jo en sevdiğim dostum..
7 yaşında iken çocukların elinde eziyet gören yavru bir köpek gördüm, ilgiye şevkate ihtiyacı vardı.. onu ordan alıp çıkardım bütün sevgimi dostluğumu ona verdim 1.5 yıl boyunca en iyi dostum oldu okuldan her geldiğimde bahçenin kapısında karşılardı beni görür görmez deliler gibi tur atardı etrafımda zıplardı sürekli hadi oynayalım diye.. çantamı evin önüne koyar koşmaya başlardım kovalardı beni taki balkona çıkana kadar, jo balkona çıkmazdı inmemi bekler ben inmedikce sinirlenir atrafında dolanır zıplar havlardı, en yakın dostumdu ta ki bir sabah uyandığımda birinin onu zehirlediğini öğrendiğimde ölüm gerçeği ile tanıştığım o kış gününe kadar. gözlerimin önünde ölüşünü izlemiştim malesef yapabilecek hiç birşey yoktu.. bana o son bakışları beni görünce ayağa kalkma çabaları hala gözlerimin önünden gitmez..
Aradan 14 sene geçti hala aklıma gelince boğazıma birşey takılır.. ondan sonra hiç köpeğim olmadı hiçbir köpeği sevemedim artık..
ben bu satırları yazarken sen çok uzaklarda ehö. ehö. ehem şey, evet; herkes kedisine bir şeyler yazmış benim neyim eksik diye düşündüm benimde köpeğim var neden ona yazmıyayım demi?
evet arwen' geldiğin günden beri sinir katsayımız çift haneli rakamları zorluyor hayvan sevgimizi gözden geçiriyoruz sayende, ayrıca halen merak ediyoruz korumakla yükümlü olduğun atölyeye hırsız girerken sen neredeydin, toplasan yüz metrekare tek göz dükkanda elin adamını nasıl farketmedin hımm? ve neden yemek seçiyorsun, neden sabah ezanında mahalleyi ayağa kaldırıyor yediğin onca sopaya rağmen sabah sabah anırıyorsun anlamıyoruz. daha dur bitmedi! bir köpek iki senede tuvalet alışkanlığı edinemez mi hem bu kadar mı yüzsüzlük olur, köpek dediğin hiç parkın ortasına tuvaletini yapıp sahibini mahallenin hanımefendilerine rezil eder mi?
son olarak hangi köpeğin arkasına bakarak yürüme alışkanlığı vardır, böyle bir şey olabilir mi? bu yüzden önünde duran arabanın tamponuna kafanı nasıl vurduğunu hatırlıyor musun? eminim hatırlamıyorsun ama ben yinede yazıp rezil edeyim istedim seni. şimdilik bu kadar bu sana bir uyarıydı. adi seni.
bakışlarını özledim adamım. 'derdin bu olsun takma amına koyyim ben yanındayım işte' diyen gözlerini, ağzıma yüzüme dolan tüylerinin beni ısıtışını özledim. şimdi başka bi hatun var, tanısan sen de severdin. var dediğim, vardı. yedi düvelimi siktiği için kızardın ama eminim en az ben kadar severdin. arada onun fotolara takılıyorum, sonra senin videolarına. sonra yatmaya yelteniyorum, sanki yorganı açınca ikinizi bulucam uyurken, aranıza sokulup size eşlik edicem. yokluğu çok pis hissediyorum adamım. hiçliği, piçliği.
senden ayrılalı tam 3 yıl oldu ateş'im... o harika günlerim hep aklımda. sabah uyandırma servisi gibi dakik oluşların, mama kabını burnunla ite ite getirip bitti dercesine kafayı yana eip bakışların... oyun sırasında ortalığı yıkmanı, hızına asla yetişemeyişlerimi, o siyah dişiyi sürekli tenhaya çekme çabalarını, 2 gün ortadan kaybolup ardında 3 yavruyla eve dönüşünü... herşeyinle özleniyorsun çaki kılıklı manyağım, deli fişeğim. anne seni özledi...
Giden ve bir daha da asla gelemeyecek olan...hatta aslında benim bile olmayan bir köpeğe yazdım... Badem... Bebeğim... Babam seni sokakta bulup evimize getirmişti... Bahçeli evimizde sana bir de yuva yapmıştık. Ama sen bir ev köpeği olduğun için zırp pırt içeri dalar, kucağıma atlardın. Evde seni herkes severdi. Ama tüylerin dökülüyordu. O nedenle annem seni asla ev içine almıyordu. Bazen yalvar yakar seni içeri alırdım. Yere koca bir örtü sererdim. içine bir leğen ve eski bir yastık koyar, seni de üzerine yatırırdım... Hiç kalkmadan saatlerce kalırdın... Çünkü dışarda karanlıkta kalmaktansa, saatlerce orada kalmaya razıydın... Yağmurlu havalarda geceleri dakikalarca kapımızı tekmelerdin, havlardın, beni içeri al der gibi... Sabaha kadar kapının önünde yatardın... Ama alamazdım seni içeri... Bir gün annem seni istemedi. Evin her yerinden senin tüyün çıkıyordu. ya o ya ben dedi... Ona göre, köek giren eve melek girmezdi... Mecburen annemi seçtik. Gittiğin gün hepimiz ağladık... Yokluğuna alışamadık... Babam seni bir arkadaşına verdi. Adam adını tarçın koydu... Sen artık onundun galiba. Abim ara sıra seni eve getirirdi. Eskisi gibi uçarak kucağıma atladın ama sonra geri gittin. Bahçeye inemiyorum artık. Çünkü orada o kadar çok anımız var ki... Seni verdiğimiz adam, yolda seni gezdirirken, asıl sahibin görmüş... Seni almış... Fransa'da yaşayan bire gurbetçiye aitmişsin sen... Adın da lucy imiş... Yağmur ve şimşek fobin varmış... Korkunca evden kaçarmışsın.... Seni hala cok özlüyorum... Gece gece bu satırları yazıyorum telefondan... Gözyaşlarım telefonumun ekranını ıslatıyor... Sen ne iyi huylu sıcacık bir dosttun... Badem gel kıjım deyince uçarak kollarıma atılırdın... Tarçınken de.. Lucy iken de...sen en iyi dosttun...
Aylar sonra gelen edit: badem'i yani lucy'i sahibi bulduktan aylar sonra annemle bir marketten alışveriş çıkışı, marketin önündeki ilan panosunda! Evet badem'in bir resmi ve altında da aranıyor yazısı! Ve bir de telefon numarası! Yine evden kaçmış şapşik köpek yav :) anneme hemen lafımı yapıştırdım:
-anne eğer badem'i tekrar bulursam ve yine ya badem ya ben dersen, bu kez badem'i seçeceğim, sen gideceksin!
evet arwen' gitgide suyun ısınıyor, seni kapının önüne hiç koyamazmışız gibi kendinden emin hallerin, şu yerli turist havaların yok mu? zivanadan çıkarmak üzeresin bizi haberin olsun! sen böyle salağa yatmaya devam et; dur tasmanı çözeyimde gez biraz on dakika diye saldım seni 2.5 saat' sonra evin yolunu anca bulabildin! yok hani nereye gittin, kimlere takıldın? peşinden iki mahalle dolandım aradım bulamadım, ajan mısın nesin, ne biçim köpeksin sen? az köpekliğini bil, şüphelenmeye başladım. o yağmurda bütün köpekler evinde otururken paşa paşa ne diye kaybolursun ortalıktan, o tiple kimse bakmazda sana kır kıçını otur bir daha kaçma öyle evladım aaa!
seni izmirden mersine kadar bir kutunun içinde şoförün hemen yanında kardeşinle koyun koyuna getirdiler. barınaktan henüz 38 günlükken çıktın ve kucağıma geldiğin ilk an mersine güneş yeni doğuyordu. sen dünyadaki 39uncu gününe gözlerini kucağımda açtın. göğsüme yattın ve ben seni bir bebek gibi özenle tutup, tüm gün temmuz sıcağında kavrulsam da göğsümden bir an bile kaldırmadım. annenden ayırdığım için özür diledim senden her gün. ben de o yaz annemden sonsuza dek ayrılma korkusuyla yaşıyorduk çünkü. annem hastanede tedavi görüyorken teyzemin hediyesi olarak para karşılığında geldin sen. lucky'im. oğlum. kendimi hiç affetmedim ben. nolur sen affet ama.
şanslı olacaktın sen minik köpeğim. bu yüzden koydum ismini. ben ders çalışırken masamın üstünde gezinip sabahları seni öpüp koklayarak geçirdiğim her an ikimiz de çok şanslı olacaktık çünkü. izmir arabası otogara girdiği an koşup kutuyu açtığımda iki minik köpek baktı gözlerime zeytin zeytin. o kadar kırılgan görünüyordun ki. hemen seni aldım kucağıma. çığlıklarıma bütün otogar toplanmıştı başımıza. hatırlıyorsundur sen de. kardeşini de kuzenim aldı kucağına ve eve gidene kadar isimlerinizi bulmaya çalıştık. biliyorum sen de annemi çok sevdin. ben kuru mamaları yemeye zorlarken seni o hasta yatağından kalkıp senin yiyebileceğin bir mama yapıp yedirmişti. henüz yürüyemiyordun bile. ama o yaz öyle hızlı büyüdün öyle hızlı koştun ki. üstelik kardeşin gibi yaramaz değildin. hep göğsümde uyudun. kardeşin balkonun kenarındaki dolabın altına sıkışıp orada uyurken sen hep bana sadakatini gösterdin boynumda alıp verdiğin nefesinle.
yanıma yaklaşan erkekleri koklayıp minicik dişlerinle şortlarını kemirip durdun hep. bana o kadar sahip çıktın ki. ağladığımda kucağıma oturup gözlerime baktın dakikalarca. konuştuklarımı anlar gibi boynunu büküp, gözlerini kırpıyordun bazen de. ama bir süre sonra seni kardeşinden de ayırdım ben. siz ayrılırken bir daha görüşemeyeceğinizi yemin ederim biz de bilmiyorduk oğlum.
gözyaşım dinerse devam etmeye çalışacağım yazıma.
yaz her şeyiyle eğlenceli geçti ikimiz içinde. ben her gün beslenmenle, eğitiminle, yaşam tarzın, yeteneklerinle ilgili o kadar çok makale okudum ki. o kadar çok veterinerle konuştum o kadar özen gösterdim ki. ama yetmedi lucky bu. harçlığım o zaman sana mama almaya bile yetmiyordu. hep en ucuz mamaları alabildim. miniciktin sen de. evde çişini tutamıyordun bir türlü. batırıyordun her tarafı. annem görmeden kaç kez yer sildim sen gördün. kardeşim astım diye doktor evdeki köpeği gönderin dedi işte. benim bi suçum yok ki. yine de direttim hep bir kaç ay daha seni sakladım evde. sonra çekmecenin üstüne çıkıp ordan düşüp ayağını incittiğinde babama veterinere gidelim diye yalvardım. iyileşir o iyileşir dedin. sen tam 1 ay seke seke koştun bana. acı çektin. ben çekmedim mi sanki lucky :/ ben de çektim yemin ederim. ben okula gidince babam seni halamın evine götürüp odunluğa kitlemiş. elimle koymuş gibi buldum seni ordan. koşa koşa halamın evine gidip odunluğun kapısında sen ağlerken ben de ağladım bağıra bağıra. babam halamın bahçesine bağladı seni. beni de ağlata ağlata arabaya bindirdi unut şu köpeği diye. unutabildim mi sanıyorsun. her gün kahvaltımı bile etmeden sana koştum. sen de halamın evine girip talan etmişsin ama :/ halam da attı seni bahçesinden. yeniden eve soktum seni. bu bardağı taşıran son damla oldu. babam seni alıp arabaya bindirip hiç bilmediğim ve hiç bir zaman da bilemeyeceğim bir yere götürüp bıraktı. bugun öğrendim bir köye bırakmış. dünyanın en şanssın cocker spanielı olarak bir köy tabiriyle davar köpeği oldun. izini bile bulmama izin vermedi babam. gelince bulmaya çalışacağım seni lucky. saklanma olur mu? tabi eğer hala ölmediysen. bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum lucky. seni gerçekten çok özledim. marketten çilekli danino alıp oyunla şarkıyla yediğimiz günleri özledim. salonun orta yerine yaptığın çişini temizlemeyi bile özledim. en önemlisi bana minnetle bakışını özledim. güzel şartlarda besleyemediğim halde beni koşulsuzca sevmeni özledim.
benim tatlı bebeğim 2 gündür sana baktıkça çektiğim acıyı bir ben bilirim. seni koruyamadım ama aklıma bu kadarı gelmezdi inan beklemezdim bu karaktersizliği bir insandan.
sen iyi ol söz bir daha kucağıma atladığında üstümü kirlettin diye söylenmiycem. istediğin kadar çalı çırpının içinede gir inan kızmıycam sana. her arabaya bindiğinde kaşınmaya kalkıp bana sürtündüğünde de kızmıycam istediğin kadar bana naz yap her nazını çekicem. top oynuycaz, koşucaz daha söz.
sen yeter ki iyi ol 2 gündür senin için ağlamaktan göz yaşlarım değdikce yakıyor artık yüzümü dayanamıyorum seni böyle görmeye 1 saniye yerinde duramazken dünyanın en heycanlı varlığıyken hiç tepki veremeden öylece yatman acıtıyor canımı. acıyor çok canın biliyorum derdini söyleyemiyorsun ne istediler senden bilmiyorum ama bunu yapanı bulucam kar kalmayacak yaptığı yanına.
lütfen iyi ol hera seni çok seviyoruz.
Ben bugun yavrumu kaybettim. Bütün Aksam yüzüme uzun uzun bakislarinin son bakışları olduğunu bilmeden yüzünü gözünü opuslerimin son opuslerim olduğunu bilemeden kaybettim onu.Benim bakmaya kiyamadigim yavruma bir vicdansiz çarpıp kaçtı. Nasıl alisirim, alisilir mi onun yokluğuna bilmiyorum.1 gün önceye dönmek istiyorum. Zamanı dondurmak. Otobüsten iner inmez üstüme atlayisini, kucagimdan inmeyisini görmek istiyorum tekrar. Onunla ilgili "Ne olur gitme" diye aglayislarimi değil de onu ilk kucağıma aldığım günü hatirlamak istiyorum. Ben bugun yavrumu kaybettim. Gomes imi, bakmaya kiyamadigimi, canimdan bir parcami. .Ona çarpıp kaçan şu saatte evinde uyurken belki benim gözümün yaşı dinmemecesine akıyor. 2008 e dönsem şimdi. Onu kucağıma aldigim ilk güne ya da çok değil bu sabaha donsem ama bu defa yatağıma atlayıp yanıma sokuldugunda "yavaş oğlum ya" diye soylenmesem.Bi şansım daha olsa.Belki fazladan 1 günüm, 1 saat im. . Sıkı sıkı sarilsam. Aslında çoktan gittigini kabul edemeyip basini oksayip "ne olur gitme Gomes " diyen ben olmasam.Bu defa dinlese beni gitmese. . Benim canim yavrum.Hayatimin 6 senesini oyle guzellestirdin ki simdi oturup "neden i niçin i nasıl alisirim? "i düşünmemi maruz gor. Ben bugun canımı, yavrumu kaybettim. Öpüp, kokladigim güzel yavrumu. .Kalbimin en güzel yerini. .
Benim canim yavrum Seni kaybettikten sonra sadece 1 saat uyuyabildim.Uyandigimda kalbimin oyuldugunu hissederek. Seninle ilgili hiç "keske" lerim olmadı. Bir insan bir canlıyı ne kadar çok sevebilirse ben de seni o kadar çok sevdim. Tüm kalbimle. .6 sene boyunca kapıdan her girdiğimde sanki uzun zamandır gorusmemisiz gibi sevinçle bana kosusun ve benim her defasında seni sımsıkı sarıp öylece kalmam. Sen 6 sene boyunca benim hayatının ışığı oldun. Tam da yol ayrımına girip planlar yaparken bir anda avucumdan kayıp gittin. Ben tasindiktan sonra seni yanıma getirdiklerinde "Alisir mi acaba oralara? Sıkılır mi? Usur mu ?" leri düşünüp planlar yaparken sadece 1 saat içinde gidiverdin hayatimdan. Ömrümde ilk defa bu kadar çaresiz hissettim kendimi. Öldüğünü biliyordum ama gecenin karanlığında nefesim tikanana kadar koşup "Ölmedi.Veteriner iyileştirir.Birakmaz o beni" diye düşünüyordum. Buralar kötüydü zaten benim güzel yavrum. Sana çarpıp arkasına bakmayacak kadar kötü insanlarla hatta ağlayarak "olmemistir değil mi ?" diye sorduğumda tüm anlayissizligiyla : "sakin olun" diye çıkışabilecek kadar taş kalpli bir veterinerin ve bir sürü kötü insanın yaşadığı bi dünya. Bi şansım daha olsa söz sarildigimda huylanip hapsirmana neden olan saçlarımı keserdim. Yemeğini yedirdikten sonra o en nefret ettiğin şey olan ıslak mendille ağzını silmezdim.Benim canım yavrum oralarda mutlu ol. Ben seni yaşadığım sürece hep çok sevicem. Tekrar bulusursak eğer bir gün sana sımsıkı sarılıp kokunu içime cekicem. Söz suratimi yaladiginda bile kizmiycam. Hoşçakal benim guzel yüzlü bebegim..