herkes seni bana deli gibi kötülerken o söylenenler umrumda olmayacak kadar inanmışım sana.sen en beklemediğim anda en beklemediğim şekilde malup ettin kaybettirsin beni .ama yine sen, sabretmeyi en iyi öğreten oldun bana.ben de şuan onu yapıyorum sabrediyorum çünkü biliyorum ki bir gün galip gelen taraf ben olucam.
--spoiler--
Biz, yürüyemeyeceğin kadar uzak, düşleyemeyeceğin kadar renkli, ve berrak bir ülkeye birlikte gidemezdik. iyi oldu gelmediğin...
--spoiler--
uzun zamandır aklımdaydı sana dair birşeyler karalamak. bugüne kısmetmiş. sen haklıydın, hala da haklısın ki içimi en çok acıtan o. biz hiçbir zaman çift olamayacağız. aramızda binlerce kilometre var ama ben sana yine de değer verdim, seni sevdim. kendi küçük beynimde aştım binlerce kilometreyi, kalbine ulaşmaya çalıştım. ama olmadı, hep set çektin, hep duvarlar engeller koydun önüme. bir gün gülsen, ertesi gün yüz vermiyor, kaçıyor, saklanıyordun. oysaki msn'de ":)" şeklindeki smiley'yi yolladığında bile içim ısınıyordu çünkü biliyordum ki gülüyordun, en azında sırıtıyordun ki senden daha fazlasını istemiyordum ben. önüme engeller koymasan, kendini kaçırmasan yeterdi bana, artardı bile. hep bunun nedeninin aramızdaki binlerce kilometre olduğunu sanırdım meğer yanılmışım. asıl mesele senin 3 yıldır başkasını sevmenmiş. hem de bana aramızdaki mesafeden dolayı "olmaz, olamaz" diyen sen kendinden yine binlerce kilometre uzaktaki bir adamı seviyordun, sana değer vermeyen, senin ona olan ilgine cevap vermeyen birini, senden sadece bir tek gülüşünü isteyen birini görmezden gelerek hem de. peki madem o adamı sevdin bana niye baştan umut verdin? bana deseydin ki "ben 3 yıldır birini seviyorum, unutamadım." eyvallah der çekilirdim. demedin. demediğin gibi bir de bana umut verdin. insanın sevdiği kişinin 3 yıldır duygularına cevap vermeyen birini sevdiğini öğrendiğinde yaşadığı duygu nasıldır bilir misin? bilemezsin. tarif edilemez de zaten. o yüzden anlatmaya çalışmayacağım. sadece gideceğim hayatından usulca, sessizce, seni bir kez daha rahatsız etmemek üzere, sonsuza kadar. 24 saatten az bir zaman sonra hayatımdan çıkmış olacaksın, sonsuza kadar. hayatımın belki de en zor konuşmalarından birini yapacağım seninle. hiç kolay olmayacak ama olacak, bitecek, gideceğim. belki acı çekeceğim, belki sen de acı çekeceksin, belki umursamayacak, belki de sevineceksin. ama inan en iyisi bu, hayatımda kalırsan daha çok acı çekeceğim, seni gördüğüm an o adam gelecek aklıma, senin ona olan duyguların gelecek, daha çok canım acıyacak. şimdi sana bu yazıyı niye yazdım bilmiyorum. sanırım içimi dökmek için. belki bunu hiç okumayacaksın, belki okuyamayacaksın, okusan bile büyük ihtimal anlamayacaksın çünkü türkçe bilmiyorsun. evet biliyorum türkçe bilmeyen biri için türkçe birşey karalamak çok saçma. ama dedim ya içimi dökmek istedim. neyse konuyu dağıtmayayım. dediğim gibi en iyisi bu. umarım mutlu olursun, umarım yüzün hep güler ve beni çabuk unutursun. şimdi veda vakti sonsuza kadar.....
hey lanet olası zenci senin sorunun ne haaa!! zaten kahrolası federaller peşimde, neyse adamım git ve kendini becer.
bu sözler bana kadıköy'ün ara sokaklarında çakma rolex saat satmaya çalışan zenci kardeşlerime ince bir sitemimdir, umarım beni anlarlar ( sözler çok mu ahmet kaya oldu ne)
çok şeyler yazabilceğimi düşünürken aslında sahip olduklarımın birkaç yıkık dökük harf birikintisi olduğunu gördüm.yazıyorum işte neden mi inan bende bilmiyorum.tek bildiğim zor olacağı, belki de seni yazmak zor olduğu için seviyorum.senin beni buradan okumanı istiyorum.çünkü biliyorum ki yine buradan yazdıklarımdı seni bana kazandıran. her yazdığım cümlenin yüzünde nasıl duracağını hayal ediyordum. nerede güleceğini nerede kızcağını biliyordum ama inan bu satırları şekillendiremiyorum. yazıyorum işte ama sadece yazıyorum.gelişini farkedemediğim hayatımdan şuan gidiyorsun.başkaları gitmiş olur gidince ama bir sen yakınsın uzakta kalınca biliyorum. ve sen arkana bakmadan gidiyorsun,ben ise elimde değil işte yazıyorum.
sanırım bu son ya da ben sonlanıyorum bilemedim şimdi hangisi olduğunu... ama biliyorum bittiğini, şimdi anlayabildim ve şimdi gömdüm yüreğimi bir bahçeye... güzel çiçeklerle dolu bir bahçeye...
hatıraları, anıları ve acılarıysa paketledim hiçbir zaman hiç kimsenin ulaşamaycağı bir yere kaldırıyorum, etrafını duygularımla bağlamışım çözülmesin diye... bomboş bir sokak da boş bir beden ile yürüyorum, kimse eşlik etmesin diye yürüyüşüme gözlerimi dağlamışım... yönümü sensizlikle buluyorum...
artık, artık başka birisi varmış hayatında..
yeni öğrendim..
sanırım bazı acıların ne olduğu yaşanmadan öğrenilmiyormuş. tıpkı bu gibi..
içim nasıl yanıyor, kalbim nasıl acıyor bilsen.. aldığım nefes zararlı gelir oldu.
sen gittiğinde bu kadar üzülmemiştim biliyor musun ?
off..off
artık bir başkasına ''aşkım seni seviyorum.'' diyeceksin ve ben tüm kalbimle sana ait olduğum halde bunu bilecek ve hiçbir şey yapamayacağım..
şimdi ben bunları yazarken belki elini tutuyorsundur o'nun..
beni soracak olursan, içim kan ağlarken birşeyler yazmaya çalışıyorum.
kimseyi suçlayamam ki..
sana o'nu niye sevdin diye soramam. hakkım yok buna.. çünkü uzun zamandır biz yoktuk ki.. böyle istemiştin..
ben ne diyebilirdim ki o durumda ?
yalvarmadım sana o zaman, yalvaramazdım gururum elvermezdi buna..
şimdi hayatında bir başkası var..
ama ben seni hala çok seviyorum..
şimdi tüm bunların üstüne gelip tutsan elimi, çekemem ki geri..
ağlarım omzuna yaslanıp..
öl de bari tükensin umutlarım ben ölsem de susmuyor heyecanlarım, ama biliyorum layık değilsin daha uzun bir yazıya, işte bu yüzden ben bu yazıyı sana yazdım.
ölmedin...
öğrendim ki sen ölmesen de tükenebilirmiş umutlarım. sevgiyi bir zandan ibaret gören birine dönüşebilirmişim zamanla. sen diye sevdiğim kendi içimdeki bir suretmiş de o yüzden vazgeçmek bu denli güç gelmiş. kimse melek değilmiş.ben seni hiç tanımamışım. bir de ben değiştim, eskisi gibi değilim diyenlere inanmak lazımmış.
yine de
keşke ölseydin. geçmişte çok sevilmiş birinin hayaletine dönüşmezdin hiç değilse. çünkü bilirsin; ölüler hep genç kalır.
aksam eve donmeyen babadır.
iyi babadır.
özlenen babadır.
beklenen babadır.
arkadaşı ile daha 24 saat önce çay içen babadır...
sigara tellendiren babadır...
karısının kapıda karşıladığı babadır...
"hoş geldin" denilen babadır...
çocuklarına çikolata alan babadır...
cebindeki son parayı en pahalı barby bebeğe veren babadır...
parasız kalınca sigaranın ucuzunu içen babadır...
ayakkabısının altı delik, cebinin astarı yırtık babadır...
babadır işte...canı verenin elçisidir bir yerde.
ananın can yoldaşıdır.
aynı yastığa baş koyandır.
aynı tabağa kaşık sallayandır...
aynı derde içi yanandır...
yola çıkan babadır...
karısına sarılan, çocuklarıyla vedalaşan babadır...
eve bir daha geleceğini bilen babadır...belki de öyle düşünen...
elleri direksiyondadır...yolları yutmak isteyen babadır...
dönüşte gaza biraz daha yüklenen babadır...
yol bitsin ister...yol bitsin...
hayat bir yoldur diyen babadır...
hayat bir yol...sonu olan yol...
uzun ince demişler ya...
başkalarının hikayesini bilmediği babadır...
kamyoncuların hikayesini bilmediği babadır...
bilselerdi hiç...
alırlar mıydı kocaman lastiklerinin altına?
küçük hikayenin dev babasını?
akşam eve dönmeyen değil belki de dönemeyen babadır...
okumayacağını bildiğim bir yazıyı daha sana yazdım.
sen derken, seni tanımıyorum belki aslında...öyle bir zamirsin ki hayatımda yakışan herkese giydirebiliyorum "sen"i, ve öyle bir zamirsin ki istediğimden çıkarıp alıyorum...
az sonra di'li çok sonra miş'li geçmiş zaman olacak şimdiki zaman dilimi içerisindeki "sen" ise herkesten değerlisin. belki de en uzun di'li geçmiş zamanda hep "sen"din değerli olan...asla miş'li geçmiş zaman olmaman dileğiyle, bu yazıyı sana yazdım!!
filmde iki ay sonra ölecek olan 23 yaşında bir kadın vardı. iki de küçük kızı ve eşi.
öleceğini öğrendiğinde "ölmeden önce yapılacaklar" listesi hazırlıyor ve buna harfiyen uyuyordu. yapılacaklardan biri de iki kızı için doğumgünü mesajları hazırlamaktı.
birden seni ve senin için hazırladıklarımı düşündüm.
içinde doğum bilekliğin, göbeğin, yazdığım günlükler, ve senin için arkadaşlarıma yazdırdığım defter olacak.
belki ameliyat bilekliğini de koyarım.
bir de sünnette elimize geçecek olan parçacık. * çok feodal değil mi? hem de özgürleşme talebi olan bir kadın için!
belki ben veremeyeceğim o paketi sana.
ama kelimelerim hep yanında olacak.
unuturum sanmıştım. yanılmışım. unutulmazım olmuşsun kısa sürede. ben şimdi sensiz nasıl yaşıyacam? gelsen keşke yanıma. omzunda uyusam. sevsen beni. hiç gitmeyecekmiş gibi. ben sende kaldım başka bir yere gidemez oldum. anla lütfen.
'istanbul...hayal & kabusun bir arada olduğu şehir...huzuru da bulabilirsin, sonunu da...' hep böyle derdim istanbul'dan bahsederken...ama hiç bu kadar gerçekten görmemiştim istanbulun diğer yüzünü. evet biliyordum, istediğim zaman kendimi atabileceğim çukurları...nerelerde kaybolabileceğimi...ama hiç bu kadar canlı olarak çıkmadı karşıma ölümüm.
pazartesi...soğuk bir gün. dershaneden sonra eve gitmemek için nedenler aradım. içlerinden bir tanesini seçtim, ve beyoğluna gittim...sürekli gittiğim bir mekan var orada. her gidişimde bir kez uğrarım, sakin, hatta zorlarsam kendimi şirin de diyebileceğim bir mekan...cam kenarına geçip kahvemi söyledim..sokak lambalarından birini yüzünde maskeler taşıyan bir kadına benzettim birden. ve resmini yapmak istedim. ben onunla uğraşırken, sürekli orda çalıştığını düşündüğüm bir herif karşıma oturdu.
duraksadım. tanımadığım insanlarla dialoglarım eskisi gibi değil..sersemleşiyorum, huzurum kaçıyor bir anda. yine aynı şeyi hissettim, ve bir an önce gitmesi için konuşmayı kısa tutmaya özen gösterdim.
bana, kendisine benzediğimi söyledi ilkin. yalnızlığı omuzlarımda taşıdığımı, beni arkadaşlarımla görse dahi her daim aynı bulutu tepemde gördüğünü söyledi..melankolikliğimi...sustum. ona inandığım ya da doğruları söylediği için değil.
korktum bir insan tarafından izlenilmekten. farkedilmekten.
sonra bana, bu melankolinin, ve elimdeki resim kağıdının farklı şekillere bürünebileceğini söyledi...eğer istersem...meraklı biriysem...ve kronik mutsuzsam..sana verebilecek şekerlerim var dedi...
şeker...
küçükken en çok pamuk şekerleri sevdiğimde aklımda ilk beliren bu oldu. yanaklarımla yerdim pamuk şekeri.
her tarafa bulaşır pamuk şeker ! ama şirin ve eğlencelidir de. kocaman bir saç tutamı gibi durur, ama dokunduğunda pamuk gibidir.
ama onun bana söylediği, pamuk şeker değildi.
şeker, yani uyarıcı. mutluluk hapı.
gözlerim doldu bir an sinirden...rahatlığından tiksindim. kovdum yanımdan ve çıkıp gittim.
eve gelene kadar iyiydim...sonra bir anda başladı herşey...tekrardan...ağlıyorum, ama onu geri çevirmeyeceğimi düşündüğünden değil...insanlara bu iğrenç hapı tavsiye etme çabası da değil...yemin ederim, onu geri çevirdiğime ağladığımı farkettim...bana kendimi atmayı istediğim uçurumun yolunu gösterdi o pis herif...ve ben, ona 'evet, bir kere deneyebilirim' diyemediğim için ağladığımı gördüm...kendimden tiksiniyorum şu an...böyle birşeyi nasıl isteyebilirim, nasıl böyle birşey içni kendimle çelişebilirim diye...korkuyorum....kendimden. çok korkuyorum...eve gittiğimde onu kullanmayı isteyen halim, eğer o herifin yanındayken benliğime hakim olsaydı, ne olurdu diye düşünemiyorum bile...gitmekten korkuyorum oraya...kendi kendimi kandırmaktan...pazartesi'den beri ruh gibiyim...aklıma gelmemesi için defalarca şey denedim...kimseye söyleyemedim...kimseyle, başka bir konuda dahi konuşamadım. sanki söyleyeceğim herşeyi daha önce söylemiş gibi hissettim kendimi....
içimde binbir insan var sanki.
en baskınları bunu isteyen ve kesinlikle reddeden.
bugün vurdum ilk defa kendime. sonra kendime söz verdim. telkinlemeye çalıştım. ama uyumaya çalışırken yine hayal kurduğumu farkettim.
ben bu yazıyı sana yazıyorum çünkü sevgimi aşağlarken biriktirdiğim nefretlerimi haykırmak istiyorum. seni seviyorum hiç düşünmeden, nedensizce. seni seviyorum bir bilinmeyene giden yol olsan da, bu bilinmezlik de kaybolacak olsam da. ben seni severken sen sadece beni görmemezlikten geldin.
ve şimdi ben de vazgeçtim artık bu sevgiden. hiç gelmiyeceğini bilerek devam edemem bu hayata. belki de son nefesimi sana tükettim pişman olacak olsam bile.
ben yalnızca seni sevmiştim senin haberin olmadığı zamanlarda bile.
ben yoruldum benim olmayan bir sevgi için yürümekten. sensizlik ölüm bile olsa şuandan itibaren ben bu ölüme razı gelmeye başladım. anladım ki ölmek bile daha kolay seni sevmekten.
sen sadece mutlu ol ben senin üzüntülerini de yaşarım zaten yeterince tek başıma seni yaşamaya alıştım ben.
nefesim olmuştun, kalbim olmuştun, beynim... ya da ben öyle sanmıştım. oysa sen beni bir hücrene bile dahil etmemişsin.
sözlerin seni severken hissetiğim acılardan daha ağırdı. seni atamıyorum yine de... çünkü sensizlik tek korkum.
sana yazarken bu yazıyı ben ölüyorum senin ruhun hissetmiyor.
nefretlerim demiştim ama anladım ki ben sana hiçbir zaman nefret biriktirememişim. belki sen benden bu yüzden gidemiyorsun. sevgim seni bana hapsediyor sen dışarda özgür ruhunla başbaşayken.
kırık yüreğiyle ezgiler mırıldanan oyuncak bir bebektim. inattı sadece yaşama sebebim, beyaz ölümlerden nefret ederdim. sen yoktun, hiç olmadın da yanımda. yine de ben bu yazıyı sana yazdım. ağladığımı hiç görmedin diye ağlamıyorum zannettin; işte kelimelerim. artık ölü ve griyim.
Sana gelmek hüzün kokan dağlardan geçse üşüyen sadece ısıttığın ellerim olurdu .
Bilirsin üşümüşlüğüm Sen'den Ya aç kapıyı al içeri yak içimi o kömür siyahı gözlerinin derinliğinde ,Ya da Sarıl ; istemeden ,umursamaz ikinci el bir battaniye serinliğinde ...
Dokunsam susarsın , konuşsam sessizlik, yüzünde hep bir hüzün Asma artık suratını dokunduğun bu insan özlemini duyduğun saf ve temiz Senin Köyün... *
--spoiler--
ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir
gün affedilmeyi, beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım...
--spoiler-- *
bunlari yüzyüze konusmak isterdim.imkan olmadi.
bana bunca yil sonra hic hissetmedigim duygulari hissettirdin.
okulun ilk basladigi günden beri sana bakmak apayri bi ugras oldu benim icin.
bunca yil sonra utanarak sevmeyi ögrendim.utanarak bakmayi.
ben askin bittigine inanirdim.sacmaymis.ask bitmezmis.bi sarkidan ibaret deilmis.gercekmis.
bunlari da facebooktan yazmak sacmaymis.
insan öle olur ya bir an önce bilsin ögensin ister sevildigini.
simdi bil istiyorum sevdigimi.öle karsiliksiz öle temiz.bunca yil sonra.
bir gece usulca hiçbir söz söylemeden yazılmış binlerce kelimeyi baş ucuna bırakacağım... ister yırtıp at onları öfken ve gaddarlığınla, istersen başucu eserin yap yıllarca, sana kalmış... çünkü hepsi sana yazıldı... ne istersen yapabilirsin, gözlerinde güneşlenemeyeceğim, gözlerine bir daha hiç dokunamayacağım kızıl saçlı sonsuzluk...