ilk önce öyle tatlı tatlı gülüyordun ki bana, bir an önce seninle tanışmak istedim, ve o kadar güzel görünüyordun ki seni bir an bile kaybetmek istemiyordum., fakat yüzündeki eşsiz asaletinin sırrı, sadece ve sadece kahpe oyunların olduğunu anladım.
neden her şey birden sarpa sarıyor? neden sevdiğim insanlar hayatımdan çıkıyor? neden severek yaptığım şeyler elimden alınıyor?
neden ben bir türlü mutlu olamıyorum? anlamıyorum. tam her şey yolunda gidiyor derken alt üst oldum. ağlamak istemiyorum ama dayanamıyorum artık.
hayatta tutunduğum, güç aldığım her şey bir bir gidiyor ellerimden...
derdimi anlatacağım tek bi insan yok . ben küçükken de yalnizdim . benim mutlu olmamı neden istemiyosun ? kime guvensem yaklassam arkamdan oyun oynuyor . artık kimseye guvenemiyorum . ben senden çok bişey istememistim oysaki . yalnizligimi al benim . istemiyorum onu .
Uzun zamandır sana küfür ermiyordum. Eksik kalmışındır sen şimdi. Hemen tamamlayım. Ananı avradını yedi sülaleni sikeyim senin emi. Orucumu sakatladın orospu çocuğu.
kendi başımdan geçen bir şeyi paylaşmak istiyorum vakti geldi sanırım.
bir kıza gönül vermiştim. daha sesini duymadan adını bilmeden inanılmaz aşık olmuştum. kız her sabah ve akşam aynı otobüste denk gelmeye başladı. o bitmek bilmeyen otobüs yolculuğu onun olduğu otobüslerde o kadar hızlı bitiyordu ki anlatamam size. gözlerimi ayırmadan ona bakardım. hayatım da hiç böyle bir duygu hissetmemiştim daha önce. sonra tanıştık onunla. şehir dışında sevgilisi varmış. ama bu beni inanır mısınız hiç üzmedi. çünkü artık onun sesini duyuyordum ve gözlerinin içine bakabiliyordum ve en önemlisi kokusunu duyabiliyordum. adı arkadaşlık olmayan bir ilişkimiz başladı. çünkü yürürken koluma girerdi otobüste elimi tutardı. evine geldiğimizde sımsıkı sarılırdı bana gitme dermiş gibi. bu arada şehir dışında ki sevgilisinde de ayrıldı. ne oluyordu? o da bana mı aşık olmuştu? bu yaptığı hareketler bunu anlatmıyor muydu? bir gün otobüste o tutmadan ben onun elini tuttum. tuttum çünkü dayanamıyordum artık. gözlerime baktı ve elini hiç çekmeden otobüs boyu konuşmadan ineceği yere kadar geldik. indiğimizde gözlerime bakıp sen benden hoşlanıyor musun diye sordu. hoşlanmak mı? ölüyorum sen ne diyorsun diyemedim sadece ağzımdan bir evet çıktı. ve sonra bana o kadar kızgın bakmıştı ki... anlam veremedim. ben sen arkadaşım olarak görmüştüm dedi. arkadaş mı? bu yaşadığımız şey arkadaşlık mı yani?
o an öldüm işte. aşık olma devresi aşk acısı devrine dönmeye başlamıştı. öldüm...
gerçekten tam manasıyla öldüm. neredeyse iki ay her gün sevgili gibi dolaştık. o her güldüğünde ben iki güldüm.
aradım açmadı. mesajlar attım, şiirler yazdım cevap vermedi. otobüste karşılaştım bir gün. yanına oturdum ve hiç konuşmadım. o da hiç konuşmadı. akşam 9 da bizim evin arkasında buluşalım dedi. kaldım öylece. gittim akşam. konuştuk. konuştuk uzun uzun. beni o kadar güzel ikna etti ki beni arkadaş olarak gördüğüne. benim umurumda olur mu? o bana küs olmasın yanım da olsun da ilişkinin adı ne olursa olsun dedim.
ve sanırım işte o an kendimi bitirdim.
yine eskisi gibi olmamız çok uzun sürmedi. ama ben artık ağzımı açmıycaktım öyle karar aldım kendi kendime.
bana dershaneden hoşlandığı bir çocuğu anlattı. anlattığı her kelime yüreğime bir kılıç saplıyordu sanki. gözümden yaşlar geldi o anlatırken. düşündüm o çocuk ne yaptı da benim sevdiğim onu sevdi?
-karın altında evinin penceresinin önünde 5 saat onu bekledi mi? sadece yüzünü yansımasını görsem yeter diye?
-babası bırakırdı durağa. evini öğrenmek için bütün arkadaşlarıyla beraber tam 3 saat o arabayı arar mıydı?
-doğru bir cümle bile kuramazken nazım hikmetin şiirlerine rakip şiirler yazabilir miydi?
-tüm hayatını "o" yapıp durabilir miydi?
yapamazdı be dostlarım. sevdiğim kız biraz ileri gittiğini anladı sonun da da bana şunları söyledi:
-aslın da seninle de mutlu olabilirdik...
bu söz aşık bir adama söylenir mi? yakar yemin ederim o şehri...
ama olamadık işte ben seni arkadaşım olarak gördüm ama bunu bir düşünücem dedi ve beni öpüp gitti.
e hani anlattığı o çocuk? biraz düşünmek ne kadar? ben o düşünene kadar nasıl nefes alırım?
akşam mesaj attı bana yarın her zamanki yerde buluşalım diye.
gittim orda değildi. neredesin diye mesaj attım duraktayım dedi. sonra oraya gittim. neden orda değildin diye sordum ve ya unutmuşum yanıtını aldım. ama olsun durmadım, düşündün mü diye sordum?
neyi dedi?
anlaşılan dün gece hiç aklına bile gelmemiş ben ise 1 saniye bile aklımdan çıkartmamıştım.
seni seviyorum dedim. artık bu yoldan geri dönüş yoktu.
yine başlamayalım dedi senden elektrik alamıyorum dedi...
bu kelimeyle arkadaşlarımın da baya bir dalga konusu olmuştum sonraları...
çok bunalımdaydım. hiç bir şey beni normale döndüremez derken zamanla azaldığını hissettim kalbimdeki yaranın. tabi kısa bi dönem değildi ama artık bunalımdan kurtulmuştum ve şöyle bir sağlıklı düşününce ne kadar salakça davrandığımı gördüm. resmen salak yerine koyulmuşum. ve bir insan da en son oynanacak yerle oynamış, duygularımla.
geçenlerde gördüm yanında erkek arkadaşıyla. ve güldüm sonra uzun uzun arkadaşlarımla. çıktığı çocuğun gay olduğundan şüphelenirdik. kırığın önde gideniydi ve onu biriyle görmenin hiç canımı acıtmaması beni çok sevindirdi...
diyeceğim şu ki birine ikinci sefer seni seviyorum diyorsanız bu onun suçudur. ve illaki diyeceğim diyorsanız bu yazdıklarımı baştan okuyun lütfen.
saygılarımı sunuyorum...
Yaşıyorduk. En azından yaşamaya çalışıyorduk. Toplumun ve içinde bulunduğumuz coğrafyanın bize bahşettiği kalıtsal niteliklerle. Her gün yüzümüzde farklı bir maske vardı ve bundan rahatsız değildik. Günler geçtikçe hayatımızdaki geçici şeyleri, kalıcı şeylere tercih ediyorduk. Ve sonunda büyük hezimet. Yine kaybediyorduk. Kaybettik. Harcadılar bizi. Yargısız infaz. Ve kurşunladılar. Güldük, ağladılar. Ağladık, güldüler.
Hayatta kalmak önemliydi. Hayatta kalma gayesiyle her gün tekrarlanan bir takım ritüellere kurban gittik. Hayallerimizi kurşunladılar. Hiçbirimiz istediğimiz insanlar olamadık. Engellendik, engellediler. Farklı olmaya çalıştık. Dışladılar, hor gördüler. Dominonun herhangi bir taşı olduk veya ne derseniz, duvarda bir tuğla işte. Basitleştik, basitleştirdiler bizi. Farklı bedenlere aynı ruhu üflediler. Mücadele etmedik mi? Ettik fakat yetmiyordu. Her defasında kendimizi parçaladık. Özgür olmak için. Birbirinden bağımsız bireyler olmak için parçalandık. Bizi heba ettiler sonra bir yığın haline getirdiler. Düşünemedik. Düşünmemize izin vermediler. Küçüktük, onlar da iyi küçümsediler.
Artık yokuz. Hayallerimizi, düşüncelerimizi, irademizi ve özgürlüğümüzü yiyerek mutlu oldular. Huzurlu oldular. Mutluluk yok. Yalan da olsa mutluluktan bir iz bile yok. Hepimiz bir sahnede, bir kubbenin altında aynı role bürünmüş oyunculardan ibaretiz. Perde kapanana dek.
nickaltlarına bakıyorum milletin ''kardeşim, kankam'' kelamları uçuşuyor. ''ulan'' diyorum ''bi ben mi kimsesizim bu pislik mekanda'' kaderim nickaltımda bali çekmekten mi ibaret?
etrafımda ki insanlar veya okuduğum yazılar ölümsüz aşklardan bahsediyor çoğunlukla. peki, benim gördüklerim neden hep faniydi??? nerede bu ölümsüz ilişkiler? doğrusu şu sıralar değil ebedi, sonunda pişman olacağım bi ilişkiye bile muhtacım. heyhat, ömrümde ilişkiler sağanaklar silsilesinde beni ıslatmayan yağmur damlaları misali...
yoo öyle cinsel içerik nedeniyle değil bu isteğim. daha ziyade bi yerlere gitmek, paramı çarçur etmek ve daha da önemlisi fikirlerimin çarpışmasından tarumar olmuş beynimin mesaj yapacak birisine muhtaç olması.
belki biraz da sana - yeni güne uyanmaya bi sebep...