bugün

her zaman negatif olmak zorunda olmayan sözlerdir; çekip giden sen olsan bile söylemek istediğin, ama inanmayacağını bildiğin için susmak zorunda olduklarındır; bazen daha fazla canını acıtmamak için kendine saklaman gerekenlerdir. mesela...
canım,
sana hala canım diyebiliyorum, sen inanmamış olsan da sevdim seni zamanında. şimdi aşk yok içimde evet, zaten bu yüzden gitmedim mi hayatından? aşk bitmişti ve seninle oynamak istemedim. çünkü sen üzülmemesi gereken nadir iyi insanlardan biriydin. oysa benim ilişkimize devam etmem sadece seni daha fazla bağlayacak ve sonucunda da daha büyük bir acı etirecekti hayatına. ben gidince sen de gitmeyi seçtin tüm hayatımdan çıkma ısrarlarıma rağmen. biliyordum aslında kalmayacağını, ama sormamış olsam içimde kalırdı. seni üzmektense kaybetmeyi tercih ettim. acısını çekiyorum aslında hala; bi film izlediğimde, ortak arkadaşlardan birini gördüğümde ilk konuşmak istediğim kişi sen oluyorsun ama uzaktasın şimdi ve canımı acıtıyor bu. yanlış zaman ilişkisiydi bizimki. senin birine bağlanman, benimse mümkün olduğunca özgür kalmam gereken bi zamanda karşılaştık. keşke bekleseydik, keşke arkadaş kalsaydık sadece. olmadı, olamadı. şimdiyse elimden gelen bi şey yok. sadece daha önce de söylediğim gibi özür diliyorum.
özür dilerim - defalarca..
Bulur muyum söyle,seni o eski halinle..Uzansam ,uzaklardan öylesine..Öylesine derin ki içimdeki yerin..Bi köprü olsam keşke yüreğimden yüreğine...Sen, şimdi uzak şehirlerde, neden?! Bu kadarı bana çok gelir..Sensizliğe alışmak cok zor gelir...
Yalnızlık nedir bilir misin? onca insan arasında..Ben sensiz yanlış yollarda ..Gel kurtar,gel kurtar beni...
ne yaparsın sevgili hayat böyle işte. birilerini peşinden koşturuken birilerini de kovalatıyor ne ilginç değil mi? oysaki herkes birbirine doğru koşsa sorun kalmayacak. sen neden bana doğru koşmuyorsun ki??
Yazmak istediğim anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki...
Ama dedim ya hem seni sıkmak istemiyorum hem de günlere aylara yıllara sığmayacak anıları satırlara sığdıramıyorum. Yaşamaya gelince, bunları her gün yaşıyorum. Her gün bir yıl daha yaşlanıyorum. Seni tabir edemiyor, anlatamıyor, satırlara sığdıramıyorum. Keşke yapabilsem, sığdırabilsem ve seni ve bizi yazsam satırlara; sonra her gün koynuma alıp o satırları onlarla uyusam.

Artık son nefeslerim bunlar.
Hayata veda etmek gibi bunları yazmak. Sevgiliyi son kez alnından öpmek, ellerini tutup gözlerine bakmak gibi. Sen şimdi yeni insanlarla yenidünyalara yelken açmışken, ben her tarafında sana ait izler olan kocaman bir adada tek başımayım. Seninle dolu bir dünyada sensiz yaşamak bu. Hatıraların yaşamayı çekilmez hale getirdiği, gecelerin kâbuslarla dans ettiği bir dünya.

Hala biliyorsun bir şeyleri; Bu saatten sonra tek tek söylemeyeceğim bunları. Eminim ki seni tanımasam daha gri olacaktı soluduğum havanın rengi. Ama bir gün garip bir ürperti dolarsa içine bil ki hala bir yerlerde senin için çarpan bir yürek var. Gece yağmur damlaları vurup camına seni uyandırırsa senin için ağlayan birileri var. Bil ki öylesine gökyüzüne baktığın bir akşamda kayan bir yıldız görürsen seni umut eden birisi nefes alıyor hala. Her gün göreceksin sokaklarda beni, kimi zaman sevgilisinin ayakkabısını bağlayan bir çocuk, bazen bir kaldırım köşesinde ağlayan umutsuz bir adam, kız arkadaşının çantasını taşıyan heyecanlı bir âşık, vapurlarda, banklarda güneşli bir bahar günü çimlerde birbirini öpen iki ruh olarak.

Bir gün bir yerde tekrar karşılaşabilmek dileğiye.
boşa mı geçti ?
hayır. güzel anılarla dolu yıllardı.
yaşanması mı gerekiyordu?
belki. bazen doğru insan ama yanlış zaman olabilir.
o zaman sırası mı yanlıştı ?
evet. belki öğrenci olmasaydık ve tecrübeli olsaydık.
pişman mısın?
asla.
yazılmış gönderilmemiş gönderilememiş her satırında ona duyulan aşkın ve özlemin yazılı olduğu mektuplardır. bir süre sonra eski bir çekyatın altına koyulur arada bir açıp okunulur sonrasında hayatına başka biri girer tüm o yazdığın satırlar mektupların üzerinden tükenen silinen bir kalemle yazılmış gibi uçup gitmeye başlar. aradan uzun bir süre geçtikten sonra o mektupları tesadüfen bulduğunuzda üzerinde hiç birşey yazmadığını görürüsünüz bom boş beyaz kağıtlar olarak gelir gözünüze, yada üzerlerinde yazılı olan şeyler size bir anlam ifade etmediği için öyle görünürler. eski sevgiliye yazılan mektuplar bir zamanlar sevdiğimizin belgeleridir.
anlatmaya kelimeler yetmiyor, hadi anlatmaya debelendim diyelim ki calıstım kimse anlamıyor, dinlemiyor, yalnızlıgı, uzaga dalıp giden gozlerimde ki caresizligi ve bir turlu gozumden akmak bilmeyen bir damla gozyasımı, eger o son damla akarsa gozumden hayatı sıfırlarım seni unutur muyum acaba diye korkarak saklıyorum gozumde.
Sen gittikten sonra hayat daha anlamsız daha karmasık, her tamam bu sefer oldu simdi ayaga kalkma zamanı dedigimde yakalayamadıgım son anda elimden kayıp gidenlerin yoklugu.
Bir turlu cozulemeyen bir bulmacada, cıkılamayan bir labirent de buldum kendimi yoruldum cıkısı aramaktan, bıraktım bende nefret ettigin maskelerimle gulumseyerek inceldigi yerden kopsun diyorum.
Yazın son demlerini yasadıgımız ılık bir meltem ile kayıp gittin ellerimden tutamadım,keder, acı, bir daha hic kapanmayacak kocaman bir bosluk ve bir suru keskelerle, sonu olmayan bir yalnızlıkta terkettin beni.hic vermedigin gostermedigin sandıgım buyuk sevginle ardına bile bakmaya vakit bulamadan yarım bıraktın bizi.
ve ben simdi gittigini bir turlu kabul edemeyesimle yuzlesmeye calısarak tutunmaya calısıyorum hayata bir yerden.
o hic sıkıntıya,tasaya gelmeyen yuregini hala cok seviyorum..
(bkz: sevgilinin olmesi)
sen çıldırmış yazarların
adı konulmamış başlıklarında
bahsettiği o manyak karısın..
17 yaşında falanım daha.. ortega'lı zamanlar.. forma reklamımız aria'ydı.. 3'lü savunma oynuyoruz hala.. ümit özat, mirkoviç ve ogün.. hani ümit özat'ın ilk geldiği sene anımsadın mı canım? bilirsin polinomları beceremediğim ve sevmediğim gibi aşkım demeyi de sevmem ve beceremem pek.. işte öyle çılgın ve o denli marjinalim yani.. hey gidi hey heyy..

sizin sınıfın karşısında bizim tuvalet daha doğrusu bizim tuvaletin karşısında sizin sınıf vardı.. öyle salak salak erketedeyim; çocuklar sigara içiyolar, ben de yakalanmasınlar diye gözlüyorum.. bilirsin sigara neyin kullanmıyorum.. derken biri iki heceli üç harfli adını bağrındı.. aslında ne kıl olmuştum o kıza.. akabinde evgeni plushenko edasıyla öyle bir ters dönüş yaptım ki, babam görse o halimi beni altay'dan alır, spartak moskova'nın artistik patinaj takımına yazdırırdı..

gözümde yıldızlar çaktı, ortam basmane'deki ucuz biraneler gibi rengarenk oldu.. o ne güzellikti, o ne endamdı, o ne kaş, o ne gözdü.. olduğum yere çivilendim.. sağolsun alp geldi, ıspatulaynan kazıdı beni.. sen çoktan sınıfa girmiştin.. dersiniz ingilizceydi.. 4 sene okudum ama ne yalan söyliyeyim ki canım ingilizceyi de pek sevmedim.. yok üçüncü hali, yok ikinci hali, yok active, yok passive.. bak ingilizce yazıyorum ki 6 sene sonra bu mektubu okuduğunda belki ''lan onur'a bak hele.. amma ingilizce yapmış yaa! ben hemen şuna geri döneyim.'' diye içinden geçirirsin..

sınıfa girdim.. edebiyatta ismin hallerini anlatıyo hoca.. ''lan ilkokuldan beri aynı mevzuu yeter be!'' dedim ve akabinde; ''boşver hocam ismin hallerini sen bana aşkın hallerini anlat, mutluluğun resmini çiz'' diye devam ettim.. içimden dedim tabi.. edebiyat hocam çok fettandı ama çok da güzel fiziği vardı hani.. okulca hastaydık kendisine de aşırı solcu olduğu için yanaşamazdık.. kızardı alimallah.. içimden dediklerimi dışardan diyemedim tabi.. e sen de kabul et be canım aşk için edebiyatçının kanaatinden nasıl vazcayardım?

(...)

bi perşembe gecesi öylesine heyecanlı oturuyodum ki bizim emektar divanda anlatamam.. o divan da benimle yaşıttı.. ikimizin duyguları da aynı yaştaydı.. ama benim heyecanım senin benden çok sevdiğin beşiktaş'ın buzla kaplı zeminde oynayacağı dinamo kiev maçından kelli değildi.. ertesi gün ''doğum günündü''.. saat akşamın 7 si olmuştu.. e takdir edersin ki canım öğrenci adamız, cepte bek kuruş yok.. pederin gelmesini bekliyorum.. gelsin de senin için o çok beğendiğim kazağın parasını versin.. bi heyecan, bi kıpırtı sardı içimi ki sorma canım.. lakin benim peder gelmeden senin mesajın geldi.. e malum artık ilişkiler aysiku'da, emesen'de, feysbukta, cep telefonunda yaşanan dönemlerdeydi.. bi garip sıkıntı kapladı bünyemi.. elim aslında kullanmaktan nefret ettiğim cep telefonuna yöneldi.. sagem'di markası ve çok zor basıyodu tuşları.. sert ve erkeksi bi hamleyle açtım kilitli olan tuş takımını ve etkisinden belki de hala kurtulamadığım o mesajı okudum: ''onur.. ben ayrılmaya karar verdim.. artık yürümüyo.. nolur ısrar etme.. kararım kati ve net.. değişeceğini sanmıyorum.. kendine çok iyi bak.. hoşçakal..''

beşiktaş berabere kalıp çeyrek finale çıkmıştı uefa kupasında.. aslında buruktum ama sen beşiktaşlıydın.. terk edilmiştim ama sen sevinçliydin.. içim kapkaraydı ama ertesi gün doğum günündü.. gece yatmadan o lanet ezikliğime yine yenilerek son bi mesaj attım.. ''yarın okulda konuşalım mı?'' cevap gelmedi ama ertesi gün sen geldin yanıma.. ben ''bi daha düşün lütfen'' dedim.. sen ''düşüncek bi şey yok onur'' dedin.. ben ''ama canım bak hem beşiktaş turladı hem de senin doğum günün, bunu ıslatmayacak mıyız?'' diye ar damarımı çatlatırcasına bi sual sordum.. sen ''bitti artık onur ısrar etme, hem alt tarafı çeyrek finale çıktık.. bunun daha yarısı var, finali var.. erkenden havaya girmeyelim, rehavete kapılırız sonna.'' dedin.. ve yaklaşık 6 yıldır dönmek nedir bilmediğin yere gittin..

ben ise gerek beşiktaş'ın çeyrek finali, gerek senin doğum gününde senden ayrılmanın verdiği kalp kırıklığı, gerek ebeveynlerimin bitmek bilmeyen kavgaları, gerek kaderimde mütemadiyen yazan ''terk edilmek'' zorunda bırakılmamla büyüdüm, büyüdüm, büyüdüm.. çeyrek yüzyılı devirdim be dile kolay, çeyrek yüzyıl! lakin hala terk ediliyorum, hala kalbim kırık ve hala büyüyorum.. ama değişen iki şey var..

bir; artık annemle babam kavga etmiyolar, evi talan etmekten vazgeçtiler.. iki; bi filmde duyup etkisinden çıkamadığım o söz beynimden çıkmıyo..

''umut iyi bir şeydir.. hatta en iyi şey.. ve iyi şeyler asla ölmezler..''
biliyorsun, yenileri olacaktır..!
Sen bu mektuptan ilelebet bihaber olacaksın. Benim hayatımda hiçkimsenin sahip olamayacagı bir yere sahiptin. Sana olan sevgimin her geçen gün biraz daha büyüyüp bir önceki günü kıskandırdığını hissederdim.
Yoklugun, sana olan sevgime ragmen bana dönemeyecek oluşun bütün kapıları ardına kadar kapatman ne kadar kahretmişti beni bilsen.
Tüm kapıları kapadın aşka dair ve güvenimi yerle bir ettin düşünmeden ettigin sözlerinle. Ben senden benimle olmanı beklerken sen bütün vaatlerini yıktın birer birer. Oysa ben senden vaat beklememiştim bile. Ben sadece seni beklemiştim hayatımda ol istemiştim. Sen kaygılarınla yaşıyordun oysa.
Geçmişimi dert etmiştin kendine. Kendi istediklerini benim istediklerimmiş gibi görüp beni bunları istemekle suçladın defalarca. Benimse tek istedigim seninle olabilmekti.
Anlamadın.seni denli sevdiğimi hayatımı ne kadar büyük bir parçası olduğunu anlayamadın.
Bana çok şey öğrettin. Kimseye hakettiğinden fazla değer vermemeyi, kimse için kendini kahretmemeyi, ağlamak gerekiyorsa ağlamayı kızmak bagırmak gerekiyorsa susmamayı öğrettin.
Teşekkür ederim en büyük dersim.
sen benim hayatımın en güzel yanıydın.
anlatamadım.
eskidin hem de çok eskidin. niye mi bu mektup. işte bunu haber vereyim istedim.
(bkz: Benim de Söyleyeceklerim Var)
ulan eski sevgili,

her kimin eski sevgilisi isen senin ben ta mına koyiim. ulan adına açılan başlıklardan sözlüğün sol frame inin ebesi sikildi. yeter ulan siktir git artık be!
(bkz: eski sevgiliye açık mektup)
yazılması gereken mektuptur, siz bir yazarsınız çünkü; ama gönderirmisiniz yazdıklarınızı o size kalmış, ama adı üstünde karşı taraf artık eski sevgilidir. Belki de yeni birinin yeni sevgilisidir. içinizde kalanları anlatmak için iyi bir yol olabilir ancak kendinizden taviz vermemeniz gerekir yoksa madem böyleydi niye ayrıldın gibi bir soru gelebilir karşı tarafın aklına.
Canım, dün sabah uyandığımda tarih 19 Ocak Pazartesiydi. Yani senden ayrılalı tamı tamına on gün olmuştu. On gün... Sesini duymadığım, teninin kokusunu hissetmediğim, sensiz geçen tam on koca gün! Sabah kalkıp doğruca hani seninle saatlerce oturduğumuz, Beşiktaş'taki iskelenin yanındaki o parka gittim. Bir banka oturup ilk defa tek başıma denizi seyrettim. Tek başıma poğaça yedim. Dalgalı denizi seyrederken sürekli seni, geçen mutlu günlerimizi, nasıl olup ta bu görkemli ilişkiyi bitirdiğimizi, nerede yanlış yaptığımı düşündüm. Denize bakarkenbir ara dalmışım, ''Ulan hayatta Ankara'da yaşayamam, o ne kupkuru şehir,memur kenti'' diye içimden geçirdim. Ama sonra emen vazgeçip tekrar seni ve geçmiş günleri düşündüm.

Ben, bu ve bunun gibi düşüncelere dalmışken birden arkamdan yaklaşan iki yumuşacık pamuk gibi el gözlerimi kapadı ve o bildik soruyu sordu: ''Bil bakalım ben kimim?'' Sesinden tanımıştım, zaten hep zor anlarımda gelir dertlerimi dinlerdi. ''Lütfen şaka kaldıracak durumda değilim, gel otur şuraya.'' dedim, oturdu. Evet senin de tahmin ettiğin gibi bu kişi üniversiteden arkadaşım Ercan'dan başkası değildi. ''Abi ellerine n'aptın, gadın eli gibi olmuş.'' dedim. Sabah çıkarken elim çatlamasın diye bizim hanımın kremini sürdüm. Nütricina el kremi, Norveçli balıkçıların da tercihiymiş'' dedi. Bunun üzerine bir iki saat Norveçli balıkçılar üzerine tartıştık ve en sonunda ''Allah düşmanımı Norveç'te balıkçı etmesin'' sonucunu çıkardık bu tartışmadan. Sonra ansızın seni sordu, ''Ayrıldık'' dedim. ''Abooo!'' dedi. ''Dur bu konu burada, parkta konuşulmaz, şurada Kazan Birahanesi var, oraya gidelim'' dedi. ''Aman Ercanım, bilirsin ben içki içmem'' dedim. ''Oğlum, sen kola içersin, gel'' dedi, gittim, gittik. Ben anlattım Ercan dinledi. ''Boş ver, sana kız mı yok, başkasını bulursun'' dedi. Böyle seni bir kalemde silip atmamı istemesi üzerine tiksindim Ercan'dan, ama sözlerinden etkilenmiş gibi yaptım. ''Heee, haklısın'' dedim.

Neyse uzatmayayım, saat 22:30 gibi garson ''kapatıyoruz'' dedi, hesabı getirdi. ''Dur abi, sen hiç dokunma ben öderim'' dedim. Ercan ''Olur mu öyle şey, ben ödiycem'' dedi. ''Abi bak konuşmam bir daha ben ödiycem'' dedim. ''Tamam öde'' dedi. içimden ''Vay ancuk, insan bi kere daha ısrar eder, o ısrara endekslemiştim mali durumumu'' diye usulca geçirdim... Çıktık birahaneden, ''Off, bu saatte de nerede otobüs bulucam'' dedim. ''Puff, hiç te eve canım gitmek istemiyo'' dedim. Sağ olsun, ''Abi istersen bizde kal, salonda yatrsın'' dedi. Gittik eve. Ama aşkım biliyo musun, Nagihan Ercan'la evlendikten sonra çok değişmiş. Böyle bana karşı bir acaip anlamsız tavırlar falan yapmalar, sorduğum sorulara ''Off nerden bileyim ben yaa, Allah Allah yaa, mallah Allah yaa!'' diye bir kendini beğenmiş cevap vermeler, sorma gitsin. Nagihan yüzünden muhabbetten zerre kadar tat alamadım. inanır mısın bir ara ''Ulan bana ne surat yapıyorsun, bu tırto Ercan'la evlen diye sana ben mi dedim?'' diye haykıracaktım suratına ama kendimi zor tuttum. Zira arada Ercan vardı. Bir vakit Nagihan mutfağa gittiğinde Ercan'a ''Kanka, boşa bu kadını da senle şöyle eski günlerdeki gibi takılalım, eve çıkaraız ehehehe'' dedim. Hemen konuyu değiştirdi. ''Geç oldu'' dedi. ''Biz yatıcaz, sen de yat'' dedi. Gittiler yattılar. içeriden konuşmalarını duydum. Nagihan'ın tam olarak ne söylediğini anlamadım ama Ercan'ın ''Yaa yarım ağızla çağırdım, ben nerden bileyim geleceğini'' dediğini duydum. Ve usulca çıktım riya yuvası olmuş o evden, vurdum kendimi sokaklara.

Üç gün sonra yine üniversitedenEngin'le karşılaştık. Ercan'ı sordu, ''Yaa bırak Allah aşkına'' deyip biraz kötüledim ercanı. Sonra ''hayırdır durgunsun sen?'' diye sordu Engin. ''Şuarada Kazan Birahanesi var, gidelim mi?'' dedim. Gittim, gittik...

Sonuç olarak çiçeğim, sana söyleyeceğim şu:dön artık, dayanamıyorum sensizliğe. Dön bana, beni muhattap etme şu adamlarla. Yok Ercan'mış, yok Engin'miş. Yemişim Ercan'ı, Ercan kim aşkım, Ercan kim? Söyle Allah aşkına
umut sarıkaya..
bak hala sevgilim diyorum sana, olmuyor ki, alışamadım önüne eski koymaya..
Canim, Ersoy'u bilirsin hani bizim mahalleden; Hani senle beraber geçirdigimiz muhtesem günlerin birinde biz el ele deniz kenarinda otururken arkadan usulca gelip enseme vurup ve akabinde "N'aber lan ? Bi kiz buldun bizi arayip sormaz oldun" diyen, benim de "Ersoycugum, kaç kere söyledim sana el hareketinden hoslanmiyorum diye. Ayrica dua et yanimda bayan var, yoksa ben senin gelmisini geçmisini" diye iki dakikada harcadigim su Ersoy'u hatirladin mi? He o Ersoy. Ersoy mert çocuktur, ates gibidir, tuttugunu koparir askim.

Simdi lütfen "Off Umut, bana ne Ersoy'dan. Surda iliskimiz bitmis, sen bu mektubunla yanan bir sevdayi küllerinden var edecegine ya da en azindan buna çalisacagina tutmussun bana Ersoy'dan Mersoy'dan bahsediyorsun" deme Bir kerecik olsun dinle beni. Alt ay boyunca dinlemedin simdi dinle. Senden insan gibi rica ediyorum. He! Nerde kalmistik. Evet bu Ersoy mert çocuktur diyordum. Geçen gün nedenini bilmedigim bir dürtüyle söyle bir sahile indim, gelmisken bulustugumuz, oturdugumuz eski yerleri bir bir gezdim. Gezerken kimi zaman hüzünlendim, kimi zaman ise aci aci tebessüm ettim. Ama total olarak aci aci tebessüm ettim. Neyse gezerken birden Ersoy'u gördüm. Bos gözlerle denizi, sahile vuran dalgalari seyrediyordu. Belli ki yikilmisti, belli ki örselenmisti, pusuatsiz, duldasiz, üryandi; "Ersoy!" diye seslendim, duymadi. Gittim yanina, "Ersoy neyin var oglum, sabahtan beri sesleniyorum duymuyorsun, bi sey mi oldu?" dedim. "Ha? Yok abi öylesine dalmisim" diye boynunu büktü. "Oglum hakkaten soruyorum. Sen bi seye kafani takmazsan böyle b.kunu yemis tavuk gibi düsünüp durmazsin. Söylen neyin var?" diye israr ettim. "Abi yok bi sey yaa, öylesine duruyorum iste. Beni bos ver de sen n'apiyosun onu söyle?" dedi. "Eearsooey!" diye Kurtlar Vadisi adli güzide dizideki Laz Ziya gibi tehditkarca sesimi yükselttim. Hemen çözüldü, anlatmaya basladi. "Abi yaa" dedi ve "bak görüyor musun koskoca süper ig geldi geçti yine ayni sey oldu, yine yesil sahalarda görmeyi arzu etmedigimiz görüntülerle karsi karsiya kaldik.Bugün bir Bursa-Rize maçinda yasanan olaylari düsün, bir Serdar Bilgili'ye VIP'ten edilen küfürleri düsün. Hadi onlari geç, Luçesku'nun gereksiz çikislarini yönetimle olan anlasmazliklarini düsün, iste bunlardir beni üzen, böyle biçare, itten aç, yilandan çiplak birakan abi" diye devam etti. "Ersoy bunu bana niye yapiyorsun?Niye göz göre göre keklemeye çalisiyorsun?" dedim. Anlamazliktan geldi. "bak hala devam ediyorsun Ersoy. Bilirim ki VIP'ten edilen küfürler de, Bursa-Rize maçi da umurunda degil. Söyle neyin var Ersoy, niye böyle biçaresin?" diye sitemkârca sordum. "Ama abi sen böyle karsimda gülerken ben sana nasil derdimi anlatabilirim ki?" diye sordu. "Ne gülmesi oglum, hasta misin sen?" dedim. "Aha iste abi! Karsimda yumicik gibi açmissin agzini siritiyorsun. Senin su sifatina karsi ben nasil asil derdimi anlatayim" dedi. "Yav oglum sen bana bakma, ben eski yerleri geziyorum da onun için aci aci tebessüm ediyorum" dedim. Durumu anlayinca anlatti.

Bir kadinmis onu da bu hallere düsüren, önce ansizin hayatina girmis sonra birdenbire çekip gitmis. Ersoy'u da böyle derbeder, böyle hercai birakivermis. "Git"dedim, "git yapis koluna. De ki kizim böyle böyle&; "Seviyorum" de anlat ona" dedim. "Gidemem, anlatamam" dedi. "Anlatacaksin. Böyle burada yanmaktansa gidip anlatacaksin. Hadi kos!" dedim. "Yaa abi, sen kim oluyorsun da bana akil veriyorsun?" dedi. "Aman Ersoycugum, ben de sevdim, ben de asik oldum" dedim. Dinlemedi. "Asik olmusmus. Ulan oglum ben senin gibi naylon asklar yasamiyorum tamam mi. Delikanli gibi seviyorum. Simdi sen kim oluyorsun da o küçücük yüreginle beni anlamaya çalisiyorsun?" diye egri agzini büke büke askimiz hakkinda ileri geri konustu. "Aman Ersoycugum" dedikçe çostu. "Etme Ersoycugum" dedikçe simardi. En sonunda dayanamadim. Bi tane vurdum agzina serefsizin. Aninda pisip on metre ileriye kaçti oradan, it gibi bana bakti. Hirsimi alamadigim için "N'oldu la, daha demin kartal kesilmistin" diyerekten ayakkabimi çikarip bunun kafasina firlattim. Ben çorabim kirlenmesin diye seke seke ayakkabinin tekini almaya gittigimde Ersoy çoktan uzaklara dogru aglaya aglaya kaçiyordu. Artik kafasina gelen darbeden mi asktan mi agliyordu orasini bilemen

Simdi sen diyeceksin ki "Yaa Umut, Allah askina sen sabahtan beri ne anlatiyorsun yaa!? Bana bu saatten sonra Ersoy'un dertleriyle gelme kardesim. Istemiyorum!" diyeceksin. Gelecegim askim, gelecegim. Önce Ersoy'un gönlünü alip, Ersoy'u da Ersoy'un dertlerini de alip öyle gelecegim. Sen istesen de istemesen de gelecegim. Ersoy'u dinlemelisin çok içli çocuk. Ama dersen, "Ersoy'u çekemem simdi" bu durumu Ersoy'a usulünce anlatip "Kusura bakma Ersoycugum yengen senden pek hoslanmadi" deyip, onu iki dakikada satarak tek basima gelecegim sana; Evet gelecegim. Gelecegim. Geleyim mi çiçegim?
umut sarıkaya..
canım saatime baktıgımda 01.22 yi gosteriyordu.Yani sen beni terk edeli,an itibariyle tamı tamına 6ay 2 hafta 3 gün 8 saat gecmisti.sunu bilki ben bu sure icinde cok degistim sevgili.Artık mevcut düzenin kurallarına kanunlarına karsi geliyorum.Ama sanma bu yazı bir acındırma kampanyasının ilk adımı sanma ki Bak sen beni terk ettigin icin boyle ipsiz sapsiz bir haydut oldum' ana temali bir kompozisyon.Bilakis ilk defa kendimi bu kadar ozgur hissediyorum, seni benden alan topluma ve onun kanun yapıcılarına, kanunlara karşı geldiğim sürece insan olduğumunfarkına varıyorum bebeğim.
ağırlığı sebebiyle paket muamelesi görmesi muhtemel yazı.
ne yaparsın sevgili hayat böyle işte. birilerini peşinden koşturuken birilerini de kovalatıyor ne ilginç değil mi? oysaki herkes birbirine doğru koşsa sorun kalmayacak. sen neden bana doğru koşmuyorsun ki??
ona birlkte olduğunuz sürece unutamadığınız tek tabloyu betimleyin. işe yarayacaktır.
(bkz: sevgili eski sevgili)
(bkz: karıma mektup) *
güncel Önemli Başlıklar