Uykusuzluğun yitikliğinde...
Sabaha, sabahın kendisine, sabaha karşı olmak zorunda değil. Güneşin ilk ışıklarını imzaladım, flaşların gözünü aldığı bir hollywood ünlüsü gibi. Kendi içimde bir o kadar popülerim. Ya dışımda?
Dışımda iki yüzlü değilim, binlerce yüzüm var benim birbirinden habersiz. Üstümde ise derin bir sigara kokusu. Hafif bir karanfil eşliğinde -djarum black- dans ediyor.
Mavi dumanların arasından küçükken bana sonsuzmuş gibi gelen göğe bakıyorum. Gök de bana bakıp boktan hayatın en az bir o kadar boktan yeni gününe "günaydın," diyor.
Halbuki hiç uyumadım ve ben bu yazıyı sabaha yazdım. Asıl sana "günaydın!" Sabahın bütün ümitlerine günaydın, ümidi üstünde bir hırka gibi taşıyan bütün kurgulara günaydın, 5. Günün şafağına günaydın.
Ben bu yazıyı sabaha yazdım; ancak gönlümdeki şarkı geceye ait. Rakının süslediği masaların gecesine ait. belki de birkaç biranın, mutlu eden manzaraya karşı...
"...Bir ince pusudayım
Bu gece zehir zemberek
Bir yolun sonundayım
Sessizce tükenerek..."