ben bu yazıyı sana yazdım

entry31061 galeri293
    80.
  1. bakıyorsun yüzüme, gülümsüyorsun, anlamaya çalışıyorsun ama ne düşünüyorum bilmiyorsun. ağzımdan çıkan her sözcüğün, içimden geçenlerin yanında ne kadar saçma kaldığını, aslında "nasılsın?" soruna "iyiyim" diye yalan söylediğimi bilmiyosun. hayır, iyi değilim tabi ki.. dizlerim titriyor seni görünce, dilim dolaşıyor, sesim titriyor..bunları sana belli etmemek için can çekişiyorum.. korkuyorum benden uzaklaşmandan, gördüğünde bi daha yanıma gelmemenden, gülümsememenden.. o yüzden saklıyorum her şeyi.. o yüzden sana değil, başkalarına anlatıyorum hissettiklerimi.. o karanlık günde, hayatıma girdiğinden beri göremiyorum hiçbir şey. her yer simsiyah.. korkuyorum bu karanlıkta, ama kıpırdayamıyorum... elimi attığımda boşluğa dokunmaktan korkuyorum. sadece varlığını hissediyorum, etrafımı, içimi karartan varlığını. kaçamıyorum bu karanlıktan... ve! soruyorum...senin de sorduğun gibi.. "sunny days, where have you gone?"..
    18 ...
  2. 79.
  3. ben bu yazıyı sana yazdım sana yazdığım diğer binlerce yazı gibi, konuşarak dile getiremediklerimi anlatamadıklarımı yazarak anlatmak istedim... ama bunu da okumayacaksın diğerlerini okumayacağın gibi...
    sensizliği seninle birlikte yaşıyorum aslında, hem seninleyim hem de o kadar sensizim ki beni yalnız başıma düşüncelerimle beraber bırakıyorsun her seferinde ve bana tekrar gözyaşı döktürüyorsun...
    keşke yapmasan böyle, keşke eskisi gibi olsa her şey, keşke beni o kadar çok sevdiğine emin olabilsem...
    keşkelerim o kadar çok ki... keşke yaşanan bir çok şey hiç yaşanmasaydı bu ilişkinin saflığını yitirmeseydi, keşke seni o kadar masum o kadar yalansız seviyor olsaydım hala, seni hayatımdaki her şeyden çok seviyorum hala ama gerçekten masum değil bu sevgi, sürekli bir şeyler düşünmek zorundayım sanki...
    seni kaç sene boyunca hep herşeye karşı korudum, sana laf söyleyenlere hep karşı çıktım, hep savundum seni, gözüm kapalıydı sonuna kadar inanıyordum söylediklerime, oysa şimdi ne oldu biliyomusun artık seni savunamıyorum, 'olabilir, bilmiyorum, yok ya sanmıyorum' gibi kelimelerle karşı çıktığımı sanıyorum. ama çıkamıyorum galiba olmuyor yapamıyorum çünkü hep onlar haklı çıktı. keşke onları haklı çıkarmasaydın, ben önemli değilim çünkü ben zaten kabullenemiyorum senin hiçbir kötü hareketini.
    ama insanlar o kadar acımasız ki... keşke...
    keşke...
    21 ...
  4. 78.
  5. --spoiler--
    sen gidince buralardan sessizce
    buralar gitmiş peşinden gizlice
    bir aldanış ya da kaçış
    tenin hala tenimde
    dünümdün , düşüm oldun kurtar beni .

    ...

    kitapların gitti peşinden
    sonra kahramanların
    çocukluğum kaybolverdi nerdeler
    oyuncaklarım
    oyuncaklarım
    .....
    --spoiler--
    16 ...
  6. 77.
  7. papatyam'a...
    kaybettim kendimi, aynaya bakınca soruyorum nerede olduğumu, söylemiyor gördüğüm...

    şimdi! ne zaman? saatim yok, takvimim yırtık... ama ânımı söyleyeyim, saat ve takvime bakmaya korkutan bir ân yaşadığım, yaşadığımsa ayrı bir tartışma konusu aslında...

    incinmiyorum-incelmiyorum-eğilmiyorum, kırılıyorum mantığımdan...hesabını yapmıyorum hiçbir şeyin, gerek görmüyorum zaten iyice içerideyim hayatta, ne fark edecek ki kesin bir sonuç bulunca? ama yaklaşık olarak, geçmişimden dört ay, geleceğimden geleceğim gitti... dört ay yaşadığımız, geleceğimse yaşayamadığımız, hesapta bir karışıklık olmasın da, öderken zorlanmayayım sonra...

    'ben böyleyim- sen öylesin- kısmet değilmiş' deyip, işin içinden çıkmak, soyutlaştırmak çok mantıklı duruyor aslında... denemiyorum sanma ama kocaman, elle tutulur gözle görülür somut bir yalnızlık var önümde, kanmıyor kanayan yerlerim, yediremiyorum o her boku bilen ama sensizlik karşısında ne bok yiyeceğini bilemeyen beynime...

    'geçer, bu da geçer' son günlerimin moda sözü... ne geçecek lan diyorum, oturdu işte mideme, ağrıtıyor diyorum; o zaman ne halin varsa gör diyorlar... kırıcıyım galiba, sen de öyle söylüyordun ya... şimdi farkediyorum dibine kadar ukala olduğumu ama iş işe geç kalmış...

    düşünemiyorum... odaklanamıyorum... kabul edemiyorum, ya ne güzeldi değil mi? sen de söyledin, neden? tek soru tek cevap! neden? işte orada takılıyorum, bulduğum cevaplar tırtıklı, geçmiyor boğazımdan!

    hani sana bütün playlistler den çıkarttım, bir tanesini atlamışım dedim ya, o denk geldi şimdi... bizi ilgilendiren kısmını yazayım sana;

    söz vermiştik, yıllar önce! (bir söz değildi, binlercesi vardı tutulması gereken ama sen en önemlisini tutmadın)

    yok artık sen de mi beni yaktın gittin söyle? (her şeyi biliyordun, her şeyimi... ona rağmen attın ya ateşlere yine beni, sadece kendini düşünerek... helal olsun)

    direnmedim, sustum yine çaresiz (gelirken de bir şey dememiştim... giderken de diyemem, tercih senin hayat senin! tabi benim hayatımın pek bir önemi yok anladığım kadarıyla)

    kabullendim sessiz gidişlerini... (ilk gidişin değil ama bunu da sesimi kesip, göz yaşlarımla ısıtmaya çalıştığım yatağımıza uzanıp, sindirmeye çalışıyorum)

    gözlerin gibi yalan söyle... (gözlerin çok güzeldi ama yalandı, bir yalan istiyorum sadece bir yalan, yaşamak için bir yalan...)

    istersen kabullenme...(ne halin varsa gör, kötü manada değil zira ben göremiyorum da...)

    çıkarmadım şarkıyı yine listeden, tek kalacak o... tek olacak... senin gibi... sense, bilmediğim bir şehirde, bilmediğim insanlarla olacaksın... reva mı bu diye bir soru gelmiyor değil aklıma ama cevaplamaya korkuyorum, hatta devamını düşünmeye çalıştıkça kusma isteği beliriyor midemde... o da isyan etmeye başladı son zamanlarda...

    'ne bitmeyecek? söylesene ne bitmeyecek?' çok güzel... umarım eğlenmişizdir, oturmaya gelmedik değil mi!
    ben bu yazıyı sana yazdım papatyam... aslında söylemek isterdim ama malum artık konuşmayacağız dedik(!)
    konuşmayalım... sen nasıl istersen...
    zaten hep öyle olmadı mı?
    17 ...
  8. 76.
  9. günleri sayıyorum seni son gördüğüm günden bu yana. tamı tamına 35 gün olmuş sensiz. ne sesini duyabildim ne de yüzünü görebildim. geçmişimize bakıyorum, çokta büyük bir mazimiz yok aslında.. sadece 11 ay olmuş seni tanıyalı. peki gerçekten tanımış mıyım acaba?

    işte bu soruyu kendime sorup duruyorum. sürekli seni hayal ediyorum. ararsın diye bekliyorum belki özlersin diye bekliyorum, ama galiba umrunda değilim. 35 gün önce kaçmış galiba her şeyin sihri. birkaç basit msn konuşması ve mesajın dışında hiçbir şey veremedik birbirimize 35 gündür. ben her saniye seni biraz daha fazla özlerken anlıyorum ki senin için her geçen saniye değerimi yitiriyorum.

    yokum artık senin için biliyorum. yaşadıklarımız sadece rüyaymış. benim gördüğüm tatlı bir rüya. ve ben 11 ay boyunca her gece o rüyayı görebilecek kadar salakmışım.. ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum. telefona bakmaktan, bilgisayarı izlemekten artık yoruldum. varlığınla yokluğunun hiçbir farkı yok. ve o yüzden ben yokolmak istiyorum!

    duyar gibiyim seni: "cehenneme kadar yolun var!" veya sadece paranoya olmuş durumda bende. belki gerçekten hala bağlısın, hala istiyorsun ama.. ne aması?! isteyen elde tutardı diyorum. ben kayıp giderken hiçbir şeyin beni tutmaya çalışmadığını farkediyorum. demek ki gerçekten cehenneme kadar yolum var...

    her yaktığım sigarada farklı bir hisse kapılıyorum. çektiğim her nefes başka bir acı, üflediğim her nefes farklı bir portre. her seferinde senin yüzünü görmek zorunda mıyım ben? sen beni bıraktın belki ama ben neden seni bırakamıyorum ha neden?? bu kadar mı güçsüzüm? bu kadar mı elimi kolumu bağladın???

    ben hayatımı geri istiyorum. seni geri istiyorum. mutluluğumu geri istiyorum. bana anlattığın hikayeleri, bana tatlı tatlı bakan o koca mavi gözlerini geri istiyorum! çok mu istiyorum? bence çok değil, az bile! senin benden her istediğini ben yaparken, senin için kilometrelerce yol katetmeyi göze alırken, beraber geçireceğimiz bir haftadan sonra belki de bir daha görüşemeyeceğimizi bile bile o riski alırken sen nerdeydin? ben hep elimi uzatırken sen nerdeydin? bu kadar mı önemsizim, bu kadar mı değersizim? öyleymişim demek ki...

    belki ben kilometrelerce uzaktayken hep bana yalan söyledin, bilemezdim. ben sana hep dürüst olarak ne kaybettim diye bakıyorum da, hiçbir şey kaybetmemişim. toz pembe rüyamı yaşadım, şimdi de alev kırmızısı cehennemden geçiyorum.

    kendime sorduğum soruları hiçbir zaman cevaplayamadım. sana sorduklarımı da sen cevaplamadın. bunu okur musun? belki okursun. okusan anlar mısın? bi bok anlamazsın! hala seni kırmayı göze alamayıp suratına bunları bağıramadığım için buraya yazıyorum zaten!

    ben seni hep sevdim ama galiba sen beni hiç sevmemişsin. bir eğlenceden öteye gidememişim senin için. 11 ay boyunca kenarda duran bir oyuncak olmuşum anlaşılan. erkeğin orospusu olur muymuş? böyle olurmuş işte. kullan at, istediğnde çıkar tekrar oyna tekrar at.

    bir gün biri gelip sana aynısını yaparsa umarım anlarsın beni nasıl kaybettiğini...

    mayıs 2007-ankara
    25 ...
  10. 75.
  11. " Seni ilk gördüğüm günü bilir misin? Kaç asır evvel.

    Bir defacık gözlerinle gözlerimin içine bakman ve hiç konuşmaksızın, bakışlarınla, seni tanıdım, sen "o"sun, ben de "o"yum, demen lazım.

    Yağmur başladı hiç olmamış sevgilim.

    Ne denli ılık yağmurlarla uyanıyoruz kimi, zamanı ve mekanı geri saran düşlerimizden. Yeniden çocukmuşuz, yeniden bütün boşluklarımızı doldurmuşuz. Baharmışız yeniden. Hayat törpülememiş bizi, mazur ve masummuşuz. Yazdıklarımızın altına tarih atacak yüreklilikte çökmüşüz, gelecek yıl aynı günden umutluymuşuz.

    Ne denli ılık yağmurlarla uyanıyoruz kimi, zamanı ve mekanı geri saran düşlerimizden. Ne denli içimiz sızlıyor da, oysa bir yangınmışız, anlamsızmışız, yokmuşuz.

    Neden bazı kimselerin yokluğu, varlıklarında ummadığımız kadar büyük bir boşluk bırakıyor içimizde. "
    19 ...
  12. 74.
  13. 73.
  14. bu yazıyı sana yazıyorum mösyö tigana,
    lafı dolandırmadan açık ve net konuşacağım. bir daha deldado'yu yok yere oyundan alırsan benzin döker yakarım kendimi, sebebim olursun. topu ileri taşıyabilen tek adamını alma oyundan gözünü seveyim. bi bırak adamı da ne yapacaksa yapsın. burak'ı alabilirsin mesela hatta almalısın. baki konusuna hiç değinmiyorum zaten.
    21 ...
  15. 72.
  16. "ben bu yazıyı değil de 'şu yazı'yı sana yazdım" diyerek katılmak istenen, "sana yazılan yazılar"ın bir arada toplandığı başlık.

    söz konusu 'şu yazı' budur:
    (#1434293)
    15 ...
  17. 71.
  18. denedim.
    denedim ve hakkında bir bok yazmayı istemedim simdi.
    işte ben bu yazıyı sana yazdım,benim için.
    16 ...
  19. 70.
  20. artık sana yazacak bir satırım bile yok sevgili...

    ne kadar acı, yaşanılanlar yıllarımızı aldı ama artık sana söyleyebilecek tek sözüm bile yok, sevgili...

    alkol yine bütün vucudum da, o hiç istemediğin alkol yine bana seni hatırlatıyor ama artık seni sevmiyorum, birisinden nefret etmem gerekiyordu ve ben seni seçtim kusura bakma yaşanılanlara ihanet eden ben değil sendin bende senden nefret ederek kendimi unutuyorum, acılarımı dindiriyorum belki de sadece kendimi kandırıyorum bu kahpe hayatta ayakta durabilmek için...

    ben sana çok şey yazdım sevgili ama sen bunların hiçbirini umursamadın, tıpkı sana olan sonsuz, vazgeçilmez sevgimi umursamadığın gibi...

    yirmibeş yıldır nefes aldığım bu hayatta bana acı çektirecek birşeyler bıraktığın için senden hem nefret ediyorum hem de vazgeçmiyorum seni hatırlamaktan...

    kendimi kandırıyorum sevgili, bazen dostlarımla eğlenerek, bazen başka bedenlerle ama genelde içki şişelerinde...

    unutmak kolay olmuyormuş bunu anladım, sana yazmadığım ve başkasına yazılanlarda bile seni özlüyorum aslında...

    öyle bir acı bıraktın ki bende ne senden vazgeçebiliyorum ne de senin acınla yaşayabiliyorum bu hayatı...

    biliyorum, biliyorum bunları hiç görmeyeceksin zaten bende artık kendimi kandırıyorum ufak mutluluklarla...

    sonsuzluğum dediğim için sana pişmanım, çünkü senin sonsuzluğun olamadım olmak için tüm gururumu yerlere sersem de başaramadım...

    belki de senin dediğin gibiyimdir ben; "iyi bir insan, kötü bir sevgili..."

    Yaşamak zorunda olduğum için varım bu hayatta, yoksa şimdiye kadar gitmiştim bunu çok iyi biliyorsun...

    Vazgeçilmezimdin ve sen vazgeçtin benden...

    ben bu yazıyı sana yazmadım aslında, yazılanların hiç biri gerçek değil, ne seni unuttum, ne de senden kalanları yok ettim yüreğim de...

    unutmak ise seni belki de hiç başaramıyacağım...

    Artık gelsen de boş, hayat bana en büyük oyununu senle oynadı, ben ise başrolu olduğum bu oyunda sınıfta kaldım...

    Artık ne ben varım, ne de sana olan sevgim...

    O büyük günden görüşmek umuduya, sevgiyle kal, sonsuza kadar...

    seni sonsuza kadar saklayacağım yüreğimde, tıpkı hastalık izlerim gibi ve bunu sen hiç bilmeyeceksin...
    22 ...
  21. 69.
  22. ... çok üşüyorum sarıl bana. sadece sarıl, kokunla harmanlansın kokum. küçük bir kızım ben koynunda sakladığın, izlerini ruhum da barındırdığım...
    19 ...
  23. 68.
  24. dört ayımın dört dörtlük geçmesinin biricik sebebi;

    isis'in osiris'e yaptığının aynını bana yaptığın; beni hayata döndürdüğün günden beri geçen zamana bakıyorum, herşey pür herşey net açık seçik harika herşey...

    kollarımdayken bedenin, gözlerimiz birleşmişse, kalbimiz birlikte atıyorsa o an bu tarifsiz mükemmelliğin resmi adeta.

    ve bu gün bi'tanem bugün senin doğum günün. tanrının benim armağanımı dünyaya yolladığı gün..

    iyi ki doğrun bi'tanem iyi ki varsın.

    sağlık ve mutluluk dolu nice yaşların olur dilerim ki..
    18 ...
  25. 67.
  26. lan kenan, olm sınav kol gibi geçti...yarı baygın bir hÂlde eve yeni düştüm, gelirken gima'dan 1.5 litre kola al da yanına makarna yapalım hemen kolaycana.
    ha bir de telefonunu aç da sözlüğe gerek kalmasın di mi ama ?
    19 ...
  27. 66.
  28. bizimki de hani bitmez denilen, herkese örnek olarak gösterilen aşklara bir örnekti. Seninle harika zamanlar geçirdik hiç unutulmayacak olan... seninle gördüm sevgiye sımsıkı tutunmayı, gözlerimiz kıpkırmızı olana dek karşılıklı oturup ağlamanın ne demek olduğunu... senin sayende kötü alışkanlıklarımın yerini tamamını senin oluşturduğun iyi alışkanlıklar aldı. seviye aç gönlüme derman oldun. evlat sevgisi gibi karşılıksız sevdik birbirimizi...

    ama...

    o gelmesi hiç istenmeyen ama sonunda kapımıza dayanan ayrılık zamanı geldi. ve yine senin sayende birlikte geçirilen ekstra zamanların ve yapılan karşılıksız iyiliklerin o anlar için güzel şeyler olduğunu fakat uzun vadede ilişkiyi yıprattığını öğrendim. ayrıca kimseye hakettiğinden daha fazla değer vermemeyi, hiç olmayacak denen şeylerin bile bir gün geldiğinde yüzünüze ağır bir tokat olarak çarpabileceğini de...

    bana hayatımın anlamısın derdin. ne anlamı kaldı şimdi..?
    20 ...
  29. 65.
  30. bugün özgürlük adına ne varsa yaşıyorum düşünmeden. dünyama elini uzattın ya yabancısı oldum artık geride kalmış yaşanmışlıkların. yabancısıyım bu dünyanın çünkü artık evim senin yanın.

    kalbine dokunmaktan korkuyorum ama elimi uzatmaktan da kendimi alamıyorum. yaşanmışlıklarımız ve yaşayacaklarımız adına her şey sadece bunu biliyorum.

    öyle güçlüyüm ki, nerden geliyor bu güç ben de bilmiyorum. bilinmezliğe ilerlerken yanımda olduğunu biliyorum.

    irkiliyor bedenim, nefesini hissediyorum boynumda çünkü bunu senin de istediğini biliyorum. biliyor, görüyor ve öğreniyorum.

    ....öğrendikçe daha bir sen oluyorum....
    16 ...
  31. 64.
  32. Pek bir hüzünlüydü bakışları. Yaşamından pişmandı belki. Nereye gittiğini bilmek istiyordu. Onu bu yaşamdan çekip alacak birileri olmalıydı. Şimdiden planlamıştı onu nasıl karşılayacağını, nasıl sarılacağını ilk gördüğünde, kollarına nasıl bırakacağını kendini kayıtsızca. Düşündü, silkindi, kendine geldi. Gelgitler yaşıyordu çokça süredir. Bu da onlardan biri miydi? Sordu kendine. Dengelemek istedi kendini sadece bir an için. Böylece mutlu hissedebilecekti biraz. Normal olacağını düşündürtecekti bu ona. Neye göre kime göre normal olmak istediğini bile bilmeden.

    Sadece yapmak istediklerini yapıyor, sonuçlarından çok anlık tatmin oluşların peşinden koşuyordu. buna karışılmasından nefret ediyor. Özgürlüğüyle, istanbullu oluşuyla bu olayın içinden çıkmayı başarıyordu her defasında. Öylesine çekici öylesine masum ve de öylesine şeytani tavırları vardı ki aynı bünyede barınabilen. Ona hayır diyebilecek pek fazla kişi çıkmıyordu karşısına. Bununla besleniyor, egosunu tatmin ediyor ve dünyasında ayakta kalabilmek için gerekli gücü böyle kazandığını düşünüyordu kendince. Onun için yaşanmışlıklardan çok yaşanacaklar vardı. ya da yaşanacakların aklındaki yansımaları. Kafasında kurdukları. Ayrıntıları vardı sonra, içinde kaybolmaktan kendini alamadığı, Onu her kayboluşunda inanılmaz bir zevke iten, acıtan aslında ama farkına bile varamayacağı şekilde kendinden geçiren saplantılı ve irinli ayrıntıları. Düzenli olarak bu ayrıntılarda boğulma eşiğine gelir, birden tek bir solukta hayata dönerdi. Bu onu yaşama bağlayan tek şeydi belki. Bu yöntemi geliştirmişti kendisine. Tutunabilmek için. insanlara benzediği noktaları belirlerdi bir de. Bu noktalara yaşamlar sığdırırdı. Kendine yakın insanları çevresine toplar, Onlarla eğlenir, Onları eğlendirir beyinsel bazda orgazmlar yaşardı defalarca. Durmadan, Doymadan. Kimseyle bir bağı yoktu. Ama bir o kadar da bağlıydı herkese. Kendisini kabul ettirebilen herkes onunla iletişime geçer, onun için her şeyi yapacak konuma gelir ve sırası gelince susup giderdi. Derin yaralarla. Bunu onlara acı çektirmek için yapmazdı aslında. kendi acı çekmesin diye yapardı. Öylesine korkardı ki gerçekten sıkı sıkıya bağlı olduğu hayatından kopmaktan. Bunu içten içe istese de yapamazdı. Yapması için hiçbir neden olmadığını düşünürdü. Ya da bunun bir kaçış olduğunu ve onu kendini yiyip bitirmeye kadar sürükleyeceğini düşünemezdi. Düşünmeyi çok severdi oysa. Düşünürken görmelisiniz onu. Mimiklerini, hareketlerini. Her şeyini. Öylesine çekicidir ki, Alıkoyamazsınız kendinizi kollarında geçireceğiniz birkaç saniyeyi düşünmekten. Bunun farkına vardığı zaman ne kadar tehlikeli olabileceği hakkında inanın ki en ufak fikriniz bile yoktur. Masum görünüşünün altına saklanan tehlikeden bahsediyorum. Gizler kendini. Gizler. Gizler. Birden tutsağı oluvermişsinizdir. Sıkarsınız onu. Size sarf ettiği bütün güzel sözleri hak etmediğinize inandırır küstahça. Kendinizde ararsınız suçu. duygularınızın esiri olursunuz. Ve gözyaşları . . .
    18 ...
  33. 63.
  34. nisan ortasında bir sabah, hava buz gibi, hatta kar yağmış geceden çankaya'ya. samanpazarı'ndan bakınca çankaya sırtlarından görünüyor bembeyaz çatılar. cam gibi karşı taraf. tüm karşı taraflar böyle net midir bilinmez; istanbul'da anadolu'nun karşısı, izmir'in karşıyakası; ölümün karşı yakası ne durumdadır gidenler için? Kalanların ruhunun tam karşısı? ince çizgiler var hayatta, ruhun karanlık yerlerinde de. ölümle yaşam arasında ve delilikle akil olmak arasında.tesadüfen aklımızın sahibiyiz belki şu an ya da küçük bir şansın eseri hayattayız. korunaklı mıdır çizgiler? hayır! olmalı mıdır? belki. biri insanlığı kurtarsın; hafıza temizliği mümkün olsun artık, dip köşe, köşe bucak; ve zaten 'doğarken ağladı insan; bu son olsun, bu son!'*
    16 ...
  35. 62.
  36. papatyam'a...

    sensizliğin bilmem kaçıncı saatinin bilmem kaçıncı dakikasının sancısındayım...

    özledim sesini, gerçekten... öyle böyle değil... başım dönüyor, midem bulanıyor, yokluğuna gebeyim galiba, doğumda ölebilirim, şimdiden söyleyeyim...

    biz... biz olduk mu sahiden biz? buradaki ikinci biz, sen ve ben, birincisiyse; benim olduğunu tahmin ettiğim birinci çoğul şahıs... aslına bakarsan -ki ben bakıyorum aslına- ben diye bir şey yokmuş. şöyle ki;
    biz olunca yani biz olmak için sen ve benim toplanması gerekiyor, ama ben yokum zira şimdi sen yoksun ya, bu toplamdan sen eksilince 'ben' kalması gerekiyordu, ama yok... arıyorum 'ben' i o da gitmiş 'sen'le... farkında olmadan belki de dibine kadar farkında olarak 'ben' yani olmayan şey, sen olmuş... ve gitmiş...

    düşünemiyorum... düşünüyorum bir yere varamıyorum, sonra yediremiyorum. kaldıramıyorum çaresizliği galiba... yapamıyorum diyip çıkmaya çalışıyorum işin içinden bu sefer de o her şeyi kurcalayan, inadına ayrıntıya inen yanım bırakmıyor diğer yanımı...

    garip bir sakinlik var üzerimde, fırtına öncesi sessizlik desem çok klasik, beynimle kalbimin yaşadığı soğuk savaş desem postmodern arabesk olacak ama sonuç itibariyle gözle görülen, görülmese bile fiziki olarak hissedilen bir durgunluk yaşıyorum... belki de yaşanması gerekenleri çok çabuk tükettiğim için erken yaşlandığımı hissediyorum ya da bugün de dahil olmak üzere bütün gelecek günlerimin içinde en büyük rolü sana verdiğim için başrol oyuncusunu kaybeden bir film gibi çekim arası vermişimdir hayatıma... ölürken montajlarım ben buraları merak etme, hani şerit gibi geçecekmiş ya gözlerimin önünden...

    tarifi var adı yok aslında yaşadıklarımın-hissettiklerimin... isim koysak ya? ne güzel olurdu değil mi? aa bak bir isim geldi aklıma, fiilden türemiş bir isim, oynamaktan-oyun... belki de oymaktan geliyordur zira oynanan oyunda oyuldum tabir caizliğinin son noktasında...

    kızıyorum... sana değil kendime... ciddiyim hem de seninle olmadığım kadar ciddi, düşün artık ne kadar düşünüp bu sonuca vardığımı... verdiğim sözleri tutamadım kendime, ilk defa verdiğim bir sözü tutmuyorum biliyor musun? sana da söz vermiştim hatırlarsan... onu da tutacaktım, onu da... istemedin, sorguladın... sorgulamayacaksın geçmişi ve geleceği, kurcalamaya gelmez onlar, geçmiş acıtır gelecek vesvese verir... sadece anı yaşayacaktık, sadece... ama sen çantanı toplamadan çıkmadın dışarı, ne olurdu makyaj malzemelerin evde kalsaydı... ve görecektin aslında her şeyin ne kadar basit olacağını, isteyecektik çünkü... en başında da istememiş miydik?

    şimdi yoksun; ve olmayacaksın hayatımda tabi artık neye hayat denilecekse nefes alış verişlerimde... gülüşün için, kısa da olsa yaşattığın mutluluk için, beni içinde olduğum kuyudan çıkartıp tekrar attığın için, kısacası yaşadığımızı sandığım ve aslında yaşamadığımız her şey için teşekkür ederim...
    son hediyem; anne sütü saflığında bir güle güle dir sana...
    yolun açık olsun papatyam...
    16 ...
  37. 61.
  38. Gelmek işte. Bayağı bir fiilin mastar hali. Arapça, Farsça yahut ibranice den ya da başka bir dilden gelmemiş olan gelmek. Kendine gelmek gibi... Yazdıkça yazası gelen birinin,bir gün bir yere yazmaya gelmesi gibi.

    Ütülenmiş elbise kokusuyla kasvete bürünmüş, sonraki gününde okula gidilecek olmanın verdiği enteresan duygu-ki o gün her yer turuncu yada griye bulanmıştır- ile anımsana bilecek bir pazar öğleden sonrası; işte böyle bir mana'nın böyle bir gidişin, tam tersi gelmek.

    Gelmek, gitmek gibi değil...

    Borçluya haciz,masaya meze, mideye bulantı ve şehre bir film veya bir nebiye bir vahiy gelir. Ama işin enteresan yönü gelmenin,gitmeyi haber etmesidir.Sonra bir gün,bir kadın/erkek gelir,gelişi saadetin müjdeleyicisi zannedilir ama çok geçmez bu geliş; bir çocuğun en sevdiği çizgi filmi izlerken elektriğin gidişi gibi ezinç dolu bir gidişe neden olur. Sonra bir parça benden bir parça nebi den gider-gelir.Azap,bu gel-git'in hiç bitmeyişidir.

    işte bu da bana zor gelir...
    17 ...
  39. 60.
  40. papatyam'a...

    öğrendim!
    sensiz yaşanmadığını. şimdi kaç doktor gelirse gelsin, eski beni diriltemeyeceğini!

    biliyordun, yaşayamayacağımı, aldırmadın! oysa ki ne hayallerimiz vardı değil mi?
    ben sandığın kadar güçlü değilim ki, gidişini kaldıramam ki! senin sevginle ayağa kalkmıştım, onunla ayakta durabiliyordum, görmedin...

    bu kız dedim, tamam dedim, işte o dedim her gece hayalini kurduğım, dualar ettiğim karşıma çıkması için dedim, sensin dedim, inanmadın!

    nasıl dolacak şimdi bıraktığın boşluk? kim gözlerimin içine bakıp yüzlerce kez 'seni seviyorum' diyecek? hadi onu buldum, kim senin gibi 'bitanem' diyerek aklımı başımdan alacak? zaten sana o boktan sweat shirt ü o yüzden almıştım, bu şehirde onun aynısı yoktu, tekti... sen de öyleydin, inanmadın!

    boşuna mıydı? kulağına söylediğim şarkılar, beraber bağırarak söylediğimiz şarkılar, ettiğimiz danslar, yediğimiz yemekler, izlediğimiz filmler, verdiğimiz sözler boşuna mıydı? bu kadar mı dayanabildin bana? bu kadar mı dayanabildin mesafelere? hani, her şeyindim ben senin? hani hiç bırakmayacaktım ben seni? hani hiç ayrılmayacaktık, ne olursa olsundu? kafamıza koymuştuk birbirimizi? böyle olmamalıydı bebeğim, böyle olmamalıydı...

    şimdi;
    vakit geçiyor ama nasıl geçtiğini bir de bana sor! akrep ve yelkovan, senin burada olduğun zamanlardaki performansına ters orantılı olarak çalışıyor, akrep yelkovanı sokmuş, ilerlemiyor saatler... gözlerim, kulaklarım telefonlarda, belki ararsın, mesaj atarsın diye... bense, debelenip duruyorum bıraktığın boşlukta, çıkamıyorum... olmuyor, bataklığa düşmüş gibi, debelendikçe daha da batıyorum sensizliğin girdabına...

    unutursun dedin papatyam... söylesene nasıl unutayım seni? nasıl sileyim parmak izlerini tenimden, kokunu odamdan? sen nasıl yapacaksın peki?

    üzüleceğiz, hem de gereksiz yere... bırak bir kere de dağınık kalsın saçların, düşünme sonrasını, bırak rüzgar essin bebeğim bırak essin... savurmasın bizi...

    gün geçecek, günler geçecek... azalacak mı sanıyorsun acım? azalacak mı sanıyorsun acın? en çok koyan da bu zaten... vaktin saçma sapan alış verişinde, azalacağız boş yere... ve yine doğrulayacak kendini 'hayat almadan vermez ama vermeden alır' lafım...

    söylemiştim sana en başında ama 'gideceksen şimdi git' diye... daha da büyütme sevgini, o zaman çok zor olur benim için diye... hayır dedin, gitmeyeceğim dedin ama şimdi kurduğumuz hayallerin gerçekleşebilme ihtimalini sorguluyorsun... sen ki benim geçmişimi biliyorsun, ne hayallerimin suya düştüğünü ve seninle hayal kurarken ne kadar zorlandığımı ve kurduğumuz hayallerin gerçekleşme ihtimalini soruyorsun... bu saatten sonra olmayacak duaya amin diyebilir miyim sanıyorsun sen? olacaktı papatyam olacaktı, hepsi olacaktı, istedikten sonra hepsi olacaktı... ama sen kaçtın, neden? bilmiyorum? mantık? mantık diye bir şey yok mantık arıyorsan zaten bizim başlamamız mantıksızlıktı... en başında vardı hata ama başlayabildikten sonra hangi mantık, hangi realiteden bahsediyorsun sen?

    çaresizim bir o kadar da anlamsız... baksana, iki kelimeyi bir araya getirip kurallı anlamlı bir cümle kuramıyorum ikimiz hakkında, dağınık paragraflarda özetlemeye çalışıyorum halimi... anlasana artık, kafam koyduğumu seni, anlasana artık en çok senin sevildiğini ve sadece senin sevileceğini...

    bahane anlatma bana, sadece 'bitanem' de... hiçbir şey istemiyorum 'sen'den başka... soldurma papatyaları papatyam... soldurma bizi... soldurma...
    21 ...
  41. 59.
  42. yalancı asma bahçelerde geçirdiğim kaçıncı bahar bu? derin saten bir uykunun içindeki yeşil yıldızlar da parlamıyor artık. Çok mu uzaklaştım acaba olmam gereken yerden? Sahi olmam gereken yer neresiydi? Tam ortasından bölünmüş hayatım. neredeydim ve şimdi neredeyim? çağlar atlamışım sanki, geleceğime tezat arkama dönüp bakmaya korkuyorum. korkum pişmanlıktan değil ama yine de korkuyorum. lalezar bir cennetin orta yerinde yalnız bırakılmak kadar ağır bir ceza var mıdır? bunun için seçilmişim galiba, yücelmek değil amaç sadece olduğum yerde saymam ve neysem o olarak kalmam.

    bağışlanması gerekmiyor hiç kimsenin. zihnim yeteri kadar genişledi ve anlıyorum seni, onu, herkesi. önce gözlerimi kapattım, uzun derin bir uykuya yattım sadece. ellerin rüyalarımda geziyor, soğuk. yaprak ve kalem kan kirmizi rengiyle yıllanmış bir şiirin bitmesini bekliyor. şiir bitecek ve yaprak katlanıp sol göğsümdeki yerini alacak.

    Okunmadan eskimiş bir mektup gibi kalacak her şey.
    14 ...
  43. 58.
  44. uzağım.. uzaksın.. uzağız..

    ve zaman hep gelip geçer.. döner dünya umarıszca.. günler izler birbirini, saatler amansız.. kış mevsimi gelince beyaza boyanır her yer, hayatlar da öyle.. bir yeni beyaz sayfa açar gibi bir yeni hayat gelir oturur düşlere.. ve hiç uyanmak istemez insan.. işte böyle bir düşün kıyısında dolanırken buluyorum kendimi.. bir adım daha atsam "sen" olacağım.. biraz geri çekilsem karanlıklarda.. sanki dokunsam tenine, kaybolacakmışsın da ondan uzanamıyorum ben sana.. dudaklarıma bir çocuğun gülümsemesi gizlenmiş.. aklım hep havalarda.. bir gayret kalkıyorum ayağa ve bir an bile dönüp arkama bakmak gelmiyor içimden.. elimde olsa, ellerini alıp sokacağım koynuma.. ve rüyalar da bazen gerçek olur diye düşünüyorum.. şimdi yanımda olsan diye geçiriyorum aklımdan, sesimi karıştırsam sesine.. uyusam saçlarında.. gözlerimi ilk açtığımda ilk gözlerine baksam.. kelimeler bulsam sana, daha önce duyduklarına hiç benzemeyen, fısıldasam usulca kulağına.. dokunsam dudaklarına ve her taraf beyaza boyansa.. ilkbahar koksa tüm şehir.. seni de alsam rüyalarımın içine, kaybolsak sonsuzlukta.. ah bir de mesafeler bu kadar uzak olmasa.. uzak olmasa kurulan hayaller.. sessizlik çınlamasa kulaklarımda.. böyle böyle düşünürken ben, karşında buluyorum kendimi.. bu ana kendimi defalarca hazırlamış olmam değiştirmiyor hiçbir şeyi.. öylece susuyorum.. susuyorum öylece ben ama, sanki sesimi duymuşsun da sen, kelimelerimi, gülümsüyorsun.. geceler hep kavuşur sabahlara.. benim de güneş vuruyor yüzüme, gözlerim ellerinde.. ellerimde bir parça hayal.. ve hep böyle uzak olacak değil ya düşler..

    yakınım.. yakınsın.. yakınız..

    nisan-07, bursa
    78 ...
  45. 57.
  46. biri için yazılan yazıyı ona teslim ederken söylediğimiz cümle.
    14 ...
  47. 56.
  48. Arz-ı hâl etmeye cânâ seni tenha bulamam
    Seni tenha bulacak kendimi asla bulamam.

    *
    *
    25 ...
© 2025 uludağ sözlük