ben sana uzun, uzun bakınca kararır etraf. kokunu içime çekerim, gözlerim yakamoz olur üstünde
bütün varlıklar da yıldızlar kadar uzak olur.
bir yoklukta, bir yakamoz ve bir deniz
sadece biziz. yosun kokusu da olacaksa gözlerinin ferindeki yeşilden bilirim.
sen bu gece deniz kokuyorsan, ben bir deniz kıyısına gitmeliyim
denizle konuşmalıyım. getirdiği her dalgaya esintiye seni sormalıyım.
martılar varya! onlara adını söylemeliyim tanırlar seni böylece
ve kokunu getirirler bana. sen demek deniz kokuyorsun bu akşam, hayır !
bundan böyle deniz sen gibi kokuyor olacak cancağızım.
Benim hayatımı yargılamadan önce...
Benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan,
sokaklardan, dağ ve ovalardan geç .
Hüznü, acıyı ve neşeyi tad.
Benim geçtiğim senelerden geç,
benim takıldığım taşlara takıl.
Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git.
Benim gittiğim gibi !!!
nezaketen sorulan soru gibiydi benim olman, kendimce çok istediğim ama konuşmama fırsat vermeden cevabını zaten bildiğin.. birden bire senle dolup, senle süslendiğim günler ne çabuk geçiverdi. çocukluğuma denk geldin aşk, küçüktüm, deneyimsizdim, fazlasıyla aşıktım. birgün biteceğini biliyordum tabi ki bu yüzden yaşayamadım seni. keşke diyorum keşke doğru zamanda olsaydın doğru insan..
Gelmedin, gelemedin belkide... Bu şarkı* bu gece bambaşka bir anlama büründü bende. Bana yaşattıkların için teşekkürler, yaşatamadıkların için üzüntüler...
rüya gibi başladı, film gibi devam etti, her güzel şey gibi bitti.. yanlış olan neydi, zaman mı, yer mi yoksa baştan aşağı biz mi? hiç bilemedik, hiç beceremedik sevmeyi.. konuşmayı beceremedik, bir o kadar susmayı da.. ne inadımız bitti, ne gururumuz.. biz mi iki koca kalbi kırdık ve gitti.. anlatamadık birbirimize ya da anlayamadık birbirimizi.. soğuk ellerin, ateş gibi dudakların vardı bildiğim ve şimdi yadımda kalan..öyle bir boşluk bıraktın ki giderken bir daha ne ben olabildim, ne kendime yeni bir kimlik bulabildim, kalan boşluğa dolduracak bir şey bulamadıkça da...
"Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun! Ben Mükemmel değilim ve olmak zorunda da değilim! Parmağın ile beni işaret etmeden önce, ellerinin temiz olduğundan emin ol!..." Bob Marley
aşka inancım kalmadığında gelmişti bana. aşka değilde insanlara inanmamışım ben bunu öğrenmiştim onunla. onu sevmediğimi biliyordu ama zamanla seveceğimi de biliyordu. çaba,sabır,sevgi ve inançla olacaktı herşey ama aşkın sonsuzluğuna inanan o adam ona yakışmayan bir şekilde vazgeçti sevgisinden. kırgınlığım var ama üzülmedim. hakettiği mutluluğu umarım bulmuştur. çünkü ben buldum.
"insanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler ;
Gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.." demiş özdemir asaf.
ben, gelmesiyle yalnızlığımı dağıtanları sevmem. ben, gitmesiyle beni yalnız bırakana aşık da olmam. ben ne halt ederim onu da bilmem. ama şu halim hiç hoşuma gitmiyor. sanırım ben, gelip-gelmediği belli olmayan insanları düşünüyorum böyle..
bugün çok da yazdım böyle..
eğer o olan insanı düşünmezsem, düşünmeme kararı alırsam, düşünmem. ama bu sefer düşünmem gerektiğini de ya anlamam ya da anlayınca geri dönmesi zor olur. ne diyorum ben ya? o'na yazdığım bir şey olmalıydı bu başlığa göre, ama ben ona yazmaktan kaçıyorum zaten. bu yüzden bugün sabahtan beri sözlükte dolanıp duruyorum. geldiğim başlığa bak.. tı...tı..
senin zamanlarında yaşamayı ne de çok isterdim..
her geçen gün anlıyorum ki,
2000'li yıllar bana göre değil. 60lı, 70li yıllarda olmak varmış..
o zamanların her şeyi bana güzel gelir.
en başta sen o zamanlardaydın ya!
ne kaybederdim ki şu milenyumlarda olmasam?
-hiç, hiçbir şey şüphesiz. adım kadar eminim buna.
karşılaşırdık belki sen istanbul sokaklarında dolaşırken ,
elinde tıpkı o sigaranı tutarkenki umursamazlık akarken,
yağmurlu bir havada ama. güneşli olmasın.
ve belki, zuhal'in bile olurdum senin ben.
on üç tane mektubun * gelirdi bana sonra, ankara'dan yazardın sen bana, zuhal'ine, istanbul'dan alırdım da ben , okurdum hepsini , virgülüne kadar ezberleyerek hepsini ama hepsini..
el yazına da aşık olurdum tabi, senden geliyor ya hepsi.
sana değil de ,
belki de iç dünyana aşık olmuşumdur ben..
o içinden, kafandan değil , ellerinden değil de, kalbinden dökülen satırlar için zuhal'in olmak belki de.
ah işte hayal kurmak böyle bir şey!
keşke'ler hiç bitmez bende.
geçmişe özlem hele hiç..
önce heyecan çürür. şu insanın içini kıpır kıpır eden türdeki tatlı heyecan. sonra endişe başlar, huzursuz, durduk yere ve daha çok kahvaltı sonraları gelen pis bir heyecan ne yana bakacağını şaşırtan ve ayaklarını birbirine karıştıran türde.
beni sevmediği için üzüntü duyduğum bir tane insan var. keşke bu şarkıyı* ona söyleyebilseydim. söylemek derken ismini söylemek. onun elleri ne kadar güzelse benim kalbim de o kadar sınırda. vazgeçmekle ilgili bir sınır değil ama kapılıp gitmekle hayli ilgili. bugün o ellerle tanışmamın bilmem ki kaçıncı günü. bazı hesapları yapmaya matematik izin vermiyor ve o nereden gelmiyor yani şimdi nerede. ben oralarda olamıyorum hiç. beni iki satır anlasaydı insanların beyinlerine gasp yasak bile olurdu. çaldığım tek bir şey yok hayatından, insan ki buna üzülebiliyor. insan çok sık üzülüyor bazen de özlüyor. ona bunu söylemiştim. zaman ne fena. onu gözlerinden öpen var benim gözyaşım çok uzak. mutluluk hangisi değil kesin cevaplardı. öyle bir cümle kurardı ki onun üzerine beş gün konuşmasa bile olurdu. çünkü kafama kazınmış cümleleri var. ara ara kullanıyorum, o oluyorum. mutluluğu pek bilmiyorum ama huzur var. huzur kapıların önünde. öyle gelmekle gitmek arasında kalmış, davet bekliyor biraz da çünkü alışmış. bazı alışkanlıklar çok hasta ruhlu. mesela onu düşünmek onlardan biri, onu düşünürken aklıma onu düşünen insanların gelmesi daha da hastalıklı. keşke onu gerçekten tanıyabilseydik bütün düşünenleri olarak ama maalesef hayat gizli saklı yaşamalara çok müsait.
altı yıl ankara, on iki yıl izmir, altı yıl ankara. hayatımın en engebeli yolunu çoktan geçmiş olmayı dilerdim. yirmi yedi olmadan saçlarımı kısacık kestireceğim ve o kadını gelinlikle görene kadar bazı şeyleri unutacağım. aynı zamanlara tekabül edeceğine dair bir his var içimde. içimde bir his daha var ama onu paylaşmam çok yersiz. zaten onun his oluşu ihtimalle ilgili değil. ne diyordum, akıp gidecek zaman; onun yaptığı gibi yok olacak.