teşekkür ederim...
uzun zaman sonra ilk defa kendimi iyi hissettirmeyi başardığın için. nasıl yapabildin ben de anlamadım. ama sayende iyi hissediyorum. iyi ki geldin. gülüyorum sayende. mutlu muyum bilemem ama seninle olmak bana yetiyor son günlerde.
teşekkür ederim...
arkadaşlığın, dostluğun, samimiyetin için. beni bana bırakmadığın, hayata dönmeme yardım ettiğin için. beni mutlu kıldığın, yanımda olduğun, paylaştığın için.
teşekkür ederim...
beni canlı hissettirdiğin, beni güzel hissettirdiğin, beni candan öte can hissettirdiğin, beni sen gibi, beni ben gibi hissettirdiğin için.
teşekkür ederim...
beni sarsılırken bırakmadığın, ellerimden tuttuğun, düşerken yakalayıp da düşmeme izin vermediğin, yüreğime dokunduğun, yüreğini açtığın için.
ben bu yazıy sana yazdım:
ne kadar uzaktayız birbirimize,uzansak tutacak
ne kadar iyi anlıyoruz birbirimizi,cesaretimiz olsa vuracak
ne kadar çok konuşuyoruz , kapı gıcırdasa korkacak
ne kadar mutluluk veriyoruz birbimize, eimizden gelse kaçacak
ne kadar seviyoruz birbirimizi, terkedemeyecek kadar..
ahh her şeyin sorumlusu o köpek...
yoksa ben sokağın öbür tarafından gitmezdim, o orda durmasa, havlamasa, beni korkutmasa...
sen perşembe sabahı giderken benden, senin gittiğin yoldan, sokağın öbür tarafından gitmezdim yoksa,
pencereden senin gidişine baktığımı anımsamazdım
bana son gelişin, benden son gidişin olduğunu bilmeyerek
abuk bir mutlulukla nasıl baktığımı hatırlamazdım.
ben bugün bir kez daha idrak ettim ki, ben sözlerden çok davranışlara önem veriyorum.
mesela elimi tutuşun, öpüşün aklımda
ama sözlerin
sözlerin yok.
ondan üzülüyorum ya bu kadar.
üzülmek mi bu, bilmiyorum.
baş ağrısı gibi
çok ağır bir ağrı olsa, hiç olmadı iki tane ağrı kesici alır sonra uykuya sığınır; geçsin diye beklersin ya
bu öyle bir ağrı değil
çok inceden bir sızı
ağrı kesici almaya değmeyecek ama
ince ince süründüren bir sızı.
uyutmayan.
bugün denizle konuşurken fark ettim
epi topu birkaç gün hayatımdaki somut varlığın
ama anlatırken fark ediyorum sanki yıllar gibi.
her biri bir yıla bedel günler.
Yani ben öyle hissediyorum.
hayatıma girişinden(çıkışını saymıyorum) bu yana 6 hafta değil de sanki onca zamanlar geçmiş gibi.
Her şeyi abartıyorum ya ondan bu da. Aşık oldum diyince dibine vuruyorum. Birinin elini tutmak çarptırdı ya kalbimi çok fena yeniden; o deniz kabuğunu buldum sanıp inanılmaz anlamlar yüklüyorum.
Ama sen benim için ne kadar özel olduğunu anlayamazsın, anlayamadın da.
Ben arayıp dururken aşkı, bir sürü zamanlar geçmiş ve ben yanılsamalarım arasında bu mu aşk
Yoksa bu mu
Galiba bu da değil
Galiba kalbim bir daha böyle çarpmayacak diye düşünürken
sen çıktın karşıma
benim kalbim yeniden çarptı
ben yeniden sebepsiz yere mutlu oldum
yeniden birisi rüyalarımda gezinmeye başladı
ve benim kalbim yeniden, yeniden, yeniden çarptı ya,
işte tüm yaşananlara rağmen bundan ötürü ayrı bir yerdesin
ve bundan ötürü
içimdeki sızı.
COK YÜKSEKTEYiM
AYAKLARIMI SARKITTIM
BiRiNiN iTMESiNi DiLEYEREK
YA DA ACIMI DiNDiRMEK iÇiN
TUTUP SARLIMANI
BAŞIMI GÖKYÜZÜNE ÇEViRDiM
YILDIZLAR APTALCA BAKTILAR
GÜLDÜLER;GEL DEDiLER
KANATLARIM YOK DEDiM
ÖNEMi YOK DEDiLER
ARTIK BOŞLUKTAYIM
AŞAĞIDA BRANDAM OL
DERDiM YOK
ÜZÜNTÜ KiMiN UMURUNDA
ACI BENi BOZUYOR
SORMASAN HiÇ BiŞEYi
YAŞASAK UMURSAMADAN
BOZUK KAFiYELERiM GiBi
Şimdi sensiz gecelerde
Acı veren bedenimle
işte bir gece daha
Teslim oldum sabaha
Ne kadar daha sensiz
Şimdi burada yapayalnız
Beni kime teslim ettin
istesem çok kısa bulurdum seni
ilk sekiz günü anlatamam
Sağa dön yatamam
Sola dön yatamam
Aklımdan seni atamam
SENi SEViYORUM
Bu kadar konuştuğuma göre
Çok şükür uyku var gözlerimde
istanbulu bulutlar sarıyor
Beni sardığı gibi
istanbul kararıyor,gönlüm gibi
Keşke burda olsaydın
Yani şımarsaydın hatta
11 gündür alargada
Ve 11 gündür hiçbir olta atmadım
Tek bir balığa
Oysa bilirsin severim tutmayı
Tuta tuta tutuldum galiba
Hani herşeyi hisseden
Hani benim yarımdın sen
Yalan söylemek neden
Kızıyorsam sevgimdendir
Hep sevgimden
Şimdi artık git istersen
Sigaram, içkim
Bitkinim bitkin
Kaç gündür oruçtayım
sözlüğün formatının içine etmek için açılmış süper bir başlık. mecburen forum tarzı ya da günlük tarzı giriler girilmeye başlanmaktadır. hoş olmamaktadır. bu da benim sana bir yazım olsun admin.
iyrenç olduğunu yeni anladım kamil. ve bi daha sana dönersem ne olayım. şu an kafamı bu masaya vuruyorsam ve insanlar bana bakıp deli diye bıyık altından gülüyorlarsa sebebi sensin. ve yıllar yılı boyuna hayran olduğum femur kemiğin, şimdi bana patatese batırılmış iki kürdanı hatırlatıyor. vay anasını sayın seyirciler ve allah belanı versin!! böhü böhü böhüüüü..
adının gizlerinde bulmadan önce sevgiyi çocuktum ben çocukça sevdalar yaşadım ve yaşadığım tüm sevdalar beni terkedip gittiler;adı üstünde çocukça sevdalardı onlar ve ben büyümeye başladığımda beni bıraktılar.ergenlik zor geçer demişlerdi oysa ki geçen sadece günlerdi;melankoli ise o günlerden üzerimde kalan doğum izi.ölene kadar tek yaram olsun istemiştim ama olmadı hayat tedavisi zor olan yaralar da bıraktı yüreğimde ki bilirsin yaralı kalpler dikiş tutmuyor geçici sevdalar anjio yerine geçiyor sadece tıkalı olan damarı hatırlatıyorlar daha derinine inmeden içimdeki sensiz karanlık odalara...
öznesi sakat bir rüyanın gölgesinde istemsiz bir allah'a ismarladık hezeyanı
hiç misafir edilmemesine rağmen pencerenizden içeri sırnaşan ışık oyunlarına küfretme nöbetinin startını verdiğiniz zamanlardan biridir. bir anlık şaşkınlıkla olup bitenden bihaber, yastığın öte ucundaki boşluğu fark edersiniz. devreleri tekrar kapamak isteseniz de artık nafiledir. bir gecelik rüyanın sakat öznesi ortalığı dağıtarak siktir olup gitmiştir. oranizi, buranızı, ötenizi, berinizi, saçınızı, başınızı, elbisenizi, yastığınızı, yorganınızı... nasılsa kendi hükümranlığını sürnmüş, zafer bayrağını öylesine okkalı bir yerinize dikmiştir ki; bir daha çıkaramazsınız. hoş, çıkarmak da istemezsiniz hani. rüyadaki düşsel orgazm herşeye bedeldir.
şaşkınlık sürmektedir; sizden kilometrelerce ötesine ve o şehrin pencerelerini yalayacak bir diğer densize karşı elinizden yapacak birşey gelmez. tek merak ettiğiniz, bu kanla karışık uykuların ne zaman son bulacağıdır.
ne kadar kızsanız da aniden çıkıp odanızda belirmesini "geldim, ortalığı toplamaya, perdeleri kapamaya geldim; penceresiz 4 duvar olmaya, bütün yangınları dindirmeye, uyuşuk bir acıyı sindirmeye geldim..." demesini beklersiniz. odanızın bildik kokusunu görünce bir kez daha küfredersiniz aynı şalaşlığa. özneniz hiç yanınızda olmasa da siz başka yönlere yüklenmek istersiniz. lakin sesiniz yarım kalır, susturulmuşsunuzdur.
gecenize saygıda bulunmak için bir anıt misali ortalığı dağıtılmış odanızda, -tören alanda- öylece, çaresiz birinin gelip mozaleyi yakmasını -bir köşenizden tutuşturmasını- beklersiniz. bu tarihe resmi tanıklık eden, çokça kurcalanmaması dilekleriyle düzdüğünüz yatağınızın en kadim dostunuz olduğunu anlarsınız. delisiye bir yangın başlar, özleyesiye... " yatağı havaya uçuralım mı, ne dersin?" der gaipten bir ses. bunun da bir düşkıran olduğunu fark edemeyecek kadar profosyonel bir ölgün olmadığınızdan, kapı dışarı edersiniz köle çığırtkanları.
artık tören olması gerektiği gibi sürüyordur. rüyanızın öznesi istediği tümlece yüklenmiş, istediği kadar nesneye "neyi, kimi?" sorularını sormuş, cevap alamamıştır. hiçbir gizli özne de, adreslerinde bulunamamıştır. sonra özneniz, işi tüm bir geceyi devirmekte bulmuştur. devrik gece, devrik rüya, devrik yatak, savruk adam...
yangınlardan ürken bebeğini bir hışımla kaçırmak isteyen gözünüz; kapağını şöylece bir aralayıp baktığında, bu çöl yangınında sebil olup yağmanızı ister. bir an için ayaklarınız, sizi suya doğru yönlendirmeye çalışsa da, frenlersiniz kendinizi. bu imkansızdır; ateşleri dindirecek olan , sizi ateşler içinde bırakarak imkansızlığa karışmıştır oysa ki... siz de vücüdunuzda meyillenecek son bir dermana bakan yamalı gözlerle doğrulmaya çalışsanız da, sulardan kaçmayı marifet bilip çocukluğunuzun çıkınını aralayarak; tekerleme misali, dua gibi bir allah'a ısmarladık tutturursunuz arkasından; rüyanızdaki melek üşümesin diye...
07:01:2008
14:29
ömür: henüz aynaya bakmadı, suya karışmadı; uyumayacak bir süre rüyasının gecesinde...
Aşağıdaki gibi "Ben bu yazıyı aslında onlara yazdım" yaklaşımıyla da yansıtılabilecek söz. ***
a&m (hiç kimselere)
tensel uyarı: köpekler okuyamaz.
herkes gibi uyandığı, gecesinin rüyasına çokça sürtünüp ayak izlerinden hiçbir casusun bulamayacağı korunaklı yollardan bir bir geçerek gelmişti arenaya. çokça tekerlemeyi sırtlanmış, çokça gülüşü gevrekliğinde biriktirmiş gibiydi. tekerlemelerine eşlik edecek birini arıyordu. "ingili mingili kuki ki kuki ki" nidalarını da arkasına alıp, hem kaleci hem oyuncuların anasini ağlatmaya meyilli bir doğruluşla savruldu yarışma alanına. bildiği bütün oyunlar aklındaydı, bütün yeminler gibi.
bir farkı vardı oysa. oyunculuktan ziyade flu istekli bir hikaye... bir an önce girişilip, inadına geliştirilerek sonuca vardırılmak istenen!
herkes yerini almış, bir an önce yarışmanın başlamasını bekliyordu. her zamanki gibi asalak ve budala izleyici kadrosu yerindeydi. evet, şöyle iyice acıklı bir hikaye isteseler de; erkek kıza yaklaştığında iyice ileri gitmeli, yarışma alanında fırtına gibi esmeli, asalak libidoları tavan yaptırmalıydı.
o ise başta adımını atmaktan ürktü. hiç kaybetmek istemiyordu, bir köşede usulca çocuk gözlerinin tam ortasında toplayarak elindeki gazozun verdiği büyük neşeyi. öylesineydi, kalakalsındı, rüzgar essin ama hiç üşütmesindi. şöyle bir savursun, o ise dağıtılan bayat çerezlere erişebilme ihtimalini sevsindi. atlı karıncaydı, aşık olsundu, aşkolsundu...
usulca ilk yarışmacının beden sesleri duyuldu. mikrofonlar hazırdı, söz ondaydı:
- merhaba! ben a, yarışmaya e. şehrinden katılıyorum. 19 yaşında 1.70 boyundayım, sürüngenim. özel zevklerim arasında; biraz yaklaşıp sonra geri çekilmek, kendini ağırdan satmak, namuslu ayağına yatmak ve beden sömürmek gelir. doğadaşlarımdan aldığım feyzle yanımda bir ayı dolaştırmaktan hoşlanırım. dilediği an elinin tersiyle bana şöyle okkalı bir tokat patlatmalı. zaten kirliyim, onun elinin kiri. ben en güzel duvara yakışırım, bu yüzden bazen tırmanır, bazen de sevişirim işte fena mı ? erkeğimi için sınırları aşmakta da üstüme yoktur. sözlerime burada son vermeden önce emeğe saygı diyerek...
onun için de çok önceydi. kahrolası sözleri henüz bitmişti a.'nın. bir an göz göze geldiler. elindeki gazozun kaç yüz bin milyon baloncuk olduğu ihtimalini siktir eden bir telaşla, esen sert rüzgarın çeperine bırakmak istedi kendini. titredi, sarsıldı, üzerini iyice örttü...yarışmada çocuklar için ayrılan sürenin sonuna gelindiğini fark etti. usulca tıkıştırdığı çıkınına çocukluğunu, usulcaydı. protokol ibne
lerinden şöyle uzakça bir yerde salonun loş ışıklı bir köşesinden çağrı aldı. büyümeliydi ve bütün olmalıydı. bir sonraki yarışmacıyı beklemeye koyuldu.
mikrofonlar ikinci yarışmacıdaydı:
merhaba! ben m. yarışmaya k. şehrinden katılıyorum. 20 yaşında 1.65 boyundayım, kemiksiz 10 saat sevişebilirim.çok iyi oral seks yaparım. hatta öyle bir yaparım ki tadına doyum olmaz. gerçi bunun da tadını en iyi ben bilirim. eskilerdenim, işin ehliyim. üzerimde çokça onay bulunduğundan kalite kontrolüme gerek kalmayacaktır. çürüğüm, köleyim; ama efendime saygıda kusur etmem. yatakları çok güzel süsleyebilirim. sımsıkı tutanlardanım, hiç bırakmayanlardan... o yüzden kontrolün bende olmasını isterim hep. bembeyaz çarşaflarınıza türlü kan desenleri yaratabilme garantisi verebilirim. gözlerimde şırınga da yok, korkmayın. ben kaçayım, siz de saklanın. sonra siz hep gelin, ben bağlı gözlerimle kör ebe!min pul koleksiyonlarını göstereyim size. tekrar gelin, sonra gidin. gidin ve gelin. yatak sallansın çırpınışlarımızdan, yatağı havaya uçuralım, yatağı...
gördüklerinden ve duyduklarından çokça tiksinmiş; bebeğini sakındığı gözleri, bu küstah renk cümbüşünde, bu palyaçolukta iyice kamışmış gibiydi. izleyenlere baktı; kendinden başka herkes mutluydu. jüriye baktı, hiçbir şey sikinde değildi. danışıklı dövüş olması gerektiği gibi sürüyordu. tüm nefretini yarışma salonunun sergi bölümüne kusup boşal(t)mak istercesine bir hışımla çıktı. emin adımlarla, kararlı karanlığa doğru yol alırken;
yarışma sonlanmak üzereydi. her iki yarışmacı da birbirinden güzel yalanlar, birbirinden güzel öğütler söyleyip, birbirinden güzel kirlendikleri için eleminasyon sistemine takılmadan "yılın sebili" ödülünü almaya hak kazandılar. artık uzunca bir süre sahnenin ortasında kurulacak olan yatakta sergileneceklerdi. ziyaretçiler belirli gün ve saat sınırlandırması olmadan gelip bu rezilliğe ortak olabilecekler ve ziyaretçi defterine, o çok bilindik imzalarını basacaklardı; şak! diye, hem de tam ortaya!
a. ve m. sergilendiler, seviştiler ve tükendiler... son ziyaretçinin taktığı 5'i bir yerdenin izi hala bedenlerindeydi; iyi iş çıkarmışlardı, lakin artık çok geçti, birer leştiler artık...
o ise emin adımlarla tutuşup bir köşesinden gecenin, karanlıkla oynaşarak ilerliyordu. rüzgar çıktı, yine sertti. tekrar üstünü örttü. "büyüyor muyum ne?" diye biraz ayağa kalktı, korunaklıydı artık. leş, kir bulaşmamış, sapasağlamdı, kurcalanmamıştı.
gündü, ışıyordu. gözlerini çapaklı birkaç çocuğun göğsüne doğru yaslandırdı. ellerindeki gazozu gördü, bir yerlerden tanıdık geldi. rüzgar sertti ve oyuna gelmemişti. öğrendiği en önemli şey tekerlemelerin diyaframda sıkışıp kana karışınca kimisinde parazit çıkardığıydı. silkindi ve yeni şarkısına okkalı bir 3 harf buldu, yeminliydi...
güneş, tanla yeni yeni oynaşmaya başlıyor; bu kızıllıkta çıkacağı yolculuk öncesi ilk ten buluşması için biletini kestirmeye niyetleniyordu. şarkısı belliydi, seçtiği üç harfse kesin!siktir edilmiş bir alfabenin, siktir edilmiş baş harflerini anımsadı: a ve m! ikisi tek başına bir bok olamazken, yan yana geldiklerinde çok şey oluyorlardı. evet, artık çok oluyorlardı! a ve m'nin leşleri yaklaştı birbirine. yapabilecekleri en güzel şeyin bu birleşme olduğunun sahte ve yavşak kibiriyle sırıtıp, hiçbir şeyken bir bok olduklarını zannettiler. sürtünmeye başladılar ve paroları belliydi...
gündü, tan bu oynaşmadan yenik düşmüş ve güneş de rengarenk meyvelerini vermeye başlamıştı. a. ve m.'nin leşleri tekrar dirileceklerini zannedene dek sürtünmeye devam ederlerken, o tekrar 3 harfini anımsadı. sımsıkı sarıldı, sımsıkı sevindi. bir an rüzgara karşı düğmelerini açmak istese de tekrar çocukluğunun koridorlarında boğulabileceğinden korktu. sımsıkı örtünmeye devam etti...
talihini fark etti, yerdeki gazoz şişesini gördü; usulca gülümsedi, usulcaydı... nadasa devam etmesi gerektiğini akla getirerek daha bir dik yürümeye başladı. en güzel ten ilacı olan terlerine bağışlanma isteğiyle,dua gibi bir kadının koynunda kutsanıncaya dek, bedeninin üzerini sımsıkı ilikleyip yoluna devam etti; teneşirden önce paklanmak için...
06:01:2008
04:43
üzerini sımsıkı ilikleyerek, yarı uykulu, umutlu...
* yalnızlığa elbet alışır bedenim
yanlızlıkla belkide başa çıkabilirim
çok zor gelse bile yaşar öğrenirim
sensizlik benim canımı acıtan...
---
sisli bi maziden uzakta yalnızca sana yakın
gonlumun dalgalarında sevgin kalsın
bitmeyen ruyalarımda hep sen varsın
bir ozlem var icimde uzaklara doğru
engin denizlere sana ve askımıza
---
herseyi al bana beni geri ver
bir sansım olsun
baska yer baska zaman sensiz omrum olsun
Tanım: Şarkılardan alıntı yaparak icimdekileri O na yazdığım başlık.
iki ucu boklu bir değnekmiş aşk. bunu da yeni anlıyorum. her zaman basit, sığ, sıradan, nadan, artık ne dersen de, öyle bir insan olmakla övündüm. ama sen insanı derin düşünür yaparsın itoğlu it. bırak yüzünü, adını görsem heyecanlanıyorum. şunları yazarken kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. böyle bir şeysin işte. böyle boktan bir şeysin. ben huzur istiyorum artık, o da sende yok..