amuğa koduklarım tuzu uzatın lan, demek isterdim uzunca bir masada, tıpkı filmlerdeki gibi aristokrat bir aileyle oturup, çenemizin altında kumaş peçetelerle yemek yerken. garsonları masaya çıkarır, siz burada yiyin derdim. ev sahibesini de mutfağa yollardım. ayrıca bu ev sahibesine salaklık yaptığında türlü cezalar verirdim. misal hizmetçinin sırtına kese yapmak...
o değilde an itibariyle saat kaç lan harbiden he. bak telefon kullanmıyorum, o yüzden bakabileceğim saat yok, yani ihtiyacım da yok aslında saatin kaç olduğuna ama ama sı var. bu ne lan.
benim dünyaya gelmemi sağladın, yetmedi hayatta kalmamı sağladın, karnımı doyurdun, hem sevdin, hem kızdın. hayatta beni ilk seven oldun ve hiç durmadan yine seven sensin.
emeğini de esirgemedin, sevgini de.
ve bir de sen kadın,
sana da teşekkür ederim.
sevdin beni, çok sevdin hem de. diğer kadın olmasa bir de sen vardın, sen oldun yanımda. en zor anlarımda elimi tuttun. benim için de ağladın belki. derdime ortak sevincime eş oldun.
insan dediğin garip... Büyüdükçe ne çok şey değişiyor, ne çok duygu... tesadüfen elime 10 sene önce yazılmış mektuplar geçti de sanki o mektupların yazıldığı kişi ben değilim... sanki o masum aşkı yaşayan da ben değilim... hayat bizi ne kadar da tedbirli yapıyor... iyi bir şey mi bu? Bilmiyorum ama galiba değil...
güçlü olmak; herkesten tekme yiyip, tokat yiyip ayakta kalmaksa ben yoruldum güçlü olmaktan.. zayıf ve güçsüz olmak istiyorum artık. "tekme atarsam yıkılır, tokat atarsam kırılır" diye düşünülsün hakkımda, dokunulmasın kırılganlığıma..