dikiş tutturamıyorum. ne yaparsam yapayım hep başa dönüyorum. mutlu olmayı haketmiyorum. harcadığım bir mutluluğu yanlış yerlerde arıyorum. galiba hep böyle gidecek. bunları sana neden mi anlatıyorum? pişmanlığımı, sevgimi ve gerçeği gör diye. mutluluğumu harcadım evet, seni kaybettim ama seni hiç aldatmadım, başka kimse sen olmadı o zaman da şimdi de. herşeye rağmen, geçen zamana rağmen sana olan sevgimi hep bir yerlerde saklı tutmuşum. gel demiyorum, yeniden demiyorum artık, sadece bil. bir ihtimal duyarsan eğer.
--spoiler--
şehrin küçük bir semtinde yaşadım çocukluğumu...uzanabilsem alacağım yakınlıkta idi umutlarım...lakin öyle güçsüz kollarım vardı ki...etrafımdaki çemberi kıramadım...
--spoiler--
adı gibi kendi de boran'ım.. adı gibi, kendi de devrim olacak olanım..
devrim boran'ım..
adı gibi umutlu, adı gibi asi olanım..
bak, ne yazmış baban senin için.
bak ne yazmış baban, iki yıldır bizimle arkadaşlık eden, hayali golinwır için. karanlık günleri güneşe çevirecek tüm çocuklar için..
...................
Golinwır... dedi henüz yürümeye başlamış olan çocuk, yüksek bulutlara bakarak!..
Yılanlarla insanların düşman olmadığı başka topraklarda yaşayan küçük kır çocukları hep beraber kovalamaktaydı bulutları ve her birinin saçları arasındaydı Golinwır!
Düşmanlık tohumlarının en fazla saçıldığı çağlarda ışığın olmadığı karanlık dağlardan gelirdi ve en çok çocuklar korkardı karanlık suratlılardan! bilinmezdi gelişleri ile dönüşleri arasındaki anlam.. Çünkü hiç kimse karanlıklar ülkesine gidememişti Golinwır'ın çocuklarından.
nasıl bilebilirlerdi oralarda neyin vaktiydi!
Hiç bir evde yaşamazdı çocuklar, güneşin solmadığı bu topraklarda.
Çocuğunu tanımayan insanlar korurdu onları ve hepsi kendi çocuklarıydı!
Sert isimlerle çağrılırdı çocuklardan bazıları mevsimsel olurdu adları!
Rüzgar saçlı çocuğun kulağına Boran dedi Golinwır;
"KORKMA KARANLIK ÜLKE ÇOBANLARI YANACAKLAR IŞIĞIMIZLA"
gidenler eşlerine dostlarına yazarken ben sana yazdım sözlük.
yağmurlu bir akşam üstü kafam gözüm dağınık getirip koyarlarsa kapının önüne soranlara kavgasına kurban gitti dersin.
cenazame gelen arkadaşlarımı benim yerime koy, benim yerime sev.
velhasıl sıkıntılarımı yine sana, arabamı teşkilata, kavgamı ve aşklarımı genç kardeşlerime, parkamı ve inadımı oğluma, sevgimi kızıma, sabrımı kadınıma bırakıyorum.bana hakkınızı helal edin. (bkz: sözlük yazarlarının vasiyetleri)
bu yazıyı sana yazdım.. yazının sana yazıldığından bi haber olsanda.. bu yazıyı sana yazdım bütün itiraflarımı dinledikten sonra bunlara inanmak istemediği için inanmayan sana.. bu yazıyı sana yazdım beni ben yapan sana.. bu yazıyı sana yazdım kalbimde devrim yapan sana.. bu yazıyı sana yazdım yazdıklarım bizim için yazılanlar olmasada.. bu yazıyı sana yazdım bize yazılan yazgıyı değiştirmek için..
bıraktığın yaranın üzerine basacak tuz var mıdır?
yara mı daha çok acıtır yoksa tuz mu?
neden sadece devam edemiyorum?
neden sensiz olmuyor?
çok mu bulunmazsın, yoksa ben mi sana çok anlam yükledim?
aslında olman gerekenin yarısı kadar var mısın?
kalbin mi peşinden gitmeli, beynin mi?
ve neden ikisinin sonucunda da gene benim canım yanacak?
labirentteki fare gibiyim, her yer çıkmaz yol...
bir yerde çok fena hata yapıyorum ama nerde bilmiyorum.
bu sabah bir umut var içimde.. sanki eski günler geri gelecekmiş gibi.. yüzümde kocaman bir tebessüm herkese gülümsüyor ve sohbet ediyorum uzun uzun.. bu sabah bir umut var içimde yeniden güzel olucakmış gibi giden günler gelicekmiş gibi. Umutlarımı yıkmadan gelirmi acaba günlergeri Tarih tekerrür edermi..
bu sabah bir umut var içimde.. Senin bütün soğukluğuna inat sımsıcak bugün yüreğim.
bu sefer hiç beklemeyin süslü cümleler. gayet düz olacak. hakettiğiniz kadar...
günlerdir yaşadıgım bayılma seansları, sinir krizleri, gördüğüm hayaller ve evden çıkamamamın sebebi sizsiniz.
uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, nefes alamıyorum...
20 senedir bir gün geçer elbet diye sabreden bedenim ve ruhum artık can çekişiyor.
içtiğim sigaranın haddi hesabı yok.
ne için çalıştım ben bunca zaman, en sevdiklerimi arkamda bana öylece bakarken bırakıp gittim?
başardınız en sonunda gözlerinin içi bile gülen küçük kız çocugunu hergün ağlatmayı, nefret etmeyi siz öğrettiniz bana!
sorularımın cevaplarını bulamıyorum. her yanlışta 4 doğru daha gidiyor...
ağır geliyorum artık hayata.
yaşamak güzel bir düştü, hep kırıntılarıyla avundum...
hakkım olana doğru yaklaşıyorum şimdi... belki daha iyi olacak, belki kötü. düşünmüyorum. umrumda da değil!
annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım, sevgilim...
hepiniz artık sadece rüyalarımda gördüğüm gülen gözlerim kadar yalandansınız!
son dakikalarımda yine gülümsüyorum size. kendi cennetime gidiyorum...
ağzımda sigara, elimde bir falçata ve herzamanki gibi kulagımda epica...
şöyle bir entry de aynı şekilde bitiyor. ve çok pis bunalım. oha! hatta tüm yazdıklarım mı öyle ne?! evet doğru bildiniz...
manyak mıyım lan intihar etmeden buraya nokta virgül cümle düzeni kasıp yazı yazıcam?!
soyunan ben değildim de; neden bu kadar hafiftim? yokum sanki. "gözün gördüğüne inanmak" olmasaydı; "yokum" derdim tabi.
üstümü yokladım... giyiniktim ve somut olan her uzvum yerindeydi de eksiktim yine.
soyunan duygularım, ayaklarımın dibine sıyrılıp atılmış bir kıyafet gibi dağınıktı. toplayacak gücüm, acelem yoktu. kalkanlarımı kaldırıp, dikenlerimi törpülemiştim. zamana bırakmıştım kendimi savruluyordum lodosta. lodosu gelmişti havanın... duygularımı karma vakti... ve başlıyorum!
duygularımın toparlanmasına yardım edecek sesini duydum önce. "geldim" diyen bakışlarını fark ettim sonra. her konuşma sonrası gülümseyişimi sorguladım gecede. seni ve beni düşünmek için çok boş zamanım vardı. hislerime zamanı ekledim ve doğum...doğduk...
sen sevgilim, yüzüme dokundun, saçlarımı sevdin küçük aralıklarda...
gözünü yoldan ayırıp baktın ve "az kaldı 'biz' olmaya" dedin.
şehrime geldiğin o gece ilk sarılışın, şehrime bırakıp şehrine giderken sarılışın... ve sonra yine geldin, yine... yanında kendimi iyi hissettim ve kendimi sorguladım dedim ki; "gel artık"...
ve şimdi...
çıplak olan ruhummuş sevgilim, giyindir beni ve sarmala üşümüşüm...
sevdiğin şarkıyı aç, sevdiğim şarkıyı. sevdiğimizi... yolumuz uzun. *
yine akşam oldu sensizliğimde benim bensizliğinde bilmem sen nerde...
oysa ki ne güzel oluyordu bir elmayı paylaşırken gözlerinde ki gülüş bendeki paylaşmış olmanın verdiği sevgliyle karışık mutluluk.
istanbul sevgilileri alıp en güzel vapurlarlar ile tur attıran istanbul sevglileri alıp toprağın en alt tabakasına atan. ne aşklar yaşanmıştır leyla ile mecnun gibi bazende kerem ile aslı misali sadece bana mı yaşatır tam olmuştu derken yalnız bir adaya düşmek rubinson Crusoe ve hayta cama gibi.
hep aşk aşk deriz de insanı yalnız bu mu bunalıma sokar. yok be arkadaş uzun zaman önce rastladı ve geçti gitti sadece bazen hüzünlere boğar bir kaç kadeh içinde aniden bu hüznün yerini felekten bir gece çalar.
yine bir aşkam daha efkarla karışık neşeli bir adam. nereye baksa gitmek istediği bilmediği uzak birkaç şehir kasabası. deniz kenarı, etrafta balığa çıkmak için bekleyen takalar, kurulmuş mangal daha yeni açılmış bir şişe rakı ve tamamlayan balıklar.
bu da diğer 1111 entry gibi okunmayacak, eminim. ben de okumadım çünkü hiç birisini. zaten yazarların huyudur uzun yazıları okumamak ama kendi yazdığı entry okunmadığında da ona buna söylenmek.. belki ilk entry okunmuştur. her neyse burada okunan ve okunmayanlar hakkında yorum yapmayacağım. bir çoğu gibi aşktan da bahsetmeyeceğim ki zaten birazdan sen diye hitap edeceğim, "sevgili" değil bir "dost".
hala şaşkınım olan bitene. etrafımda erkek arkadaşı istedi diye son verilen birçok arkadaşlık gördüm, ama etrafta bizimkisi gibi bir arkadaşlık görmedim. dolayısıyla olabildiğince gereksiz bir yalnızlıktayım. benim kadar değilsin sen. tercihini lehine kullandığın birisi var nihayetinde. "ben mi o mu" yapanların ne kadar aptal olduğundan bahsetmiştik. hiç de sevememiştim o aptalı zaten. en başından beri bir arkadaşlığı kıskanıyordu ve benden bunu anlayıp gitmemi bekliyordu. gitmek mi? aklımın ucundan bile geçmiyordu. şimdi gitmek zorunda olduğum bu yerde, senin beni gark ettiğin bu yerde rüyaların sen tarafını kolluyorum. daha sonra da ayrıntısına kadar not alıyorum. bir gün döndüğünde "bunlar oldu sen yokken" diyebilmek için. hüzne benim kadar gömülmüş olacağını sanmıyorum. tercihlerin izin vermez buna.
çok farklı bir arkadaşlığımızın olduğunu kimsenin anlayacağını sanmıyorum. çünkü herkes kendisini farklı ve özel sandığı için öyle düşündüğümü sanıyorlar. asıl sanrı içinde olanlar onlar.
son 2 ay çok güzel idare ediyordum. sensizliğe alışmıştım ama şimdi seni en çok gördüğüm yerde olmadığın için yokluğun olduğu yerden en derinime ataklar yapıyor. dayanmaya çalışıyorum. hala yitirmediğim umudumu "belki bir gün..." cümleleleriyle körüklemeye ara vermiyorum.
dayanmaya çalışıyorum fakat diğer yandan da mantık çıkageliyor... her şeyden sonra, yedi aydan sonra, o umursamamazlıktan sonra, o tercihten, o geceden sonra, o boşvermişlikten, o aradan sonra ne diyebiliriz birbirimize. üzgün olmak tüm o kırgınlığı silebilir mi ki? üzgünüm yine de. suçlu birinci şahıslar olmaz asla bu masallarda ya işte öyleyiz. ben bu yazıyı okumaman üzere sana yazdım. çünkü umursuyor olsaydın çoktan düzelirdik. bu entry'i girecek ruh halinde olmazdım. nitekim, ben bu yazıyı sana yazdım umudum.
zaman ilaç olur derlerdi bir şeylerden geçebilmek için.palavraymış.zamanın yaptıgı tek şey karmaşasına ayak uydurmamızı saglamakmış.o karmaşada kaybolmamızı ve unuttugumuzu sanmamızı.oysa kaçırdıgımız bir şey varmış,gece olupta sessizlik çöktügünde,zaman durgulaştıgında,ve insan kendiyle başbaşa kaldıgında o sessizligin içinde, kalbindeki sesi duyarmış.öylesine hızlı ve kırık.şimdi zamanın karmaşasına ayak uydurmaya çalışıyorum.öyle beceriksizimki, senden geçemeyen ben kendimden geçiyorum.sonra hayata sövüyorum,kendime,sana,sensizligime.zamanın acımasızlıgına,pişmanlıgımı ekliyorum.ve her defasında bu son diyorum.çünkü her defasında canımı acıtıyorum.
sen,hiç başlayamamış ve sonu olmayan bir hikaye.senin için anlamsız benim içinse hayat.eger birgün, aklıma geldiginde gülümseyebilmeyi başarırsam eskisi gibi,işte o zaman bir sonu olucak sensiz ve seninle dolu,belkide çoktan bitmiş olması gereken bu hikayenin...
teşekkür edemedim ben sana. bir yıl oldu gelicem deyip gelmeyeli,karşında ağlamayalı,gülmeyeli. bekledin beni belki de unuttun arada gitsem mi konuşsam mı dedim. demiştin ne zaman istersen gel diye. gelemedim...
son konuşmamızda bıraktım oraya aklımda ne varsa, beni o hale ne getirdiyse. daha iyi oldum ama o günden sonra canım daha az yandı iyileştim işte. derdin ya kafanda hepsi anladım ne demek olduğunu.
bir daha öyle hissetmedim yeniden domuş gibi, başka bir hayta gelmiş gibi kimse inanamadı halime değişimime. mutluydum artık. küçük şeylerde mutluluğu aramayı öğretmiştin çünkü, gülümsemeyi hatırlatmıştın, aslında ne kadar pozitif biri olduğumu farkettirmiştin.
teşekkür ederim kimse dinlemezken beni dinlediğin için. teşekkür ederim umudumu geri getirdiğin için. teşekkür ederim sıkıntıyı becermeyi öğrettiğin için.
Ban değil, yazdırtana bakmalı. o güzelliğe... allah'ın karşıma çıkartmış olduğu o güzelliğe.
Yine günün en absürt saatlerinden biri.
Ve yine ben seni düşünüyorum, gün doğumu daha yeni.
Aklıma geldikçe o gözlerin,
Uykumu kaçırır, sabahı beklerim..
Uykuyu unutur gözlerim, tavana bakar,
Düşümde özlerim seni, tavandaki boya akana kadar..
Sarar içimi yalnızlığın, gözlerim sığınacak bir liman arar.
Olmadı beklerim açık denizlerde, kalbim sana tekrar susar.
içemem bir türlü, çekemem içime öyle güzel bir nefes..
Hevesle dolamaz kalbim..
Özgürlüğünü unutan bir kuşun bulunduğu yer gibi her yanım kafes..
Sabahı beklerim, gelmezsin. Gün batar yine yoksun ?
Sormazlar mı adama ''Can bunun peşinden niye koşsun ?''
''Aşk'' derim soruya cevaben. ''Bırak' derler.. 'Anca böyle kendini avutursun''
Olsun.. Ben yine ağzımdan düşürmem o iki kelimeyi;
Aşk olsun...
hızla çevirdim başımı, o meçhul siluete doğru. gölgeler dikildi karşıma ansızın uzak diyarlardan. hangi kuşkulardan çıkardım seni, hangi sevdalara gömdüm kimbilir. ne zordur bazen kendini anlatmak. ayaksız, tabansız, kalpsiz insanlar karşısında. karmaşa doludur kaygılarım, düşlerim imkansızlık içinde.
kendimde bile karabasana benzer, kendimi kanıtlaman. uzatılmış sütunlara bağlanmış işaret parmaklarım. ancak ateşi gösteriyorlar, ancak güvensiz bir gündelik telaşı. senden eksik her tümcede betimliyorlar. ne zor, gözlerim uzaklara dalıp gitmiş, kalbim irademi askıya almışken ve bilincimin en derinlerinden yükselen çığ, büyüyerek anılarımı linç ederken. beklemek. adını sabırdan alan sevgili güzellik her daim kendini resmetmiş. hızla çevirdim başımı ve sadece onu gördüm...
ölüm beni benden alıncaya dek ruhumdaki mahfuzun içine koruyor, özenle saklıyorum seni. *