Öncelikle aplam brell i biliyon, yazılarını görüyon ve okuyon. Çünkü o çocuk bize sana dair kendinde bulundurduğu, heran farklı farklı yüzlerce duyguyu o bitmez tükenmez yazılarında yazarak ve onları bize hissettirerek gösterdi. Biz de hayretler içinde okuyup şaştık. Peki sadece şaştık mı? Tabii ki de hayır! Çünkü biz şaşarken aynı zamanda sana sitemler ettik, seni anlamlandırmaya çalıştık. Lakin bir zaman sonra gördük ki senin ne anladığın var ne de anlayacağın. Yahu yeminlen taş olsa çatlar be bu duyguların karşısında. Yani şimdi kusura bakma ama ben artık Senin kalpsiz bir kız olduğunu düşünüyorum. Hangi insan bu kadar kayıtsız kalabilir? Hangi yürek buna dayanır?
O çocuk işkence çekiyor. Evet. Belki yazdıkları yazmadıklarının, yazamadıklarının yanında hiçbir şeydir. Yani susuyorsa aşka saygısından susuyor.
Ha eğer senin vicdanın rahatsa bir şey diyemem. Aynen devam et. Sonuçta vicdanı olmayana vicdan yapılmaz. Ama azıcık yürek varsa sende duy, gör, anla ve hisset artık. Başka da bir şey demiyorum sana.
Şöyle düşünmek de lazım benim fikrimce. Şimdi bir sevmemek vardır bir de her şeyi görüp kayıtsız kalmak... yoksa zorla güzellik olmayacağını biz de biliriz.
gece nin içinden gelmiştir, yazmıştır. teşekkür ediyorum. eline, koluna sağlık. haberim yoktu bu yazıdan. aradan saatler geçtikten sonra gece nin mesajıyla öğrendim. birkaç defa okudum. tüylerim diken diken oldu valla. öte yandan yazılanlara bakınca tuhafıma giden şeyler olmadı değil. benim bu başlığı açtırmaya ya da arkadaşlarıma başlığa yazın gibi bir şeye ve algıya zaten ihtiyacım yok. ben aylardır, yıllardır cayır cayır özlerim, başlık açar, duygularımı ifade eder, yazarım. bunu özellikle belirteyim. herkes bilsin. neyse.
gece her şeyi 10 numara özetlemiş. ben bu konuyla ilgili kısa bir örnek vereceğim. beni tanımayanlar olabilir, ne hissettiğimi anlamayanlar olabilir veya bu durumdan keyif aldığımı, kendimi kasten bu psikolojide tutup öyle yazdığıma inanlar da olabilir.
okur ve yazar olmak arasındaki farka benziyor bu: kitapçıya gittin, 10 liraya 10 milyon sıkıntıyla yazılan o kitabı saniyeler içinde elde ettin. yazma sürecinde yazarın ne gibi sıkıntılar, sancılar, acılar çektiğini, nasıl bir emek süzgecinden geçirerek bu metinleri oluşturduğunu ne kadar çözebilirsin veya ne denli onun yaşadıklarını yaşayıp onun gibi düşünebilirsin? senin gibi düşünmesini, hissetmesini nasıl bekleyebilirsin ondan? kaldı ki sen canın sıkıldığında o kitabı masaya fırlatıp atabilirsin ama yazar onunla, ona sarılarak uyur ancak. o hayatıdır, hayalleridir, sevgisidir. her şeyidir. bu yüzden yazarlar kitaplarına teşekkür etmez. okurun da her şeyi anlamasını beklemez. zaten anlatmaz da. içselleştiği şeyler vardır. her şeyi de anlatamaz. hasbelkader hayal kırıklıklarını yazmak için de öyle kolay kolay cümleler bulamazsın.
ama bak diyorum ki, yokluğunda bile ben ancak ona sarılıp uyuyabilirim...