okumaya gelmişim bu memlekete, biraz da idealistim hani serde delikanlılık varya işte ondan. neyse görmüşüm seni bir kere hoşlanmışım ama yanındakiler izin vermedi diye uzaklaşmışım senden. sorna bir daha ve bir daha. ama ne ben vazgeçtim senden ne de sen yok diyebildin bana ki bu demekki sana bu kadar yandığımın resmi hala. sonra mecnun bok yesin oyle sevdim seni işte, çıkıp dolanmaya başladım sokaklarda ne ideal kaldı bende ne hırs varsa yoksa sen ha bir de unutmadan o ela gozlerin ki ben bu kadar güzelini daha once gormedim. inanmadın bana asla sevgilim olsa dahi, içinde kalmış bir yerlerinde çıkarıp atıyorsun birden vuruyorsun yüzüme. tamam haklısın derim her seferinde yemişim bir bok yalan söylemişim ama affetmek değilmidir hani sevgiyi sonsuz yapan. işte diyemedim bunu bir türlü sana. içimde hep ukte kaldı birden başladım yazmaya...
çelik gibi çarpıyor suratıma sevgin, sivasın ayazında. eksi otuz bilmem kaçlar ben geziyorum sokaklarda ama üşüyorsam anam avradım olsun dünden kalan gülüşün varya aklımda yetiyor allahıma. anlatamadım ya bir beni sana bir de nasıl sevdiğimi beceriksizliğime ver lütfen daha da uzatma. ha bir de aldığın hediyen turuncu kol düğmeleri varya hani hala duruyor dolabımda. takamadım daha beceremdim.
bundan ibaret sanma söyleyeceklerimi sakın. ama gene olmuyor işte daha da izin vermiyor yüreğim dur gerisi de sende kalsın diyor. eyvallah çekiyorum kafam aşağıda. hülasa seni sevmek kadar güzel bir nimet verdiya bana yaradan hamd olsun defalarca. bırakma beni asla. dokuduğun halılardan birinide bana verirsin belki bir gün yanında çiçek kokunla. genede sevgilimsin benim, ela gözlümsün, çerkezimsin...
dün bir film izledim.
hani şu aşıkların kavuşamadığı trajedilerden...
zorunlu ayrılığımızın 2. ayındayız. trajediler fena dokunur oldu bana. biliyorum birkaç ay sonra belgeseller bile dokunmaya başlayacak. biliyorum çünkü bu ilk zorunlu ayrılığımız değil.
film bittikten sonra yalnızlık başladı yeniden.. keşke dedim, yanımda olsaydın. yanımda olsaydın ve boğazıma yumruk gibi inen darbeleri hafifletmek için dudaklarını kullansaydın.
dün sabaha karşı, işler biraz daha zorlaştı benim için... sensiz uyku belki ilk kez bu kadar battı sırtıma.. birbirimize sımsıkı sarılıp deliksiz uyuduğumuz günleri özledim.. inan bana ölüm bile olsa sonunda; yine de yatarım o uykuya..
ve dün bir söz verdim sana, kendime ve hayata;
bu ayrılık ne kadar uzun sürerse sürsün ben hep burda seni bekliyor olucam. uyku sonrası huysuzluklarını dindirip kahvaltıda sana pijamalı hıyar tabağı vermek için daima hazır ve nazır..
geleceğim ister o kalın kitaplarda yazılan ütopik cennet dünyası olsun; isterse kendi ellerimizle yarattığımız cehennem.. zorunlu ayrılıkların olmadığı, "birlikte" bir gelecek bana yeter.
bugün bir 'ağla' vardı içimde,dilimde bir 'sus'...
tam ağlayacaktım rahatlarım diyordum öyle mutluydum ki seni düşlerken ağlayamıyordum nice zamandır..
sensizliğe alışmışım galiba,öyle çok alışmışım ki kendi kendime seni masal anlatmaya..
öyle mavilerinle görünce seni,yakıcı yakınlığından korktum..
ısırdım dudaklarımı kanatacaktım az kalsın
kahkahanla irkildim..
yine gidecektin ama gelmiştin ya,vardın ya,seyrettim seni doya doya...
susmasam çığlık atacaktım sevincimden..
susmasam anlayacaktın seni yokluğunda daha çok sevdiğimi..ve bu yüzden alcaktın varlığını benden,seni daha çok seveyim diye yok olacaktın iyice...ve sen yittikçe netleşecekti sevgim..bundan çok korkuyordum işte...sahi ne çok sustum bugün...ama dinledim seni...bahar gibi gelmiştin yine...gürül gürül ahmak ıslatanlarınla...sen yağdın,gözlerim ıslandı..
bir hoşgeldin diyemedim sana..
hoşgeldin puslu yürek sancısı..ve ne hoştur gidişin kim bilir?
öyle korktum ki gidişini seyretmekten,senden önce gittim..
kime yazılırsa yazılsın, birilerinin, üzerine alınabileceği söz.
çünkü insanlar o kadar benzer ki birbirlerine. bizi incitenler, kalbimizi kıranlar öylesine çoktur ki. ve de, hep öylesine benzer şekilde kırarlar ki bizi. aşk için değil de, kırgınlık üzerine yazın da görün, kıranlar "bu laf bana mı?" diye nasıl da bilirler kendilerini. nasıl da ele verirler.
ben hiç sevilmedim, benim sevdiklerim daima başkasına aşıktılar ve akrabalarım
sevgiyi başın okşanmasından ibaret sanardı.
ve ettirgen fiilerde 3. kişi olarak yer alırdım ben hep. "yaptıttır" dendiğinde
yapan olurdum. diğer iki kişi almazdı beni arasına.
zaten çirkindim ben kendimden dahi utanırdım sokaklarda gezerken.
kimse tanımadı beni çünkü kimseye anlatmadım ne kadar çirkin olduğumu.
onlar da bilmek istemedi zaten.
hep neşeli olan tarafımı gördü herkes kimse beni ağlarken görmek istemedi.
oysa ben merhamet bekledim bir kez olsun birilerinin benle acı çekmesini diledim
sonra kimse acı çekmesin istedim
ama hala çirkindim.
senin hayatından geçen erkekler gibi olmadım ben hiçbir zaman. onların hepsi benden daha iyiydi.
ben sadece çırpındım senin için. onlar gibi olmaya değil, sana layık olmaya çalıştım.
sana layık olunamazdı lakin.
sen her dokunuşla kırılan kelebek gibiydin.
ve hiç konmadın avucuma.
dedim ya ben hiç sevilmedim. insanlar beni sevdiklerini sandılar sadece.
zor zamanları tek başıma atlatarak olgunlaştım.
alışık değildim birilerinin bana içinden gelerek, korkmadan, "seni seviyorum" demesine.
hala da alışamadım.
benim aşkım tek kale maçtı hep. ve daima japon kale oynardım.
sonunda yediğim goller az olsun diyeydi kalenin küçük olması.
belki seni seven olmuştur, ya da sen de benim gibi olabilirsin.
ama hayır
sen benim gibi olamassın
ben çirkinim.
başka türlü bir açıklaması gelmiyor aklıma içine düştüğüm bu koyu çıkmazın.. sanki bütün hayal kurmalar istila edilmiş tanımlayamadığım bir güç tarafından.. ve bana hiçbir şey kalmamış.. artık sonun başlangıcındayım.. attığım her adım, daha da yaklaştırıyor beni o acımasız sona.. çırpınmalarım dibe olduğumdan daha hızlı bir şekilde batmamdan başka hiçbir şeye yaramıyor.. sorular dolanıyor beynimin kıvrımlarında. cevapsız bir sürü soru ediniyorum her gün.. ben anlam yüklemeye çalıştıkça yaşadığım her şeye, nedensizlik karşımda bir duvar gibi dikilmeye devam ediyor hep.. duvarlarla konuşulmuyor, bunu öğreniyorum.. her tarafa kulakları sağır edercesine sessizlik yayılmış.. ellerime emanet bırakılmış farklı çeşitten kokular.. nereden gelmişler anımsayamıyorum.. hepsini unutturmayı başarıyorum da kendime, bir senin kokun çıkmıyor avuçlarımdan.. anlamsız sorular alıp koynuma bomboş yollara giriyorum bir başıma.. bir karış önümü görmem bile olanaksız.. seçtiğim her yol beni bir yeni hataya daha zorlamakta ısrarcı.. beynimde koca koca yükler.. dünya bütün umarsızlığı ile dönmeye devam ediyor.. ve ben bir siyah ceketi çıkartır gibi çekip almaya çalışıyorum karanlığı sırtımdan..
ne demişler, şeytan azapta gerek.. azap çekme limitlerimi yavaş yavaş aşıyorum..
bir siyah ceketi çıkarır gibi çekip almaya çalışıyorum karanlığı sırtımdan.. her şey bitermiş.. daha önce tekrar tekrar tecrübe etmeme rağmen, bunu yeniden öğrenmek, hissettiğim acıyı daha da koyulaştırıyor.. veremediğim imtihanlar geliyor aklıma, yanılgılarım.. sessizce kabüllenmelerim..yeni bir beyaz sayfa açar gibi tutunmaya çalışmam yeni bir hayata, her defasında.. ve hayatın aldırmadan ellerimin arasından kayıp gitmesi.. şimdi ise, sensizliğe alıştırmaya çalışırken buluyorum kendimi.. karanlıklar her tarafta.. sen bana hiç olmadığın kadar uzaksın.. sen uzaktasın ve gördüğüm düşler de uzak, kurduğum hayaller de.. ben de uzakta olmak istiyorum anlamsızca.. kelimeler bulup çıkarıyorum senin için, daha önce hiç duymadığını umduğum kelimeler.. sessizce bırakıyorum avuçlarına;
"al beni de artık yanına.. bir gülüşün yeter gelirim ben yine.. sıkıca tuttum elinden, gitme uzaklara, uzaklara.. ilk günkü gibi doğ yine geceme.. gözlerimde ısın, ellerimde titre.. sar beni, sar o günki gibi, dün gibi, sar bugün gibi.. sanma gidince burda beyaz kalır.. ne de elimdekiler bana yeter.. gözlerim alışır ama, burda kokun kalır, gülüşün kalır, aşkın kalır..
sanma gidice burda beyaz kalır.. ne de elimdekiler bana yeter.. gözlerim alışır ama, burda kokun kalır, gülüşün kalır, aşkın kalır.."
ne yazacağımı bilmiyorum aslında anlatmak istidiğim okadar çok şey varki ....
ama sen, ben anlatmasamda anlıyorsun biliyorum
ve en zoruda bu biliyormusun içimi görüyorsun yıkılmış, parçalanmış, darmadağın olmuş bir insan görüyorsun, buna rağmen sımsıkı tutuyorsun elimi, kahrımı çekiyorsun.
peki neden?
sen nerden geldi?
bu kadar anlayışlı olmazsın yada bu kadar sabırlı
peki bu kadar sevgi dolu olabilirmisin?
sana ne verebildimki bu zaman kadar belki de sadece ceza, acı, sıkıntı
sen bunların hiç birisini hak etmiyorsun.
peki ben seni hak ediyor muyum?
özneyi vurgulayan bir cümle. "bu yazıyı sana yazdım" da olabilirdi pekala. ama "ben"i vurgulamış söyleyen.
samimi olsa bile, ideal değil bu yüzden cümle. "o"na dair bir kelime var cümlenin içinde, "sana"
kendisine dair iki kelime var, "ben" ve "yazdım"daki gizli zamir
demek istediğim odur ki, bu ilişkide ağırlıklar eşit değil. söyleyen ve aynı zamanda yazan daha fazla var bu ilişkide. ya başlamamış, ya da uzun sürmeyecek bir ilişki bu.
söyleyeyim de, demişti dersiniz.
ne işime yarayacaksa, o da ayrı konu tabi.
olması gereken yerdeyim.. ya da böyle olsun istemediğim
gözlerimi kapayıp düşünmeye başlayınca, bir türlü sonunu getiremiyorum hikayelerin
birinden öbürüne atlıyorum.. "sanki acelem varmış gibi.."
karışıyor sonra her şey, başa dönüyorum..
- sen hiç keşke dedin mi? diye soruyor arkadaşım
..keşke hissettiklerimi anlatabilseydim diyorum içimden
halbuki günlerim güzel geçiyor, beni eksik hissettirmeyen arkadaşlara sahibim..
ama nedense bi hüzün kaplıyor içimi
sanırım kendimi kandırıyorum..
olması gerektiği gibi yaşıyordum.. ya da olması gerekeni hep yanlış biliyordum
kiraz topladığımı hatırlıyorum, bir yaz günü rüyası gibi..
şimdi sadece kırmızısı kalmış bana..
Bursa' da kar yağıyordu. Kentin asla çıkmayacak son biletlerini bağırıyordu biletçiler. Her bir yanını boyamış kadınlar geçiyordu bir yerlerden. Sen gülmüyordun ..
Oysa bu kentin bana verebileceği başka da bir şey kalmamıştı.
Kentim, kentinden birini seviyordu .. Benim adım kayıp, senin gözlerin güzel ..
Ve yeni kelimeler icat edilene kadar da bırakabilirdim seninle konuşmayı.
Kalabalıktan değil, o kalabalıkta olmadığından korkuyordum oysa ben.
Ya da kendime aslında seni değil akşam olmasını beklediğime dair yalanlar söylerdim çaresiz. Çözmüştüm sen olduğun gibi olursun. Ben de orada olurum. Kapanır üzerime sanki sonra kapılar, kapılar .. hiç durmadan kapanan kapılar. Hiç yapılmamış sürekli bozulmuş bir yapboz gibi çare arıyordum yokluğuna ..
Karanlıktan değil, görmemekten korkuyordum seni.
Tıklım tıklım, balık istifi yalnız kalıyordum sonra.
Ya da seninle aynı şarkıyı mırıldanmak isterdim gün boyu. Dudaklarını okumaya çalışmam bundandır eğer varsa. Hava kararır üzerine bir örtü örtülmüşçesine, sen beni benden alırsın, ben şarkımı, dünya canımı alır ..
Bir adam boğulur; avuçlarında resmin, yüzü asık Arap şükrü' de ..
Kentim, kentinden birine sevdalı ve asla çıkmayacak son biletlerini satıyorlar Bursa' nın.
Bursa' da kar yağıyordu ..
Buna rağmen de kumarda kaybetmek için ilk önce ben alıyordum. Elini tutup Çekirge' ye kadar koşmak istiyordum sonra. Hiçbir şey söylemeden .. Ya da Tophane' de bir bardak çayın içine düşmüş çırpına çırpına boğuluyordum sensiz. Ama en azından üşümüyorum.
Dondurmasını düşürmüş ama üzerine basmadığına sevinen bir çocuk gibi bununla da mutlu olabilirdim seni tanımasaydım ..
Bursa' da kar yağıyordu.
Ayaklarım kayıyordu, gözlerinin içine düşüyordum ..
Bakışları güzel, kendi güzel kadın,
Hiç kimseye benzemiyor bendeki yanın.
ben bu yazıyı sana yazdım kuzum. ama kimse görmesin diye buraya yazmıyorum, çünkü, birgün elindeki kağıttan o kötü yazımla okuyacaksın ben bunu sana yazdım dediğim şeyleri.
Bu gece canım, yalnız kalmak istiyor
Herkesten uzak, her sözden gözden uzak
Bu gece canım, yalnız kalmak istiyor
Hiç birşey konuşmadan, insandan dosttan uzak
Böyle değildim ben sensizliği bilmeden
Bu garip huylar senden yadigar
Ne varsa gönlümde sen aldın götürdün yar
Bu hüzün bana senden yadigar
içimde ağlayan bir çocuk bıraktın yar
Bu acı bana senden yadigar
yazmış olduğun güzel yazıyı okudum. ziyadesiyle memnun oldum. mektubunda diyorsun ki gel gayrı. sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. ibibikler öter ötmez ordayım. bu sabah yağmur var istanbul'da, yarın pınar'da gelecekmiş. diyorum ki; pınara gel ki görem, elin uzat gül verem. dur dur dursana, dur bir haber versene. beni unutma, beni unutma. haydi kal sağlıcakla...
edit: al, ben de bunu sana yazdım. nasılmış, gördün mü ebenin örekesini? umarım akıllı olur da bi daha bana yazı mazı yazmazsın.
seninle ilk tanışmamız ben altı sen sekiz yaşındayken olmuştu, bilmem hatırlar mısın. karlı bir gündü ve sen beni mahalle takımına almamıştın. ulan pzevenkin çocuğu demiştim, üzülümüştüm, yıkılmıştım ve bu kadar üzüntüye dayanamayıp sahanın ortasında ağlamıştım. sonra sen sktr git sahadan bebe demiştin.
başka bir gün beni salıncaktan düşürmüştün. mazeret olarak da acaba bir tam tur atabilecek misin bakalım demiştin. ben deney maymunumuyum mına koyim.
her neyse her gün kahvenin önünden geçerken seni görüyorum kamil abi. içtiğin maltepe yüzünü daha da bir çirkinleştirmiş. oh olsun mına koyim. ben evde taş gibi karımı bafilerken sen git 37 ekran televizyonundan şifreli cine5 izle. hakettiğin buldun kamil abi. erken ölmen dileğiyle. meymenetsiz sıfatlı seni.
bugün de her gün gibi, hayatıma girdiğin günden sonraki tüm günler gibi...
öncesi mi? osuruktan az etki eden günler, aylar, yıllar...sen varsın artık;
seninle doğan güneş, seninle açan çiçek, seninle düşen yaprak, seninle parlayan ay...
sen varsın artık. "gün nasıl ayar?" diye düşünmelerin cevabı sen, en büyük aydınlık
sen. içimdeki savaşlar biter, dertler, üzüntüler, endişeler... yeter ki sen bi
gülsen. güzel yüzün hep "gülsün". gülsün ki ruhuma ömür, bedenime sıhhat, zihnime
huzur versin. tamam sonunu bağlıyorum şimdi;
SEVGiLi SEVDiCEĞiM; BENiMLE ÖLMEYE NE DERSiN?
"kader" denilen şeyi yanlış anlıyor çoğu insan. o yüzden "bu yazıyı bana Allah yazdı" diyorlar. Oysa kader denilen şey, benim bu hayatta seçtiğim yolları Tanrı'nın ben hiç bir şey yaşamadan da biliyor olmasıydı...
o yüzden "alınyazımı Allah yazdı" diyip çıkamıyorum işin içinden...
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Ben yaptım bunu; bilerek, isteyerek...
Aslında sana yazdığım en güzel yazı buydu.
istesem de silemezdim...
Tanrı biliyor ya,
Senden sonra hiçbir yol çizemiyorum kendime...
Ben hayatımın en güzel yazısını sana yazdım ;
Ama sanırım sen henüz okuma-yazma öğrenmemiştin...
Sen kendine başka bi yazı buldun;
Bense dileğimi tutarken turayı tutmuştum...
Sonuçta seni başka bir yazı aldı;
ben başka bir tura kaldım...