ben bu yazıyı sana yazdım

entry31064 galeri293
    245.
  1. Doğaçlama belki ama, rüzgar yok. Konuşmalar ya da sinir bozucu bebek ağlamaları da yok. Gözlerimin üzerinde çığlık atan, içi geçmiş mızmız bir ışık sadece.

    Benim değil bu ada. Bu adada yağmur olmaz. insanın tepesine yıkılacak gibi duran kuleleri ve "bu gece ne yapıyoruz taylan?!" ve "hadi buluşalım berna?!"ları olmaz. Olan bitenden bir anlam çıkarma sevdası olmaz.

    En yılışık ve de kafa ütüleyici kefenime sarıldım, üşüyorum ulan.

    Annem bir şair, babamsa bir müzisyen değildi. Bu yüzden susuşlarım cezbedici ve manalı değil. Geceleri çığırtan bir kargayım en fazla. 2. Sınıf bir ten içinde, nerede susulup nerede konuşulacağını bilmeyen bir tür "keşke!"yim aslında.

    Sıkıntı var. Bön bön duvara bakan gözler var. Bir de o kadın. Kalbimin en köhne ve de içi geçmiş köşesinde düşlerime oyunlar batıran kadın var. Hiç bir zaman üzerime yağmayacak olan.

    Söyleyemediğim, kalbimin en pembelere bulanmış nemli karanlığında hiçkimseye, kadına söyleyemediğim o kötücül çocuk hıçkırır ellerimde. ağlar mı güler mi belli değil.

    Şarkılar seçiyorum.
    Hiç benim gibi dinlemeyeceğiniz.
    12 ...
  2. 246.
  3. 247.
  4. on tane ömrüm olsa,on tanesi de sana feda olsun sevgilim;
    on tane ömrüm olsa,on'unda da gene seni severdim.
    10 ...
  5. 248.
  6. 'gece sıcakken, sabah uyandığımda soğuduğum, hissetmediğim oluyor bazen' dediğinde susmuştum.
    bağlılık üzerine konuşmalarımızda içten içe ruhumu kemiren o kaybetme korkusunun varlığını nasıl sakladıysam, bunu da sindiririm zannetmiştim...
    şimdi her sabah sıcak su termosuma daha fazla sarılıyorum, sanki bende birşeylerin sıcak kalması sende de kalıcağını sembolize eder gibi...
    ve daha fazla içime çekiyorum her gün soğuğu, belki hislerimi dondurur diye...

    kendimi kandırıyorum di mi...gidiceğini bilerek bu kadar yoğun hissetmem saçma belki.
    değil...

    gittiğinde her şey biticek mi zannediyorsun ? paylaştığımız tek şey 'zaman' mı?
    hayır kızgın ya da kırgın değilim sadece güçsüzüm...gördüğün gibi değilim, bunu söyleyemezdim de. ne diyebilirim ki sana ? senden haber alamadığım zamanlarda paranoyaklaştığımdan mı bahsediyim, abuk bir msj çektiğinde ilan-ı aşk etmişsin gibi sevindiğimi mi, sana gelmeden önce seni gördüğümde adımlarımın kuvvetlendiğini hissettiğimi mi,şimdi gitme mi demeliyim?

    şimdi gitme...bugün olmasın mesela.
    yarın da olmamalı, hem havalar da soğuk bak, ne güzel pek çok.
    ayın 21'i hiç olmasın, bu cumartesi de olmamalı sınav var.
    pazar da evdeyim, kendi başıma kaldığımda bölünüyorum bilirsin.
    ben sıcak tutarım hep,o sıcak su termosunu!
    en iyisi sen kal biraz daha...hem havalar da soğuk bak, üşümezsin...
    12 ...
  7. 249.
  8. hayatıma girip hayatımı mahvettiğin için, beni işimden gücümden çevremden soyutlamaya çalıştığın için, beni yaşarken öldürdüğün için, beni herkesten kıskandığın için, sevgime karşılık bana sevgi göstermediğin için, bana hiçbir zaman güvenmediğin için bu yazıyı sana yazdım. * *
    13 ...
  9. 250.
  10. artık sadece aynadaki yansımamda benim arkamdan nemli gözlerle bakacak olansın. aynı gerçeklikte kaybolamayacağız seninle, sanal eksenler bile kesiştiremeyecek doğrularımızı/doğruluklarımızı. senin bildiğin benim sınırımdan geçemeyecek, nefesinin buğusunu bile ulaştıramayacaksın bana, buhar olup uçacak gaibe doğru. ellerin uzanacak; ama değemeyecek. gözünü açtığında gördüğün ne ben olacağım, ne de sen olacaksın. sen... sen sadece... kaybolmuşsun.
    11 ...
  11. 251.
  12. 252.
  13. 253.
  14. bölünen bir ülkeydi gidişin
    esaret değil gölgesizlik;
    tutkunluk sadece mısralara
    bildiğim bir kaç notadan süzdüğüm sesin
    züppe bir güneşsin
    salak bir yakamoz
    romantik dakikalarca sevip sevişerek tükettiğimsin.
    sen ne dersen de
    inlemelerimde kaybolmaktı tek istediğin
    ve inleyişlerinde gözlerimi oymak
    yok öyle aşk denen dipsizlik
    yakışıksız iki cümleyle ıslatmak değil kuytu, tenha, ucube karanlığını
    boğulduğum terin değil, nefesin
    mezarlık gülleri kadarsın
    sevilmek zorunda kalan.
    ne sahibinin işine yarayan
    ne de koklayamayanının şehvetine ortak olan.

    hadi GÜL şimdi, bu kadarı yeter mi..
    11 ...
  15. 254.
  16. sessizlik...
    bitmek bilmeyen, kocaman bir sessizlik...
    içinde boğulduğum bir derya şimdi sessizliğin.
    o kadar derin ki gökkubbeyi göremiyorum. karanlık, ayın yansımasını suratıma yansıtmayacak kadar sardı bedenimi...son kabarcıklarım suyun yüzüne çıkıyor, öpüyorlar havayı.
    gerisi yok...
    10 ...
  17. 255.
  18. bundan önce yazdığım yüzlercesi gibi ve bundan sonra da yazacağım gibi. bu kadar farklı ve bu kadar dürüst olduğun için. seviyorum diye yalan söyleyecek kadar şerefsiz değil, sevmiyorum diye yalan söyleyecek kadar şerefli olduğun ve beni düşündüğün için. işte bu yüzden ömrümce sana yazacağım. ölene kadar...
    11 ...
  19. 256.
  20. biliyordum.
    en başından beri, sonunun böyle olacağını biliyordum.
    darbelere hiç dayanamadığını bile bile, darbelerimi sakınmadım.
    olmazdı, biliyordum.
    sen ve ben,
    aynı özneyi paylaşamayacak kadar başkaydık.
    "biz" diye bir şeyin olamayacağını anladım ben,
    sana da anlatmayı denedim,
    inanmadın.
    inanmanın en etkili yolunu seçtim,
    inancını yıkmak.
    başardım da.
    bir yalan söyledim sana,
    gerisi de geldi kendiliğinden.
    o kadar hazırdın ki bu sahte yenilgiye,
    sorgulamadan kabul ettin.
    nedenlerini, niçinlerini hiç bilmeden.
    sildin.
    ve bugün gördüm ki,
    zaten hiç gerçek olmamışsın, olmamışım.
    şimdi sıra bende.
    uykusuz geçen uzun bir gecenin ardından
    seninle ilgili yapacağım tek şey,
    silmek olacak.
    sadece silmek.
    10 ...
  21. 257.
  22. "insan ruhunun yarısını bulmuşken bir kalemde silemiyor..."

    ilk başıma geldiğinde hissettim ama inanmadım inanmak istemedim... Romanlarda yaşanan şeylere benziyordu ve bu nedenle gerçekçi gelmiyordu... yanlış teşhis üzerine alınan zaman da doz aşımına uğrayınca yapılacak bir şey de kalmadı zaten.. elim mahkum, elim kalbimde ruhumun yarısının gidişlerini seyrettim.. sanırım hiç hissetmedin.

    Beceremiyorum.
    "Benden çok şey bekleme" demene rağmen,
    Senin hayatının kıyısında dolaşmayı, beklentisiz olmayı, dar anlara/temaslara sığışmayı,
    sürgülü kapıları zorlamamayı beceremiyorum.
    Bana değer verdiğini ve saygı duyduğunu biliyorum.
    Bunun için de çok müteşekkirim.
    Ama yetmiyor.
    Daha fazlasına ihtiyaç duyduğum için utanıyor, kendime öfkeleniyor, kendimi ayıplıyorum ama nafile,
    denedim, kendime engel olamıyorum.
    Sen az bi gül, ben kahkaha atıyorum.
    Sen az üzül, içim sıkışıyor.
    Öptüğümde, elini sıktığımda, hatta sadece sana baktığımda veya telefonda sesini duyduğumda
    içimin titremesine ya da çoğu zaman burkulmasına mani olamıyorum.
    Başarında kocamsın gibi gurur duyuyorum.

    Kaç kez bana "....cim" dedin biliyorum.
    O gün gömleğinin içine fanila mı giydin biliyorum.
    Fanila boynunda, elim bende, dokunamamak işkence oluyor.
    Beni senden ayıran günleri teker teker saymadan duramıyorum.
    Günler sünüyor.
    Tam yokluğuna alışıyorum, pat geliyorsun.
    Geliyorsun, pat gidiyorsun.
    Hiç oyalanmıyorsun.
    Bana gidişin kalıyor.

    Ben bunun önüne geçmek istiyorum.
    Sarkacın ipini kesmek istiyorum.
    Yüzleşerek..Kabullenerek..Vazgeçerek..
    Kadın olarak istenmediğim, hayatında bana yer olmadığı gerçeğini özümseyerek.
    Sen bana çok güzellikler armağan ettin, hayatımı zenginleştirdin,
    bana gerçek ilgi, özen ve şefkati hak edebileceğimi yaşattın..Teşekkür ederim.
    Benim için çok kıymetlisin.
    Bu yüzden insan insana ilişkimizi korumak için son kez elimden geleni deneyeceğim,
    beceremezsem tümden gideceğim,
    Yeter ki çirkinlik olmasın, saçmalama olmasın. Ki olabilecek olanlar da çoktan oldu zaten...

    Fakat madem önüm çıkmaz sokak,
    Dayanaksız ümitlere bel bağlamak istemiyorum.zaman demene rağmen...
    Senden işitmediğim, sadece benim hayal ürünüm olan,
    Yani varolmayan bir vaadin ucunda sallantıda kalmak istemiyorum.
    Her seferinde yeni baştan ölüp, geri dirilmek istemiyorum.
    Senin her bakışında, her imanda aslında beni sevdiğinin, seninle bir geleceğimin olabileceğinin ipuçlarını aramayı, hatta belki de yaratmayı, uydurmayı istemiyorum artık.
    Gerçekte olanı değil de, zihnimde olmasını istediğim şeyi yaşamak istemiyorum.

    Gerçek şu ki, sen hayatımda zaten yoksun, olmak istemiyorsun.
    Seni mutlu eden neyse, nasıl bir yaşamsa onu yaşamanı, mutlu ve huzurlu olmanı diliyorum.
    Kararına saygı duyuyorum, seni anlıyorum ve yargılamıyorum.
    Bu yazdıklarımı duygu sömürüsü, beklenti ifadesi, talep, vs olarak görme.
    Sen de benim kararıma saygı duy sadece.
    Lütfen.

    Bana tutunma, azad et beni.
    Sen bana yoksan, benim sana olmamı isteme benden,
    "Orada dur ama yine de sev fakat ayarlı sev" deme,
    Becerebiliyorsan, dilinle "git" derken, gözlerinle "gel" deme.
    Bırak yas tutabileyim.
    Seni görmeye devam ederek zor ama yine de deneyeceğim duygularımı içimde göç ettirmeyi..
    Yardımcı ol bana.
    Arada gelgitlerim olursa, lütfen anlayış göster, zaman tanı..
    Ben senin kadar kararlı, mantıklı ve kontrollü değilim.
    Beceremezsem de bırak bu sefer gerçekten gideyim.
    izin ver.
    Bağışla.
    Üzgünüm.
    içimde seninle ilgili yaşadıklarımı bil istedim,
    Yüreğimin neden pes ettiğini, gittiğimde neden gittiğimi anla istedim.
    Dürüst olmak istedim.
    Seni seviyorum.
    Ama beni istemeyeni istemiyorum.
    Kendine çok iyi bak , sağlıcakla ve hoşça kal. . .

    13.07.07
    16 ...
  23. 258.
  24. benim için işinden izip alıp bana vakit ayırdığın için, beni havaalanında karşıladığın için, bana kendi elinle kahvaltı hazırladığın için, benimle yağmur altında bebek sahilinde elele yürüdüğün için, benimle taksimde deliler gibi içtiğin için, seni nasıl öpeceğimi düşünürken beni sokak ortasında öptüğün için, tenini tenimde hissettirdiğin için, hasta bir beşiktaşlı olmana rağmen benimle şükrü şaraçoğlu stadında Fenerbahçe- PSV maçını izlediğin için, bana değer verdiğin için bu yazıyı sana yazdım. bunları yüzüne söylemek isterdim * *
    11 ...
  25. 259.
  26. ben bu yazıyı sana yazdım ama sen hiç okuyamayacaksın biliyorum. zaten okuma da okursan benim için çok önemli olduğunu anlayıp geri döneceksin. dönme de zaten. her geri dönüş gidişleri daha kötü yapıyor.

    ankara ya geldiğim gün ilk gelişim ve senin bana ankara yı gezdirişini hatırladım. ne de güzel geçmişti o sonbahar. yaprakların rengi , rüzgarın esişi vesaire. ankara güzeldi ama senleyken kardeşim kadar yakınımlayken güzeldi. bunu anlamak birkaç yılımı aldı. şimdi ise ankara benim için...

    ankara ya geldim soğuk bir sonbahar günü. ne sonbahar ama kıçımı donduracak dudak uçuklatacak kadar. seni aradım ben burdayım diye. oysa ki niye söylüyorsam aylar önce biliyordun zaten. aylar önce çok görüşemeyeceğimizi bildiğim kadar. sınavını biliyordum stresini paylaşıyordum ondan dolayı amacım ayak bağı olmak değildi zaten. aradım seni görüşelim derken aslında istemiyordun. anlamamazlıktan geldim iki saat görmek için. hiç aklımdan çıkmıyor şu telefon konuşması be...

    -görüşücez dimi?
    -ya görüşmek güzel olur seni çok özlediğimi biliosun
    -evet öğlen yemeğine çıkalım?
    -ya evet de ben oraya gelemem
    -ben gelirim? tam olarak nerdesin?
    -sen buraları bilmiyosun nası gelceksin?
    -ya tarfi et taksi tutarım
    -kacak iki hafta sonra gelcem zaten

    anlar...

    evet işte iki hafta geçer sınav biter ve istanbul a gelir. buluşur ve iki saat sadece takılınır. iki saat boyunca eskisinden daha sıkıdır , daha sıcaktır. az zaman vardır ve sözleşilir güzel bir gün kahvaltı için. kardeş gibi can gibi arkadaşın genelde yaptığı gibi buluşmasak olur mu? diye ertesi gün mesaj atar. yarın aradığında;

    -nerdesin?
    -çapada sen?
    -işte biz öyle bir gezelim dedik

    işte öyle bir gezelim.
    meali: her zaman ki gibi seni sallıyorum. boş olduğum bir zamana denk gelirsen görüşürüz.

    (bkz: her zaman ki gibi)

    işte 10 yılın son damlası. bana hep uzaklığı söylerdin hep beraber okusaydık derdik üniversiteyi. ankara da otel odasında tek başıma kaldığımda sadece benden 15 dakika uzaklıktaydın ve gelmedin. sormadın aramadın. bana sevdirdiğin ankara dan bu kadar çok nefret etmemi sağladın. hep önceki sorunlarda alttan alan kişi olduğun için borçluydum sana ama artık diyetini ödedim ödettirdin.
    keşke gelmeseydin istanbul a keşke hiç gelmeseydin. keşke geldim derken aslında gitmeseydin.

    dedim ya bu yazıyı hiç okumayacaksın okuma da zaten. çünkü bir şey öldürmezse daha güçlü yapar ya ne yazık ki içimde bitikliğini artık kapatamazsın ne yaparsan yapsan da.
    17 ...
  27. 260.
  28. 261.
  29. yaşıyor ve bir yerlerde varlığımı duyumsuyor musun?

    ben şehrine kalbimi bırakıp sensiz gitmeleri özledim. *
    12 ...
  30. 262.
  31. ben bu yazıyı sana yazdım... sen de benden sual edecek olursan hamdolsun iyiyim. sarı kız minik buzağıyı sütten kesti. kuzularla oğlaklar oynaşıp duruyor. soranlara selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. kestane kebap yer, acele cevap beklerim. bana sık sık mektup yaz.
    11 ...
  32. 263.
  33. yine sana yazıyorum da. tık yok yani. yıllardır, parmaklarım, kah nokia tuşlarının şeklini aldı, kah klavye tuşlarına benzedi. parmaklarım kare şeklinde dolaşmaya başladım. ayıptır be. kalemle yazayım da belki normal parmak şeklini alır. yine sana yazdım söz verdiğim gibi. kıyağımı unutma.
    13 ...
  34. 264.
  35. biraz geç kalmasaymışız birbirimize keşke... bana bir adım erken gelseymişsin, insanlar güvenini bu kadar kırmamışken, aldatılmadan önce mesela.. yalanla tanışmadan önce... sevmeyi unutmamışken henüz çalıverseydin kapımı... seni delice sevebileceğim için, el üstünde tutabileceğim için, uyurken seni izlemekten aldığım büyük haz için, gözlerine bakmaktan büyük mutluluk duyduğum için, geldiğinde getirdiğin huzur için, gittiğinde dolmayan boşluğun için, beraber çok güzel anlar yaşadığımız için sana çok teşekkür ederim. hislerime bir tek senin karşılık vereceğine inandığım için seninleyim. benim sevgime layık olan sensin, yanında rahat uyur yorduğun bedenim. dinlenir ruhum. bu şekilde olmasaydı keşke demek kolay, önemli olan zoru başarmak. bu zorlu yolda benimle birlikte yürüdüğün için ben bu yazıyı sana yazdım. hak ettiğim ve beni hak edensin. seni seviyorum.
    11 ...
  36. 265.
  37. evet, mahalle kasabım yaşar bey. ben bu yazıyı sana yazdım. beni "naber yengecim" falan filan diye lafa tutarak, kıymaya yağ doldurduğunu fark etmedim sanma. zaten bütün gün sinek avlıyorsun. müşteri yokluğundan, kapının önünde dikilip gelip geçen arabaları seyrediyorsun. kıymetimi bil. kafanı kıyma makinesinden kaldır da uludağ sözlük oku biraz. hemen arabaları seyretmek için dikilme. kurban bayramına az kaldı. bak ben nasıl geçiyorum senin dükkanın önünden gerine gerine.
    13 ...
  38. 266.
  39. Bir masalın içinden çıkıp gelmişti. Belli ki gözleri görmekten, ayakları yürümekten, kolları tutunmaktan, kalbi kırılmaktan ve umudu savaşmaktan ağrıyordu adamın. Teni koklanmıştı, epey hırpalanmıştı, ruhtan arınmış bedenler üstünde hüküm sürmekten de oldukça sıkılmıştı. Kanmıştı aslında.. kandırılmıştı.. gerçek diye verilen sahte sevgilere karşılık, sahte diye gerçek sevgiler sunmuş, içindeki boşluğa bakınca büyüklüğünden korkmuştu.

    Ağlamakla karışık gülen, sertle karışık yumuşak, hüzünle karışık coşkulu, acıyla karışık acımasız, doluyla karışık boş bakışları vardı. Hep dalmış gibi, boş vermiş gibi, güvensiz ve donmuş bakışlarla buz keserdi yüzü.

    ---Şiir gibiydi gözleri; keskin, siyah... silah gibiydi sanki---

    Masaldan kovulmuş muydu? terk mi etmişti? hiç anlatmadı.. Belki kendi bile anlamamıştı. Uzun süre hayata yer kabuğunun altından ürkek olduğunu belli etmemek için sert bir mizaçla baktı, yaraları kabuk bağlamadı oysa, kaçtıkça yakalandı, yakalandıkça kanadı... Kabuğundan dışarı çıksa çürüyecekmiş gibi hissetti, yanıldı...
    Ben ona, kabuğunun onu çürüttüğünü, daha çok yıprattığını söyleyecek kadar cesur olamadım, hazır değildi.. Hazır olduğunda ben yanında değildim.. Böyle uzadı gitti.

    Bir kitabın sayfaları arasından kopup gelmişti! Yemin ederim!
    Kendine verdiği cezanın süresi dolmadan dönmeyecekti ait olduğu masala ve yeniden hiçbir masala kahraman olmayacaktı. Sanki yemin etmişti.

    Hayatı insanlara, duygularını manastıra, gözlerini kendine saklamıştı. Gerçeğin bu kadar farkındayken gerçeklerden uzak olabilir miydi?
    Yoksa gerçekle sahteyi ayırt etmedeki ustalığı mı mutsuz ediyordu onu..

    Bir gün bir kitap bıraktı gitti. Sayfaları bomboştu! Yazısız! imzasız! Yazarsız! Bomboş! kitap ama... boş... sayfaları... yazısız...
    Gözyaşları kurumuştu üstünde, bir emanet gibi sakladım, dokunmadan kokladım. Acıydı kokusu, hüzünlüydü...

    Kitap gibi, ben o'na dokunmaya hiç kıyamadım. Kendimi kanatırcasına hırpaladım, ama ben ona hiç dokunmadım... kanar... diye... yaraları...
    Siyah... gözleri... silah olur... diye...

    Şimdi artık söylenmemiş sözlerin ağırlığını sırtımdan derin bir nefes alarak atıyorum. Hiçbir zaman söylenmemiş söylenmeyecek sözleri yutkunuyor susuyor susuyor susuyorum.

    Özel bir kahraman asla unutulmayacak izler bırakandır. Ortada bir masal olsa da, olmasa da...

    * *

    edit: insan duygularına laf yetiştirmeyi yazarlık sanan tüm çakallara sesleniyorum. yazı works olarak yazılmış ve buraya daha sonra aktarılmıştır.
    11 ...
  40. 267.
  41. seni cok ozledim , kucuk kizim. ablan ve baban da cok ozledi. hic aramizda olmamana ragmen , nasil bir sevgi yeserttin ki icimizde de seni bu denli sevdik? senin ismin diye dusundugumuz ismi duyunca aglama krizlerine giriyorum hâlâ annem. sen de beni ozluyor musun?
    10 ...
  42. 268.
  43. 269.
  44. ben gözlerimle gülmüyordum aslında, sadece gözlerimin içinde sen vardın.
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük