yazdıklarımın hepsini aslında kimin için yazdığımı netleştirmek adına girdiğim bir entry'dir bu...
hatırlıyor musun , "bu güneşli günü hiçbir şey yok edemez" dediğin zamanları? dünyadaki bütün kavramların, tüm iyilerin ve tüm kötülerin yok olduğu zamanlardı... sadece içimize üflenmiş ilahi nefesi ve doğanın ahenkli müziğini biliyorduk. güneş doğuyor , batıyor ve sonra tekrar doğuyordu. o zamanlar asla uzun süreli bir karanlığı düşünemezdik. ruhumuzu kaplayan korkuyu, dünyanın bütün çığlıklarının toplandığı ümitsizlik günlerini aklımızın ucundan bile geçirmemiştik.
zamanla karanlık dediğimiz bilinmeyen, ışığı bastırdı ve tüm vücudumuza bize can veren kan misali dağıldı. sıkıntılar, kaygılar, utanç, pişmanlık yükümüzü gittikçe arttırıyordu. tembelliğimiz ve ebedi günahımız sabırsızlık resmin her geçen gün daha da yıpranması, renklerin matlaşması anlamına geliyordu. bu kadar ağırlığı kaldıramayan beden çöküp, sonsuzluğa hüküm verenin yanına gidiyordu. son vedadan önce yaşamını anlamlandırmak , taşıdıklarını huzur ve mutluluk limanlarında indirmek istiyor insan. bunun için herkes farklı bir rota, farklı bir gemi seçiyor. hatta bazen o kadar hafifliyor ki hiç yorulmayacak, günün birinde yere düşmeyecekmiş sanıyor. oysa herkes bir gün yaşamak için doğduğu hayatı tamamlayıp asla açıklanamayacak bir sürecin ardından uzaklaşır diğerlerinden.
biliyorum ki yorulmadan koşan kimse yok . bazılarının yorgunluğu para, bazılarınınki yalnızlık , bazılarınınki ise bilinmezlik...hepinizin ne kadar muhtaç olduğunuzu biliyorum. gücünüzün sınırını , sakladığınız güçsüzlüğü... ben sizlerin kendini görmesi için yazıyorum. taşıdığınız yükün belinizi ne kadar büktüğünü aynadan görebilmeniz için. yazdıklarımla ulaştığım "sen" ...işte ben senin için yazıyorum. ezik, asosyal, varoş, fakir, yumuşak olduğunu görebilmen için...çünkü tüm korkular, acılar , bedenine yüklenen bütün bu yük aslında kendinle yüzleşememenden. oysa her şeyi kabullenip, kendini bu beden ve ruhla sevsen belki de bütün yükten kurtulacak ve belki uçabileceksin. daha fazlasını, aklına bile gelmeyecek şeyleri yapabileceksin. ben , "sen"in için yazıyorum ...bu yaptıklarım hep sizlerin uğruna canlarım
sanırım beni saçlarından fazlası etkilemiyor. saçların, biraz yaz meyvesi gibi sanki birazda gün ağarması renginde. çok uzun değiller, ama kısa da değiller.
birde yüzün var aslında, bembeyaz, korkmuş gibi biraz.
sen çok cesursun ama, sevdiğin şeyler hep tutku dolu, kimse yaşamamalı o denli tutkuyu, kalpler ağarlığa ne kadar dayanabilir ki?
seninle görüşmedik hiç, sen beni görmedin, ben de seni.
ama sevmek görüşerek olmaz,göğüs kafesiyle olur. sen göğüs kafesinle görebilir misin?
uzaksın bana, çok uzak. ama sevmek uzaktan da olmaz.
nasıl olur sevmek? ben anlayamıyorum bir türlü. madem sevmek güzel nerede bu işin tatlı yanı? hani, neredesin sen? sen olmadan sevmek olur mu?
olmaz elbet. sensiz sevmek olmaz. sensiz hiçbir şey olmaz, olamaz, olmuyor.
bu zamana kadar nasıl mı oldu?
bu zamana kadar olmadı hiçbir şey, boşunaydı yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım, yaşadığım her şey.
sevdiğimi sandıklarım kadar yakın olsan bana.
bazen düşünüyorum acaba istediğim çok mu? evet, çok. seni istiyorum zira. sen çoksun, hayatta hiçbir varlığın kaplayamadığı yeri kaplıyorsun. sen bana ağarlık yapıyorsun. uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, gülemiyorum.
ben; faili meçhul cinayetlerin hem maktulü hem katili, tarifi imkansız bir sancının bariz müsebbibi, tüm kurulmuş ve kurulacak olan cümlelerin, belirtisiz nesnesi, zamansız zarf içindeki, sonuncu tekil şahıs, bütün orduları dagıtılmış, bütün aşkhanelerine girilmiş ve her köşesi bilfiil işgal edilmiş, fakat kendisi kimseye bir şey edememiş, edilgen, çatısız bir hayatın, oldukça yenik komutanı.
elini çenene koyup dinlerdin hep sinirli olduğunda yaptığın gibi ve bir kaş havada.
saçma nedenlerle tartışır, burnumuzdan kıl aldırmadan devam ederken birden öperdin beni
dudaklarımdan, erirdim.
aynıydık bütünüyle aynı.
aynı şeylerden zevk alıyor, aynı kitpları okuyor, aynı yemeklerden hoşlanıyor, aynı filmlerde
gülüyor, aynı olaylar karşısında ağlıyorduk. sen bir şiir okumaya başlayınca ben tamamlıyor,
ben bir kitaptan bahsedince sen sonunu söylüyordun.
sadece tek bir şeyimiz farklıydı, oda sevgimizi gösteriş biçimlerimiz.
ben haşin sever, bazen öpücüklere boğar, hırpalardım seni.
sense, kırılacak bir biblo gibi davranırdın bana. bir bebeği incitmekten korkar gibi,
tüy hafifliğinde dokunurdun yanaklarıma. uzun uzun durup beni seyrederken,
gözlerindeki aşkı görmek için kör olmamak yeterliydi.
sadece bana sarılırken sımsıkı sarardın, anne karnındaki güveni hissederdim. kokunu içime çekerken,
nefesini hissederdim ensemde, ve bu anın hiç bitmemesi için dua ederdim.
güllerden nefret ettiğimi anlamış olmalıydın ki, en başından beri kucak dolusu papatyalar
alırdın hep bana. bahar gibi güzel yüzünde yine baharı yaşardım.
"biliyor musun, en sevdiğim mevsim bahar" deyince beni elimden tutup b.sayarın başına oturtmuş
hadi arayalım her zaman baharı yaşayayan bir ülke var mı diye, varsa gidelim demiştin gözlerin bir
çocuğunki kadar parlayarak. biliyordum bunu laf olsun diye söylemediğini. bana olan sevgin karşısında
çocuklar gibi ağlamaktan başka bi şey yapamadım o an.
hasta olunca geceleri tetikte uyur, yönümü değiştirmek için döndüğümde bile, panikler
iyi misin diye sorardın. gece elimi tutar, yarı uykulu sayıklamalarını duyardım, 'beni bırakma'
vicdanının sesiymiş sonradan anladım.
6 ay askerliğin süresince sensiz nasıl kalıcağımın derdini çekerken, bilemezdim bir ömür boyu
seni göremeyeceğimi.
çok sonraları öğrendim birinin olduğunu hayatında. dediler inanmadım, sormadım bile sana taki
gözlerimle görene kadar.
hiçbir şey demeden çekip gittim o evden beni bir daha asla bulamayacağın bir yere, her mevsim
baharı yaşayan ülkeye.
haberlerini alıyorum hala. pişmanmışsın, perişanım diyormuşsun,
olmaz bal gözlüm olmaz artık, büyü bitti..
iyi ol, sağ ol, uzak ol, ama bir daha görme beni.
kendime kiziyorum hala ve hala. kutuphane kosesindeki kitaplarda, metrolardaki duvar yazilarinda, alisveris yaparken seni hatirladigim icin ve yeni sensiz bir hayata baslamak adina onca yol tepmisken elde bir hice sahip oldugum icin.
Mırıldandığın her şeysin, sesinden öpüyorum
sessizliğine de eğiliyorum fakat neredesin
kapanınca harflerinin kapısı: Adın şiirim!
Heceler gibi öpüyorum işte iki hecesin
adından başlıyorum öpmeye kırlara çıkmış
harflerinin arasından öpüyorum: Ağzın
cennetim!
Dilin hâlâ çocukluğun suyuyla terli
ve haylaz suyundan öpsem küskün
bir çeşmenin harflerin susuz. Dilin
cehennemim
Mırıldan dur bana, senin üstüne harf
getirmem daha, ağız ağıza duruyor
harflerin: Sevmenin birinci hâli gibi
telaşlı duruyor da ben utanıyorum
üçü bakarken birini öpmeye senin!
iki günde aşk mı olur, hassiktir oradan yalancı deme. oluyormuş, yeni öğrendim. ulan siz erkekler beyniniz, çükünüzle doğru orantılı hareket ediyor deme. eskiden öyleydi eyvallah, ama sen başkasın, cidden başka. ama şöyle dersen anlarım; ulan ben kim, sen kim ? avrupa'nın en 1. ünisinde okuyorum, sen istanbul'da siktiri boktan bir özel ünide baba parasıyla okuyorsun. ben 2 dil biliyorum, sen daha dahi anlamındaki de'yi ayıramıyorsun. ben hayat kurtaracam, sen insanları mutlu etmek için götlerini yalayacaksın. böyle dersen eyvallah, bir daha yazmam sana, ne buradan, ne msn'den. ama bunların dışındaki nedenler benim için teferruat be kuzum...
halâ okuyorsun değil mi ne yazdım diye? artık, o çalı saçlı yazsın, benim gibi yazabilirse. bana bir zamanlar o sözleri yazdıracak kadar büyük sevgiye sahipse. hodri meydan ! yazsın ! oku bakayım... oku bakayım... oku bakayım... yalnız, kızlar! hadi erkekler! cümbür cemaat! bütün mahalle! defoool!
/*bizim kalbimizin çarpmaya hakkı yok bilader
her zaman her yerde sabit duygular var bizim için
ne yapsak beğendiremeyiz zaten kimseye
bizim içimnizdeki fırtınalardan kime ne
ancak kendi içimizi kemirir isyanlarımız
sabretmek belki işe yarar ama o da küçük bir umut
didin sen yine kendi çapında
belki bir gün hayallerinin binde birine ulaşırda
mutluluğun kıyısından tutarsın
sonra gelir bize anlatırsın
dinleriz
bizde mutlu oluruz be bilader*/
yeni mezun işsiz bir coder ın ide de kod yazarken umudunu yitirmesini engellemek için program kodlarının altına açıklama satırı olarak girdiği satırlardır. aynen copy-paste.
ağlama duvarı olmuş ifade. belki blog'a yazılması gereken şeyleri içine tanım sokup sözlüğe yedirme çabası. ilk başta sallıyorsun bir tanım, gerisi artık subjektif mi dersin forum mu yaz babam yaz, tıpkı bu entry gibi, umrumda mı? yok, doluyum canım da buraya dökülmek istiyor, sen de yap bana ne.
aşk meşk yüzünden etrafta ağlayıp zırlayan birçok bebe görüyorum, zamanında onlardan birisi de olmuştum ama sonra duygularımı aldırdım, artık ütopyacı takılıyorum, güldürürsün gülerler fazlası olmaz.
bir düzen kurmuşsun, gücünün sınırları hakkında yorum dahi yapılamıyor. her şey senin istemenle oluyor, senin istemenle son buluyor. güç senin bir adın da.
bu gücün itibar görmesini istemişsin, salmışsın adına insan denen şeyleri bir süre sonra oraya buraya. onlar hainlik etmiş atılmışlar cennetten yeryüzüne. ceza kuşaktan kuşağa geçmiş, herkes günahkâr bir nevi.
yarış içine sokmuşsun sonra bunları. düzenli olarak sapıtmışlar, aralarından birilerini kendine elçi seçmişsin, yağdırmışsın emirlerini. ceza sistemi de kurmuşsun, ödül de. korkunç acılardan kimilerine göre huri kavramına kadar uzanan geniş bir yelpaze.
gel gör ki farklı şartlar sunmuşsun yarışmacılara. kimi başlangıç çizgisinden birkaç adım önde, kimi çizgide, kimi de çoook gerilerde. ardından verilmiş işaret, başlamışlar koşmaya.
herkes bir değil ki. kişilik olarak sınanması gereken bir yarış -ki adına hayat denmiş- kimisine sefalet vermişsin, kimisine engeller, kimisine trump gibi bir soyad vermişsin, kimisine sabancı. neden diye tartışırken ademoğulları karar kılmışlar "sabretmek için, ödülünü alacaksın" diye.
sen kimseye sormadın "bu yarışmaya katılmak istiyor musun" diye...
sen kimseye sormadın "seni cehennemin dibinden başlatacağım yarışmaya, ona göre" diye
kimse sana söz dahi vermedi inanmak için, bize dediler bilmem kaç asır önce böyle olmuş sen de uyacaksın yoksa kazığa oturursun senin gibiler için yaratılan ateşler yurdunda. inandık, manevi tatmin için.
düzenli aralıklarla üstüne bastığım parke gibi hissediyorum, soğuk, önemsiz, değersiz...yok çaresi. sen mi huzursun? sen mi sevgilisin? diktatör ne o zaman? tanımını yap bana.
parke, yarattığın şeyle gurur duy şimdi. nefret etmeye tırsan bir parke. yok gerisi, ölüm hiç bu kadar sevimli gelmemişti kulağa.
tam bir yıl önceydi..
13 eylül 2007 perşembe.. saat 00.23 telefon kapandı, son sözün "seni seviyorum" du. kimse demedi bir daha. ben de demedim. her gün geliyorsun aklıma. her gün... aklıma gelmeyecegin bir gün olacak mı?
eşsizliğimin sesi oldum
Susarak özlüyorum ...
sadece bir an önce dönmesini ...
düşlerimin çok uzağındayım elim kolum bağlanmış ne yapmam gerektiğini bilmiyorum sadece gözlerim yaşlarla dolu oturmuş çaresizce karanlığımın içinde bekliyorum biri gelip alsın diye beni burdan belki ...
kimsesizler gibiyim tanrım
kırdım kapılarımı yaşamımım ...
Ruyalarımın içinde kaybolma gecesi bu gece . Yine senle benim yıldızım gökyüzünde yine ay yine karanlık yine ben ... düşünüyorum bu gelgitlerin nedeni ne ... dusunurken bu kadar seni ... yanlış anlamandan korkuyorum bazen beni ... sonsuz düşüncelerimde izlerken seniii.....
Susup acaba sadece dinlensem ve onlarımı dinlesem diyorum...
Ya herkes sanıyorsan beni???
sözlerimin içinde sahtelikler arıyorsan eğer kopmak için benden
Yada bu kdar mı kırdım kalbini ...
Denizsel düşlerim dalgasal yaşamım ... Susma ey güzel sadece söle beni düşünüp izlediğini ..
.
yooo yooo susuyorsun yine sadece ürkek gözlerinle izliyorsun beni ... bense uzakda olsanda biliyorum sevildiğimi...
ve Yine Gecenin karanlığının içinde kanatlarımı açıp uçan ben ...
kabus gordum gecenin kor vakti uyandım aglayarak,tamam gecti ben burdayım diyerek sarılan seni aradım ama sen yoktun ya iste kabus o zaman basladı, agladım ardından hem de cok ne pınar kaldı gozum de, ne sabır ne de dayanma gucu.
sen bir kere gittin sonsuza kadar ben ise gidecek gucu bile bulamadım..
Kadin tek basina oturuyordu. Dalmis gibi Bogazi izliyordu. Gozunden bir damla yas akti. Usulca etrafina bakti yalnizdi. Yapayalnizdi. Istedigi sohbetine eslik edecek tek bir insan nefesiydi ama yoktu.
Cayindan bir yudum aldi. Bir sigara daha yakti. Sigarayi o kadar hiddetle icine cekiyordu ki sanki yalnizligini onunla doldurmak ister gibiydi.
Bir an daldi kadin. Goruntuler bulaniklasmaya basladi birden. Sonra yine eski netligine kavustu. Hatta daha da netti sanki. Renkler gercek olamayacak kadar canli ve yumusakti. Bogazin suyu daha bir dingindi sanki. Neden sonra bir ses duydu ; Yine daldin ; dedi bir erkek sesi. Uzerine alinmadi ilk basta. Yine ayni ses ;Ben yanindayken beni unutmani sevmiyorum; dedi. Bu kez donup baktiginda yillar oncesinden tanidigi ve hic unutamadigi o gulusle karsilasti. Hala bu kadar guzel nasil gulebiliyordu? Gozlerinin kenarindaki olgunluk cizgileri hic degistirmemisti onu hatta daha da guzellestirmisti.Buyumussun; dedi kadin. Adam kahkaha atti bu sefer Tanrim nasilda guzeldi sesi. Kadin ruyada olmaliyim diye dusundu, irkildi birden. Adam ;usudun sen hadi gidelim istersen; dedi. Kadin hayir biraz daha kalmak istiyorum dedi. Dedi ama o kadar istemsiz farkinda olmadan demisti ki o bile sasirdi kendi sesini duydugunda. Demek ki gercekten yanindaydi. Ruya degildi. Ama nasil boyle bir sey olabilirdi? Anlam vermeye calisirken adam yine bu karmasik sessizligi bozdu; Bogazi izlemyei o kadar cok seviyorsun ki kiskaniyorum bazen, bana bakarken bu kadar derine dalmiyorsun; dedi. Bu kez kahkaha atan kadindi.Sen beni kiskanacak kadar sevmedin palavra atma; dedi.Hatta hic sevmedin; dedi ardindan daha kisik bir sesle. Yine gozleri dolmutu kadinin kalbi oyle kabarmiti ki nefes alamadigini hissetti.Yine niye geldin, yoktun onca yil gelmemeliydin alismaya baslamistim bana bunu neden yapiyorsun ?!; agliyordu kadin bunlari soylerken ama adamdan hicbir cevap gelmemisti. Tek bir kelimeydi duymak istedigi kadinin ama ses yoktu. Hiddetle kafasini adamin oturdugu yere dogru cevirdi kadin. Yoktu. Gitmisti. Yine hicbir seye cevap vermeden yapayalniz birakmisti.
Kadin bunu bekler bir havada kafasini yine bogaza cevirdi derin bir nefes aldi. Butun vucudunda hissetti bogazi. Sigarasina uzandi. Bir tane daha yakti. Elleri o kadar guzel ve narindi ki hic yakismiyordu ellerine sigara tutmak. Derin bir nefes aldi. Bir nefes daha ve bir nefes daha. Cayina bakti sonra bitmisti. Kahvede calisan kucuk cocuk bir kosu kadinin yanina geldi.Abla cay getireyim mi? dedi. Kadin;getir ama demli olsun, az onceki guzel degildi dedi. Cocuk;tamam abla tavsan kani getirecegim simdi sana;dedi. Hizla uzaklasti. Goz acip kapayana kadar cayi gelmis ilk yudumunu icmisti bile. Evet bu seferki cayin demi daha iyi olmustu.
Ozlemisti onu. Baska seyler dusunmeye calissa da ozlemisti. Sevmisti hem de cok. Oysa o hic sevmemisti. Ne aciydi Tanrim. Yanindaydi ama sevmiyordu onu. Evcilik oynar gibiydi. Sadece oyundaki rolunu yerine getiriyordu. Cok zaman da surmemisti zaten bu oyun. Birden esip gecen. Gectigi yeri darmadagin eden bir ruzgar gibiydi. Esip gecti. Yikip gecti. Gitti. Gelmedi bir daha. Bir gulusu kaldi yadigar kadina. Unutamadigi hala yuregini isitan gulusu. Sevemedi bird aha kadin. Guvenemedi. Kimse onun gibi gulmedi yuzune. Bakmadi yalan da olsa gozlerine onun gibi.
Cayini yarim birakti. Aglamaktan kizaran gozlerini elleriyle sildi. Yine agladigi icin kizmisti kendine. Masaya fazlaca para birakti. Salini boynuna sardi, mevsim guzdu artik saogumustu hava. Saatine bakti ne kadar da gec olmustu gunes batmak uzereydi. Kalkti yerinden yavas adimlarla gozden kayboldu.
içinden geçenleri sıraya sokup cümle haline getirebilsen
çok güzel şeyler olacak.
ama şu anda beyninin içinde sadece uçuşuyorlar.
bunlar senin düşüncelerinse eğer,
içinde kalıp yok olmaktansa
kesinlikle cümle haline gelip özgürleşmeyi tercih edeceklerdir!
Çok zamandır görmedim yüzünü. Değil sesini duymak, gözlerinin ışıltısını bile hissedemedim. Sevmeyi, özellikle de seni sevdiğimi geç farketmenin ve bir şekilde bir şeyleri kaybetmiş olmanın hüznüyle yürüyorum seninle yürüdüğüm yollarda. O köşede seni görmek için bekliyorum yalnızlığımla beraber. Çünkü en son orada gördüm seni. Sen miydin, yoksa bir rüya mıydı bilemedim. Ardından gittim o hayalin. Beni görmedin, belki de görmek istemedin. Bir başkası vardı; bana kıskançlığın en katıksız zehrini solutan. Olmamalıydı yanında; senin saflığına kara bulutlarla yağmurlar yağmamalıydı. Ama oldu, değil mi? iki yıl öncede kalan kendimin elinde kalan tek şey olan sen, onun yanındaydın artık. Aklıma artık seninle birlikte o da girmiş oldu böylece. Kıskançlığımın ve içinde bulunduğum açmazın pençesinde yaşadım birbirine benzeyen yoğun bakım saatlerini. Gece gelince giden uykumu dağıtan rüzgar senin saçlarını da dağıtan rüzgarla aynıydı ve adını unutmuştum ben o rüzgarın. Gün ışığı pencereden girip bana kalan çürümüş melankolinin içinde hapsoluyor artık ve ben her gün aynı hayalle yaşıyorum. Seni görmek. Evet, sadece seni görmek. Gün gelecek onu da yapamayacağım çünkü. Adın kalacak aklımda, belki de gözlerimin önünden gitmeyen serabın. Aşk neydi ki? Bunu gören, eliyle tutan ve koklayan var mıydı? Adını kalbime yazarsam kanar mıydı kalbim? Aşkı böyle anlayabilir miydim ki? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kalbime titreyerek eşlik eden dudaklarımda senin adının olduğu.
hani derdin ya aynı şehirde olmak bile güzelmiş. sen gidince anladım çabuk gel derdin arkasından. bir süre sonra aynı ülkelerde bile olmayacağız ve senin ruhun duymayacak. ya da duyar mı dersin? hisseder misin acaba. o kadar çok istedin ki gitmemi belki de hep farkındasın olanın bitenin. umarım öyledir hala...