gittin ve bittin...
hani her şeyimdin ya sen benim, hani nefes alamam, yarım kalırım diyordum ya sensiz... öyle değilmiş; alışmışım aslında gitmelerine... bakıyorum kendime, üstelik görebiliyorum da kendimi; hem yaşıyorum hem tamım...
üzmek istemedin ya beni(!), üzmedin merak etme... zaten etmiyorsundur da... gelmerine de alışmıştım bir zamanlar; ama artık beklemiyorum gelmeni... gelmemene alıştırabilmişim sanırım kendimi...
haklıymışsın sanırım 'söylediğin kadar sevmiyorsun' derken bana... öyleymiş... gittiğinden beri çok büyük bir eksiklik hissetmiyorum, sadece alışkanlığın vermiş olduğu garip bir şey... çıkan dişin yerini dille yoklamak gibi bir his yaşadığım... işte bu yüzden üzülmüyorum çünkü o dişin yerine başka bir dişin çıkacağını biliyorum... işte burada anlıyorum hiç ama hiç farkın olmadığını, çürüyen dişin gittiği zaten aşikardı... halbuki hiç çürümemen gerekirdi, senin söylediklerine göre...
düşündüğünü ve üzüldüğünü hatta aklına bile geldiğimi hiç sanmıyorum ama yine de iyi dileklerimi ileteyim sana;
mutlu, mesut(!) bir hayat yaşarsın umarım... çocuk değilim ben, bir sürü yapbozum olduğunu biliyorsun, parçaları nasıl birleştirebileceğimi de...
ama bilmiyorsun;
değişebildiğimi-değiştiğimi... söylediklerimin doğru olduğunu hem de sonuna kadar... bana söyleyip, inandırdığın her şeyi unuttuğumu daha doğrusu söylediklerinin artık yalan olduğunu düşündüğümü... unuttum çünkü biz hiçbir şey yaşamamışız aslında, beyinlerimizin ve bedenlerimizin yanılgısıymış geçirdiğimiz geceler... birbirine karışan sadece karbonmonoksitmiş,nefeslerimiz değil...
unuttum çünkü dokunduğum tenin değil, sadece etmiş... kokan da teninin kokusu değil sadece parfümmüş... şimdi bakıyorum da et çürümüş, parfüm uçup gitmiş...
bilmiyorsun kanamadığımı, kabuk o kadar kalın bağlanmış ki ne kadar deşilse de kanamıyor artık gittiğin yer... belki bağışıklık kazanmasından yaramın belki de iç kanama geçirmesinden... içime bakıyorum; orada da kaçak yok... ciddi ciddi bitmişsin sen...
ve yine bilmiyorsun;
hiçbir şey kalmamış sana dair ve sen sadece, yüzü aşina olan birisinden başka bir şey değilsin artık...
I am a man of constant sorrow
I've seen trouble all my days
I bid farewell to old Kentucky
The state where I was borned and raised
For six long years I've been in trouble
No pleasure here on earth I find
For in this world I'm bound to ramble
I have no friends to help me now
It's fare thee well my own true lover
I never expect to see you again
For I'm bound to ride that northern railroad
Perhaps I'll die upon this train
You can bury me in some deep valley
For many years where I may lay
Then you may learn to love another
While I am sleeping in my grave
It's fare you well to a native country
The places I have loved so well
For I have seen all kinds of trouble
In this cruel world, no tongue can tell
Maybe your friends think I'm just a stranger
My face you'll never see no more
But there is one promise that is given
I'll meet you on God's golden shore
SeninLe oLmak zamanın oLmadığı bir yer gibiydi..Sen oLmadan yaşamak ise zamanLarın en durgunu..Çok değiL,gidişinin üzerinden 288 gün geçti.NeLer aLdı da geçti.NeLerimi yitirdim yokLuğunda ve hiç bir zaman tamamLanamadım..YazıLmış onca boynu bükük yazının akıbeti gibi oLacak birazdan bu yazı da..Okunacak ve atıLacak bir köşeye.AnLamsız kaLacak, "yazık" oLacak..
Ben inatLa yazacağım sana,sensizLiğe.Yine de biL; kaLbim 288 gün-288 gecedir buram buram sen kokan o yaz akşamLarından iLeri gidemedi bir türLü..
BiL ki, ben yine her gece yaptığım gibi; bu yazıyı sana yazdım...
..Fonda kaLsada ve okunmayacak oLsada..
Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın.Hepimiz aynı pürenin parçasıyız.
Kültürümüz hepimizi aynı yaptı. Artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz....
sana bırakabilecek bir şeyim yok.
bana dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar *
dün yine bir rüya gördüm içinde mahlası olmadan isimsiz seni, sen miydin ben mi bilemedim... en son yazdığımdan bu yana aksatmışım beni. dün bir rüya gördüm sabahtan beri sonradan düzelan aksilikler vardı yine tersini gördüğüm gerçek hayatta. power supply'ı patlamış bilgisayarımın 1 haftadır fiş takılı kalmış... güç depolaması tetiklemiş olabilir diye düşündüm ama gittim çıkma bir power supply alıp delilleri kararttım. o an farkettim lan benim güç kaynağım yok. hemen hatırladım söküp attığımı bıkıp da düz kontak yaptığımı beynimi. neyse dedim ya aksilikler üstüste geliyor sevgili ben!
bugün sülalesiyle sözde haşır neşir olduğum bir denyo sürücü'ye kızıp 90'la viraja girip yol vermem gereken yerde ölüyordum lan ben. çok korktum lan adam direk soldan alacaktı beni sakat gitseydim napardım bensiz? sinirlerime hakim olmalıyım diyorum elli kere kendime mübaşir gibi bağırasım geliyor boş sokaklara ama dedim ya power suplyım yok, yanmış ama içim pişmemiş hala. sütlaç gibi hissettim kendimi bir an pirinçlerimle cam bir kasede...hastir yemek kaşığı kalmış. yenmem ben. her puştun eti yenmez. 'bunu böyle atiyosun pos diye pos tepe oluyo'... ne oleyo?
çok sıcak lan sana bu yazıyı yazmak için bile değmez, değdi dün rüyamda yaslayanı bir bulursam lan neyse... 50 kontör transfer ettim hata olmuş eksilmemiş yaa. ben de üzüldüm benden kıymetli mi diye koskoca dürükcell hata yapacak değil!
köylü milletin efendisidir diye gittim gürültü ve ışık kirliliği yok yıldızlar o kadar çokmuş ki özlemişim seni bilmem kaç ışık yılından bu yana...salıncağın ne işi var deme köyde eşekarıları yuva yapmış salıncağın kenarına. az daha sokacaktı şerefsizler. küçüklüğümde aldığım torpillerden yaptığım havaya uçurma eylemi ile göçe zorladım eklembacaklı zavallıları öteki dünyaya.
küçükken hep korkuturlardı ya beni 'öbür dünyada da onlar aynısını sana yapacak' diye... öbür dünyada kaç kere ölecez ki?!? hahayt Fahrenhayt! ya farkettim ben bu yazıyı yine bana yazdım...içimdeki senler mi bana benzedi yoksa ben şizofren mi oldum senin hayırların yüzünden. hayır derken iyilik manasında düşündüm. hayrat yapacam kıyısına uzanıp arp çalacam, sonra gökyüzüzünü bakıp yıldızların en küskününe diyeceğim ki artık gelsin şu eşşekarıları da patlatsınlar beni torpille yerleştirsinler uzayın en sessiz yerine...
geleneksel şiir ekleme olayına gireyim yine...bak bu sefer benim için:
Yarısı buradaysa kalbimin yarısı Çin'dedir, doktor
Sarı nehre doğru akan ordunun içindedir.
Sonra her şafak vakti doktor!
Her şafak vakti kalbim Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burada mahkûmlar uykuya varıp
Revirden el ayak çekilince
Kalbim Çamlıca' da bir harap konaktadır
Her gece doktor..
Sonra şu on yıldan bu yana
Benim fakir milletime ikram edebildiğim
Bir tek elmam var elimde doktor
Bir kırmızı elma:
Kalbim..
Ne ateroskleroz,ne nikotin ne hapis..
işte bu yüzden doktorcuğum bu yüzden
Bende bu angina pektoris
Bakıyorum geceye demirlerden
Ve iman tahtamın üstündeki korkunç baskıya rağmen
Kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
aslında herkes kendine yazarmış mektupları ve sadece başkası adına postalarmış... kendine söylemek istedikleriymiş aslında hepsi, bu ve diğer tüm yazılar, mektuplar...
seni üzüyorum biliyorum. hala öğrencisin sanıyorum gel deyince gelesin, geleyim diyince koşayım kollarına istiyorum...unutuyorum orada ne zorluklar altında ne sıkıntılar çektiğini.. para kazanacağım diye nelerden vazgeçtiğini.. gereksiz kaprislerimle, ani çıkışlarımla en çok bana ihtiyacın olan yerde seni yalnız bırakıyorum,moralini bozuyorum.. bunları isteyerek yapmadığımı, sana ne kadar değer verdiğimi,önemsediğimi ve ne kadar çok sevdiğimi sende biliyorsun..
çok özür dilerim.. bunların hiç birini hak etmiyorsun. tüm bunlara rağmen yüzünden o gülümsemen hiç eksik olmuyor ve hala o telefonu 'canım' diyerek açabiliyorsun..
iyki varsın.. iyki seni tanımışım.. seninle çok mutluyum sevdiceğim..
önlenemez bir özlem var içimde, onüne geçilmez bir yolculuk havası...
sadece yılları tamamlamaya yakın aylar da geçse üstünden, sadece istemediğini söylesende yüzümü görmeyi, zincirlemek var yüreğimi biryerlere gelmemek için yanına...
garip bir havası var buraların senden gelen rüzgarlarda sen kokuyorsun, en sevdiğim kokun geliyor burnuma her sıgara dumanından sonra, ki sen hiç sevmezdin sıgara içmemi...
yollar bile gözüme çok uzun gelmiyor; sen gidilmesi zor, gidilmesi meşakatlı ve bir o kadarda imkansız bir yerde olsan da...
hala inanıyorum yalanına, hala öldürüyorum içimdeki gerçekleri seni unutmamı, seni özlemememi, seni sevmememi söyleyen gerçekleri...
yüzün yeryüzümdü biliyordun, sen artık benden kaçırsanda yüzünü...
senleyken olan susmalarım hariçinde pişman değilim hiçbir sessizliğimden, sen yoksunya konuşmanında hiçbir anlamıyok diyor dudaklarım, seni tutkuyla öpen dudaklarım...
sensiz gülmelerim içimi acıtıyor, yalandan hepsi ama gülmem gerekiyor sensizliği anlatabilmek için birilerine gülmem gerekiyor, içim sessizce ağlasa da sensizliğe...
artık daha çok küfür ediyorum, hiç eksik olmuyor lanetlenmiş kelimeler dilimden, lanetlenmiş bir bedene ait olan dilimden...
tutunamıyorum, tutunmak istemiyorum belki de sensiz bir güne, tutanamayanlardanım sensiz doğan ve sensiz biten her güne...
ince parmaklı küçük ellerini özlüyor ellerim, geceleri sensizliğe ağlayan gözlerimi, gözyaşlarımı silen ellerim...
seni,
özledim
gidip göremedim,
ama
görmek isterdim...
artık bir seni, bir de ölümü bu kadar çok özledim...
daha 8 aylıkken anlamaya baslarsınız bazı seyleri; o küçücük bedeninizle; anneniz ve babanız kavga ederken gidip babanızın bacagını ısırarak. aslında o zaman anlarsınız kim iyi kim kötü bebek olmanıza ragmen. gözleriniz fiziksel olarak yeni yeni acılsa da ilah-i kudret yüreginizle görürsünüz bazı seyleri. zaman gecer büyürsünüz; hayatı, anneyi babayı tanırsınız. ikiside sizin için cok önemlidir, sevgileri ayrıdır. ana sevgisi ise bambaska. mukayese dahi edilemez. yıllar gectikce, insanları tanıdıkca babanızı daha iyi tanırsınız, onu anlamaya calısırsınız. anlamaya, tanımaya calıstıgınız kişinin aslında anlasılamayacak biri oldugu karsınıza cıkar. bu durum size öyle bir koyar ki arkadaslarınıza türlü masallar anlatırsınız olumsuz durumu yok saymak için. ama arkadaslarınız cocuk degil ki masala inansın; sadece inanmıs yaparlar. hafta sonları her ögrenci için mutluluktur; okul yok, erken kalkma yok, maclar var.. bazıları için ise işkencedir. cumartesi ya da pazar pencere önünde saatlerce gelecek 'sarhos babanızı' beklemek aglayamamanın verdigi sıkıntıyla camın bugulanmasına sebep olacaktır basınızı dayadıgınız. derken evden gitmek istersiniz üniversiteyi kazanıp, bir nevi kurtulustur sizin için. ama olmaz. sartlar el vermez, sartlar el verse imkanlar el vermez. 5 yıl daha cekersiniz bu işkenceyi. sonra gidersiniz üniversiteye annenizin binlerce sükür gözyasını ardınızda bırakıp. uzaklasırsınız. ama artık kocu yoktur annenin yanında. bu hep beyninizin bir kösesinde yer edinir. üzülürsünüz.. sonra aradıgınız askı, sevgiyi bulursunuz sizden 6 yas küçük birisinde. hiç bir zaman yadırganmaz bu durum ne siz de ne onda ne de cevrenizde. cünkü bilirsiniz, hatırlarsınız 8 aylık bir bebekken yaptıgınızı; yaş ile bazı seylerin alakası olmadıgını. artık hayatınız 2 sey üzerine kuruludur. onların mutlulugu sizin mutlulugunuzdur. ' ana ve yar' . yaz tatili için memleketinize gelirsiniz sevgiliden zar zor ayrılarak; annenizin yanına. kapıyı acar acmaz aglar; sarılır aglar ama siz aglayamazsınız. cünkü güclü olmak zorundasınızdır. yegeniniz dogmustur ufacık, minicik. kucagınıza alıp öper koklarsınız günahsız bebegi.evde yolunda gibidir hersey, o eskiden camın bugulandıgı günlerin artık geride kaldıgını düsünürsünüz bir an; yanılırsınız.. birkac gün sonra hiç birseyin tahmin ettiginiz gibi olmadıgını anlarsınız. yine eskisi gibidir hersey. ama bu sefer güclüsünüzdür eskisine göre. sadece üzülürsünüz anneniz için. ablanız büroya gider minik bebegiyle anneniz de ona yardıma gider (ana yüregi ya) yeni iyilesmiş kırık ayagına ragmen. babanız asagıda araba yıkar, siz ise kahvaltı basındasınızdır. o sıra babanızın evde unutulmus telefonu calar; ısrarla. içinize kurt düser bakarsınız cevapsız aramaya. içinizdeki kurt bu defa içinizi kemirmeye baslar mesajları okursunuz. basınızdan asagı kaynar sular dökülür, babanız annenizi aldatmakatadır. 25 yıl öncesini hatırlarsınız ' 8 aylıkken yaptıgınızı' kendinizi yalnız hissedersiniz. sevgiliyi arar kollarınız sarılıp aglamak için ama uzaktadır o. ama sizi hisseder o telefonla arar o sırada konusamaz aglarsınız. sizi anlayan tek kişinin o oldugunu düsünürsünüz. anneniz ise hiçbirseyden habersizdir. yine kocasının ütüsünü yapar, yemegini yapar, türlü otlardan karısım cayını hazırlar babanızın. bunlar size koyar; öldürmek istersiniz babanızı. ama sizi frenleyen sorumlu oldugunuz birileri vardır; ana ve yar.. sizi cok seviyorum. .
kırdım gözlerimi baktım sana kıymık battı kalbime ama ruhum hala huzur bulamdı sensiz .Seni sevmemeliydim belkide tapmalıydım o zamanda egzos borusundan çıkan tuhaf dumana bakarmıydım acaba. Gittin sonra yağmur yağdı ayaklarıma rengim çıktı renksizleştim hayat sevmedi beni renkli şeylerden hoşlanıyormuş her nasılsa insanların renkli ve uğursuz olduğunu bile bile .isyan ettim taşlara hep mi teke dolanır insan araya bi taş bile gelmez mi ama o da haklı sayılır taşlarda renk var bende kalmadı. Annem tanımadı beni atkısını istedi verdim oysa ne sıcaktı tüyleri ama sen de sıcaktın sende gittin belkide cehennem de bu yüzden sıcaktır kimbilir. sakinim ben kızgın olan renklerim benim.
Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.
Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,
seninle konuşuyorum... Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,
sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum... Cümlelerimi kısalttım,
kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda...
Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz
ama umutlu hasretine... Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum,
imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor... Bir çocuk gibi
isteklerimi bastıramıyorum... Çalmayan telefonuma elim gidiyor,
sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum... Bende olan seni,
hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin
nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum...
içimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı...
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım
anılarım dışında... Isınabilmek için onlara sarılıyorum...
Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye
çalışıyorum... Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı...
Belki de görmeyi istemek gerekiyordu... Gözlerini aç desem kapatacaksın
ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım
falıma... Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş
itiraf etti sonunda... Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil...
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı,
kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,
sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi,
dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de
hiç niyetin yoktu aslında... Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum...
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi
ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş
gibi geliyor... Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana...
Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde,
gecede, uykumda... Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi...
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki?
Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana...
Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım... Ayak uyduramadım
yorgunluğuna... Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım...
Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın;
dokunuşlarında kendini bulan... Ama! En çok da imkânsızın oldum...
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum... inanamadığın, Yenemediğin,
üzerinden atlayamadığın korkuların oldum... Ağladığın, bağırdığın ya da
sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum...
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan
bir anı oldum... Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken
belki de hiçbir şeyin oldum... Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim...
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?
Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan
ama bir ömür gibi gelen aşk... Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini,
öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum... Seni halen
benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum...
Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların
sonunda olması acıtıyor içimi... Suskunluğun en büyük silahındı,
suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak...
Söylesene unutulmak kime yakışıyor?
Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor ...
Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak
sende daha güzel duruyor... Görüyorsun işte, aşk'a ve sana ihanet etmiyorum
benim kırgınlığım aşk'a... Sen üstüne alındın... *
tanıdık kelimeler kullanamayışımın müsebbibisin sen!
takvimlerden bahsetmeyişimin nedeni!
12 hayvanlı takvime dönsem yine tanır mısın beni?
belki de yolda görsen tanımazsın zat-ı şahanemi..
tutmadı, tutmayacak takvimler hiçbir zaman..
seviyor, yanılıyor, aldanıyor insan..
iyi ki uzaksın şimdi benden..
söz vermiştim sana ama ruh ayrılamıyor bedenden..
yaş 25 demiştim öylece oturup bekleyecektim bir eylül sabahı ölümü..
senin kutlayacağın gündür o gün doğum gününü..
uzakta olsan ve beni sevmesen de eylül'de unutursam seni anmayı..
doğum günün şimdiden kutlu olsun ağustos böceği..
hic bir anım yok mutluluklarıma dair,
Ellerimde birer kelepce var, hissediyorum ve sen yine gulmektesin bana utana utana. Biliyorum, ozledin beni ama anlatabildigim kadarıyla mutsuzum. Niye diye sorma, ben de bilmiyorum. Bildigim tek bir sey var; o da bunu kime yazdıgımı, niye yazdıgımı bilmemem...
Sokaklar bos. Bir kac adam var geceyi sabah zanneden ve sokaklara cıkan. Bir de ben varım, bense sabahları gece sanan. Aldanmaktayım, biliyorum lakin anlatamadıktan sonra adam gibi yasamanın ne faydası var?
Gozlerime bakma oyle. Tutamam kendimi; soyleyiveririm, soylemesini bile bilmedigim seyleri. Unutmak mı? Hayır, daha degil. Henuz yapabildigim seylerden degil unutmak ama sana soz, basaracagım. Tıpkı bir turlu soyleyemedigim yalanlar gibi...
Elveda bile demedim sana. Biliyorsun; veda edemem, aglamaya baslar gozlerim. Aklımda ne mi var? Yarınlarım, hayallerim, sevgim. Kaybedislerim, kayboluslarım ve sen. Baska ne mi var? Bir de eski bir resmimiz var, arka fonda huzunle batan gunes ve yanımda sen ama ben senin yanında degildim o resimde. Nerde miydim? Gozlerinin icinde..
Coktandır aglamamıstım; tesekkurler ve simdi yine aglamak zamanıysa eger, ben o hakkımı kullanmıstım senden seneler, seneler evvel...
Beni sana terkediyorum, bana iyi bak ve bir gun eline gecerse bu yazdıklarım, sakın aglama. Aglarsan hissederim, biliyorsun ve sakın unutma hicbir seyi hayata dair.
Elimden gelse daha yazardım, kalemimden gelse... Ama yazamıyorum seni satırlarıma; aglıyorlar, susturamıyorum ve sonra ben de aglamaya baslıyorum...Ben sana, sen de satırlarıma emanetsin lavinya. Kendine iyi bak en guzel aynalarda
her şey bittiğinden beri düşünüyorum. neler oldu, ben neler yaptım, neler geçti elime, nelere üzüldüm, nelerden ders çıkardım diye... ben çok şey öğrendim sayende. 1 seneden bir kaç gün fazla oldu geriye baktığımda. aslında tanışmamızın üzerinden tam 1 sene geçtiği gün sana yazdım bu yazıyı... ama oturdum, okudum defalarca... sadece bende gizli kalmaması gereken, okusan da asla anlayamayacağın bu yazı işte... senden sonra küçük çocukları yetiştirmeye çalışmam ve bununla avunmam, kimseyi sana en ufak bir özelliğiyle bile benzetememem... nasıl koyuyor bir bilsen... nerden bilebilirsin ki? okusan da anlamazsın zaten... işte o kocaman senenin özeti:
Tam bir sene önce bugüne bakıyorum da... Pek uzak gelmiyor açıkçası. Hayatımı değiştiren, tamı tamına 11 ay beni kendine bağlayan insanı tanıdığım gündü bugün. 1 sene geçti, benim yalnız kalışımın üzerinden ise 1 ay...
Bu 1 sene içinde yaşadıklarımı kendim seçtim, kendi seçtiklerimi yaşadım. Çok kalp kırdım, çok can yaktım, çok insan üzdüm ama çok az canım yandı belki... Ha sırf zarar vermedim! Çok insana yardım ettim, çok insana elimi uzattım, birçoğuna da destek oldum sadece yanlarında durarak...
Ben böyle büyüdüm, ben seninle büyüdüm ve bilmiyorum sen benimle büyüdün mü? 21 senenin en güzel 11 ayını verdin sen bana. Ben seninle mesafe kavramını, gerçek sevgiyi, özlemeyi ve çektiğim acının karşılığının bir gün çok tatlı bir şekilde bana geri dönebileceğini öğrendim...
Kilometrelerce uzaktan ellerimi uzattım sana ve sen tuttun. Bıraktığın zaman, bırakmak zorundaydın ve ben daha uzağa uzatamazdım ellerimi... Tam sana geliyorum diye kararımı almışken, arkama bakmayacakken bu ayrılık... Neden diye sormaktan kendimi alamadım ama hiçbir cevap bulamadım sorduğum sorulara...
Artık sormuyorum, cevaplamıyorum! Artık cevabı buluyorum! Cevap benim göz ardı ettiğim şeylerde gizli... Geçmişime dönüyorum, küçüklüğümü buluyorum, ve o saf çocuğu tekrar canlandırmak için uğraşıyorum... O akıllı ama kırılgan, dışarıdan yardım görmeden ayakta duran çocuğa ulaşmaya çalışıyorum ve başarıyorum, çünkü hissediyorum!
Sağıma soluma bakıyorum ve benden birkaç tane daha görüyorum! işte şimdi tek çocuk olan ben abi olmanın sorumluluğunu alıyorum hayatımda ilk kez!
Geliyorlar...
Onlar da büyüyorlar...
Tıpkı benim şu bir sene içinde büyüdüğüm gibi...
Ve çok yakınlar...
Zarar verirseniz canınızı acıtacaklar...
iyi davranırsanız ellerini uzatacaklar...
Çok yakındalar, dikkatli bakınca göreceksiniz...
Sen bana zarar vermedin...
Sen bana elini uzattın...
Dikkatli baktım, seni gördüm...
Büyü ve gör, koca gözlerini aç ve bak...
Hala sana baktığımı göreceksin, yanımda birkaç çift gözle beraber...
Ben böyle büyüdüm...
Onlar daha iyi büyüyecekler...
Önce kendimi yeneceğim...
Sonra onları tehdit eden her şeyi...
Bir gün onlar benim açtığım yoldan ilerlerlerse biliyor olacağım...
Başardım ve büyüdüler!
Benle beraber büyüdüler!!!
MADEMKi BU AŞK BiTTi BIRAKIP GiDiYORSUN
DÖNDE BiR ARDINA BAK BiRŞEY UNUTMADIN MI
HERYERDE HATIRAN VAR HER KÖŞEDE BiR ANI
DÖNDE BiR ARDINA BAK BiRŞEY UNUTMADIN MI
iZMi KALIR DiYORDUN AŞKIMIZDAN GERiYE
O HALDE BU GÖZYAŞLARI KiMDEN BANA HEDiYE
HANi BiZ ÇOK MUTLUYDUK BU AYRILIK NE DiYE
DÖNDE BiR ARDINA BAK BiRŞEY UNUTMADIN MI
BAHTIMDAKi ÜMiDiN GÜNEŞi SÖNDÜ ARTIK
TALiHiMiZ ŞANSIMIZ TERSiNE DÖNDÜ ARTIK
BiR BÜTÜNDÜ ÖMRÜMÜZ iKiYE BÖLDÜN ARTIK
DÖNDE BiR ARDINA BAK BiRŞEY UNUTMADIN Mı.
ben değil belki ama içimdeki ben kadar yakın yazmış yılmaz erdoğan...
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yanlızlığına bürünüyorum...
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...
sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin...
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...
ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hala seni aldatıyorum!
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün hatalarım
Öğünmem bu yüzden
Bu yüzden kendimi
Özel önemli zannetmem
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün saçmalamam
Yenilmem bu yüzden
Bu yüzden kendime hala güvensizliğim
Ne kadar az yol almışım
Ne kadar az
Yolun başındaymışım meğer
Elimde yalandan kocaman rengarenk
Geçici oyuncak zaferler
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden sonsuz endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem!