, boğazım düğümlenirdi ama belli etmezdim sana.
hele ki o seni seviyorum deyişlerin.. öyle içten öyle sıcak.
içime umut verirdi sesin.. öylesine mutlu olurdum ki duyunca..
ama ama duyamıyorum artık. sağır oldum sanki, başka bir ses duymak istemiyorum.
çok sevdim seni ben.. seviyorum da hala..
oysa can baba uyarmıştı beni..
çok sevmeyeceksin mesela,
o daha az severse kırılırsın.
ve genellikle o daha az sever seni,
senin onu sevdiğinden..
Yikilmaz sandiginiz seyler her zaman önce çökerler...Isterse bir kaya olsun bu,ya da kudretli bir kahraman...Içi bos olur genelde disi sert olanlarin...Bunu fark etmek ise mezara inerken halen yasadigini hissetmek gibidir...En yukarida oldugumu hissettigim anda düsüyordum zaten,hata bunu fark edemememdeydi...Kendimden nefret ettikçe herkese yalan söyledim,ve bunu yaptikça daha çok nefret ettim kendimden...Umursamaz oldugum yalanina kendimi o kadar kaptirdim ki sokaklarina kimsenin dokunmadigi bir sehir gibi oldum...O zaten dokunmazdi ki bana,artik bakislarini da aldi benden...Serttim,ama çökmek için onun bir sözünü bekliyordum...Hem kayalar asiktir depremlere...Zaten kötüdür hersey onlar için,ya tamamen düzelecektir,ya da sonsuza kadar paramparça kalacaktir bedenleri...Yokolmanin umuda kapilmaktan iyi oldugunu ögrenmistir onlar kipirdayamadiklari yüzyillar içinde...
Ölü umutlarinizin sizi sevmeye devam etmesi gibidir hala onu düslemek,sogur hersey birdenbire ama siz sürekli yanarsiniz..."Umut kötülüklerin en kötüsüdür,sadece acinin sürmesine yol açar"...Nietzche bunu söylerken tüm zekasini hala üzerinde tasiyordu,bundan eminim...Çünkü ben bu yoldan geçtim...Siyah kanatlarim vardi,görmesi için yalvardigim...Umudumda varoldu onlar,ve aptalligimin sinirinda ölümden döndüler...Ama görmedi...Ve ruhlarimizin birbirine açilmasindan bir gün önce kopardim onlari...Tek istedikleri onun gözyaslarini hissetmekti...Simdi penceremin önündeler,ve her yagmur yagdigi zaman gülümsediklerini duyuyorum...Onlar sonsuza kadar benim kanatlarim olarak kalacaklar ama,ben artik bir melek degilim...Kaybettigim bu iste...Kazandigim ise sonsuz ask...Zaten istedigim cennet degildi senden,melegin olmak ise hiç çekici gelmiyor bu aralar...Ben sadece onun melegiyim...Sadece onunum...
Sizler,geçmisini,insan oldugunu inkar edenler ! Duygusuz yasamakla bir yere gelinmedigini ögrendim ben...Zaman geçmeden sizin de ögrenmeniz lazim ; Ruh sevisir bedenden önce...Evet,unutkan bakislarinizi hissediyorum gözlerimde...Suçlar gibi bakmayin bana,sizin gibi degilim iste..Hayat defalarca öldürdü beni ve sürekli geri geldim,neden geldigimi bilmeden..Gittigim zaman görmeye bile cesaret edemeyeceginiz seyler yasadim,geldigimde ise ne sevenim oldu ne de yüzüme geçmisin duygusalligiyla bakan yasli bir akrabam...Siz bir sevgiyi,sararmis bir kagida yazilmis 13 satirdan söküp gözyaslarinizla besleyerek iki yüzyil tasiyamazdiniz...Simdiki varligima yükseldigim yerden bile daha derindeydi sevgisi,ve ben kanayarak yanima çikardim onu..Kolay degildi,ama zaten "benimle oldugun sürece hersey çok kolay olacak evladim" diyen bir tanrim hiç olmamisti...Nefret ettigim yerlere gittim hergün,beni yakan köprülerden geçtim...Tek ödülüm yüzünü görmekti...Daha fazlasi olamazdi,prenses neden savasçiyi sevsin ki ?...Nehirleri tersine akitamazsiniz,bir çikari yoksa bunu tanri bile yapmaz...Ama o yapti...
Kendimi adadigim hersey itti beni..."Batiyorum ! " diye çiglik attigimda kahkahalar duydum...Veriler sözlerin hepsi karsiliksiz çikti...Sadece kahkahalar vardi,ve ortada inandigi seylerin tek tek yikildigi bir dePRemde ne yapacagini bilemeyen bir genç...Ama kendime ilk yalani söyledigim gün sagir oldugumu söyledi bana yasli bir kadin...Hayatin sürekli üzerine gelen gölgelerinden hiç ayirmamis gözlerini,ve sevdiklerine "siz kaçin " demis...Simdi kimse onu taniyip tesekkür etmesin diye baska bir beden kullaniyormus..."Sen ezilirken sana gülen sadece sendin...Sagirdin zaten,baskasini duyamazdin ki...O ise asla gülmedi sana,senin için aci çekti...Onu suçlayamassin,senin aptalliginin cezasini çekiyor o ...Seni sevdigini haykirmasindan sen alikoyuyorsun onu ! "...Sarsinti bittigi zaman gökyüzünün son parçalarinin dökülüsünü göstermek istedim ona ama gitmisti.Kim oldugunu hiç ögrenemedim o kadinin,ama bana bakmayi ögrettigi için ona tesekkür etmek istedim...Bana bakmayi ögretti ve ben ilk bakisimda gökyüzünü dökülürken günesin neden gülümsedigini gördüm...Yeniden varoluyordu dünya benim için..Kaybolan 2 bin yilin ardindan geldi o.Gözlerinin bana degmesinden hoslanmadigini düsünürken öptü gözlerimi...
Birden çekti ellerini benden...Neden oldugunu sordugumda ise cevap vermedi..Gözlerinde aglayan bir çocuk gördüm...Yaptigi hatanin farkina varamayan,ama bundan dolayi karsisindakini suçlayan bir çocuk...Herseyden habersiz olan,ve tehlikeli bir biçimde çogu seyi hissettigini sanan bir çocuk...Hayatinin teklifi görünmez mürekkeple eline yazilmis olan fakat buna tek tepkisi buna bakmak ve silinmemesi için dua etmek olan bir çocuk...O an benim gözlerimde ne gördügünü hiç söyleyemedi bana ama ben ne gördügümü çok iyi hatirliyorum...Kendimi gördüm onda...Benim için üzülüyordu ama ruhunun islakligi bana karsi tek hissettiginin bu olmadigini söyledi bana...Ne kadar saklarsam saklayayim,BIr yerden ruhumu görmüs ve asik olmustu...Söyleyememesi mi ?...Bir savasçi içini yakan bir atesi disari çikaramazken bir prensesten bunu bekleyemezsiniz...
O anlari her insan yasamistir hayati boyunca;hani hersey anlamsizlasir,içi bosalir ruhunuzun ve yavas yavas cehennemlik bir aptal oldugunuzu düsünmeye baslarsiniz...Ben bu durumu bile yasayamadim ! Kendime olan nefretim o kadar büyümüs,yeryüzünde bulunmak için bir sebebim olduguna dair düsüncelerim o kadar güçsüzlesmisti ki uzunca süredir kronik mutsuzdum...Beni tamamen uzaklastirdigini düsündügüm zaman çok da sasirmadim açikçasi...O kadar igrenmistim ki sevgisini kalbindeki karanlikta bogan bu adamdan,bu sevgiyi binlerce kez hak eden kadinin onu aglayarak itmesine hakimi artik akil olmayan gözlerle baktim...Sadece seyrettim...O buna mecbur olmamasina ragmen benden daha fazlasini yapti...O kadar zayif ve geçen iki seneden o kadar ümitsizdim ki ruhunun bana haykirmasini bir türlü fark edemedim...Sustum...
Ve hayatimin anlamini yenileyecegini düsündügüm kapilardan baskasiyla girdi...Sert olanlarin daha çabuk yikildiklarindan bahsetmistim...O yüzündeki sahte gülümsemeyle kabullenemedigi bir geceye ilerlerken,ben çoktan düsüncelerimi bogmaya baslamistim..."Kurtar beni,koru beni kendimden !"diyemedim,üstüne üstlük içimi disariya öyle bir kapadim ki o da dokunamadi bana...Birkaç kere denedi diger kollardan kopup bana gelmeyi ama,artik öylesine bitkin ve anlamsizdim ki biri disinda hiçbirini kabul edemedim...
Dans basladi...Kalabaliklarin içinde yalnizdik iki kisi,ve kalabaliktan kimse gözlerimizin kapali oldugunu fark etmedi...O beni hayal ediyordu,ben de onu...Inanamiyordum kollarimdakinin o olduguna...Elleri üzerimdeydi ve ben onlari sadece "korunmasi gereken bir arkadasin " olduklari için tutabiliyordum...Evet hiç ama hiç kolay olmadi...
Birakmam gerektigini hissettim bir an...Ve kadini tekrar gördüm önümde....Kirmizi giyinmis bir adamla dans ediyordu...Dönerken bana yaklasti ve "atesten elini çekersen bir daha asla yanamazsin oglum" dedi..."Gideceksin buralardan ve ona inanamayacagin kadar çok ihtiyacin olacak...Sen göremiyorsun,insanlar da göremiyor ama o çoktan senin oldu bile..."...Gözlerimi açtigimda gitmisti ve beni gülümseyerek seyreden kadinimi gördüm...O an insanlar silindi etrafimizdan ve ben gözlerinden benim oldugunu fark ettim...Hafifçe boynunu kavradim arkadan,ve....ve çektim ellerimi üzerinden...
"Bu kadar yeter" derken sesim mekanikti...Bana ait degildi,ruhumun o an söyledikleri çok farkli seylerdi...Gözlerinde sakladigi çocuga yalvardim otururken."Birakma bu aptali ! Bari sen anla,kaderler çizildi çoktan ve ben bunu olusturacak cesarete sahip degilim !"...O ise bilmesi gerekenlerin çogunu biliyordu..Yanlis olan tek sey ise benim onun hakkindaki düsüncelerimi iyi saklamis olmamdi...O pistte hissedebildi sevgiyi ama yerime oturdugum zaman gözyaslarimi içime akittim...Son kez bakti bana ve gitti...
Mutlu insanlar mutlu anlarini daha rahat yasasinlar diye insa edilen salon artik bir mezardi...Ve ben ruhumu onunla sarilarak dans ettigimiz yere gömdüm ! Son kez tuttum ellerini ben gidiyorum diyebilmek için ama basini kaldiramadi bana bakmak için....Son cesaretini de kirdigimi anladigim zaman çiktim salondan...Temmuz ayinin basindaydik ve ben üsüyordum...Ruhsuz bir beden ne kadar üsüyebilirse.......
------
yine de düşüyor insan bazen derin kuyularına,içindeki şehrin.ufacık bir uyanış da olsa büyülüyor duyguların o güzel uykusunun kendini tanıtması.kuyumu hissettiriyorsun,karanlığımda ve derinliğimde.o kadar derindik,o kadar derindin ki...
birer devdik aslında.biz duygu derinliğini seçenlerdeniz.öpücüklerimiz hayattı bizim,sözcüklerimiz ve sohbetlerimiz gibi her zaman.
ortak paydalarımız mıydı,zıtlıklarımız mıydı bizi çoğaltan?doluluğumuz kadar boşluğumuz da kefede bir aşağı bir yukarı oynuyordu zaman zaman.biz yönetmeyi seçtik,biz korkmayı,biz atak yapmayı.duygular tarafından yönetilmek zordu aslında,kolayı seçtik;zafer sezdik.oysa duygular kazanmaz,kaybetmezdi.bizse kazanmak ve kaybetmekte...hep bu ikisi arasında gidip geldik.
gözlerimize sorsak ne derdi acaba tüm bu olanlara?ne kadar anlatabildik susarak?neyi azaltabildik çoğaltarak?neye müdahele edebildik aslında,sözler bile duygu denizinden bir nehirle akıp giderken akıl okyanuslarına.farkına vardık,duygularımızın eşiğinin.farkına vardık,sevmenin sevilmenin derinliğinin.
ne kadar uzak,o kadar yakındı cümleler bize dair.konuşurken susmak,susarken kusmaktı asıl.varken yok,yokken hissetmekti bazen.susamak,kana kana içmekti sevişmeler.solumaktı,bir bir kalp atışlarında.aynı ciğerden bazen,yek yürekten.
şüpheler,korkular korkular sarıyordu dört bir yanımızı.kapana kısılmış dev yüreklerdik.dram oldu hikayemiz,bazen traji komik.nasıl yaşadıysak her bir sahneyi,dudaklardan kalbe akıttık her bir repliği.zaman durdurdu bazen nefeslerimizi,bazen nefeslerimiz zamanı durdururdu.
çok mu bakıyoruz arkamıza diyorum şimdi.bu yüzden kaçan anlarımızı toplasak...zamanı durduraraksa...akıp gider miydik?..küçük balıklarla yüzer miydik,yoksa açlıktan yemeye mi başlardık onları?tüketir miydik?tükenebilir miydi?
gülü koklamayı o kadar çok sevdik ki halbuki...o kadife yapraklarına dokunmayı,ufak öpücüklerimiz çiğ tanesi oluyor ya üstünde.o manzaraya dalışlarımız.diken mi diyoruz hala?öğreneceğiz onu dikenle tutmayı.ya da yalnız öleceğiz içimizde sadece bizle.bencil öleceğiz ve de yaşanmamış,pişmanlıklarla dolu bir hayatımız asla bitmemiş,asla tamamlanmayacak bir ömrümüz olacak.olsun,dikenler de batacak zaman zaman.güzelliğini görüp,unutuvereceğiz hepsini.gül de diken de anıya dönüştüğünde bir gün,geriye sadece burnumuza gelen o hoş koku,dokunuşun güzelliği ve hissettiklerimiz kalacak...yine güzel olacak her biri,yine özel kalacak...
hissediyorum yüreğini.atışlarını,savruluşlarını,korkularını,yalnızlıklarını,belirsizlikteki gerçekliğini.cevabı biliyoruz aşkım.derinlerden bulup çıkardık inci tanelerini....
bir gün.. sesini duymadan geçen koca bir gün ..
etrafa attığım sahte gülücüklerle mutlu olmaya çalıştığım ama içimin hala kan ağladığı, yandığı bir gün..
bir insan başka bir insanı ne kadar sevebilir, ona ne kadar bağlanabilir ki diye soruyorum kendime.. hep sende öğrendim bunları ben.
bir insanın başka bir insanı kendinden çok seveceğini, ona nefes almak gibi hayati bir ihtiyaçmışcasına bağlanacağını..
hayat çok acımasız. ben birkaç fotoğrafla sana olan özlemimi dindirmeye çalışırken kimbilir ne yapıyorsun şimdi ? aklına bile gelmiyorumdur belki, bir hataydı iyi ki de bitti diyorsundur.. ama bunun için bile suçlamam seni, suçlayamam.. hem zaten seni ne için suçlayabildim ki bugüne dek..
hiç..
boğazımın düğümlenmesinden nefret ediyorum, ağlayamamaktan da.. ağlamak istiyorum aslında ama olmuyor. içim düğümlendi sanki aşkımdan..
aldığım nefes bile zararlı geliyor artık bana, acı veriyor.. çünkü biliyorum ki sensiz vereceğim o nefesi. yaşamak anlamsız geliyor artık, amaçsız..
seni seviyorum demeyi, demeni özledim.
aşkını çok özledim.
zaman geçiyor, acımsa dinmiyor, artıyor kat kat.. zaman herşeyin ilacıymış.. peeh, yalan hem de dik alasından..
zaman geçer olsa da gönül senden geçer mi sandın aman demişler ya o misal benimki. yanlış gidiyor belki de bir şeyler. seni unutmam, senden soğumam gerekirken her geçen saniye daha fazla bağlanıyorum ben sana.
aklımı kaybediyorum, düşünce yetim beni terkediyor çoğu zaman. aşkın esir alıyor beynimi. kalbimse ; boşver onu, o zaten ölü sen onu bıraktığından beri.
fotoğrafların.. bakarken kendimi kaybettiğim o fotoğrafların. gülüşünü görmek o kadar güzel ki cansız da olsa.. bununla yetinmek zor ama elden başka bir şey gelmiyor be hayatım.. aa hayatım mı dedim .. üff bak yine yenildim kendime. yapmayacağım dedim ama yine yaptım, vazgeçmek zor be aşkım.. haa bak bunu kasıtlı söyledim. ne zamandır söylememiştim çünkü özlemişim söylemeyi..
seni, sana olan aşkımı birkaç paragrafa sığdıramam biliyorum ama yazıyorum yine de.. belki, belki rahatlatmaya çalışıyorum kendimi, içimi dökerek ama yok olmuyor.. içimdeki boşluk dolmuyor.
sevgilerinizi, özlemlerinizi, hayal kırıklıklarınızı. ve daha birçok şeyi...
anlıyorum.
lakin ben anlıyorum bunları. bütün bunları anlatmak istediğiniz kişi şahsım ise eğer; ne mutlu size ki doğru kişiye ulaştınız. yok, bana değil de bir başkasına bir şeyler anlatmak istiyorsanız ne derece başarılı olduğunuzu bilemem. şahsi kanaatimi sorarsanız buralara yazmak yerine ilgili kişiye telefon açmak, faks çekmek, olmadı gidip kapısına dayanmak daha etkili yöntemlerdir derim.
hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlar, yarınların sizlere sağlık mutluluk ve esenlikler getirmesini dilerim.
beklediğim bu kaybediş beni beklemediğim kadar çok yıktı. hani derdi ya şair " bu yürek talan, bu yürek yangın yeri..." diye işte aynen öleyim. yanıyorum; ama bir ceza gibi her seferinde tekrar doğuyorum. ahh.. keşke son kez yansam ve birdaha dirilmesem. bak aylar sonra tekrar sana yazıyorum. bitmiyor bu roman bir türlü. sen bitirdin ama ben hala nokta koyamadım bi türlü sonuçlanamıyor. hep giriş kısmında .... belli ki sana daha çok yazacağım ben senin ruhun bile duymadan.
ben sana sigara bana seni hatırlatıyor demiştim. her çekişimde seni çekiyorum içime. bitince bir daha yakıyordum. ne anlamı var demiştin.
istiyor değildim ki ben içmeyi. zehir de olsa çektim içime.
Bir sonbahardı hayatıma girdiğinde çıkışında sonbahara denk geldi be kuzum. inanmamıştım beni bu derece etkileyecek biri, yok olmazdı ben kıçı kalkık, her şeyde dalgalar bulurdum hayatın en büyük dalgasının aşk olduğu ne garip ki dolu dolu geçen 2 senenin sonunda anlıcaktım. Canım da yanacaktı, rengim de atacaktı, bitap da düşecektim nerden bilirdim be kuzum. Sen benim kıyamadığımdın. Sen de beni bebeğin gibi severdin bunu içten hissetmeseydim en güzelle yıllarımı sana ayırmazdım herhalde.
Mesafeler de değiştirememişti bu gerçeği demiştim. öyle değilmiş! Mutluluğu bulduğumu sandım aptal düşüncelerle kendimi kandırdım, kendimizi kandırdık. Bizim en büyük eksiğimiz güven olmuş be kuzum. Biz baştan kaybetmişiz oysa bu gerçeği ne kadar saklamayı becermişiz, bunun için senin rüya aleminden gerçek dünyaya inmeni beklemişiz benim de hala rüya aleminde kaldığımı göremek istememişiz. Oysa çok safmışım sen her ne kadar senin gibi tilki kız görmedim deyip takılsan da öyleymişim. Özgür bıraktım seni istediğin cevapları vererek, kafan rahat olsun istemişim ayrılırken de seni düşünmüşüm be kuzum. Hesabıma göre canın daha az yanacaktı, yeni hayatın için unutmak istediklerini unutturacaktı ama hesaba katmadığım kendi kalbimmiş...
Aslında çok şey paylaşmışız insan geri dönüp baktığında fark ediyor yaşandığında pek de farkında olmuyor. Ne zaman ki boşluğa düşüyor, kendinle baş başa kalıyor o zaman işte fark ediyor. Kendime tutamayacağım sözler veriyorum ancak kendimi hep senle dolu buluyorum. Özlem denen duyguya sarılıp ağlıyorum.
Ama öyle bir aşktı ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de ben sadece kendime bir sahne buldum ve oynadım. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum ama anlayamadım. Hem güldüm seninle hem ağladım zaferim daha anlatacak nelerim var bilsen! içimde ihtilaller kopuyor, itiraz hakkım yok biliyorum. bütün umutlara havlu atmış durumdayım, keşkelerin çaresizliğinde inan sadece sana çocuklar gibi ağlıyorum...
iyice bok sarmaya başladı biliyorum,ama söz veriyorum seni bir daha rahatsız etmemeye çalışacağım,en azından uzun bir süre için...
kusuruma bakma, arkadaşlarla oturuyorduk ve bir an senin muhabbetin ve teşrif edemeyeceğim doğumgünü partinin mevzusu geçti, içim acıdı,hem de çok...
doğumgününü bile kutlayamamak,doğum günün kutlu olsun bile diyememek,inan işte bu çok vurucu ve can acıtıcı ve benim yapabileceğim hiçbir şey yok,bunu da içime atmaktan başka,atıyorum,atıyorum fakat nereye kadar gidecek bilmiyorum tek bildiğim bunun bir patlama noktasının olacağı ve o kahrolası sinir buhranlarına tekrar girecek olmam...
bu sefer lafı fazla uzatmayacağım ve kısa keseceğim:
doğum günün kutlu olsun,tüm içtenliklerimle
Seni tekrar rahatsız edeceğim sanırım,özür dilerim ama ne yapayım affet beni tutamıyorum işte bir türlü kendimi, kendimi ifade edebileceğim bir yer bulmuşken bu fırsatı kaçırmak istemiyorum,naparsın benimki de bir heves işte...
Düşünüyorum ne zamandır oturmuş,aklımdan bin türlü şey geçiyor, hepsi de karışık ve dolambaçlı,arka planda ise media player da çalan şarkılar dönmekte.diyorum ya aklım karışık, fikirler havada uçuşuyor diye,sanırım bunların arasında en somut olanı ve zıplayıp da yakalayabildiğim sensin galiba. Evet yanılmıyorum,bu belirsizlikler içerisinde tek netlik sensin,geri kalanlar ise sana karşı olan,artık itiraf etmem gerekirse, saplantılı olan düşüncelerim...
Sana zamanında söyleyemediğim şarkıları dinliyorum şu anda,bir türlü söylemeyi beceremediğim ve içimde patlayan şarkıları,seni düşündüren şaheserleri. Tahmin edersin ki ister istemez de, içimde hala sana zamanında söylemek istediklerimi söyleyememenin vermiş olduğu pişmanlıklar da var ve ben bu pişmanlık denizinde hergün biraz daha boğuluyorum inan ki. Ama araya girip şunu söylemem lazım,sakın ola bana acıma,ben bunları sen bana acıyasın diye anlatmıyorum ya da söylemiyorum,yoksa farkındayım,kendimi bu hale sokan benim, seni unutamayan da benim ve bir sorumlu varsa bu sorumlu da benim ancak bundan dolayı da ne gocunuyorum ne de acınacak haldeyim,sadece içim acıyor ki tahmin edersin bu da son derece normal...
Deli miyim neyim bilmiyorum,tamamem monolog halinde saçma sapan şeyleri,aklıma senle ilgili gelen ilk şeyleri,şu anda fütürsuz ve şuursuz bir biçimde klavyenin harflerine tuşlamaktayım. inan ki şu anda yazarken duraksamıyorum ve düşünmüyorum, aklıma ne gelirse yazmaktayım ve bu beni bir nebze de olsa rahatlatmakta...Şimdi biraz da asıl derdimden bahsedebilirim sanırım,soracaksın bana ister istemez ne oldu sana birden diye,iyiydin kaç zamandır,iyi gözüküyordun en azından,ne oldu birdenbire? Ne oldu bana birdenbire...offf... inan bana,seni aklımdan ve kalbimden söküp atmak için çok uğraştım ve galiba bir ara bunu başarma raddesine bile gelmiştim. inanır mısın bana, bir ara seni düşünememebilmeyi başarmıştım, evet zihnimi başka şeylerle meşgul edebiliyordum,bir de şimdiki halime bak, pazartesinden itibaren üç adet telafi sınavım var ve ben ders bile çalışamıyorum.
Of Tanrım, neden diye sormak da istiyorum sana,elbette ki biliyorum hikmetinden sual olunmaz ama neden? Ben neden onu ortada hiçbir neden yokken geceler boyu rüyalarımda gördüm? Neden bu azabın kollarına biraz da zorlamayla tekrar atılmak durumunda kaldım, neden onun teninin sıcaklığını hissettim rüyalarımda? Evet,sen, hayat ışığım sebeb-i hayatım, her ne kadar insanlar bu sözcükleri özentilik dese de kelimeyi gerçek manasıyla kullanan birisi yani benim için oldukça derin sözler bunlar, sen geceler boyu benim rüyalarımı süslemektesin,sana dokunuyorum,seni kokluyorum senin teninin sıcaklığını hissediyorum,hiç hissedemediğim sıcaklığını. Ve inan ki seni bin kat daha fazla özlüyorum, yanımda olmana rağmen özlüyorum,seni hergün yüzyüze görmeme rağmen özlüyorum...
Gene saçmalamaya ve aşağılık mı gözükmeye başlıyorum yoksa, bunun için kusura bakma ne olur... elimden geldiği kadar dik durmaya çalışıyorum,çevremdeki insanlara karşı güçlü imajı vermeye çalışıyorum, ama dayanamıyorum artık,inan ki dayanamıyorum seni sevmeye artık dayanamıyorum ben,ölüyorum,aslında ölemiyorum onu bile beceremiyorum ve ne olacak bilmiyorum...bilemiyorum...
benim de şöyleyeceklerim var henüz biriktirmekle yetindiğim. başka bir zaman diliminde kusacağım içimdekileri. 'üfledim senin bıraktıklarını dışarıya' demiştim bir defasında. onun gibi olmayacak bu kez. bu cümleler kimseye değil aslında, henüz değil...
Sen gittin;
Sen gittiğinden beri çok film izler oldum ben. Sinemada değil. Tek başıma. Evde;
Sen gittiğinden beri hüzünlü şarkılar indirir oldum internetten. Hiç huyum değildir... Bilirsin;
Sen gittiğinden beri çok da düşünür oldum ben. Neyi neden yaptığıma dair düşünüp dururum bu aralar.
Düşünüyorum çünkü boş vaktim çok sen gittiğinden beri. Çok vaktim var, ne kadar boş vaktim var diye düşünmek için.
Bütün hayatını bir insana yoğunlaştırınca insan, o gidince düşünmeden edemiyor;
Şimdi ben tüm yaşamımı ona göre ayarlamıştım. Ne kadar oldu beraber? 3 ay mı? 3 sene mi? isterse 3 dakika olsun. Peki, o şu anda yoksa, onunla geçen aylar seneler dakikalar boşa geçmiş olmuyor mu? insanın geleceğe dair programları bir anda gözden, gönülden akıp gitmiyor mu? istemsiz buluşmalar, görüşmeler, tanışmalar, gezmeler, tozmalar hâkim olmuyor mu bünyesine?
Boş;
Şimdi de boş.
Sen yoksun. Çarklar dönmüyor şu aralar benim için eskisi gibi. Boş; O zaman öncesi de boşmuş sonrası da. Böyle olduğunu şimdiye kadar fark etmemiş olmak beni düşündürdü; hüzünlendirdi.
Peki;
Nedir bana düşen o zaman? Hangi boşluğun daha kıymetli olduğuna karar vermek mi?
midem ağrıyor...
ne zamandan beri içimdeki salak saçma duyguları dökebileceğim ve rahatlayabileceğim bir liman arıyordum ve biraz şans eseri de olsa, yeni üye olduğum uludağ sözlükte bu başlık altında gerçekten ne hissettiklerimi,sen hiç göremeyecek ya da okuyamayacak olsan da, sana anlatabileceğim sanırım.
dedim ya sana midem ağrıyor, sanırım bu hazımsızlıktan.seni kaybetmiş olmanın vermiş olduğu ve daha da acısı bir daha kavuşamayacak olmanın içimi yakıp kavurduğu erittiği, tahayyül edilemez sancıların mideme olan yansıması heralde bu duygular. avucumun içinden kayıp gitmiş olduğunu görememenin, ya da görsem de bunun olabileceğini bir türlü konduramamanın ve sana bir türlü kendimi ifade edemeyişimin, bütün bu duygu yoğunluğunun içimde patlamasının, içimde kopan tayfunların, fırtınaların,boranların, geceler boyu gördüğüm kabuslarımın, her ne kadar bunlar tatlı bir rüya olsalar da, senin imkansızlığın göz önüne alındığında, bunlar maalesef canımı acıtmaktan öteye gidemeyen kabuslardan öteye gidemiyorlar, senin beni reddedebileceğin endişesiyle bir türlü sana konuşamamanın,bir yağmur gibi dolu olduğum halde bir türlü sana yağamamamın ve bir daha da yağamayacak olmayı bilmemim, fizyolojik birer tepkimesi olsa gerek tüm bu mide sancıları.
mide ağrısını biraz anlatabildiğimi sanıyorum.sanırım sırada, bu mide kasıntılarına sebep olan sebeplere, sana, sana dair hissettiklerime gelebilirim.
benimki, o klasik ilk görüşte aşk klişeleri falan değildi,bunu söyleyerek başlayabilirim herhaalde. ve aslını söylemek gerekirse, seni fark etmemiştim bile. bilirsin işte üniversite heyecanları herkes başka hülyalarda,başka arayışlarda ve sen bu arayışların içerisinde benim dikkatimi ilk olarak çekmemiştin. peki ne oldu sonra da sen benim merkezim haline geldin? sanırım bu süreci tam olarak bilmiyorum, anlatamayacağım, ama şunu söyleyebilirim, çay nasıl demlendikçe ve zaman geçtikçe tat verir ve en son aşamada doyumsuz keyfe ulaşılırsa, ben de seni tanıdıkça, öğrendikçe ve içimdeki duygular sana karşı demlenmeye devam ederek en sonunda doyumsuz keyfe ve belki de ıstıraba kendimi kaptırdığımı farkettim. gene de şu anda aradan tam 2 sene geçmesine rağmen o günleri hatırlayabiliyorum. gene de güzel günlerdi o günler. Her insan evladının başına gelebilecek biçimde, aşkın insanı kendinde alıp duygusal dünyalara yelken açtıran, o pembe yelkenli gemisinin kaptanı olmuş, belki de hiç bilmediğim halde felaketime doğru yol almaktaydım, bunun mutluluk olabileceğini farz ederek. Sürekli sana açılabileceğim uygun anı bekleyerek geçirdim günlerimi ve aylarımı, zaman hızla akıyorken ben içimdekiler sana söyleme isteğiyle yanıp tutuşurken, tek bir soru içimi çürütüyordu. Ya hayır dersen? işte bu olasılık beni yiyip bitiriyor, sana olan hislerimi ifade edebilmemi bilinmezliğe doğru erteliyordu. Ve sonunda, en kötüsü oldu işte, benim için tabii ki. Gelebileceğini hiç hesap etmediğim ya da etmek istemediğim, başkası sonunda çıkageldi. Ve... ve sonrasını biliyorsun sen de işte az çok, buradaki insanların da bunları bilmesine sanırım pek de ihtiyaç yok. Ben artık, şairlerin sıklıkla mevzubahis ettiği üçüncü kişiydim, cemal süreyanın dizeleriyle, öyle aptallaştırmıştı ki aşk beni, senin başka birisini sevdiğini unutmuş hep benim olacağın günü bekliyordum.Tanrım bu ne beyhude bir bekleyiştir? Ve bu bekleyiş nasıl da bir ıstıraptır? Sana hergün yakın olmak,elini tutabilecek kadar yakın olmak, ama aynı zamandaysa uzak olmak, dünyadaki herhangi bir uzaklık birimi tarafından ölçülemeyecek kadar uzak olmak. Kendimi sürekli, küçük mutluluklarla teselli etmeye çalışmak, sen beni dost sanarken, benim belki de bu dostluğu kalleşçe kullanmam, kendim için bir şeyler yapmaya çalışmam, bencilleşmem ve kendimden nefret etmeye başlamam... evet sanırım doğru kelime bu, kendimden nefret ediyordum artık ve sana gerçeği açıklayarak benden uzaklaş, bana bakma diye haykırmak istememin etkisiyle, içimdeki gelgitler... ve sen bu süreci kolaylaştıracak bir şey yaptın zaten bir gün, beni karşına çekip, olan bitenin farkında olduğunu fakat uzun zamandır durumu idare etmeye çalıştığını söyledin ve aslında benim sana söylemek istediklerimi yüzüme haykırıp, benim sana olan tutumumun alçaklığından dem vurdun...ben ise öldüm, o an, o dakika, o gözyaşları içindeki haykırışınla, bağırmanla, ben öldüm o anda,hem de bir kere değil, her bir gözyaşında her bir sözcüğünde her bir bakışında tekrar tekrar öldüm,dirildim tekrar öldüm seni ilelebet benim sanmıştım ama, acı da olsa, her şeyin bir sonu olduğunu anladım, ben ölüyorken zehirim sendin, yavaş yavaş zehirlendim ve en sonunda öldüm...
peki şu anda ne miyim ben? Bilmiyorum. Net yanıt bu olsa gerek, çünkü hakikaten ne olduğumu ya da ne hissettiğimi bilemiyorum, içimdeki duygular öldü mü diye düşünüyorum fakat bir türlü yanıt bulamıyorum.Gerçekten ne hissediyorum ben? Gerçekten bilmiyorum. O elem verici sonun ardından, yaklaşık 8 ay geçmesine rağmen, ben ne o yıkıntıların etkisini atlatabildim ne de yeni bir ufka yelken açabildim. Seni unutmak istedim, bunu biliyorum en azından, peki başarabildim mi, bu yazıyı kaleme aldığıma göre galiba bunu da pek başaramadım.peki ne olacak? Yalvarırım bunu bana sorma, bilmiyorum. Düşünmek de istemiyorum yanıtı, çünkü yanıtı düşündükçe kafayı yiyecekmiş gibi oluyorum.
Artık sona geliyoruz sanırım, düşünüyorum hala yukarıdaki paragrafı yazdıktan sonra.ve sanırım, bu beni kahretse de, öldürse de,parçalasa da ve hala seni ne kadar sevdiğimi sana ifade edemeyecek olduğumu bilsem de, gerçek şu ki; ben seni seviyorum, hem de çok seviyorum...
Bu yazıdaki, bozukluk ve tutarsızlık sanırım içimdeki karmaşıklığın ve tutarsızlığın bir yansıması. Bunun için kusuruma bakmamanı istiyorum senden...
Sen kimsin peki, günün birinde bunu okursan eğer, bunun sen olduğunu nasıl anlayacaksın?
(bkz: Güller ve dudaklar)
(bkz: All about loving you)
Ve yüzündeki, öldürücü gülüşün...
edit:imla hataları
ben bu yazıyı sana yazdım. e anana yazacak halim yok, baban zaten fıttırır, abin peşime düşer demek ki gerçekten sana yazmışım.
yazdığım yazı da şu: ey hayali nefesim, soluğum, devam olmuş sevgili; gözlerin ruhumu delen ok, bu dünyada senin gibisi yok, diğerleri dersen hep bok. kör olmuşum aşkının şavkından, oysa dışarısı fıkır fıkır çıtır kaynıyor, hiçbirine nefsim tepki vermiyor, sabahlara dek hayalin tepemde, aklım fikrim sende, büyü mü yaptın lan bana kaltak!?
bu yazdığım kimseye değil ama pek tabii zamanı geldiğinde kullanılabilir.
artık o kadar değersizsin ki gözümde atmosfere yaydığım karbon dioksit i bile senden daha çok seviyorum. sana nefret yada başka bir duygu beslemiyorum. çünkü gözümde hiç birşey ifade etmiyorsun.
birine ithafen yazılan yazıların tasnif edilerek sunulduğu başlık altıdır.
sevgiliden duymayı en son istediğimiz şey nedir? "seni sevmiyorum" kötü bir şey olan nefret kelimesi bile, bu cümlenin yanında romantik kalıyor. "senden nefret ediyorum" ama insan hem sevip, hem nefret edebiliyor, aşk böyle bir çelişkiye mahal veriyor ama "seni sevmiyorum" çok ağır. hele ki, basit bir tartışmanın inatlaşmalarla bezenmiş bir çekişmeye dönüşmesinden sonra gelmesi insanı farklı acılara sevk etmekte...
ben bu yazıyı sana yazıyorum. kilometrelerce öteden yanıma gelecekken durum bu boyuta geldi. belki sadece inat yapmaktı amacım, belki de usta kumarbazlar gibi elim çok iyi olmadığı halde rest çektim, ama "restine rest ulan" tarzı bir çıkışın bu denli acıtacağını, bu denli ağır olacağını bilmiyordum...
oysa ki, yaptıklarım senden saklamak değil, belki de cümle aralarında kalmış olan şeyler olduğu için, önemsemeyip tamamen unutmuş olmaktı. hani biraz kazınsa zihinde belki hatırlanacak türden şeylerdi, belki yıllar sonra hiç hatırlanmayacak türden şeylerdi ama gün geldi o önemsiz şey değerinin çok üzerinde önem kazandı.
ben bu yazıyı sana yazdım... seni hiçkimsenin sevemeyeceği kadar, hiçkimseyi sevemeyeceğim kadar seviyorum. hiçkimsenin özleyemeyeceği, hiçkimseyi özleyemeyeceğim kadar çok seviyorum.
ben bu yazıyı sana yazdım, tıpkı seni kalbimin en temiz yerine yazdığım gibi...
ben bu yazıyı sana yazdım, tıpkı bulutları birbirine ulayıp, göklere yıldızlardan simli buluttan bir ilan-ı aşk bezediğim gibi...
ben bu yazıyı sana yazdım, tıpkı şimdi otursam en arabesk türküden daha arabeskini yazacağım gibi.
en klişe sözlerle tekrar haykırıyorum... seni çok seviyorum...