ben bu yazıyı sana yazdım

entry31061 galeri293
    555.
  1. canim arkadasim,

    kizi ayak islerinde kullandirmayip bi yerlerini kaldirip kendin alsan ya nan kolani. bi de ne bicimde calamadin gitari bokum gibi.

    D:
    5 ...
  2. 554.
  3. bilirsin bebeğim, çok romantikimdir. sana bir sürpriz yapıp yüz küsür dilde seni seviyorum demeyi öğrendim. işte;

    1 - Afrikaans .: Ek is lief vir jou
    2 - Albanian .: te dua
    3 - Alentejano .: Gosto De Ti, Porra!
    4 - Alsacien .: Ich hoan dich gear
    5 - Amharic .: Afekrishalehou
    6 - Arabic .: Ana Ba-heb-bak
    7 - Assamese .: Moi tomak bhal pau
    8 - Basc .: Nere Maitea
    9 - Batak .: Holong rohangku di ho
    10 - Bavarian .: I mog di narrisch gern
    11 - Bengali .: Ami tomAy bhAlobAshi
    12 - Berber .: Lakh tirikh
    13 - Bicol .: Namumutan ta ka
    14 - Bolivian .: Quechua qanta munani
    15 - Bulgarian .: Obicham te
    16 - Burmese .: chit pa de
    17 - Cambodian .: Bon sro lanh oon
    18 - Canadian .: French Sh'teme
    19 - Cantonese .: Ngo oi ney
    20 - Catalan .: T'estim
    21 - Cebuano .: Gihigugma ko ikaw.
    22 - Chickasaw .: chiholloli
    23 - Chinese .: (see the entries
    24 - Corsican .: Ti tengu cara
    25 - Czech .: miluji te
    26 - Danish .: Jeg elsker dig
    27 - Dutch .: Ik hou van jou
    28 - Ecuador .: Quechua canda munani
    29 - English .: I love you
    30 - Esperanto .: Mi amas vin
    31 - Estonian .: Mina armastan sind
    32 - Farsi .: Tora dust midaram
    33 - Filipino .: Mahal ka ta
    34 - French .: Je t'aime
    35 - Friesian .: Ik hald fan dei
    36 - Gaelic .: Ta gra agam ort
    37 - German .: Ich liebe Dich
    38 - Greek .: s'ayapo r
    39 - Greenlandic .: Asavakit
    40 - Gujrati .: Hoon tane pyar karoochhoon.
    41 - Hausa .: Ina sonki
    42 - Hawaiian .: Aloha I'a Au Oe
    43 - Hebrew .: Ani ohev otach
    44 - Hindi .: Main Tumse Prem
    45 - Hokkien .: Wa ai lu
    46 - Hopi .: Nu' umi unangwa'ta
    47 - Hungarian .: Szeretlek
    48 - Icelandic .: Eg elska thig
    49 - Indi .: Mai Tujhe Pyaar
    50 - Indonesian .: Aku cinta kamu
    51 - Iranian .: Mahn doostaht doh-rahm
    52 - Italian .: ti amo
    53 - Japanese .: Sukiyanen
    54 - Kannada .: Naanu Ninnanu Mohisuthene
    55 - Kiswahili .: Nakupenda
    56 - Klingon .: qabang
    57 - Korean .: Saranghapanida
    58 - Lao .: Koi muk jao
    59 - Latin .: Vos amo
    60 - Latvian .: Es milu tevi
    61 - Lebanese .: Bahibak
    62 - Lingala .: Nalingi yo
    63 - Lithuanian .: TAVE MYLIU
    64 - Lojban .: mi do prami
    65 - Luo .: Aheri
    66 - Macedonian .: SAKAM TE!
    67 - Madrid .: lingo Me molas, tronca
    68 - Malay .: Saya cintakan mu
    69 - Malay/Indonesian .: Saya cintakan awak
    70 - Malayalam .: Ngan Ninne Snaehikkunnu
    71 - Malaysian .: Saya Sayangmu
    72 - Marathi .: Mi tuzya var prem karato
    73 - Mohawk .: Konoronhkwa
    74 - Navaho .: Ayor anosh'ni
    75 - Ndebele .: Niyakutanda
    76 - Norwegian .: Eg elskar deg
    77 - Op .: Op Lopveop Yopuop
    78 - Osetian .: Aez dae warzyn
    79 - Pakistani .: Mujhe Tumse Muhabbat Hai
    80 - Persian .: Tora dost daram
    81 - Pig .: Latin Ie Ovele Ouye
    82 - Polish .: Kocham Ciebie
    83 - Portuguese .: Amo-te
    84 - Quenya .: Tye-mela'ne
    85 - Romanian .: Te Ador
    86 - Russian .: Ya vas liubliu
    87 - Serbocroatian .: Volim t
    88 - Shona .: Ndinokuda
    89 - Sinhalese .: Mama oyata adarei
    90 - Sioux .: Techihhila
    91 - Slovak .: lubim ta
    92 - Slovene .: ljubim te
    93 - Spanish .: Te amo
    94 - Srilankan .: Mama Oyata Arderyi
    95 - Swahili .: Naku penda
    97 - Syrian/Lebanese .: BHEBBEK
    98 - Tagalog .: Mahal kita
    99 - Tahitian .: Ua Here Vau Ia Oe
    100 - Tamil .: Naan Unnai Kadalikiren
    101 - Telugu .: Neenu ninnu pra'mistu'nnanu
    102 - Thai .: Phom Rak Khun
    103 - Tunisian .: Ha eh bak
    104 - Turkish .: Seni seviyorum
    105 - Ukrainian .: ja pokoKHAv vas
    106 - Urdu .: Mujhe tumse mohabbat hai
    107 - Vietnamese .: Toi yeu em
    108 - Vlaams .: Ik hue van ye
    109 - Vulcan .: Wani ra yana ro aisha
    110 - Yugoslavian .: Ya te volim
    111 - Zazi .: Ezhele hezdege

    kopi pest değil sevgilim. alın teri. * *
    6 ...
  4. 553.
  5. canım sevgilim...

    hatırlarsan bize gelmeni istemiştim... hah işte. gelirken kola ve doritos da al lütfen. bakkala çıkmak zor geliyor.

    seni çok seviyorum.

    yaladım.
    10 ...
  6. 552.
  7. annemler bugün evde yok. gel de bi yiyişek.
    11 ...
  8. 551.
  9. * yüreğimden geçiyor hasretin, bütün iç organlarımı kesip atarak. birden gülüşün geliyor aklıma, tüm benliğini sarıyor hayalin. gözlerine bakıyorum, karşı karşıyayken bakamadığımın korkaklığını atarak üstümden. gölgeni görür gibi oluyorum karanlık odamda. hissediyorum en güzel düşlerin gerçekciliğini, düşünüyorum düşlerin gerçek olabilme ihtimalini. penceremden gelen dalga sesleri hayallerime daha da bir güzellik katıyor. biraz daha kapatıyorum gözlerimi, hasretinin vermiş olduğu acı ve hayalinin vermiş olduğu huzur ile uçmak istiyorum rüyalar kentine.

    özlemin üstüme bir çığ gibi düşerken, penceremden bir rüzgar giriyor, daha bir sarıyorum yorgana, daha bir bastırıyorum kendimi yastığa. bu rüzgar ile biirlikte ruhumda iniltiler duyuyorum, gittikçe şiddeti artan iniltiler ve artık ruhumu tamemen kaplayan seslere dönüşüyor. kulak verirsem sanki senin hayalini alıp kaçacak benden.

    'dayanamıyorum!' diyorum kendi kendime, dayanamıyorum. hep içime akıttığım gözyaşları geliyor gözlerimin ucuna, tutamıyorum artık gözyaşlarımı damla damla akıyor yanaklarıma, yanaklarımdan yastığıma...

    açıyorum gözlerimi, seni düşünüyorum. uyuyor olmalısın, bir melek kadar masum yüzün düşüyor tekrar aklıma, dudaklarında bir çocuk masumluğu kadar saf bir gülücük. ya saçların yastığa serpilmiş, kıskanıveriyorum yastığını, yatağını. güneşten kopmuş bir parça gibi hasretin tekrar yakmaya başlıyor içimi.

    ben geliveriyorum birden aklıma, alıyorum aynayı kendime bakıyorum. saçlarım karışmış, ellerin titrek, dudaklarım suya hasret çöller gibi parça parça. yüzümde bin yaşamışta mutluluğu hiç tadmamış bir sima görüyorum. korkaklıklar tutsaklığında, gördüğüm en zavallı insan kesiti.

    böyle güzelliğin karşımda dikildikçe nasıl yaklaşabilirim ki sana bu ben ile, tutulur dillerim lal olurum, konuşamam utanırım! seni her gördüğümde ki çaresizlik bu geceki sen. düştü bir gölge gibi ruhumun en ulaşılmamış ücralarına.

    bütün bu cümlelerden, özne ve yüklemlerden kaçıp, herşeyi bir kerede söylemek gerekirse, ve ayrılıkları bir kerede vurmak gerekirse kalbinden, sadece şu yeter: sana hasretiim... *
    7 ...
  10. 550.
  11. sensizliğin acısı oldukça derin, yerine ulaşmadı telapatilerim. kaybolurken güneş ardında tepelerin, .mına koyayım bütün teletabilerin.
    5 ...
  12. 549.
  13. bıktım her dakika beynimde seninle uğraşmaktan, oysa 2 güm önce aşka inanmam deyip palavra atıyodum.demek büyük konuşmamak gerekirmiş hep öyle derler ya,ne dersem başıma gelir oldu. şimdi de seni diyorum içimden, peki olurmusun benim??
    4 ...
  14. 548.
  15. deli gibi severken kendini çekmek, sevdiğininde kendisini çekmesine seyirci kalmak ve üstelik daha yaşanacak, paylaşılacak onca şey varken ve bu paylaşımların en büyüğünün adı sevgiyken, yokluğunu düşünmenin bile içimde büyük sıkıntılar yaşatıyor olmasından ders almayıp yokluğunla baş başa kalmışken, daha 1 gün olmuş ve ben buna rağmen kendimi şimdiden çok yorgun hissediyorken, bütün bunlarla başa çıkmam tahmin ettiğim(n)den daha zor, çok çok zor.

    bana kişiliğimdeki kırılma noktasınımı soruyorsun? birbirinden bağımsız davranan iki farklı insanlamı karşılaştığını söylüyorsun?

    ufacıktık biz, yıllar geçti, anladık hayatı, insanları, herşeyin göründüğü kadar basit olmadığını, özümüzde nasıl olduğumuzun değil karşımızdaki insanda nasıl etkiler bıraktığımızın bizi iyi veya kötü olarak ikiye ayırdığını ve bu yüzden çok çok çok dikkatli davranmamız gerektiğini, birey olarak bazı sorumluluklarımızın olduğunu ve etrafımızı çevrelemiş olan insanlara karşıda aynı sorumlulukları taşıyor olmamız gerektiğini, herşeyi öğrendik herşeyi..işte tamda böyle düşünürken hayatın bize yeni yepyeni şeyler öğreteceğini gördük, ezberlerimizi bozduk ve baktıkki daha yolun başındayız ve her daim yolun başında bırakacak hayat bizi.

    yaşamımızın odak noktasını oluşturan, geriye dönüp baktığımızda hemen hatırlayabileceğimiz olaylar, yaşanmışlıklarla beraber kişiler büyüttü bizi, bu seferde büyümenin yaş hesabıyla olmadığını gördük.

    yanlışlar yaptık, halbuki uyardılar bizi, yanlış olduğunu, hata olduğunu söylediler, aldırmadık, öyle ya biz biliyorduk doğruyu, hala kendimizi anlatmaya ifade etmeye, haklılığımızı ispat etmeye çalıştık. sonra suçladılar bizi, cezalar verdiler, halbuki yaptıklarımızın kötü şeyler olduğunu bilsek öyle davranırmıydık, aynı hataları yaparmıydık ama öğrendik işte yaşadık ve öğrendik.

    büyüdüm, seni tanıdım ve büyüdüm,

    ilk defa birine karşı hissettiklerim kalbime ve beynime bu kadar hükmetmeye başladı ve büyüdüm,

    insanları kendim gibi görüp, bir adım sonrasını hesap etmeyerek davrandığımda bunun beni düşüreceği zor durumları ve aslında hiçde alakam olmayan bir kimlik ve düşüncelerle beni karşıladığında gördüm ve büyüdüm,

    ve şimdi..seni kaybetmekle burun burunayım ve belkide tamamen kaybettim.. bunun olmasına neden olan herşeyi en ince ayrıntısına kadar inceleyip, hepsinde en az bir çocuğunki kadar sorumsuzluk bulup ve bunu kabullendiğimi gördüğümde şunu söylemekte ne kadar haklı olduğumu anlıyorumki; ilk defa bu kadar bana kendini hissettiren yokluğunun soğukluğunu hissettim ve büyüdüm,

    şimdiye kadarki benim suretimmiş, aslımla ilk karşılaşmayı yaşadım ve büyüdüm,

    saflığını, masumluğunu, samimiyetini savunduğum kişiliğim değil özümmüş ve özümde büyükdükçe kişiliğime yansicakmış. meger yanlış anlaşıldığımı ifade ettiğim nokta buymuş ve çokda haklılarmış öyle anlamakta, farkına vardım ve büyüdüm,

    büyüdüğümü sanıyormuşum meger, o yüzden toz kondurmuyormuşum kendime, bunun bir yanılgı olduğunu gördüm ve büyüdüm,

    bütün bunlar yüzünden, başta tanıdığın ben ile hiçbir zaman seni tanıdıktan, o sevgiyi hissetmeye başladıktan sonraki ve şuanki ben in bağını kuramıcaksın.

    o'na deki;

    belki birgün tekrar hoşgeldin dersin ve yeni bir başlangıç için herşeyi bir kenara bırakıp ona kucak açarsın, o büyük sevgiyle onu karşılarsın diye beklemekteymiş.

    ve deki;

    ancak ve ancak artık sevmediğini, onu istemediğini yüzüne haykırdığında bitermiş bu bekleyiş.
    18 ...
  16. 547.
  17. gidenlerin arkasından ağlarken
    nefes alamıyorken
    'öylesine' yaşarken
    söve söve okula giderken
    her sabah kalktığımda 'ulan yine sabah oldu. bugünü nasıl bitiricem ben?' diye güne başlarken
    her gece uykusuzluğumda boğulurken
    yediğim yemekten, içtiğim sudan, sigaradan, biradan, hatta belki de en çok sevdiğim votka-portakaldan bile zevk alamazken
    arkadaşlarımla çevrilen en ala geyik muhabbetlerinde bile gerekli gereksiz şeyleri dert edinip kendime sorun yaratırken
    'olmuyo işte olmuyo' diye en yapabildiğim şeylerde bile kusur bulurken
    dinlemekten yorulup anlatmak istiyorken ama bunun için insan bulamazken
    ruhumdaki derin yaraya saçma sapan yerlerde merhem ararken
    'bu sefer cidden pes ediyorum ama yeter be!' diye isyan ederken

    ben yaşadığımın farkına varmazken...

    bir mucize oldu.

    ve daha ben tek bir kelime söylemeden bana dedi ki 'ben sana hiçbir şey vaadetmiyorum. ama en azından yaralarını sarabilirim. ve bir daha hiç kimsenin seni üzmesine izin vermem. en azından elimden geldiğince. ben burdayım. sen de. peki artık biz olsak nasıl olur sence?'

    bana söz verip sonradan çekip gidenleri, sırf söz verdim diye sadık kaldığım herkesi geride bıraktım ben.

    birine yüreğimi emanet ederken hiç bu kadar güvende hissetmemiştim kendimi. yüreğimi en kıyısına köşesine kadar senin sevginle doldurmak istiyorum.

    hoşgeldin.
    9 ...
  18. 546.
  19. placebo'nun blue american şarkısının bir kesitidir "i wrote this novel just for you..." .
    5 ...
  20. 545.
  21. kaderin kucağıma bıraktığı hüzünle birlikte bakıyorum resmine.
    5 ...
  22. 544.
  23. bebeğim, canım, herşeyim...
    2 yıllık bir arkadaşlıktan sonra dalgasına başlayan mesajlaşmaların bu seviyeye geleceğini hangimiz tahmin edebilirdik? ilk başta 'bebişim' diye aslında iğrenç olan bir kelimenin zamanla içten bir şekilde söylenen 'bebeğim'e dönüşeceğini. 2 yıl boyunca senin bana 'bak şu kız hoşmuş adı ne acaba' demeni ya da benim sana 'ya hasan beni yine takmıyor üff napayım artık ya sevdiğimi de söyledim elimden bir şey gelmiyor' diye sızlanmalarımın artık asla olamayacağını... hangimiz bilebilirdik ikimizin kaderinin beraber yazıldığını... 1 ay oldu bebeğim. 'bize bir şans verelim mi' demenin üzerinden 1 ay geçti. şu 1 aydır bulutların üzerinde gezmemin, aşk şarkıları dinleyip ağlamamın, hani derler ya midende kelebeklerin uçuşması işte o hissi tatmamın yegane sebebi senin artık benim sevgilim olman. iyi ki varsın hep var ol hep benimle ol...
    4 ...
  24. 543.
  25. kimseye bu kadar cimri olmamıştın eminim.
    sadece kendime ait olduğum şu ana denk geliyor bunu anlamam. hani tek ayağının üstüne düşersin de ötekini koymaya korkarsın ya nereye basacağını bilmediğinden öyle işte. geri adımlar atmak istiyorum hatta geri geri koşmak!

    herkesle paylaşabileceklerini bir benden sakladın.
    iyi niyetim mi korkuttu yoksa.. ansızın gülmelerim, melek olmam mı?avuç içlerimde garanti belgesi damgası mı var sanıldı acaba..

    neremden kavradığını bilmemek asillik katıyor sandın ruhuna.
    farkında bir görüntü, susmayan bir dil aslında seninki. susuşların yüksek sesle bağırmakta; "git!" "sus!"
    peki.

    kimseye olmadığım kadar dürüst oldum sana.
    bunu bile bile durmaksa istediğin; bir yıldız kaymıştı ya, olmasın dileğim. sana olan açlığımı şu an yendim. dilimi uzattığımda diline değmesin.

    kimsenin canını benim ki kadar yakmamıştın eminim.
    ruhuma değmene denkti toparlanma çabalarım. bir kez daha yıkmaya mı geldin? utancını, ağrılarını, acılarını almaya gelmiştim. bu denli mi zordu dik durmak ve bildiğinden şaşmamak? ah pardon bildiğin senin bildiğin "ben" hariç her şeydi.

    aslında sen bir melektin!
    ruhun aşka müsait, acıya alışkın. sevmişsin bu düzensiz düzenini. gerçek bir el değse eksik gibisin. senin gerçekliğin hangi noktada başlıyor bunu hiç düşündün mü peki? kurduğundan öteye gidememek nasıl bir gerçeklik hiç farkettin mi?

    okudukça tanıyorum seni. ben aynı kalayım. sen kitap ol ne bileyim şarkı ol.. topraktan bir türlü kopamayan bedenine daha da yapış, kendini harca.

    kaydı yıldızım yine öpmediğin gecelere. bir anlamı yok! peki dedim bir kere..
    6 ...
  26. 542.
  27. kocaman bir boşluğa yazdım.
    seninle de , sensiz de varolabilen boşluğuma. 'senin şarkılarını dinledim, senin resimlerine baktım ve seni özümsedim, böyle unuttum seni' demekten ötesini gördüm sonra. gittim gidebildiğim kadar uzağa. kendime. içtim ama alkolü kendime yakıştıramadım, kinyas'ın aksine, yüzüme gözüme bulaştırdım.
    zamanı; içinde jelatinle kaplanmış bir çok bölümü olan bir şişeye benzettim ve sivri bir şey alıp geçmişimi delmeden önce deliklerine baktım. ne çok kurcalamışım 'eski' yi. ne kadar çok delmişim içinde senin olduğun bölümü...
    6 ...
  28. 541.
  29. 'düşlerimle yaşamaya başladım, farketmez artık gelsen de'.
    5 ...
  30. 540.
  31. acı acı doluyor gözlerim.. senleyken "hiçbir kadın hiçbir erkeği ve hiçbir erkek hiçbir kadını bu biçim sevmedi" diyebilirdim.. şarkılar sadece avutma niyetinde sanki, filmlerin mutlu sonları yalan gibi.. hata diye bir şey olmadı hiçbir zaman, benim yanılgılarımdan ibarettin sadece, benim sandıklarımdan öteye gidemedin hiç. hazır olmak nereye kadar, neye yarar? o geniş ufkun bana yaramıyor artık, gör..
    bu değil.. bu olmamalı. sen, ben, "biz" bu olmamalıydık..
    özlememeliyim böyle, kim diye sorgulamamalıyım seni.. öyle ya da böyle ya.. öyle misin böyle mi diye düşünmemeliydim. ne olduğunu, nereye konulman gerektiğini çözmek istemiyorum.. çözdükçe azalmamalısın, çoğalmalısın.. bir yere kadar değil son ana kadar hissetmeliyim, neredesin?..
    6 ...
  32. 539.
  33. erişemiyorum ne kadar istesem,
    uzandıkça kaçıyorsun.
    gelmek bilmiyor,
    aklımdan çıkmıyorsun.
    deli edeceksin beni,
    ne biçim insansın sen
    çekiyorum gelmiyorsun,
    itiyorum gitmiyorsun..
    6 ...
  34. 538.
  35. bu kadar odun olduğunu bilmezdim. yani gerçekten kalasın tekiymişsin. ama kabahat bende seni gözümde çok büyüttüm.
    5 ...
  36. 537.
  37. sevenler ayrılmaz derler ya yalan orada başlıyor...

    hiçbir konuşma yokken, sadece gözlerinin taa içine bakarken çalan şarkının ikimizi de ağlatması belki, belki de iki kadeh şaraptan sonra ağzından kaçırdığın sözlerden anlıyorum, bu üzüntüyle sadece ben başetmiyorum. biliyorum!
    üzülmeyeyim diye gözlerin yaşlı gülümsemeye çalışırken vuruyorsun beni birkez daha. uzun zaman görmediğimde farkediyorum herkesi sana benzetme yeteneğimin olduğunu ama hiçbiri sen olamıyor sonunda. her kelime, her eşyada seni buluyorum, özlüyorum.
    unutmak istemiyorum ki! hep derler ya başka insanlar geldiğinde unutursun diye. belki haklılar bilmiyorum, bildiğim tek şey senden vazgeçmek istemiyorum.
    "dün akşam şarkı duydum bir tanem, çok güzel tam bizi, benim sana olan aşkımı anlatıyor" dediğimde, daha şarkının ismini söylemeden mırıldanmaya başlaman bitiriyor beni bir kez daha. aynı şeyleri hisseden, ayı şarkıda oturup hıçkırarak ağlamamız ve kavuşamamız belki de bizi değerli kılan. ne demiş üstad iki kişi birbirini sever kavuşamaz, işte o zaman aşk olur. aşk olsun birtanem, kavuşmamızla bitecekse bu sevgi aşk olsun!..

    ...senin için senden geçerim diyor ya şarkıda yalan burada bitiyor.

    aşkım!

    şubat 2008
    7 ...
  38. 536.
  39. yalnızlık var gecede.. gecenin körü olmasını bekliyor ve diliyorum uyuyabilmek için.. uyumak ve yatıştırmak için kendimi..
    bir ses..içimde yankılanıyor yine.. sıcacık bir günaydın.. komşudan gelen çatal bıçak seslerinin çınlaması gibi sevimliydi.. aniden gelen keskin bir kahve kokusu gibi mutlu etmeliydi yine beni.
    neydik biz, ne yapmıştık, ne atmıştık? temel mi koca bir demir mi..
    çağlar senin ruhu okyanus.
    ben demir attığım yerde huzurluyum..
    7 ...
  40. 535.
  41. kaldırımlarıyla sarmaş dolaş gecelerinde onbinlerce yüreği o yanlızlıklara teslim alan kent! koca kent! karbon monoksit fonlarda otobüs kuyruklarına savrulan nice heder ömrün büyük susuşlara, musvedde insanlıklara taşındığı ... farkında değildin! farkında değildi belki çoğulluğunuz: boğulmuştunuz, boğuluyordunuz ! köşe başlarında çeyrek biletlerle pek de ucuzlamış umutların korunduğu kent; varsıllıklardaki yoksullukların, ağrılı yalnızlıkların, tutmamak için verilen sözlerin terkedilmek üzere sevilen kızların kenti...yirmidört saatlik dostluklar, ego masturbasyonlari ve hep hüzün taşıyan vapurlar... o vapurlara ben binmedim , binmedim: binseydim batardılar! o kent !aşklarına ihbarcılar tüneyen ... kayıp kimliklerin,kimselerin... hani hiçbir taşıtında yerimin tam olmadığı ve hiçbir kadınını öpmediğim yağmurlarında..kalsam... bir kalsam o yağmurlara bir saçağın bile payıma düşmediği ıslaklığın kenti...sonra kendine vurgun o deniz ve çarparken sanki tükürmesi avurtlarıma imbat rüzgarlarının; buğulu bir camımın bile olmadığı ve çalmadan girebileceğim bir ev kapısının... çünkü herkesin bir kenti vardır; herkesin bir adı gibi bir kenti... o kent ! vuran ve vuran... bana bir başıma bağırmayı susturan... katıp önüne o kaypak rüzgarlarla sesimi, sesimi rehin alan! sonra bağırıp bütün varoşlarında yakasını ellerimle tuttuğum, vuruştuğum ve yenik düştüğüm.ama öğrendim ki kentler yenik düşmezmiş insanlara.geç anladım; önce vuruştum ve yenildim sonra ... o kent! herkesin kendini, ısrarla hep kendini yaşadığı, sonra kendine kaldığı ve herkesin giderek kendinden kaçtığı... meydanında göğüne buğulu gözlerimle bir dize yazarak bırakıp kaçtığım kent! aramasınlar! o dizeyi ancak ben bulabilirim orada. o kent, bir dizeye sığmıştır anılarımda... hala menekse gozlu kadınları vardır o kentin; türküleri, bayrakları, bayram yerleri,resmi törenlerle kutlanan kurtuluş günleri ve daha kurtulamayış günleri! törenlerle yeni baştan, yeni baştan kurtarılıp da , insanlarının yeni baştan kurtarılamadığı sabahları hani ıhlamur ve tarçın kokan... geniş çarşıları, düşleri anadolu kokan konsomatrisleri ve ışıklı panolarla kuşatılmış ne azgın,ne tutsak geceleri... (herkesin bir kenti vardir ... bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek; tanınmayan insan, gidilmeyen kent sevilebilir mi?) herkesin bir kenti vardır; ya senin kentin? hani sokaklarında bir misket için debelendiğin... yokuşlarında kiralık bisikletlerin direksiyonunu bırakıp kendini ana caddelerine delice saldığın kent.hani ilk sevgilinin, o liselinin küçük göğüslerine ve iri düşlerine dokunarak uyumaya çalıştığı gecelerde sana semalarda gülümsediği o günlerin kenti...ilk kez traş olduğun, ilk kez yendiğin ya da yenildiğin... sonra ter içinde yüreğinle yasamla kavga! kavga: peşinde koştuğu ekmeği büyüdükçe kendisi küçülen insanlar arasında... ve ilk sinema geceleri... sevgiliye dehşetle mırıldanılan acemi aşk sözleri...ilk sarhoşluk, ilk korkular, yanılgılar ve ilk sigara...bir gün ölümle ilk tanışmada gözlerin bağlı ilk alınışın; ilk sorgu, ilk çarmıh, ilk çığlık ve ilk duruşma... tutuklu hüznüne ilk kez patlayan bir flaşın gözlerini kamaştırmasını büsbütün unuttuğunda, bir gazetede gözlerin kapalı çıkan ilk resmin...ilk görüşme, ilk volta ,ilk özlemler buram buram ve boğulurcasına...sonrası nakarat; biliyorsun şimdi herşey nakarat! ikinci, üçüncü aşklar, gözaltılar,yalnızlıklar, yanılgılar vs. ama ilkler o kenttedir ve hiçbir güç bu doğruyu değiştiremez...çünkü herkesin bir kenti vardır; herkesin bir adı gibi bir kenti...

    bir sevda

    önceleri saray palas (!) otelinin ağır açılan kapısından girip saklı boğuntularımı hapsettiğim odanın kenti; senin kentin! oda nosu: 305! 305 nolu odanın kenti ve yüzünün sahibi senin...siluetini duvarlarına düşürdüğüm: 305! sabahları üç beş sandalyeli otel lobisinde bir çay, bir cıgara içimi konuk yüzün...sonra mesai çıkışlarıyla eve dönüş saatlerine kıstırılmış akşam merhabaları ve o çıplak, o deli sevda! sonra o kente yeniden konuk geldim; akşamdı ve haziran. bir kaçak gibi geldim, bekledim...geldiğinde o kent kadar üşüyordu ellerin; ellerimi sana verdim; al dedim: -eti benim, ılıklığı senin sevgilim... sonra düşmanlarımı anlattım sana; iz sürenleri gösterdim ardımda...dedim çarmıhlar kuruludur hep benim aşklarıma; dedim yok bir şeyim, bir şeylerim sevdadan başka... o kente konuk geldim; akşamdı ve haziran. seni tepeden tırnağa sevdim...sen, o kent kokuyordun; dudaklarında o denizlerin tuzu, saçlarında bulut katarları o kentin. saçların sarı mıydı? sarıydı...her telinde o kentin baharları. o kaypak baharları... yüzüme bir yer açtın yüzünde sen de; önce kokunu ezberledim, sonra susuşlarını,duruşlarını bir bir...yürüdük o kentin bütün rüzgarlarına, bütün mezarlarına, ağrılarına, puştluklarına karşı...ne iri bir aşktım: gözlerin nereye ben oraya kadar aşk! gözlerin o kentteydi senin; büyüktü o kent ve büyük aşk!(üstüme üstüme geliyordu senin kentin; ama sana korkusuzdum, sana ateş, sana külsana bela! sana korkusuzluğumla ben o korkuyu yendim ve o kente konuk geldim...)

    ve veda

    usulca ihanetlere açılıyordu pencerelerin; belki yeni sesler, yeni sözler, yeni aşklar çağırıyordu seni, gitmeliydin... ben gittim! mağlup bir sevgi ve bir matem bıraktımo kentte; ellerim uzaklarda kaldı, ya ellerin? sen kıyısız bir ihanettin; belki de özetiydin bütün ihanetlerin... orada bakmıştım ya o kuyruklara; o bezgin, ürkek, üşümüş kalabalıklara, bakmıştım da, kendimi gösterip: -bu adamı bırakmam,demiştim bu kuyruklara! alıp kaçırdım bendeki adamı sonra. belkikısa mesafelerin feodal yürüyüşçüsüydüm; sığmadım, sığmazdım o kuyruklara... giderken sevginin sol bileğinden kan sızlıyordu ve kalbimde kan bulaşığı bir güz; kalbimde sanki fırtınada yapraklar... sanıktın... bir sevgiyi ağır yaralamıştın! infazın o eylul ayına gömüldü ve anılara... ihanet 1 sevgi 0 , yer o kent... sevgi mağlup geldi ! o hep kazanırdı oysa. sonrası ne yazılır ne anlatılır bir şey... ne yazılır ne anlatılır... ne yazılır ne anlatılır? infazı o eylül ayına ve anılara... daha her yıl eylul ün avuçlarını her açışımda o aşkın enkazı duruyordu; ateşti,ateşti sevginin göklerinde, küller ise susuyordu...onun denizlerinde bir adam, usulca çekiyordu ağlarını sulardan, gençbir çift konakta öpüşüyordu; yasli fahiseler geçiyordu alsancaktan, kordondan filan; o kadın anılarda sapsarı gülüyordu... sevginin bileklerinden kan sızıyordu... artık yolları uzaktır o kentin; aramızda bin kilometre yol, nice sıradağ durur ve unutulmuş gibi susan ihanetler anılarda vurulur, vurulur! o kenti onunla birlikte yeniden sevmek, artık ölmekten zordur; o , kendi şafağını kirletmiş bir ufuktur... öyle günler vardır ki ömürlerimizde, bir şey ansızın başlar ve başlatmak düşer insana; bitince simsiyah bir nokta ayak uçlarına...işte bir kentti ve bir sevda! özlemi yitik, cürümü enkaz; dağıtır rengini yalnızlıklara...bir kentti ve bir sevda: önce ağrılar şimdi de anılarda... bir kent, gidince ve bir sevda, ayrılınca biter mi? bir kent bitse bile, bir sevda bitse bile, o kente ve o sevdaya gitmiş olmak bitmez ki! bir sevdanın son sözlerini yazdım şimdi ben ona ve giderek küllenen bir aşkın son direncini... noktalama imleriyle sürüp giden bir oyuna benziyor yaşam; noktalı virgüllerle, soru imleriyle sürüp gideni ya da bir ünlemle, bir noktayla ansızın biteni yaşıyor insan. çok şey başlar çok şey biter... bitmeyen anılardır. anılar bitmeyi bilmezler ve bir uğultu gibi savrulurlar yüreklerde, dinmezler... bir sevdanın son sözlerini yazdım şimdi sen ona ve anılarla tütsülenen bir aşkın son direncini... 'artık kendini bicak gibi isiyan yeni gune bagisla ; yürü, arkana bakma, ama umursa; bazen anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır unutma...' !!!!!

    unutma bu ayrılık bize çok yakıştı!

    --spoiler--
    içimin en iç yanığı
    Bendeki bir enkaz yığını
    Seni terketmenin bile
    Başkaydı tadı
    Sana hasretlenmek
    Zaten bana mübahtı
    Baksana bu ayrılık
    ikimize de çok yakıştı

    içimin acıyan yüzü
    Sakın ağlama sen
    Bendeki bir ayrılığın hüznü
    Sende kaybetmişliğin acı telaşı
    inan seninki çabuk geçer
    Ama benim ayrılığım
    Kim bilir kaç ömür sürer
    --spoiler--
    9 ...
  42. 534.
  43. ansızın seni düşünüyorum. nefes başına düşen isim sayıklamalarımı, nabzıma oranladığım özlem krizlerimle karşılaştırıyorum. istatistik bir aşk değil bu, sonsuz akan sayıları ölçemiyorum!

    eldelerimi toplama dahil etmeye çalıştıkça katlananlar, uzaklığın bile bölemeyeceği kadar çok. eksilenler ise hiç yok, ne garip... alıştırmalarla geçen bu ömre, ana problem ve çözüm aynı anda girince böyle bir delilik yaşanıyor işte.

    tüm acılar ve anılara bedel, tüm mutluluk ve sevinçlere dönük, aydınlık ve kendinden sır dolu, yıldız tozuna bulanmış bu "her ne ise" için, kelimelerin insafına kalmış bir yoğunluk var içimde. deliliğinden, derinliğinden kararan yanıma, gün ışığı sensin...
    5 ...
  44. 533.
  45. 532.
  46. bir bozuk paranın düşüşü gibi düştüm hayatın ceplerinden..olanca gücümle yuvarlandım,yuvarlandım senden kaçmak için ve her bozuk para gibi bu kaçışın düşüşe varacağını biliyordum elbet..yine de kaçmak istedim...kaçmak istedim çünkü düşürdün sen beni...cebinde çıkardığım ses hoşuna gidiyordu belki,bu yüzden bir tülü harcamıyordun beni...ne zaman kıpırdasan birazcık ben buradayım diyordum hemen,beni sakın harcama...eline cebine atıyordun sen ben bana dokunmanın zevkini yaşıyordum bir an,sonra bir korkudur alıp yerden yere vururdu beni,şimdi borç verecek beni,şimdi benimle güzel bir kıza bir çay ısmarlayacak,şimdi beni kağıdın altına koyup kopyamı çıkaracak ve sonra bir köşede unutacak beni...dolmuşçu bozuk paranız yok mu diyecek o da çıkarıp:
    -evet bozuk bu para!!!
    diyecek uzatacak beni elin herifine...allah rızası için diyecek dilencinin biri,dilenciden kurtulmak için verecek beni...hiç olmadı yazı tura atarken düşürüverecek elinden,lösemili çocuklar yararına sakız kutusuna atacak beni..illa ki bir işe yarayacağım..ama istemiyordum işte..cebinde öylece durmak,her elini cebine attığında orada olmak istiyordum...bir gün düştüm hayatının delik cebinden...farketmedin bile...
    4 ...
  47. 531.
  48. 'yaşadığımız her anı unutabilirsin, sırıl sıklam ıslandığımız o yağmurlu gün dışında'.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük