mutluyum çünkü o kasfetli bulutlar şehrimden uzaklaşmaya başlarken ilk bahar kışa ''bi str git artık'' ını çekti ve güneşini daha güzel açılarda şehrime kırptırtmaya başladı. tabi belli olmaz bakarsın komşunun soğuk hava dalgası gelir ve üşütmelerine tekrar başlar ama ben o baharın çoşkusunu ruhumdan hissettikten, her yürüşümde gözümü basketbol potasına diktikten, ufkumu keyifli bir ege yolunda mecburen dinlenilen mecburiyetlerin en keyiflisi olan yunan radyosuna çevirdikten sonra el nino gelse ben ruhuma tshirtümü geçirmişim bana dokunmaz. ulan mutluyum üstelik aşıkta değilim, 20 gündür japonya'dan gelmesini beklediğim abim de gelmedi, sayısal loto'da 2 bile tutturamamışım hatta yine tek maçtan iddia kuponumu yırttım ama mutluyum.
hayatına değdiğin kaç insana iyi geldin. Hep sordun kendine. ama tutamadın yine kendini.
sana dokunana o anda bulaşan bir hastalık, bir illet gibiydin hep. iyi niyetliydin ya da kendini hep böyle kandırdın. kendine bile dürüst olamadın. yazıklar olsun sana. sevmeye ve sevilmeye olan ihtiyacın itti belki seni bu başka yollara. sevilmek için sevdin. vereceklerinin sınırını bildiğin halde kendi bataklıktan oluşan arazilerine soktun insanları. küçük insan şimdi mutlu musun. sen yapamıyorsan bari bırak ta insanlar iyileşsin.
bir garip istanbul yolcusu...
60 ların bohem duygularını zamanına uyarlamak arasında gidip gelen, yasantısına bir nebze ruh katmaya calısan insan modeli sanki...
ruhsuzlugundan mı yakınır yoksa kişiliğinin getirileri midir bunlar bilinmez...
soruların cevapları önemli değildir. o sadece sorar. cevap aramaksızın...
modası geçmiş felsefe akımları gibi anılır sadece, yaşanmaz...
ha bir de gece gece ne meraklıdır kaptancık kendini anlatmaya. peh!
bu yazı da bana gelsin. engellenemeyen bencil yönüme...
ne kadar çalışsam da sınırlarını kendi çizdiğim bu çemberin dışına çıkamıyorum. uğruna pek çok şeyden vazgeçtiğim kişiler artık yanımda değil. peki, bir hiç için mi kaybettim her şeye yeniden başlama şansımı? evet, ben kaybettim. ama neden bunu kendime itiraf edemiyorum? daha ne kadar dayanabilirim bu şartlara? hiçbir şey bilemiyorum artık. güvenemiyorum kimseye. hayat daha başlamadı benim için, yeni bir başlangıca kadar...
evet dengesizin tekiyim ben. itiraf ediyorum öyleyim. ama içimde bulunan ve asla ne olursa olsun geçmeyen o acının gitmesini istiyorum. bazende düşünüyorum, artık benden bir parça mı bu acı. gittiğinde içimde kocaman bir boşluk mu olacak. kendime soruyorum acıdan mı doguyor insan. bazen gökyüzüne bakıyorum yakıyorum mumları güzelde bir parça koyuyorum playliste yakıyorum sigaramı onu arıyorum yanımda omzuna yaslanıp kafamı koymak istiyorum dövmeli kollarına. bir dövme olmak isterdim onun vücudunda . gecici bir dövme olmaktan korktum durdum. dövmen olurken bedenınde cok mu acıttı ignelerim seni diye düşündüm düşündüm. sanırım evet dengesiz iğne darbelerim canını cok acıttı ama sen katlandın buna. bak yine sana geldi tüm özcükler oysa kendime yazıyordum bu defa. bazen kendime lanet ediyorum. zamanı ileriye sarmak ve kollarına sarılmak istiyorumm. arada bir seninle gezmek istiyorum sevişmek istiyorum arada bir seninle . ben çift karekterliyim. ben bu yazıyı 2.tekil şahısa değil 1. tekilime yazdım. ben çift kişilikyim. biraz kadın biraz cocuk ...
dünyada yaratılmıs en degerli varlıklardan sadece biri oldugum için; doğayı ve dünyayı sevdiğim için bu yazıyı kendime ve tüm kainatı yaradan için yazdım.
sana söylüyorum evet evet sana, şu anda bu yazıyı yazmak da olan kişiye,
yediğin onca kazıklar yetmedi mi akıllanmana,
kaç kez dedim sana
bu dünyada iyi olursan sömürülürsün diye
kötülüğün prim yaptığını kaç kez daha söyleyeceğim,
iyi insanların aptal muamelesi gördüğünü söylemekten ben bıktım
sen iyi olmaktan, sömürülmekten bıkmadın
iyi oluyor sana müstahaktır,
ama yine de son sözüm sana,
acırsan bigün acınacak hale düşersin
artık ne kadar anlarsan. *
içimde kaç ben var hala çözemedim, sanırım bu saaten sonrada çözemiyeceğim. beni ben bile anlamazken başkalarının anlayışını beklemem ne kadarda umutsuzca. kendimi olduğum gibi kabul etme saflığına ne zaman ereceğim bilmiyorum.
zarlarını attın.
1'den 6'ya kadar bütün rakamlar karşında hazır durdu, birer asker gibi.
bütün olasılıklar senin şimdi.
imkansızlığını olasılıksızlığın bozdu.
1000. entry'ne gereğinden fazla anlam yükledin, kendi başlığına mı yazsan, 1000. entry başlığına mı yazsan bir süre düşündün. evet evet 1000. entry diye bir başlık var ve var olması senin yalnız olmadığını, kimi insanların da buna kıymet verdiğini gösterdi sana. 4 ay gibi kısa bir sürede bu kadar şeyi nasıl yazdım diye düşündün, şöyle bir okudun yazdıklarını, farkettin ki çok özenmeden, basit cümlelerle yazmışsın. olsun buna da şükür dedin. peki bu entry'den çıkardığın sonuç ne. 1000. entry hayırlı uğurlu olsun mu? bu mudur? budur diyor. bak yine cıvıttın.
kola kapağında söndürülmüş sigara misali tütüyor hayatım... zamansız üflemelerimle süngeri yanıyor ve leş gibi bir koku sarıyor bedenimi... düşüncelerinden bıkmış birinin ciğerlerine dolarken düşüncelerinden uzaklaşıp izmarite yöneltmek istiyorum ellerini... yapamıyorum. acıyorum. ağlıyorum.
dişlerimin arasından 'cısk' diye tükürüyorum izmarite sonra. hayatıma tükürmüş gibi hissederek...
gülümseyerek bir sigara daha yakıyorum her defasında... gri dumanın beni zehirlemesinden zevk alıyorum.
kafa karışıklığıyla yaşamaya alışman lazım. kendi kendinle ne yapacağına karar verememişken daha sen, insanların sana nasıl davrandığıyla ilgilenmekten vazgeç artık.
üzülme insanları kırınca, üzülme bir şeyleri yanlış yapınca, yıpranma hayatında olan olaylar yüzünden. unutma daha önünde bir ömür var ve sen daha yeni başlıyorsun bazı şeyleri öğrenmeye. zamanla öğrenecek, tecrübe edecek ve bunları analiz etme yeteneğine sahip olacaksın. işte o zaman sen, sen olmaya başlayacaksın...
-grotesk tasvirlemelerin ötesine geçtiğin gün adam olacaksın. ucubik davranışların son bulduğunda sevgiye layık olacaksın. peki ya hastalıklı ruhun?
+işte ona girmeyelim derim ben.
-romantik bir hayalciden de farklı olmalısın, bir realiste taş çıkarırcasına gerçekleri yüzüne vurmalısın. gerçek misin sen?
+yaşadıklarım hakkında ileri geri konuşma hakkını sana vermiyorum haysiyetsiz adam!
-ben senin haysiyetsizliğinden, karakter oturtamamışlığından besleniyorum biliyorsun bunu. o halde sana itiraz etme hakkını kim veriyor?
+soruya soruyla karşılık vermek? ilginçmiş.
-peki ya konuyu saptırmak?
+işte o senin problemin.
-düşün dedim sana lanet olası. ne bir yağmur damlasının umrundasın ne de kar tanesi senin gözlerinden akan yaşların ismini biliyor. içine bodoslama daldığın bu rüyadan uyandığını anda seni kurtaracak tek şeyi düşün.
+bu gerçek kimin gerçeği ki? sevgilimin tenine değen rüzgarların selamıyla yaşamaya razıyım ben. farkındayım dünyanın ve benim de umrumda değil bir başkası.
-iyi düşün! ben, defalarca söylemekten yorulmadan önce çıkar ağzındaki baklayı. yanılmış olmaktan hala korkuyor musun?
+üzgünüm! senin için yapabileceğim hiçbir şey yok. kandırılmışlığın acısını çekiyorsun. geçmişin hesabını başkasına soramazsın. bundan mı başının ağrısı? bu sebepten mi omuzlarındaki yükün ağırlığına sitemin? bu yüzden mi suçu bana atıyorsun aşağılık zihnim?
-ben senin kadar üzgün değilim. mazoşist sevdalarından caydığında haberim olsun isterim ancak. uyandığında başında dikilen yine ben olacağım. ilk tokadı atan da... ben demiştim demeye o gün bayılacağım.
+sen ve ben... mutsuzsun. aramızı açan biri var farkındasın ve bu sana acı veriyor. ıstırapların en büyüğünü çekiyorsun yakamdan ellerini çeken birisine rastladığın için çırpınıyorsun. uzak dur benden! ben her şeye rağmen onu istiyorum.
sıkıntılarını anlatmak isteyip düştüğü bir yanılgıydı. gece iyice çökmüştü. karanlığın içindeki siyaha çalan grilikler dolanıyordu sokaklarda ve yine o gri hayatına dönmüştü bizim adam.
yaşamak onun için güzeldi. okul bahçesinde sallanan bayrak, bütün görkemiyle salınan ağaç dalları ve saçma sapan seçim afişleri... hepsi yönü biliyordu ve rüzgara ağız, dil olmuştu.
bizim adam bir kez daha geri bakmıştı. sevdiği yaşam onun için hangi yöndeydi? acaba serin bir yaz esintisiyle mi; yoksa bir kasırgayla mı sürükleniyordu?
sokağın başında duran kendine şöyle bir baktı uzaktan. " bu adam ne düşünüyor, ne yapmak istiyor?"
aslında cevabı kendi de biliyordu; ama gidip söylemek, içgüdülerini köreltmek istemiyordu.
roman gibi hayatı seviyordu ve kaybolmak da istiyordu bir süre. belki de sorunu buydu. aşılmaz ironiler içinde yaşamak...
içini ürperten soğukla kendine geldi. soğuğu hiç bu kadar sert hissetmemişti. titrememişti; montuna sarılmak, önünü kapatmak bile istememişti. ama soğuk hiç bu kadar da keskin gelmemişti.
bu adamın sorunu aşk değildi, yalnızlık değildi, fakirlik veya bir mağlubiyet değildi. anlaşılmamak ve kendini anlamamak ikileminde gidip geliyordu.
artık eskisi gibi huzurlu yaşamalıydı; sorunları kucaklamamalı ve onları kendi haline bırakmalıydı.
Sadece yasaklanmış iki tenin birbirine teması değildi.
ihanet, belki de ömrünün en mutlu anında, hani bulutların üzerindeyken ismini sayıklamaktı hiç unutulmayan yasak birinin. Ve yasak bir ismin duyulmasının kalpte açacağı derin yara bulutların üzerinden çakılıvermek gibiydi yere.
Belki de en çok yaralayandı, kalbini yedi kat zindanlardan çıkarmış bir bedeni. Ki o beden nice savaşlardan yara almadan çıkmıştı alnı açık. Ki belki de bu ilk savaşıydı böylesine.
Kurallarını hiç bilmediği bir savaşta ilk kez ne yapacağını şaşırmıştı. ki en derin yaraları da son savaşında aldı.
Geçmişteki yorgun bir kalpten gelecekteki sevdiceğe yazılmış birkaç zavallı kelimeyi bir anda öldürebilecek kadar kuvvetliydi zehiri. Panzehiriyse yoktu. Hani acılar zamanla unutulacaktı? Hani öyle demişlerdi. Bazılarının acıları zamanla daha da derinleşebilir miydi?
Kırıldı o kalp. Bir dost meclisinden uçtu, bir diğerine kondu. Ondan da uçtu bir diğerine. Kim bilir nerede durulacak, hangi mezarda son bulacaktı.
Ölünce bir metrekarelik yere sığacak o kalp yaşarken hiçbir yere sığamadı...
kimsenin okumadığı, kiril alfabesinin yıllar önce unutulmuş bir versiyonu olduğumu farkettiğimde, ana dilimde sadece kendime gelen mektuplar yolladım, simurg un kızıl kanatlarında.
şöyle afilli bi kaza geçirsen ya da nebilim onun gibi bişey, ölümün kıyısından dönsen hani negüzel olur varya, aklın başına gelir belki biraz. salağın tekisin çünkü, olmaz bu böyle yani nereye kadar!
biliyorum, bu sefer başaracaksın. mutlak son bu sefer sevinç olacak keder yerine. son çile çekişlerin bunlar; sende farkındasın. korkaklar gibi geride durmayıp mücadele etmeye karar verdin; bu bile bir başarıdır. belki şimdi biraz yorulacaksın ama zaten farkındasın hayat yorulmadan sana hiçbir şey sunmadı bugüne kadar. ötenazi hakkını kullandın ve eski seni öldürdün. şimdi yeni sen ile hayata tutunuyorsun. yine destek olmayanlar çıkacak karşına. vazgeçirmek için herşeylerini kullanacaklar ama yılmamalısın. kendine verdiğin sözü tutman lazım. bir gün sen de güleceksin, farkındasın. çünkü sen gülmeyi hakkediyorsun.