Sen gecenin bir köründe ölümüne uykusuzken gözlerin kapalı bir şekilde Sıkaypta "konuşalım biraz daha, arada gözümü açıp sana bakarım." diyorsun ya; ben nasıl sana aşık olmam?
kedileri sev yeter ki. ben sana yalan da söylerim, akşam uyursun. soğukta nefesin kesilir, örtün, üşüme diye söylüyorum. bedenimi bir örtü yaptım örtündüm. sana bakamam, gözlerim yok sende, varsın ama. git başımdan, git başımdan, git başımdan. soğudu, beni duyma diye fısıldıyorum. ellerim buz kesti, yerim senin yerindi. bıraktım seni de o boşluğa, benimle çürüdün sen de benimle oldun yeteri kadar benimdin benimleydin ben de biliyorum ben de biliyorum. soğudu, parkamı örttüm üzerime. kar daha başlamadı, üşü, örtün diye söyledim
Zaman durmamıştı ama Egemen durmuştu. Öylece donup kaldı. Kıpırdasa sanki parçalara ayrılacak gibiydi. Tuzla buz olsa toplayabilir miydi kimseler yerden parçalarını?
"Öyle... Öyle denir mi Necla?" dedi dudakları titreyerek. Nefesi kesilsin istedi ilk defa. Oracıkta ölse umurunda olmazdı. Necla'nın gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı.
"Bir insana, bir adama ben başkasını seviyorum denir mi Necla?"
Aslında aynıydık. Gece mi daha kapsayıcıdır yoksa gündüz mü?
Aslında bu soruya verilecek cevap kazananı da belirleyecekti ama kazanan olmadı.
Hep kaybettik...
Farklıydın herkesten ama herkes gibisin şimdi.
Yine de özelsin.
beni aramadığın süre neredeyse 2 ay olacak...
bu 2 ay neler oldu fikrin bile yoktur.
merak ediyorum; başını yastığa koyunca rahat uyuyabiliyor musun? aslında cevabı biliyorum.
evet rahat rahat uyuyorsundur...
şu son 1 yıl içinde olan onca şeye rağmen, senden kopmamak için harcadığım onca çabaya, içime attığım onca haksızlığa rağmen sen beni hiçe sayabildin işte...
hani vardır ya; bilgisayarında bazı programlar vardır. açmak istersin ama bir türlü açılmaz, inatla beklersin açılacak diye ama bir türlü açılmaz. işte öyle bir program gibisin. açılmamakla kalmıyorsun, bilgisayarımı da kasıyorsun. hiç açılmayacak bir programı bilgisayarda tutmak ne kadar akıllıca bilmiyorum...
düşünüyorum; son dönemlerde ki o ani öfke patlamalarının aslında benimle hiç ilgisi yoktu değil mi? kimbilir kim seni sinirlendiriyordu da sen zehirli sözlerle benim canımı yakıyordun, hesabı bana kesiyordun.
ben bağışıklık sistemimi güçlü tutmak için yurtdışında satılan bir vitamin ilacını sana söylediğimde bana alacağını, getireceğini ya da kargoyla göndereceğini ummuştum. ilaç dediğim şey, 2 dolarlık basit bir vitamin ama burada satılmıyor. satılsaydı zaten senden istemezdim. yurtdışına sık çıkan biri olarak onu bana almaman çok acımasızca değil mi? ben sana onca yıl boyunca her şekilde destek olurken hiç hesap kitap yapmamıştım. hatta senin bir derdine derman oldum diye mutlu bile oluyordum aklımca...bir de şimdi yaşadığım şeye, daha doğrusu bana yaşattığın şeye bak...
ya insan bırak sevdiğim kadın dediği birini, sadece selamlaştığı birine bile, ihtiyacı var diye o vitamini alırdı, gönderirdi. bu konunun nasıl içime işlediğini, nasıl hazmedemediğimi kelimelerle anlatamıyorum. bu 2 ay içinde yaşadıklarımı zaten kelimeler dökemem...
sanırım, senin elinde bir sigaraydım. efkarlıyken içtin, içtin,yere attın. yetmedi, bir de üzerime basıp şu klişe ayak hareketiyle ezdin.
senin yalanların dolanların ayrı bir konu da vicdan denilen şey var bambaşka bir şey...her şey aklıma gelirdi de bana karşı vicdansızlık yapacağın aklıma gelmezdi.
hala kabullenmekte zorlanıyorum. sana hep iyiliği dokunmuş birini harcamak bu kadar kolay olabilir mi? sen insanları nasıl, ne gözle görüyorsun?
ben nerede yanlış yaptım? çok değer vermekle mi? hep destek olmakla mı? yoksa sana inanmakla mı?
belki de hepsi...belki de tüm bunlar benim yanlışım...
Kentte yağmur günlerdir durmak bilmiyordu. Sular her zamanki gibi yokuş aşağı akıyordu. Küçük çocuklar camdan dışarı bakıyordu. Arap bacı ölmüştü. Ali, Ayşe’yi seviyordu ama bu bambaşka bir hikayeydi.
Öylesine bir salonda, öylesine bir mağazadan alınmış öylesine bir koltukta, öylesine iki insan yan yana oturuyordu. Bu öylesine iki insan, Nalan ile Bahtiyar, birbirlerini ölesiye seviyordu. Ne Nalan eskiden olduğu gibi başını Bahtiyar’ın dizlerine koyup koltuğa uzanmış, ne de Bahtiyar eskiden olduğu gibi başını dizine koyup koltuğa uzanmış Nalan’ın saçlarını okşuyordu.
kızım bak benle sen olmaz niye anlamiyorsun ben senin inandigin şeylere inan-mi-yorum beni kaliplara sokup şekillendiremezsin özgür bir bireyim istedigim gibi yasamak istiyorum bugun hoşuma giden bir şapkayi takiyorum diye onla anlaşma imzalamak zorunda degilim ve kimse degil.Anliyorsun degil mi?