sen denizimsin...beni gülümsetensin...uykularım bile tebessüm dolu artık. sen can verensin. daha önce hiç tatmadığım bir şeysin. sen başkasın. kalbimi bir başka kıpırdatan, tatlı dalgalarla kıyıya vuran, adın gibi güzel bir denizin hışırtılı dalgaları gibi ruhuma dokunansın. sana yazmaya çalıştığım "olmadı, yine anlatamadım. bu yazıyı silmeliyim" dediğim kaçıncı yazı bu bilmiyorum.
her defasında tıkanıyorum. sen, sayfalara sığmayacak bir insanken, ben yine seni anlatmaya yetemiyorum. kalbim; kalemimi, klavyemi susturuyor. çok daha fazlasını söylüyor ve bu söylediklerine kelimeler, cümleler, 29 harf yetmiyor. yeni cümleler bulmalıyım sana. hiç duyulmamış, görülmemiş kelimeler ve yepyeni harfler. belki üç satır daha eklerim bu yazdıklarıma. yine de layık olduğun gibi anlatamam seni.
sen "bir daha sevemem" derken sevdiğim, senden öncekileri sildiğimsin. derdime dermansın, en yakınım, en çok anlayanım, en çok soranımsın. aşığınım...seni çok seviyorum.
anlatamadığım düşüncelerim her geçen gün sana doğru alacağım yolu daha da uzatıyor. o garip hüzüne aşığım! gelişim süreci katı kurallarla belirlenmiş saç teline kadar. olgular karşısında bilinmeyen tepkilerini öğrenmekten kaçınıyorum. bir kemirgen gibi beynimi kemiriyor daha sonra. histerik tavırların kırbaçlıyor yaşananları ve yaşanılacakları. dizginleniyorum bitiş çizgisi görünmeye başladıkça...
bulutlu blues şehrinde geçmişten uzak yeni bir yaşam başladı geçen gece. sönmüş saman ateşinin ağırlığı ve kokusu kaplıyor üzerimi... baskı altında kalanlar çıkamıyor. bazı belirtiler dışında yırtamıyor kabuğunu...
gel...
geldim...
bukle saçlarına dokundum. biraz şımardın, serseriydin. bazen sıkılıp boğuluyordun.
amazonlardaki uzun yaşlı ağaçların yaprakları arasından toprağa düşen güneş gibiydi bakışların...
ağladım...
ben bunları (bkz: boslukta suzulen) adlı sözlükçüye yazdım.
bir gece uyanıp ciddi ciddi bunları düşündüm...
en son uzanıp insanlara söyleyecek hiçbir şeyim olmadığını düşünüyordum ve evet en son söylediğim şeylerden biri buydu. şimdiyse belki benim de söyleyecek şeylerim var deyip aslında bu doğru kişi mi yanlış kişi mi düşünmeden yazıyorum. tıpkı son anlarında sevdiklerinin yanında ölemeyecek olan kişinin yanında olan bir yabancının gözlerine bakıp son nefesinde bir kaç kelime geveleyip son nefesini dahi boşuna geçirmek istemeyişine benzer.
diyeceğim şudur ki kendime kızgınım. çok şeye kızgınım.çok insana ama -ben ancak kendime kızgın olabilirim deyip başkalarına kızmayı bırakmayı deniyorum.içrede çok kızgınım dünyaya burada sıkışmış oluşumuza ve kafamızda salt olaylar kurup bunları yaşamaya.. dünyaya geldik ve istediğimiz meyveyi koparmak bizim talihimiz.
ben küçük odamda oturmuş zihnimin her şeyi anlamsızlaştırma yoluna gidişini izlerken onlar yürüdüler. ben oturmuş kendimi yok etmeye çalışıp kabuklaştırdıgım benliğimi daha da asosyal bir hayata çekip var oluşumu aslında yaratılmış oldugumu unutmaya çalışırken onlar yürüdüler. ve sonuçta ben yerde bittim.
evet o son saniyelre bunları sıgdırmam bile mucize.
bak yine o şarkı çalıyor, ama artık eskisi gibi şeyler hatırlatmıyor. Peki kimi hatırlatıyor şimdi? Bilmiyorum... Kim?..
(bkz: love hurts)
Bir zamanlar sevdiğim o insan kimdi? Bilmiyorum kimdi? Şimdi sesini bile hatırlamadığım, uğruna o kadar ağladığım insan kimdi? aslında ben de biliyorum kim olduğunu, sen de... Ama ben bilmek istemiyorum, sen istiyor musun? Sen gurur duyuyorsundur.
Evet, birisi, ben bu yazıyı o birisine yazdım. Kim olduğunu bilmediğim birisi için. Belki de şu an bu kelimeleri okuyan sen, belki de o birisi sensin. Bak artık biliyoruz "kim" olduğunu.
Neden kendimizi kandırıyoruz? Artık bir selam bile demiyoruz! Koridorlarda karşılaşınca gözlerimizi telefonlarımıza dikiyoruz. Eh ben dikiyorum, dolayısıyla görmüyorum seni, tanıyamıyorum; kim olduğunu bilmiyorum. Sen de diğer herkes gibi biri oluyorsun. Milyarlarca insandan biri. Kim olduğunu nasıl bileyim?
Bahçede dolaşırken seni izliyorum, hala mutluluk veriyor sana bakmak, evet veriyor. Hala güzel basketbol oynayışını izlemek. Ve göz göze geliyoruz. Pardon yanlış kişiymiş, ben bu göz göze geldiğim insanı tanımıyorum, bu kim *? Göz göze geldiğim bu insan kim? Sen tanıyor musun? Tanıştırmalısın bizi bir ara...
Ah, bak arkadan yine sana benziyor! güzel güzel konuştuğumuz insana benziyor, yüzünü dönüyor bir yabancı aslında. Belki de değil. Benim için öyle, ve artık dayanamıyorum kim olduğunu bilmediğim birini sevmeye.
Acı veriyor, "otobüste gördüm aşık oldum"a benziyor. Bıkıyorum artık, bu kim olduğunu bilmediğim insanı izlemekten. Hareketleri tanıdık geliyor, konuşunca kusasım geliyor.
Kim bu? Tanıyan var mı? Gözleri sıpa'ya benzeyen bu insan kim yahu? Kime yazdım ben bu yazıyı?
Hey sen orda mısın? Hala oralarda mısın? iyi biri olarak tanıdığım kişi, benim tanıdığım sen! Hey? Sana sesleniyorum ben, bu kim olduğunu bilmediğim insana değil...
her şey iyi giderken bir sorun çıkmak zorunda değil mi? yoksa sorunu ben mi çıkardım? diyelim ki ben çıkardım o ara sen nerdeydin? kendi kendime ağladım, kendi kendime kızdım, kendi kendime sordum sorguladım. peki sen nerdeydin? sen kimdin?
olmayan şeylere kızıyorum galiba. kendimi üzmek için zorluyorum. ama yanımda ol istiyorum. fazla şey istemiyorum ki.
her suratımı asık görenin bana "o öyledir kimseyi takmaz" demesi sinirlerimi bozuyor. evet "kimse"... ben de bir kimseyim sonuçta. herkesten farksız bi kimse.
bugünü hayatımdan silmek en iyisi galiba. insanların arasında tek başına dolaşmak, yağmurda ıslandığını bile bile sırf mallığına yürüyüp sırılsıklam olmak, kendini yalnız hissetmek, kaybetme korkusu ... hepsini bir günde yaşamak fazla değil mi sanki.
tamam yine fazla abarttım. bir iki üç unuttum olmayan şeyleri. yarın yeni bir gün olacak. bu yazı da gerçekten kim olduğunu bilmediğim birine kalacak. . . (bkz: psikolojim bozuk)
kime yazmış olabilirim ki? ben de bilmiyorum. zaten ben de yazmadım ki, feridun düzağaç yazmış zamanında. demiş ki;
"Seni arar durur bir körebeyim
Çık ortaya nolur, yaralarım iyileşsin
Çok zaman geçti... çok zaman geçti,
Haber vermeden gelme, zor olur;
Ürker tenhalığım, kıskanır ağlar belki
Ama ben ağlayamazsam gücenme n'olur
Gözlerim bitti,
Gözlerim,
Bitti..."
bir fincan düşünelim. En sevdiğin fincan. Hep o fincandan içmek istiyorsun. ama bazen o kirli oluyor , sen içemiyorsun . En sevdiğin tabaksa yok. Ve en sevdiğin tabağın nasıl olabileceği aklına gelmiyor olabilir ve en sevdiğin bir tabak olacağı da. Henüz görmediklerimiz ya da kavramadıklarımız ; aradıklarımız istemsizce belki.
Ve ...bir şeyin olmasını çok istersen o şey olmaz...Olursa da olur olmazsa da dersen...Bu daha iyi .
sözlüğü sözlük olmaktan çıkartmak isteyen yazarın, forum oyunlarına özenip o tarz oyunları sözlük dahiline alması akabinde yazması ve hobaley kafayı yedim demesi. top o.
yalınayak yağmurda yürüme düşüncesinin farklı olduğunu düşünüp, farklı bir insan profili çizmek istercesine yazanlar gibi yazmak değil düşüncem.
en doğalı, en sadeyi anlatmak belki de. ama kime? neden? nasıl?
bazen rahatlamak, bazen beklentisiz paylaşım, bazen de kanıtlama çabaları. ama bunlar masumca olanından. ne Yunus'um ne mevlana. çok bildiğimi, çok yazdığımı iddia etme çabalarında sürünmüyorum. tek derdim var. dürüstü bulup alnından öpmek. söylediğiyle eylediği bir olanı şöyle gün yüzüyle görebilmeyi düşünürken, yazarak kendimi de dışardan görmeyi düşündüm belki de. bilemedim. kafam karıştı.
keşke sana biraz olsun benzeyebilseydim, yaşadığın onca sıkıntıya, hastalığa, acıya, hayal kırıklıklarına, bi sürü mutsuzluk sebeplerine rağmen inadına yaşama sevinciyle dolusun. Beni öldürmeyen her zorluk güçlendirir der gibi hayat hikayesine sahipsin.Zor günlerimde hep yanımdasın varlığın çepeçevre tüm benliğimi sararak beni iyileştiro ve biliyorum ki sen var oldukça ben hiçbir şeyden korkmayacağım. Zaman zaman sana haksızlık yapsam da, daha sonrasında görüyorum ki haklı nedenlere sahipsin.Sana bu dünyada rahat bi hayat yaşatamadığımız için çok üzgünüm ve de kızgınım hepimize.Bi insanın canını en çok yakan şey çaresizlik ve vicdan azabı sanırım.
Keşke Rabbim bana o gücü verse de sana hakettiğin ve çok isteyip de gerçekleştiremediğin hayallerini gerçekleştirebilsem ve o güzel nur yüzünde mutluluğun izlerine de yer açabilsem. seni çok seviyorum canım annem...
ben bu yazıyı acil olarak kan ihtiyacı olan birine yazdım.
ne acı ki ülkemizde kan vermenin önemi henüz anlaşılmamış.
karaciğer hastası olan bir insan 15 temmuzda eğer 20 kişiden alınan ab rh (+) kan bulunamazsa ameliyat olamayacak ve belki de hayatı tehlikeye girecek ama en azından bu başlık 15 temmuz tarihine kadar aktif kalırsa birilerinin dikkatini çekebiliriz.