bitiş ve yeni bir başlangıç...
artık üzülemiyorum, kendimi yıpratamıyorm ve üzerinde kuramıyorm. kendimle çelişmelerim bile geride kaldı. aynı monotonlukta hayat sürer. başlar, minik heyecanlarla ilerler, manasız bi şekilde soğuma başlar ve aniden biter.
artık beklemekten yorulan bir insandan çok sonu yoksun hayatına devam ederken ümitsizce ümidini aşacak yeni bir sinyal, yeni bir ışık, yeni bir ten arasın. bulabilirsen yine aynı süreç işler adına.
bu süreci değiştirebilme ümidiyle, bu yazıyı kendime yazıyorum...
yerle bir olmak umrumda değil.... alınan darbeler en yakınlardan gelince ve bunu gözler görünce en zor olanı yaşıyor insan... bir daha nasıl cesaret edip açabilir ki kapılarını..? alışılmadıklara alışmaya çalışmak.. herşey aynıyken, dünyanın tersine çevrilmesi.. ve üstüne binen tonlarca ağırlıkta kuş tüyü gerçekler.... uykundan sarsarak uyandırma etkisi yaratırlar üstünde... ve sen öyle savunmasızca bakarsın gözlerine...
durup bir düşünürsün orda gerçekten hiç bi çift göze bakmamış mıydım ben..?
ne değismişti..? kimler alıp götürmüştü yerlerinden diye... Oysa... oysa güvenle uzanmışsın sen o gözlere.. bilmemişsin karanlık olduğunu, bilememişsin yüreğinin görmeyen gözüne aldandığını.. artık biliyor olsan ne fayda.... giden gitmiştir yudumlarından.. damlalarından... en önemlisi, zamanlarından...
geniş salonların şehvetli kadını! içindekileri dışa vur!
zamanın anlık parçalarını yansıtan değişken düşüncelerinle, yaşamın tadı hep üzerinde...
bitmeyen ve özlenen kokuna adıyorum bu geceyi... inatlaşan dolunayın kazandıgı bu geceki ağır kumarın, üzerimde biriken bozuklukları alarak kaçışını izliyorum...
kumardaki kaybedişlerime karşılık hayatta kazanmaya götüren dolunaya teşekkürler!
seni çıldırtma derecesinde düşündürdüğü için...
sinirden kudurtuyorsun beni, sen ne boş birisin; sabah kalkarsın sözlük, akşam yatarsın sözlük, gece rüyanda yine sözlük!
bir de kendine yazı yazarmış, komik mi olduğunu sanıyorsun, ben öfkeden klavyenin tuşlarına parçalamak istercesine vururken.
git işine gücüne bak, senin entrylerini kim ne yapsın, kimin ne ihtiyacı var.
akıllan biraz!
edit: ne yapayım, yazmadan duramıyorum, eskiden deftere, boş bulduğum kağıt parçalarına yazardım, tamam, aslında hala yazıyorum.
aslında sana katılıyorum, çünki hala onlara yazmam gerekiyor; benim için önem arz eden bitirmem gereken bir yazı var, şimdiye tamamlamam lazımdı. bu sözlük kötü alışkanlıklar gibi bağımlılık yapmış olmasa da az biraz bağımlı oldum,bir yazayım bir okuyayım derken gidiyor bir kaç saat.
sana söz vermek isterdim bundan sonra daha az yazacağım diye ama, işte hayat hiç birşeyin garantisi yok!
Ne hissettiysem
Ne bildiysem
Gösterdiklerimin içinde parıldamadı asla
Hiç olmadım
Hiç görmedim
Görmeyeceğim olabilecek olanları
Ne hissettiysem
Ne bildiysem
Gösterdiklerimin içinde parıldamadı asla
Hiç özgür olmadım
Hiç kendim olmadım
Bu yüzden sizi affedilmeyen ilan ediyorum
bak bana diyorum;
akıllı ol artık. aklını başın al. sevilen sayılan biri olduğunu kabul et. sıyrıl şu paranoyalarından.
millet pankart açıp mı gezsin "seni seviyoruz" diye.
bu kadar çok işaret varken neden hala kendini yalnızlığa ve mutsuzluğa mahkum ediyorsun.
"o"nu bulmuşken, sevmişken neden izin vermiyorsun daha da mutlu olmana.
bak! bana son kez söylüyorum yaşın geçiyor ama boşa geçiyor.
yakala bir kenarından ve unut artık yapamadıklarını.
al eline tüm geçmişini. ama sana ağırlık olması için değil, ibret olması için, ilerlemeye devam etmeni sağlaması için.
sev artık sınırsızca, korkusuzca ve beklenti içine girmeden.... ***
vazgeç artık! bütün uğraşların batağa saplandığı şu şartlarda vazgeç çabalamaktan. sevmekten vazgeç, sevilmek ise hiç olmamıştı say... okuduğun tüm kitapları yak ey kendim! gördüğün herşeyi unut... bir sanrı imiş gibi hayat, dalgalansın şimdi bütün bulutlar. ama sen vazgeç artık! üstadın bir şiirinde dediği gibi "kalbim katlanma bu dünyaya" demeli ve belki yine gelirim diyerek arkanı dönmeli, gitmelisin... yüzlerde o samimiyet görünmüyorken henüz, vazgeç. hem güneş de batmamışken daha... anlatacak çok şey vardır ve dinleyecek çok şeyin eksik kalmıştır. yere düşmüş olana elini uzatmaktan vazgeçmesen de vazgeç kaldırdığında "neden" düştüğünü anlatmaktan, sıkmaktan vazgeç... gülmekten vazgeçemesen de vazgeç gülen yüzünü göstermekten hayata. gece yürüyüşlerinden vazgeç esrarlı sokak aralarında kentin... sokak köpeklerini beslemekten de... top oynayan çocukların arasına katılmaktan da... sabahları pencereni açıp da hava tahminleri yürütmekten, gecenin bir yarısı zil zurna bir halde sevgilini arayıp da bağıra çağıra ona olan sevgini anlatmaktan, o eski istanbul'muş gibi bu kent ölüsünü seyretmekten... vazgeç! anlasana işte "ahmak çabalar, iş olacağına varır." çabalayan bir ahmak olmaktan vazgeç... biliyorum ki beni gene duymazdan geleceksin ey kendim! bunu yapmaktan da vazgeç artık! bak olmuyor işte...
herkesi kendin gibi zannettin de ne oldu, çok sevme demiştim sana ama sevdin. sen değilmiydin etrafına çok bağlanma diyen kendine neden sözün geçmedi. şimdi aynalara bakıp bir taraf fazla severmiş neden o taraf hep benim deme. sen bu saflıkla hep çok seven, hep en çok üzülen olacaksın. dürüst olsanda bu çok dürüstlük insanların aklında neden bu kadar kusursuz diye hep bir şeyler aratacak, insanoğlu öküz altında buza aramaya meraklıdır. ama sen yine anlamıyacaksın..
cok kanadın, cok yara aldı, cok kanattın, cok yaralara neden oldun. artık bu yazıyı kendime yazıyor ve artık kendimi düşünmem gerektiğini farkediyorum. yeni bir hayat bekliyor beni. geçmişi sineye cekme zamanı sözlük. basını alıp gitme zamanı.
benim günüm bugün..
ve yagmur da bana,
benim için aglıyor bugün..
belki de benim yerime,
benim akıtamadıklarımı..
biliyorsun ne çok severim yagmuru..
nedeni belki de
benim gibi aglamayı diğerlerinden gizlemeyecek kadar cesur olması..
ama ortak yanımızda var..
ikimiz de sessiz sessiz aglıyoruz..
benim günüm bugün..
ama ben evde yalnızım..
yağmur yağıyor Bursada..
benim havam, benim yagmurum..
ama ben yalnızım..
seni bekledim aslında..
gelmeyeceğini bile bile..
bi umuttu işte..
kendimi onunla kandırdm belki de..
kendim için süsleniyorm dedim,
bugün benim günüm diye..
ama sanaydı bütün süsüm püsüm
gelirsin belki diye..
biliyorum gelmiceksin..
ama umuyorum işte..
çünkü bilioyorsun ben
"nefes aldıgım sürece umucam"
öyle demişti ya cicero..
ne cok severim dimi felsefeyi..
bilirsin bu cümleyi de cok severim..
kapalı bi kutuyum aslında ben kimi zaman
hatta belki de coğu zaman
ama ben kendime bile açık olamadım ki hiç bi zaman..
bir tek onlar biliyor beni, benden iyi..
onlarla dökülüyor tüm içimdekiler..
onlarla aglıyorum en cok..
onlarla yasıyorum hatıralarımı..
iyi ki varsınız kağıdım,kalemim
ve iyi ki varız..
iyi ki doğmusum ben
ama
keşke bu kadar yalnız olmasaydı bugünüm,
doğumgünüm....
benim günüm....
14.01.09 - 17:17 BURSA
masalımı yazmaya başlayayım bugün! ilk kelimesi 'huzur' olsun, bol bol sırıtsın herkes, yavşak bi mutluluk olsun suratlarda..
masalım başlasın bugün! sıradan, alelade bi masal olsun benimki, dileklerin kabul olduğu.. ve mutlu sonu olan masallardan değil; mutluluğun alıp yürüdüğü masal boyunca..
kurduğum dilek-şart kipli fiiller, geniş zamanla çekilsin masalımda! esas kız, masalın ortasında çıkıp gelmesin; hemen dahil olsun hikayeme. ben kırıp dökmiyim diğer kahramanları, bu kez ıskalamayayım mutluluğu, çekip gitmeyeyim sebepsiz ve yalnızlığı anlatmak bana düşmesin artık..
bunca zahmetin hiçbirine katlanmam gerekmiyordu. hele ki imkanlarım böylesine genişken bana bir tek engel
bir çeşit psikolojik baskıydı, bir korku, bir önyargıydı. tanrım! bilişim çağında yaşıyordum ve hala ona açılmak için
doğru yolu aramaktaydım. insanların içinde kalan geçmiş günlere özlemden kaynaklı bilişimi aşka aracı kullanmama
düşüncesi dönüp dolaşıp beni de vurmuştu. hiç o dönemlerde yaşamamıştım evet. ama etkilenmiştim bir kere. ucu
yanık mektuplardan, gizlice avuca yerleştirilen saman kağıdından yapılma notlara kadar değişik metodların
hevesiyle kaplanmıştım. oysa bir epostayla da söyleyebilirdim ona hazırladığım nice sözleri. ama olmazdı. şu
bilgisayar denen aletin harflerinden hiç hoşlanmıyordum. kendi el yazımı okumalı, benim dokunduğum kağıdı
tutmalıydı narin ellerinde. ben böyle hayallerle uyuyordum her gece. okulun çıkış saatine kadar onu düşünüp, çıkışta
onu yalnız yakalayabileceğim evinin bulunduğu sokağa girinceye değin takip etmeyi ve omzuna usulca dokunmayı
ismini yumuşacık söylemeyi. ani ürperişini ve şaşkınlığını buğulu gözlerle izlemeyi. ve elini tutup yazdığım mektubu
veyahut hediyeyi avucuna tutuşturmayı..böyle hayallerle, bu tür kurgularla uykuya dalıyordum geceleri.
şanssızdım. hiç rüyama girmezdi, belki bir, belki iki kere. ya da ben hatırlamazdım. bilmiyorum. haftasonları hep
bu hafta söyleyeceğim derdim. ama her hafta böyle bitiyordu işte. bazen aslında birbirimize uygun değiliz diye
düşünür, gözlerini gördüğüm anda unuturdum. hele bir de gülüşü vardı ki ölürken gözümün önünden geçeceğini
umduğum film şeridi bundan ibaret olmalı diye saf bir düşünceye kapılırdım. ölümü düşünmüyordum. onu
düşünüyordum.
lisedeyken hazırlık ta boşluk doldurmalı bir sınav oluyoruz sıra arkadaşım birşey söyledi anlamadım sonra kağını gösterdi kağıdın kenarına kocaman harflerle "6 let mi?" yazmış. (6. sorunun cevabı let fiili mi demek istedi sanırım.)
+ bu ne olm kağıda 6 let mi yazmışsın? kime yazdın bunu
Soğuk. Ne kadar süredir üşüyorum bilmiyorum. Bildiğim şey ise gözlerimi kapatıp kendimi soğuğun içine bırakamadığım. Kafamı çeviriyorum.Başucumda birisi. Ellerimi tutuyor. Buz kesmiş avuçlarımı götürmüş ağzına nefesiyle ısıtmaya çalışıyor. Çok yorgun olduğumu hissediyorum. "yapma" diyemiyecek kadar yorgun.Çünkü biliyorum ki beni hayatta tutmaya çalışmasının tek nedeni yalnız kalmaktan korkuyor oluşu. Ben korkmadım hiç yalnız kalmaktan. Alıştırılmış bi yalnızlık benimkisi. O benim gibi değil. Korkuyor. Korkutuyor yalnız olduğunu söyliyebileceği birinin olmama ihtimali. "Acı çekiyorum" demek istiyorum -Sus yorma kendini ve gözlerini açık tut-
Bırak artık nolur..Bak buz kesti avuçlarım. izin ver uyuyayım.