ben bu yazıyı sana yazdım

entry31064 galeri293
    295.
  1. Sen ! Okuma bu satırları... incinirsin.

    Kendim için yaşadığımı iyi biliyorsun çünkü. Hayatımı hep başkaları için harcarken, hiç ama hiç kendimi düşünmedim mi ? Düşündüm, hem de çok. Ama sadece senin ve diğerlerinin mutluluğu teselli oldu bana.

    "Günün birinde mutlu olurum elbette" diye kapandım içime. Günler geçti, yıllar tükendi. Bir gün bana gönderdiğin mektuptaki gibi, zamanını beklememek gerekliymiş oysa. Ne hissediyorsan onu o an yapmak gerekmiş. Buna hiç alışamadığım ve yalnızlığıma sebep olduğum için böyle karamsar ve özgüveni hiç normal olmayan bir insan oldum, çıktım.

    Sen okuma bu satırları. Sana zorla okutmayacağım bu sefer. Keşke okusan... Keşke okumak istesen... Keşke okuyabilsen ! Ama sana şart koşarken kendimi de zorladğımın farkındayım artık. Ve artık bir sır olmaktan çıkan sevda, günden güne kemirip çürütmekte yüreğimin duvarlarını.

    Oysa zamanında yedi sonbahar beklemişti bu yürek. Şimdi iki sonbaharda tükendi. Bir sonbaharı neşeyle bekledim. Bir sonbaharı hislerimden arınmış bir vaziyette yaşıyorum. Hani gideceksin ya... Bir sonraki sonbaharı, ölmez de sağ kalırsam eğer, hüzünle bekleyip hasretle yoğuracağım. Belki... Belki de başka bir sonbahar olmayacak hiçbir zaman.

    içinde biraz da olsa sevgi kırıntısı varsa, okuma bu satırları. Gerçi yoktur ya, varsa... Kendi sınırlarını zorlayacak, geçmişte yaşamaktan başka seçeneğin olduğunu görecek biri değilsin henüz. Emin ol, ben de o yoldan geçtim. Kendi kendine, benden çok ve benden ağır şeyler yaşadığını düşünsen de, aşkın acısına dair yazdığım kelimeler bile gözlerindeki yıldızlardan fazla; gülümseyen kelimelerin ise beni sevebilme ihtimalinden bile az. Şairin dediği gibi ihtimalden ibaret değildi benim sevgim.

    Ben, yalnızca seni sevmiştim.

    Ama yalvarırım, okuma bu satırları. Beni dünyadan soğutup vuslattan caydıran bu cümleler sana hiçbir şey ifade etmeyecek çünkü. Bırak, berduşun teki senin için şiirlerce yansın.

    Küllerim rüzgara karışacak.

    Kapat pencereni.
    9 ...
  2. 296.
  3. bu yazıyı sana yazdım

    ...hep dediğim gibi, ismin gibi kendin gibi,
    beni ancak bir MELTEM kadar sarsabilirsin...
    10 ...
  4. 297.
  5. içim buruk, biraz kırgınım, biraz üzgünüm ama besbelli yorgunum en çok yaşanmış hayalkırıklıklarından...

    yaşattığın hüznün, yarattığın boşluğun acısı geçmedi hala. oysa ki sen benim ördüğüm duvarın ardındaki gerçeği görendin, ellerimden tutup beni bu hayattan çıkartmaya, 2 kişilik ayrıcalıklı bir dünya yaratmaya karar verendin, cesurdun, farksız bir çoktan birinin farklı bir yönünü görmüştüm ben sende. ne zaman, nerede olduğunu bilmeden içime işlemiştin bir yönünle, ben bile farkına varmadan...
    ne oldu da zaman durdu? ne oldu da böyle oldu? bilmiyorum...
    sabrın bitti.
    dayanamadın.
    daraldın.
    vazgeçtin.
    ve...
    gittin.

    düşündükçe anlıyorum ki; bir farkın yoktu aslında o kalabalıktan, ben büyütmüştüm seni içimde. o kadar içimdeydi ki hatta, hiç söylemedim, söyleyemedim sana...
    10 ...
  6. 298.
  7. karşı balkondaki kadın,

    sokaktan geçen makyajlı kadınlara öcü görmüş gibi bakıyorsun da, balkonda halı yıkarken hiç dikkat etmiyorsun kendine. dizlerinin üzerine çöküp, leğen gibi poponu havaya dikince, bütün mahalle cıbıldak memelerini seyrediyor. memeler temizliyor halıyı. makyajlı çok kadın gördüm ama halı yıkarken senin gibi poz vereni görmedim. her şey, görüntüde değil, ayrıntıda gizlidir. makyaja falan takılma sen. sana sütyen lazım olunca, gider ben alırım. numarasını söylemene gerek yok. kaç numara kullandığını mahallecek, kocandan iyi biliyoruz.
    12 ...
  8. 299.
  9. osman,

    üç ay oldu. çocuğu yolluyorsun muntazaman veresiye erzak sipariş ediyorsun, aybaşında yoksun. borcunu öde yoksa rencide ederim seni, .pne evladı.
    7 ...
  10. 300.
  11. Ne çabuk tükendi olduğun günler.
    7 ...
  12. 301.
  13. gönüllerini doldurmuş yazarların, gönüllerini boşalttıkları yer.

    okuyanı var mı bilmem -başlık çok dolu-. tavsiyem, gönlünüzden geçenleri, gönlünüzden geçen bir başlıkta yazmanızdır. hem orijinal olur, hem de seri üretim'e benzeyip, başkalarının yazılarının altına girip, top olmaktan kurtulur.

    a mı canlarım?
    9 ...
  14. 302.
  15. baştaki ben'in lüzumsuz olduğu cümledir.
    10 ...
  16. 303.
  17. sadece adından ibaret olacak sanmıştım "özlem" in. her zaman yanında kalabilecegimi, kokunu hissedebilecegimi, tenine dokunup, ruhunu yaşayabileceğimi.

    hep derdin ya "denizlerdir en büyük güzelligi doğanın, en büyük imzasıdır bizi yaratanın"... şimdi aramıza denizler var, dalgalanan sularının ardına götürdü benim öbür yarımı.

    seni hatırlar da yaşıyorum, şarkılar da yaşatabiliyorum. jenga oynarken hep derdin ya "beceriksizlikte üstüne yok" diye işte yanına gelemeyecek kadar beceriksizim ve bu konuda gerçekten "üstüme yok".

    her nargile içişim de, her pizzanın büyük dilimini ayırdığımda, kılıçarslan tepesinde şehrin ışıklarını izlerken ,arabayla çukura düşünce, su almaya kalktığımda, şarkılar acı vermeye basladıgında; anladım bunu. artık çok geç aramızda 1000km yol var ve sen adanın birin de mahsur kaldı. kabüllenme vakti geldi, ne kadar özlesemde; sen gittin...

    " Seni yollarca,şehirlerce uzağından sevdim.
    Seni kelimelerce,şiirlerce yakınından sevdim.
    Seni,dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp yazdığın mektuplarca sevdim.Seni umutsuzca,beklentisizce,hayallerce sevdim uzağından. "
    14 ...
  18. 304.
  19. karanlıkta kalmış, terk edilmiş, zavallı gibiydim. ama sizi buldum yaşadıklarımdan sonra bir anne gibi kucakladınız beni. dizinizde ağladım, omzunuzda böğrüdüm, kahkaha atarken kulak zarınızı yırttım... nasıl öderim hakkınızı bilemiyorum.
    aşık oldum, acı çektim, sevindim, sevindik düşündümde belki siz olmasaydınız bu kadar coşkulu yaşayamazdım. hayatımın her anında olun. tek temennim sizim için huzur.
    çok hakkettiniz bebeklerim çok. üzdüm sizi belki farkında olmadan haberiniz olmayacak bu yazıdan ama olsun kardeşlerim! sizi çok seviyorum iyi ki varsınız....
    7 ...
  20. 305.
  21. sol cebime saklandı kalbim. unuttun mu? yok ki cebim. * *
    8 ...
  22. 306.
  23. iki ucu boklu bir değnekmiş aşk. bunu da yeni anlıyorum. her zaman basit, sığ, sıradan, nadan, artık ne dersen de, öyle bir insan olmakla övündüm. ama sen insanı derin düşünür yaparsın itoğlu it. bırak yüzünü, adını görsem heyecanlanıyorum. şunları yazarken kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. böyle bir şeysin işte. böyle boktan bir şeysin. ben huzur istiyorum artık, o da sende yok..
    7 ...
  24. 307.
  25. amman havanı da atıp atıp kaçıyorsun
    söyle gidiş nereye
    uzaktan mucuk mucuk öpüyorsun
    yetmez biliyorsun
    aklım hep sende **
    ...

    öyle içimden geldi. ağlanacak halime gülüyorum işte. bariz!
    6 ...
  26. 308.
  27. "tamam da neden hep gece yarısından sonra yazdın?"

    - sen, 28 aralık 2007, kadıköy kahve dünyası
    9 ...
  28. 309.
  29. * yalnızlığa elbet alışır bedenim
    yanlızlıkla belkide başa çıkabilirim
    çok zor gelse bile yaşar öğrenirim
    sensizlik benim canımı acıtan...
    ---
    sisli bi maziden uzakta yalnızca sana yakın
    gonlumun dalgalarında sevgin kalsın
    bitmeyen ruyalarımda hep sen varsın
    bir ozlem var icimde uzaklara doğru
    engin denizlere sana ve askımıza
    ---
    herseyi al bana beni geri ver
    bir sansım olsun
    baska yer baska zaman sensiz omrum olsun

    Tanım: Şarkılardan alıntı yaparak icimdekileri O na yazdığım başlık.
    8 ...
  30. 310.
  31. Aşağıdaki gibi "Ben bu yazıyı aslında onlara yazdım" yaklaşımıyla da yansıtılabilecek söz. * * *

    a&m (hiç kimselere)

    tensel uyarı: köpekler okuyamaz.

    herkes gibi uyandığı, gecesinin rüyasına çokça sürtünüp ayak izlerinden hiçbir casusun bulamayacağı korunaklı yollardan bir bir geçerek gelmişti arenaya. çokça tekerlemeyi sırtlanmış, çokça gülüşü gevrekliğinde biriktirmiş gibiydi. tekerlemelerine eşlik edecek birini arıyordu. "ingili mingili kuki ki kuki ki" nidalarını da arkasına alıp, hem kaleci hem oyuncuların anasini ağlatmaya meyilli bir doğruluşla savruldu yarışma alanına. bildiği bütün oyunlar aklındaydı, bütün yeminler gibi.

    bir farkı vardı oysa. oyunculuktan ziyade flu istekli bir hikaye... bir an önce girişilip, inadına geliştirilerek sonuca vardırılmak istenen!

    herkes yerini almış, bir an önce yarışmanın başlamasını bekliyordu. her zamanki gibi asalak ve budala izleyici kadrosu yerindeydi. evet, şöyle iyice acıklı bir hikaye isteseler de; erkek kıza yaklaştığında iyice ileri gitmeli, yarışma alanında fırtına gibi esmeli, asalak libidoları tavan yaptırmalıydı.

    o ise başta adımını atmaktan ürktü. hiç kaybetmek istemiyordu, bir köşede usulca çocuk gözlerinin tam ortasında toplayarak elindeki gazozun verdiği büyük neşeyi. öylesineydi, kalakalsındı, rüzgar essin ama hiç üşütmesindi. şöyle bir savursun, o ise dağıtılan bayat çerezlere erişebilme ihtimalini sevsindi. atlı karıncaydı, aşık olsundu, aşkolsundu...

    usulca ilk yarışmacının beden sesleri duyuldu. mikrofonlar hazırdı, söz ondaydı:

    - merhaba! ben a, yarışmaya e. şehrinden katılıyorum. 19 yaşında 1.70 boyundayım, sürüngenim. özel zevklerim arasında; biraz yaklaşıp sonra geri çekilmek, kendini ağırdan satmak, namuslu ayağına yatmak ve beden sömürmek gelir. doğadaşlarımdan aldığım feyzle yanımda bir ayı dolaştırmaktan hoşlanırım. dilediği an elinin tersiyle bana şöyle okkalı bir tokat patlatmalı. zaten kirliyim, onun elinin kiri. ben en güzel duvara yakışırım, bu yüzden bazen tırmanır, bazen de sevişirim işte fena mı ? erkeğimi için sınırları aşmakta da üstüme yoktur. sözlerime burada son vermeden önce emeğe saygı diyerek...

    onun için de çok önceydi. kahrolası sözleri henüz bitmişti a.'nın. bir an göz göze geldiler. elindeki gazozun kaç yüz bin milyon baloncuk olduğu ihtimalini siktir eden bir telaşla, esen sert rüzgarın çeperine bırakmak istedi kendini. titredi, sarsıldı, üzerini iyice örttü...yarışmada çocuklar için ayrılan sürenin sonuna gelindiğini fark etti. usulca tıkıştırdığı çıkınına çocukluğunu, usulcaydı. protokol ibne
    lerinden şöyle uzakça bir yerde salonun loş ışıklı bir köşesinden çağrı aldı. büyümeliydi ve bütün olmalıydı. bir sonraki yarışmacıyı beklemeye koyuldu.

    mikrofonlar ikinci yarışmacıdaydı:

    merhaba! ben m. yarışmaya k. şehrinden katılıyorum. 20 yaşında 1.65 boyundayım, kemiksiz 10 saat sevişebilirim.çok iyi oral seks yaparım. hatta öyle bir yaparım ki tadına doyum olmaz. gerçi bunun da tadını en iyi ben bilirim. eskilerdenim, işin ehliyim. üzerimde çokça onay bulunduğundan kalite kontrolüme gerek kalmayacaktır. çürüğüm, köleyim; ama efendime saygıda kusur etmem. yatakları çok güzel süsleyebilirim. sımsıkı tutanlardanım, hiç bırakmayanlardan... o yüzden kontrolün bende olmasını isterim hep. bembeyaz çarşaflarınıza türlü kan desenleri yaratabilme garantisi verebilirim. gözlerimde şırınga da yok, korkmayın. ben kaçayım, siz de saklanın. sonra siz hep gelin, ben bağlı gözlerimle kör ebe!min pul koleksiyonlarını göstereyim size. tekrar gelin, sonra gidin. gidin ve gelin. yatak sallansın çırpınışlarımızdan, yatağı havaya uçuralım, yatağı...

    gördüklerinden ve duyduklarından çokça tiksinmiş; bebeğini sakındığı gözleri, bu küstah renk cümbüşünde, bu palyaçolukta iyice kamışmış gibiydi. izleyenlere baktı; kendinden başka herkes mutluydu. jüriye baktı, hiçbir şey sikinde değildi. danışıklı dövüş olması gerektiği gibi sürüyordu. tüm nefretini yarışma salonunun sergi bölümüne kusup boşal(t)mak istercesine bir hışımla çıktı. emin adımlarla, kararlı karanlığa doğru yol alırken;

    yarışma sonlanmak üzereydi. her iki yarışmacı da birbirinden güzel yalanlar, birbirinden güzel öğütler söyleyip, birbirinden güzel kirlendikleri için eleminasyon sistemine takılmadan "yılın sebili" ödülünü almaya hak kazandılar. artık uzunca bir süre sahnenin ortasında kurulacak olan yatakta sergileneceklerdi. ziyaretçiler belirli gün ve saat sınırlandırması olmadan gelip bu rezilliğe ortak olabilecekler ve ziyaretçi defterine, o çok bilindik imzalarını basacaklardı; şak! diye, hem de tam ortaya!

    a. ve m. sergilendiler, seviştiler ve tükendiler... son ziyaretçinin taktığı 5'i bir yerdenin izi hala bedenlerindeydi; iyi iş çıkarmışlardı, lakin artık çok geçti, birer leştiler artık...

    o ise emin adımlarla tutuşup bir köşesinden gecenin, karanlıkla oynaşarak ilerliyordu. rüzgar çıktı, yine sertti. tekrar üstünü örttü. "büyüyor muyum ne?" diye biraz ayağa kalktı, korunaklıydı artık. leş, kir bulaşmamış, sapasağlamdı, kurcalanmamıştı.

    gündü, ışıyordu. gözlerini çapaklı birkaç çocuğun göğsüne doğru yaslandırdı. ellerindeki gazozu gördü, bir yerlerden tanıdık geldi. rüzgar sertti ve oyuna gelmemişti. öğrendiği en önemli şey tekerlemelerin diyaframda sıkışıp kana karışınca kimisinde parazit çıkardığıydı. silkindi ve yeni şarkısına okkalı bir 3 harf buldu, yeminliydi...

    güneş, tanla yeni yeni oynaşmaya başlıyor; bu kızıllıkta çıkacağı yolculuk öncesi ilk ten buluşması için biletini kestirmeye niyetleniyordu. şarkısı belliydi, seçtiği üç harfse kesin!siktir edilmiş bir alfabenin, siktir edilmiş baş harflerini anımsadı: a ve m! ikisi tek başına bir bok olamazken, yan yana geldiklerinde çok şey oluyorlardı. evet, artık çok oluyorlardı! a ve m'nin leşleri yaklaştı birbirine. yapabilecekleri en güzel şeyin bu birleşme olduğunun sahte ve yavşak kibiriyle sırıtıp, hiçbir şeyken bir bok olduklarını zannettiler. sürtünmeye başladılar ve paroları belliydi...

    gündü, tan bu oynaşmadan yenik düşmüş ve güneş de rengarenk meyvelerini vermeye başlamıştı. a. ve m.'nin leşleri tekrar dirileceklerini zannedene dek sürtünmeye devam ederlerken, o tekrar 3 harfini anımsadı. sımsıkı sarıldı, sımsıkı sevindi. bir an rüzgara karşı düğmelerini açmak istese de tekrar çocukluğunun koridorlarında boğulabileceğinden korktu. sımsıkı örtünmeye devam etti...

    talihini fark etti, yerdeki gazoz şişesini gördü; usulca gülümsedi, usulcaydı... nadasa devam etmesi gerektiğini akla getirerek daha bir dik yürümeye başladı. en güzel ten ilacı olan terlerine bağışlanma isteğiyle,dua gibi bir kadının koynunda kutsanıncaya dek, bedeninin üzerini sımsıkı ilikleyip yoluna devam etti; teneşirden önce paklanmak için...

    06:01:2008

    04:43

    üzerini sımsıkı ilikleyerek, yarı uykulu, umutlu...
    8 ...
  32. 311.
  33. öznesi sakat bir rüyanın gölgesinde istemsiz bir allah'a ismarladık hezeyanı

    hiç misafir edilmemesine rağmen pencerenizden içeri sırnaşan ışık oyunlarına küfretme nöbetinin startını verdiğiniz zamanlardan biridir. bir anlık şaşkınlıkla olup bitenden bihaber, yastığın öte ucundaki boşluğu fark edersiniz. devreleri tekrar kapamak isteseniz de artık nafiledir. bir gecelik rüyanın sakat öznesi ortalığı dağıtarak siktir olup gitmiştir. oranizi, buranızı, ötenizi, berinizi, saçınızı, başınızı, elbisenizi, yastığınızı, yorganınızı... nasılsa kendi hükümranlığını sürnmüş, zafer bayrağını öylesine okkalı bir yerinize dikmiştir ki; bir daha çıkaramazsınız. hoş, çıkarmak da istemezsiniz hani. rüyadaki düşsel orgazm herşeye bedeldir.

    şaşkınlık sürmektedir; sizden kilometrelerce ötesine ve o şehrin pencerelerini yalayacak bir diğer densize karşı elinizden yapacak birşey gelmez. tek merak ettiğiniz, bu kanla karışık uykuların ne zaman son bulacağıdır.

    ne kadar kızsanız da aniden çıkıp odanızda belirmesini "geldim, ortalığı toplamaya, perdeleri kapamaya geldim; penceresiz 4 duvar olmaya, bütün yangınları dindirmeye, uyuşuk bir acıyı sindirmeye geldim..." demesini beklersiniz. odanızın bildik kokusunu görünce bir kez daha küfredersiniz aynı şalaşlığa. özneniz hiç yanınızda olmasa da siz başka yönlere yüklenmek istersiniz. lakin sesiniz yarım kalır, susturulmuşsunuzdur.

    gecenize saygıda bulunmak için bir anıt misali ortalığı dağıtılmış odanızda, -tören alanda- öylece, çaresiz birinin gelip mozaleyi yakmasını -bir köşenizden tutuşturmasını- beklersiniz. bu tarihe resmi tanıklık eden, çokça kurcalanmaması dilekleriyle düzdüğünüz yatağınızın en kadim dostunuz olduğunu anlarsınız. delisiye bir yangın başlar, özleyesiye... " yatağı havaya uçuralım mı, ne dersin?" der gaipten bir ses. bunun da bir düşkıran olduğunu fark edemeyecek kadar profosyonel bir ölgün olmadığınızdan, kapı dışarı edersiniz köle çığırtkanları.

    artık tören olması gerektiği gibi sürüyordur. rüyanızın öznesi istediği tümlece yüklenmiş, istediği kadar nesneye "neyi, kimi?" sorularını sormuş, cevap alamamıştır. hiçbir gizli özne de, adreslerinde bulunamamıştır. sonra özneniz, işi tüm bir geceyi devirmekte bulmuştur. devrik gece, devrik rüya, devrik yatak, savruk adam...

    yangınlardan ürken bebeğini bir hışımla kaçırmak isteyen gözünüz; kapağını şöylece bir aralayıp baktığında, bu çöl yangınında sebil olup yağmanızı ister. bir an için ayaklarınız, sizi suya doğru yönlendirmeye çalışsa da, frenlersiniz kendinizi. bu imkansızdır; ateşleri dindirecek olan , sizi ateşler içinde bırakarak imkansızlığa karışmıştır oysa ki... siz de vücüdunuzda meyillenecek son bir dermana bakan yamalı gözlerle doğrulmaya çalışsanız da, sulardan kaçmayı marifet bilip çocukluğunuzun çıkınını aralayarak; tekerleme misali, dua gibi bir allah'a ısmarladık tutturursunuz arkasından; rüyanızdaki melek üşümesin diye...

    07:01:2008

    14:29

    ömür: henüz aynaya bakmadı, suya karışmadı; uyumayacak bir süre rüyasının gecesinde...
    8 ...
  34. 312.
  35. Sen benim için senden öte
    Benin içinde gizli pencere.
    10 ...
  36. 313.
  37. ey ehl-i kafirin kızı...endamını s.keyim!
    10 ...
  38. 314.
  39. ben bu yazıyı sana yazdım...

    adının gizlerinde bulmadan önce sevgiyi çocuktum ben çocukça sevdalar yaşadım ve yaşadığım tüm sevdalar beni terkedip gittiler;adı üstünde çocukça sevdalardı onlar ve ben büyümeye başladığımda beni bıraktılar.ergenlik zor geçer demişlerdi oysa ki geçen sadece günlerdi;melankoli ise o günlerden üzerimde kalan doğum izi.ölene kadar tek yaram olsun istemiştim ama olmadı hayat tedavisi zor olan yaralar da bıraktı yüreğimde ki bilirsin yaralı kalpler dikiş tutmuyor geçici sevdalar anjio yerine geçiyor sadece tıkalı olan damarı hatırlatıyorlar daha derinine inmeden içimdeki sensiz karanlık odalara...
    6 ...
  40. 315.
  41. sen merak edilmeyi hak eden bir insan deyilsin.
    7 ...
  42. 316.
  43. 317.
  44. iyrenç olduğunu yeni anladım kamil. ve bi daha sana dönersem ne olayım. şu an kafamı bu masaya vuruyorsam ve insanlar bana bakıp deli diye bıyık altından gülüyorlarsa sebebi sensin. ve yıllar yılı boyuna hayran olduğum femur kemiğin, şimdi bana patatese batırılmış iki kürdanı hatırlatıyor. vay anasını sayın seyirciler ve allah belanı versin!! böhü böhü böhüüüü..

    14/şubat/2009 ankara. melbo cafe.
    13 ...
  45. 318.
  46. sen var ya sen. evet evet, sen! neyse ya, ben bir şey demiyorum.
    8 ...
  47. 319.
  48. ben bu yazıyı sana yazdım:

    zerre kadar sikimde değilsin lan.
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük