- naber? nasılsın?
- iyiyim seni sormalı?
- nasıl gidiyor?
- ney?
- her ne olursa?
- bok gibi!
- neden?
- ne çok soru soruyorsun sen!
- ama-
- sus be iki dakika!
- tamam kızma!
-
-
-
-
-
-
- hey orada mısın?
yeter lan artık... bırak bu iç huzursuzluğunu... herşeyi kafaya takmalar, üzülmeler. ömrün bitiyor. yaşın 30 a gelmek üzere sen hala otu boku kafaya takan insan modelinden kurtulamadın. işi gücü ne takarsın kafana...
hayatımdaki herkesi son kez özledim bugün... ve toptan çıkardım birileri de beni çıkardı dipsiz bir kuyuya düştüm biliyorum çıkacağım.ama ey ! yukarıdaki işleri biraz hızlandırabilir miyiz acaba? belki de aramı zamanında daha iyi tutmalıydım...
evet, ben bu yazıyı başkasına ya da başkasına mesaj gönderme kaygısı taşıyıp kendimi bahane ederek kendime değil, sadece kendime, sahip olduğum gerçek bene yazdım.daha yolun başındasın, öğrendin zannettikçe hergün bir yenisi ekleniyor bilmen gerekenlere acı tecrübelerle de olsa.önünde belki de upuzun bir hayat var iniş ve çıkışlarla dolu, hayal kırıklıkları,mutluluklar, başarılar ya da avuntularla dolu. ömrünün sonuna kadar arayacağın hayatın anlamını belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceksin.bazen eksiler elindeki artıları da götürecek, bazen yalnız kaldığını düşünüp umutsuzluğa kapılacaksın, bazense yalnız kalmayı sen isteyeceksin.diğer insanlar bazen sıradan olduğunu, bazense garip davrandığını söyleyerek kendini aradığını, yapmak istediklerini gerçekleştirmeye çalıştığını göremeyecek kadar kör olacaklar. sırf kendi doğrularına inanmadığın ya da onlar gibi davranmadığın için umursamayacaklar , belki de yaralamaya, paramparça etmeye çalışacaklar seni.yine de doğru olduğuna inandığın şeylerden vazgeçme, sıkı sıkı sarıl onlara, çünkü seni gerçek bir insan yapacak şeyler onlar.
zor bir hayatın olduğu, garip bir dünyaya adım atıyorsun.insanların kendi çıkarları için iğrençleşebileceği,birbirlerinin varlığına tahammül edecek kadar hoşgörüye bile sahip olmayanların ,birbirinin ardından kuyusunu kazabilecek kadar gözü dönmüş insanların yaşadığı bir hayata.bitmek tükenmek bilmeyen hayallerinle başlangıçta bocalayacaksın, pişmanlıklar izleyecek belki de bunu, ama sakın hayallerinden vazgeçme, onları mümkün olduğunca canlı tutmaya bak. seni ayakta dimdik tutacak şey hayallerin ve yapabileceklerine olan inancın olacak. doğru yolun bu olduğunu hissediyorsan sonuna kadar peşinden git hayallerinin ve kendine olan güvenini kaybetme, çünkü sen kendin olabilecek potansiyele fazlasıyla sahipsin, bundan eminim.
yeri gelecek hiçbir şey yapmak istemeyeceğin zamanlar olacak. şarkılar söyle geçmesini beklerken bu durumun, her şeyin bir sonu mutlaka vardır.çabalarının boşuna olmadığını göreceksin, hayallerine giden yola yaklaşmanda sadece birer aracı verdiğin emekler. biliyorum, zor, ama çok zor olacak. arkana bakmadan bırakıp gitmek istediğin, hiçbir işe yaramadığını düşündüğün zamanlar olacak.işte,asıl şimdi pes etme. diğerlerinin ne söylediklerine kulaklarını tıka ve yapman gereken şeyi yap, çünkü düşersen kalkmanın ve yoluna devam etmenin nasıl bir şey olduğunu asıl o zaman anlayacaksın (kendin olabilmenin ve içindeki sese kulak vermenin ne kadar güzel olduğunu)en zor zamanlarda bile kendinden esirgemeyeceğin gülümsemelerle.
Ölmek, ruhumun kurtuluşu değil!! bedenimden
Ölmek, hissizleşmek, ölmek yalnızlık
Yavaş yavaş büyüyor, içimde
Kim? besliyor seni! arıyorum yıllardır.
Kim koruyor benden bu kadar düşmanca
Her sinyal verişinde, önlemler alırken sana karşı
Sen inadına! dahada güçlenerek çıkıyorsun karşıma
Her gelişin daha yıkıcı, daha kalıcı izler bırakıyor ruhumda
Yaraların kabuk bağlıyor. Sonra sen! daha büyük yaralar açıp,
Daha da kızıla boyuyorsun beni.............
Daha acımasız oluyorsun zamanla,
yoruldum. ....
Artık sona yaklaşıyoruz, zafer çığlıklarını duyuyorum
Kazanıyorsun
ve ben;
yavaş yavaş ölüyorum..
ne olmuş ona ilk araba kullanmayı bu arabada öğrettiysen, ne olmuş virajı alamayıp ağaca sürttürdüğü yer kalbin gibi paslandıysa..
sanki gelecek; hala beni sevdiğin için mi ?
hala anılarım bu arabanın içinde dolaşıyor diye mi satmadın ?
anlatabilmeliyim her şeyi, kalemim susmamalı hiç... hep ama hep yazmalıyım, gün gelip volkan olup dağılmalı, şelale olup çağlamalıyım, böylelikle anlatabilmeliyim her şeyi, hem de içimden geldiği gibi. kelimelerim tükenmemeli hiç, cümlelerimde özenle kullanmalıyım.. an gelip can çekişen bir eylem olup vurmalı, sevimli bir özne olup yansıtmalıyım.... böylelikle anlatabilmeliyim herşeyi, hem de içimden geldiği gibi... dilim kirlenmemeli, su olup dere, nehir demeden okyanus misali lacivertlerde olmalıyım... böylelikle anlatabilmeliyim herşeyi, hem de içimden geldiği gibi...
duygularım azalmamalı, tazeliğini korumalıyım, bir bebeğin gözlerindeki ışık olup parmalı, böylelikle her şeyi anlatabilmeliyim... yüreğim üşüse bile sevgiyle sarmalıyım, salkım söğüt dallarımdan taşıp, sevgimle toprağı kucaklamalıyım... böylelikle anlatabilmeliyim herşeyi, hem de içimden geldiği gibi....
kafamı ellerimin arasına aldım önce,
sıktım sıkabildiğim kadar tüm gücümce,
gelgitler oldu, hafif sarsıntılar beynimde ve;
gözlerim kapandı hahifçe...
çok sıkmışım,
yavaşça bıraktım, uyuştu baş parmaklarım...
kafamı ellerimin arasına aldım,
ve soyutladım kendimi elektronlarından bu saçma meydanın,
güneşin en tepede olduğu vakitlerde yaptım bunu
güneşe oldum olası gıcıktım ben, yaz çocuğu olmama rağmen...
ben hep yağmurlarda ıslandım...
sadece bedenimi değil ruhumu da yıkadı yağmurlar.
arındım...
kafamı ellerimin arasına aldım düşündüm saatlerce...
ne yaptım ben, ne yapacağım, ne yapmalıyım?
kafam kadar olsaydı keşke tüm sorunlar,
ellerimin arasına aldığım zaman çözebilecek, en azından görebilecek kadar.
görünmez saçma sorunlarla uğraştım...
duman duman biriktirdim herşeyi içimde,
ve yeni bir güne uyandım...
uyanmak sadece tabirden ibaretti
benim yaptığımsa sadece gözlerimi açmak...
kafamı ellerimin arasına aldım,
başladım şarkı söylemeye...
sesim güzel değildir ama bağırdım,
hiç detone olmadım!
sesim kısıldı, kağıtlara döktüm kafamdakileri...
ellerimin arasından döküldüler hepsi,
kafamı ellerimin arasına aldım... **
her şeyin kötü gittiği bir dünyada "aşkı" yaşamaya kalkmak ne feci.
temiz kalan tarafını; gözlere saplanan sözlere teslim etmek ne acı.
bu aralar kendime adıyorum tüm enerjimi deyip kendini kandırmak ne ürkütücü.
bir çift ayağa, bir çift ele iliştirmek anlamları ne ağır yük..
göz demeye dilim varmıyor. bir çiftine şehirler ayaklanıyor.
durmadan düşünüyorum; hissedilenler tanımlanabilir mi diye. akıl uçup gitmişken; yaşanılanın yoğunluğunu ölçebilecek hiçbir şey kalmıyor geriye..
bir bakıyorsun sokaklarda
bir bakıyorsun huzur bulduğun evinde yakalıyor seni dip köşe kaçmak istediğin.
ağlamaklı türküler, insanın kendi yüzüne bakmaya korktuğu anlar..
salıncakta şuursuzca sallanırken kapaklanıp yere, koşup koşup atasım var kendimi denize. en çok özlediğim zamanlarıma götürsünler beni, en çocuk zamanlarıma.
kucak dolusu sarmalamalar..
kilitli eller kendi omuzlarına..
gün geçtikçe daha da suskunlaşan diller..
başka bir şey kalmadı.
çalıştın oldun, başardın yaşıyorsun istediğin hayatı ama neden saldın kendini yine hadi kızım kalk toparlan. Gundur geçer, zaman akıp gider, herşey geçer.. Ne demiş sezen abla
geçer geçer neler neler geçmediki hala bitenin ardında takılmasın gözlerin boş boş, gelmesin aklına ne iyi dene kötu birşey. Senki olmaz denilenleri yaptın kimleler savaştın, hadi kızım kalk, çok düşünme, Ayaklarını sıcak tut, kafanı serin, düşünme fazla derin.
gözlerimi kapıyorum küçük anılar geliyor gözümün önüne kulağımda çıkaramadığım sesler var, kafamda soru işaretleriyle birlikte peş peşe. farklı kişiler, farklı mekânlar birbirine girmiş; birinde olması gereken diğerinde, diğerindeki bir diğerinde değiştiremiyorum yerlerini, kafamın içinde onlar zaten çoktan yer değiştirmiş. gerçek yerlerini hatırlayamıyorum bile tek bildiğim oralara ait olmadıkları. sonra fark ediyorum ki bende oraya ait değilim. daha da kötüsü sadece oraya değil hiçbir yere ve hiç kimseye ait değilim hep bununla övünürken, kendime bile ait olmadığımı fark ettiğim andır bu an.
***
of iced earth başladı.
aha gitti yine moral. müzik olmasa nasıl yaşardım? müzikle de böyle yaşıyorum gerçi, ama değer. bir camekanın içinde gibiyim. yok, tam tersi. herkes o camekanın içinde. ben dışarıdayım. içeri girmek istemiyorum, giremem de zaten. ama dışarıda çok az kişi var, çoğunu henüz göremiyorum. içeridekilerle iletişim kuramıyorum. sesleri kısık. onlara göre, ben fazla bağırıyorum. bana göreyse onlar sıkışmış durumdalar. tanrım, daha iyi ifade edemezdim.
umarım bir gün, biz dışarıdakiler, birbirimizi buluruz. derdimiz bu aslında. sınırlar olmayınca burası o kadar büyük ki, kayboluyoruz. içeridekilerin kaybolması imkansız. o dar yerdeler. ama biz de kayıp durumdayız? çok yorucu.
ama oraya girmektense, değer. woah. duygu patlaması. açlık.
tarih ödevi. x_x
Denemedim mi? Denedim, hatta çok uğraştım.. ama sonuç ortada ki; başaramıyorum..
Çokça kalbimin kırıldığı yollardan geçtim, kırılsın dedim, çabaladım, ter döktüm; sonucu gördüğümde tatmin olabilme ihtimalim için hep. Olmadı da olmadı arkadaş! O dünya ötesi 'sonuç'a bir türlü ulaşamadım. Kötü-iyi fark etmezdi de; kim yaptığı bir işin arkasında durup, sonuçlarına katlanmak istemez ki! Ben istedim; istedim ki bir şeyler yaptığımı hissedeyim, hissedeyim ki yaptıklarımın arkasında daha sağlam durayım, durayım ki bir aşk bir şevk kalsın içimde de daha çok bağlanayım. olmadı. e kadar kısmet bi yerde..
saldırıyor içim sağa sola. ne garip durgun dururken içimdeki saldırıyı görebilmek. zor geliyor her şey. durmadan düşünmek ve düşünmekten kaçmaya çalışmak. her şey değişiyor. istediğim kadar düşüneyim. sadece deliriyorum.
duruluyorum
saldırıyorum
deliriyorum