ben bu yazıyı sana yazdım

entry31064 galeri293
    270.
  1. 'hüzün gibidir yağmur' demiş yüklü bir bulut.

    evet hüzün gibidir yağmur. önce ıslanmamak için uğraşırsın, bir damlası bile üstüne düşmesin diye kaçarsın, ama sonra; eğer biraz ıslandıysan bırakırsın kendini...damlalar artık etki etmez sana, çünkü ıslanmışsındır. bu yüzden bir insan ya ıslanır, ya ha hiç ıslanmaz bir yağmurda.
    ya ıslaksındır , ya da kuru. hüzün gibi yağmur...

    korktuğum ıslanmak değildi...aksine, üstümdekileri çıkarıp gökkubbeye bakan bendim. korktuğum yarım kalmaktı...ne ıslak ne de kuru olmaktı beni ürküten, sessizliğe eşdeğer zamanın donduğu anlardı sadece.
    8 ...
  2. 271.
  3. bu yazımı da sana yazdım tıpkı daha öncekiler gibi,

    tıpkı daha önce yazıp yazıp, kimse okumasın diye yırtıp attıklarım gibi.

    yazdıklarımı sen oku, sen bil, sen gör istemedim hiç bir zaman. çünkü onları okursan zorluklar karşında sürekli güçlü ve ayakta duran o adamın, sen mevzu bahis olduğunda aslında ne kadar çaresiz bir çocuk olduğunu görüp fark edecektin.

    seni kimseyi sevmediğim ve muhtemelen hiç bir zaman da hiç kimseyi sevemeyeceğim kadar sevmiştim. korkarım hala da çok sevmekteyim.
    ki korku kelimesi hayatım boyunca benimle ilgili hiç bir cümlede veya yazıda kullanılmamıştı; çünkü korku denen duygu benim doğup büyüdüğüm yerlerdeki insanların doğasına aykırı bir kavramdı.
    fakat şimdi bakıyorum da senin yüzünden benim üzerime çok yakıştı. çünkü seni sevmekten korktum, seni üzmekten, senin kaderini etkilemekten, hatta bu deli sevgim yüzünden seni incitmekten, bir gün; "seni korkutmaktan" korktum.

    bu yüzden kaçmaya çalıştım, unutmaya, kalbimdeki boşluğunu koca bir kaya parçası ile doldurmaya.
    her seferinde bu defa başardım bu defa kazandım bu defa atlattım sandım ama meğerse her defasında yanılmışım. çünkü ben kaybettim yine sen kazandın.

    çünkü ne zaman seni luzumundan fazla özlesem ve luzumundan fazla düşünsem önce hüzünlendim sonra öfkelendim ben.
    ardından gidip tanımadığım insanlarla sebepsiz yere kavga ettim, gerçi o öfke ile vurduğum insanlar başkaları değil; sevdiğim aslında sendin. çünkü artık benimle değil başkalarıyla birlikteydin.

    başkaları evet o başkaları sizofrene yakın ruh halimle sırf sana benden daha yakınlar diye gidip kafalarına sıkmak istediğim başkaları. ne yalan söyleyeyim tanımadığı bir insanın kafasına sıkma düşüncesi kimseyi beni mutlu ettiği kadar mutlu etmemiştir sanırım. ama ben bu düşünceden sonra yine senden korktum! beni daha kalpsiz, beni daha duygusuz bir adam olarak bilmenden ve "benden korkmandan" korktum.

    simdi bütün korkularımı ve sana dair umutlarımı; bu şehirden ayrılırken bineceğim o şehirler arası otobüsün hüzün dolu koridorunda bırakıp gidicem. bu gidiş öncekiler gibi olmayacak bunu bil istiyorum, uzun ve şafağı görünmeyen, istediğim anda da dönemeyeceğim bir yola gidiyorum.

    ki kimileri askere gittiğimi söylüyor, bense oraya yeni evim diyorum.
    15 ay mı sürer, yoksa bir ömür mü onu da bilmiyorum...

    bu sefer hayatından altın vuruş tadında bir çıkış yapıyorum,

    bu sefer seni önce allaha, sonra yanlızlığa emanet ediyorum; çünkü buna ihtiyacın olduğu ben çok iyi biliyorum.
    seni senden bile çok sevsem bile, istemeyerek de olsa; etrafını saran ve ilerde sayıları daha da artacak olan "ite, köpeğe, yılanlara, çakallara ve de leş kargalarına " seni bırakmak zorunda kalıyorum.

    döner miyim dönmez miyim, gittiğim yolun sonunu da hiç mi hiç düşünmüyor senden bana hatıra kalan, yüreğime yağdırdığın o kan yağmurlarıyla sana veda ediyorum.

    ki aslında veda sözcüğünden ve vedaların yürekte bıraktığı etkiden nefret eden biri olmama rağmen; sana elvada diyorum.

    ve şunu bil ki uzun zamandır seni unutmak için kendimle bu kadar büyük bir savaşa girmeme ve çok ağır yaralar almama rağmen seni ilk sevdiğim günkü gibi seviyorum...
    * * *
    16 ...
  4. 272.
  5. aslında aylarca arayıp bulamadığınız şarkının kim bilir ne zaman indirdiğiniz alakasız bir albümün içinde ve bilgisayarınızda olduğunu çok sonradan fark etmek gibi.. ya da yanıbaşındaki kişinin gözlerinin yeşil olduğunu haftalar sonra fark etmek..

    basit bir yaprak fırtınasında sarı saçlarınızla birlikte düşüncelirinizi de rüzgara teslim etmek..

    fazlasıyla ve lüzumsuzca yapılan cesaret gösterilerinin kafaları karıştırdığı bir ağustos akşamında sarhoş nameler yüreklerde anahtar deliklerini zorlamışken.. birer maymuncuk olup sızmış içeriye.. belki de hatalı olan kapıyı deneyimlere rağmen yeterince kitlemeyenlerdi ki bu durum fazlasıyla tartışmaya açıkdır kanımca.

    yaştan kaynaklanan zevzeklikten olsa gerek herkesin kalbi kelebekmiş meğerse. oysa ki 'algıları açık olmakla' suçlanan sadece bendim sanıyordum.. anlaşılmaz insan canlısının anlaşılmaz ve karışık mekanizmalarla işleyen hormonlarından mütevellit anlaşımaz hareketlerde bulunuyor, sonrasında kendime ben dahi şaşıyordum.. ki burdaki 'dahi' ne yazık ki 'de' anlamındaydı. ironisini kaybetmemek için kasan garip hayatım bir kaç karanlık notada o hissiyattan bu hissiyata geçiyordu.. duygularım gibi değişken ve oynaktılar sanırım, bunu yeterince idrak edemedim. oysa ne çok yaşıyorum duygusal deviminleri ve her seferinde suya fazla maruz kalmış tenim ne çok buruşuyor. yaşlandığımı hissetmem fazlasıyla tuzlu gözyaşlarıma uzun süre maruz kalan yanaklarımın buruşmasında mı yoksa hissen mi çökertiyor beni bu eksik kromozomluların yaptıkları. belki de atalarımız yine doğru söylüyor 'azı karar çoğu zarar' sözüyle.. (kromozomal anlamda söylüyorum ki bu konuda yazmak ayrı bir ayar olacaktır bünyem için.. başka bir münasebetsiz depresyon gecesine bırakalım) zaten ata deyince de insanın aklına nedense erkek geliyor üzülerek itiraf ediyorum ki.. benim gibi beyaz tenli bir hatun kişisinin çıkıp da ortaya bir aforizma savurduğunu ve onun nesillerden nesillere aktarıldığını hayal etmeye benim dahi renkli hayal gücüm el vermiyor.. yetiştiriliş zırvasından ve ataerkil toplum yapısından olsa gerek diyerek bu konuyu geçiştirmeye ve kendime bu konuda kızmamaya karar veriyoruz. zira fazlasıyla kalabalık listelerin gerçekleşebiliritesi hep düşüktür taktir edersiniz.. ki etmeseniz de olur..

    her kafadan bir ses çıkıyor anlamak güç.
    kendisinin ne istediğini bilmeyen insanların beni bulmasıysa tüm fiziki yasalarla çelişiyor oysa ki.. zıt kutuplar çekmeliydi birbirini ve aynı olanlar itmeliydi bundan yaklaşık 6 sene önce öyle oluyordu yani ÖSSde, ben fark etmeden değiştiyse bilemeyeceğim.. bense fazlasıyla itici olduğuma kanaat getirmiştim kızılayın ortasındaki eski binanın merdivenlerinden bilmediğim bi kafeye ağlayarak çıkarken. eh, insanoğlu.. herşeyin bokunu çıkarabiliyor gelişen teknolojiyle.. lakin sahiden şunu belirtmeliyim ki tam gözümün önünde duran ve gözlerimi acımasına rağmen dikmiş olduğum o mimarlar odası binasına asılı afişte yazanları yaklaşık 1 saat sonra fark ettim.. pek de işaret niteliği taşıyan bir afişti oysa ki, hatırlayınca gülüyorum diyeceğim yalan olacak.. hatırlamak için unutmak lazım, aklıma gelince sinirden gülümsüyorum hayatın bu kaypaklığına diyor ve bu konuyu da fazlasıyla kalabalık olan zihnimde 'önemsizler' odasına unutulup gitmek üzre atıyorum..

    ve evet! ben 'galba' değil 'galiba' ve 'üzre' değil 'üzere' yazılması gerektiğini biliyor ve kasten bu alışkanlıklarımı sürdürüyorum.. ayırca 'burlarda' değil 'buralarda'.. susun artık e mi.. hiç birinize ihtiyacım yok bu gece? seslerinizi kulaklarıma işletmişsiniz sizler ve tecavüz ederek tüm duygularıma yüzlerinizi gözlerime kazımışsınız, kokunuzu burnuma, kalbimde abuk çırpınışlar.. oysa ne çok seviniridim tıp camiası bu hareketleri 'aritmi' ya da adını duymadığım abuk bir sendromla açıklasaydı da herşeyi buna bağlasaydım.. herneyse.. ben korkarım kalbimi herkese açmaktan, kaç 'doktor'dan kaçtım sizler bilemezsiniz.. hem ben söylesem de inanmazsınız zira güveniriliğim düşükmüş gözlerde! gülünç.. gerçi kendisine güvenilmeyen insanın karşısındakine güvenmemesi durumu birbiriyle korole olgular değil.. ki bu iki taraf için de hayli doğru bir önerme kanımca.. düşünün bakın, bulacaksınız..

    üretim hatası olduğuna kesin kanaat getirdiğim 'etkilecek adamı doğru seçme' kısmını beynimin aldırmayı düşünüyorum.. ya da bana derhal bir 'doğru seçimler klavuzu' buluverin.. ya da vazgeçtim.. umutlarımı başka ve olabiliritesi daha yüksek konulara yöneltmek isterim ki bunu nobel tıp ödülünü kazanabilemem konusuyla kıyaslayabiliriz ki onun bile olabiliritesi kanımca daha yüksektir..

    velhasıl uzun sözlerin özeti ben vazgeçtim..
    beni fazlasıyla kırıp, döküp, kırıklarıma basıp tuzla buz ettiğiniz bir pazar öğleden sonrasında herşeyden.. yeniden ardını düşünmeden sadece anı yaşayacak ve subkortike davranacak kadar kaptırmış olduğum gerçeğini fazlasıyla acı bir şekilde sanırım fazlasıyla kızarmış yüzüme öyle vurdunuz ki, kızarıklar morluklara dönüştü.. artık sertliğinden midir, hızından mıdır yoksa fazlasıyla bozulduğumdan mıdır orasını Tanrı bilir ki bunu da keşfetmek istemiyorum sanırım.. kızgınım kendime böylesine ağır ithamları ve böylesine kulak memesi yoğunluğundaki güvensizliği yüzüme patlattıklarında çanlı kapıyı çarpıp gitmediğime.. ağlamamak için fazlasıyla kastığımdan mütevellit üstünde el çizimi çiçekler olan sandalyeye fazlasıyla yapışıp kalmıştım.. gitmek ve gitmemek istemek hisleri birbiriyle çelişe dursun karmakarışık içimde, bacaklarımdaki güç kaybını anlatmak dahi istemem onlarca kişi önünde..

    üzgün ve süzgün soğuk bir sonbahar akşamında subkorkite, dekortike hatta aşık olunan adamın kolunun yanında tanımadığım insanların arasında aklıma milyonlarca düşünce ve ağzımdan dökülen sözcüklerle sokak satıcılarının önünde her saniyesi 5 dk gibi geçen sürelerde kendimle çeşitli konularda mücadele edip kendimi tutabilmiş olmamı yine de azıcık, evet göz kararı denebilecek 'aşk iradeciğim'e bağlıyor ve bu bahsi açmamak üzre kapatıyorum..
    gerçi ne diyorlar, bana güven olmaz..
    8 ...
  6. 273.
  7. üşüyor ruhum. yalnız kaldı sevgi yatağında. yalnız yatar oldu geceleri. ruhun şimdi bir battaniye ile kanepede oturma odasındaki. uykuya mı dalmış mışıl mışıl, yoksa karar mı vermeye çalışıyor; duyduğun özlemin yatağın sıcaklığına mı, ruhumun sıcaklığına mı olduğuna , bilmiyorum. duvar var arada. bilemem. soğuk, kalın, sağlam bir duvar.. ama yaslandı ruhum bu duvara. hani ruhun vardı ya ardında, hani sana daha yakın olabilmek vardı ya... işte bu yüzden; yaslandı ruhum duvara. o soğuk duvara. üşüye üşüye.. titreye titreye... hep o kanepede kalmazsın değil mi? ya evde olmazsın ya da duvarın bu tarafına geçersin değil mi? üşümek çok kötü, yanında değilken ısıtan.
    8 ...
  8. 274.
  9. bu aralar hayatı düşünmeye başladım. kimileri için ne kadar hızlı geçiyor, kimileri içinse sanki zaman durmuş gibi.
    sonra şu aralar yaşanan sel felaketi geldi aklıma, onları düşününce şanslı olduğuma kanaat getirdim. şu aralar evsiz kalan insanlar varken, ben sıcak yemeğimi yeyip, rahat yatağımda yatabilmekteyim. halime şükrettim.

    dışarı çıktım ondan sonra. hava iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. yürümeye başladım sebepsizce. eski yollar, eski kaldırımlar. yoldan geçen insanlara baktım, herkeste ayrı bir yüz hali, ayrı bir koşuşturma. uzun zamandan sonra yabancı gelmeye başladı bu şehir. beni eskisi kadar bağlamıyordu.

    sonra sen düştün aklıma. yollarımızın, bir daha ne zaman birleşeceğini bilmeden, ayrıldığı gün geldi gözümün önüne. o gün zaman ne kadar da hızlı akıyordu.

    efkarlandım. bir sigara yakıp dumanını rüzgara üfledim. ne kadar süre içtim o sigarayı hatırlamıyorum. hatta ben mi onu içtim, o mu beni içti kestiremiyorum şu an.

    sonra kızdım kendime. hayat bir kere geçiyor eline, niye mutlu olmaya çalışmıyorsun diye. kavga etmiştik. uzun zamandır etmediğimiz bir kavga. bir yandan hoşuma gitti. seninle kavga etmeyi bile özlemişim. uzatmam da belki o yüzden.

    aklımdan çıkmıyordun bir türlü. seni bırakıp gündelik hayata adapte olamıyordum. gündelik işlerle uğraşmayı belki istemiyorum da, ama kendime itiraf edemiyorum.

    lafı uzattım yine. bilirsin lafı uzatıp söylemek istediğim şeyi de söyleyemem. ama bu sefer söyleyeceğim. karar verdim gidiyorum bu şehirden. nereye diye sorma, çünkü ben de daha bilmiyorum. öğrendiğim gün sana da bildiririm. şunu unutmanı istemem; giderken aklımda tek bir şey olacak, seni ne kadar sevdiğim.
    10 ...
  10. 275.
  11. Sudan çıkmış balık gibiyim.Bana vurduğun son darbe ; darbelerden iyice sendelemiş ruhumu yere yığdı.Öyle bir an ki yaşadığım: ne söylenebilecek bir sözüm var ne de yapabileceğim bir şey.Hayatım iki parantezin içerisindeki başlanmış ve bitirilmiş sözlerden ibaret.

    Herşeye rağmen diyebildiğim onca zorluklardan sonra, herşeyin bittiği o son noktadayım.Neye rağmen bilemiyorum.

    Şu an şakaklarımda zonklayan tek şey bütünüyle hata olan hayatım.Ruhum gizli bir mazoşist sanki.Hastalıklı bu ruh bedenimi ve kalbimi mahvetti.
    Şimdi ben tembelliğimin arkasına yaslanmış hayatı gözlüyorum. Akıp giden zamana yenik hissediyorum. Bir zaman gelecek ve yine hayata döneceğim diye bekliyorum ama yapacak işler listesinin sonu gelmiyor. Hayatımı o liste oluşturuyor, anlıyorum. Ben unuttum dediğimde anılarım önüme tepsi içinde bir bardak su ile sunuluyor. Hepsini içiyorum ama anılarım hala tepsimde duruyor. Vakit daraldı, boş geçmiş bir yılın son yarısına yaklaşıyorum geçmişimde. O günleri geri verseler, zamanı geri alsalar.. Ben hala böyle..
    Gerçek şu ki ; bu bilgisayarın içinde bizi üzen insanlar, düğmeye basınca karanlığa, fişi çekince de yok olmaya mahkumlar.. ufak şeyler.. ama büyük kayıplar..

    Herşeyin değişmesi gerekiyor.Hayatımı anlamlandırmam gerekiyor.Ve en önemlisi artık kendimi sevmem gerekiyor.Hayatımı kendi doğrularımca yeniden kurmam gerekiyor.
    Bana yeni bir ben gerekiyor....
    12 ...
  12. 276.
  13. bencilliklerden kaçarken rastlamıştım sana.

    sövdüğümüz insanları, nefret ettiklerimizi, bencilliğin yansımalarını irdeliyorduk...dünyayı.
    bencilliğin için teşekkür ederim.
    bir kez daha 'biz' dışındakileri haklı çıkardığın için.
    saftirik mutluluklarımı, salt sevgimi çöp torbasına poşetleyip kargoyla gönderdiğin için.
    kendini düşünmediğin ve bunu rahatça yaptığın için...
    sinirinin bozulması kelimelerimden, yaşadıklarımızdan, 'biz'den daha önemli olduğu için, teşekkür ederim.

    kendimi,varlığınla biraz daha kandırmadan gittiğin için.
    9 ...
  14. 277.
  15. seni seviyorum pek çok pek...
    seviyorum, ausencia'yla kutsuyorum seni.. bi gün, farkedilmez zamanlarda, tekrar yanında olmak dileğiyle, hoşçakal...
    10 ...
  16. 278.
  17. sana yazmam için cesaret ver bana biraz, aklımdan yazdığım onlarca şeyi kelimelere döküp söyleyebileyim sana..
    10 ...
  18. 279.
  19. AĞZIMIN KENARINDA PiÇ EDiLiP YARIM BIRAKILMIŞ SUSUZ ÖPÜCÜK
    Eveleyip gevelemede üstüne olmayan, hani şu alyuvarlarıyla akyuvarlarını çiftleştiren ve kameraya doğru götüyle gülen tiplerin doğaç kukla dansları gibidir kimilerinin öpüşmeleri. dilini ustaca kullanmaları sömürgenliğinden gelir besbelli. biraz daha yaralar açıp biraz daha içine girip biraz daha kan gölüiçinde bırakıp kanda dans jürisi gibi bacak bacak üstüne atışlar, sonra hiç olmamış gibi saklı bırakışlar, sırıtışlar... utanmasa "bir tablet daha zehir alır mıydınız" dercesine pis labirentin fare suratlı çıkmaz kadını... bir parça peynir için her yanını satılığa çıkaracak....
    her bir şehri şehrinin üstüne koymakta gayet başarılı göçmenlerin yaptığı gibi siktir olma eylemini belli bir sürerliliğe bağlayıp bu otomatiklikte medikal bir çığlığı kanla buz etmişlerdi besbelli. ama olsun. ben, çatlamaya yüz tutmuş bir dudak, fazlaca kurcalanmış yanak gamzelerinde toplanan akarsularımla denizimi istiyorum. kavuşmak ve kavuşturmak için. hayatın sunmuş olduğu tüm birikinti konilerinden çıkarıp balgamlarınızı teker teker jürinizin önüne sunmak istiyorum. zaten kendi can suyumda çokça yıkandım. bu kan cenabetliğinizde size bir uyku boyu karabasan misali üzerinize çökmeyi istiyorum.
    Yarı açık bilinç, şuursuz duyarga ve etrafa saçtığınız renk körü bilyeleriniz.... Birbirinize sürtünme mevsiminde yarışı en önde götürdüğünüzde bir şeyi unuttunuz. bedenlerinizin küstah vagonlarını. hani biriniz çok yorulduğunda bayraktarınız olan diğer fahişeler... hani şu içiçe girişleriniz ve ruhlarınızı ayıramayan jinekologlarınıza karşı verdiğiniz amansız! mücadele. hahahaha, bence nefes alıp verirken biraz daha hızlı olmayı unuttunuz. siz nefes alış verişlerinizdeki hızı başka eylemlerinizde otomatiğe bağladığınızdan kesiliyorsunuz besbelli, suyu gördüğünüzdeyse çırpınıyor ve yalpalıyorsunuz. sahi ya ne güzel de kana ekmek doğruyorsunuz gökyüzü tüm renklerini gölgelerinizin önünden nefretiyle çekerken...
    Hayat kendi üzerine kapandığında, örtüsünü şöyle iyice üzerine çekip uykularına kimi ortak alacağını bilmeli artık. gece-gündüz eşitliğinde kentlerin ve bedenlerin hangilerinin tam aydınlıkta hangilerinin tam karanlıkta kalacağını bildirmeli ve son sıratına kadar biletini kesmeli. hani şu içkiyi fazla kaçırıp şeytana ısmarladıkmisali bir girizgahla girilen yataklarda beden kirletirken birileri; beyinlerinin tam çeperinde bir hayatlık kontenjan aramaya gerek kalmadan. hani şu ışığı aniden açıp naftalin kokan yastıkları terk edip, rüyadaki devi öldüreceğini çok iyi bilinen annelerin kucaklarına fırladıklarında aynı kokuyu bulma ümidlerini şeytandan alıp sabaha ısmarladıkları an. hani yatağın öte tarafında işini gördükten sonra kıçını devirip yatan palyaçoya inat, yoktan seçmeli bir buhranı öte tarafa itmeyi başardıkları an, kilitlediği tenini yeni tan ertelerine, rüzgara açtıkları an. en sivri zamanlarda, prangalı bir yatağa atlamadan önce içlerindeki çocuğa son bir sarsılışla şu soruyu sordukları an: (bkz: kan sızarsa)?....*
    8 ...
  20. 280.
  21. al ! başına çal ! sadece kendine olan sevgini, saygısızlara olan saygını, bir gram insaniyetini. sen ! sevgiyi verirken cimri, alırken arsız olan ! peşin vermediği sevginin ilk taksitini bile ödemeyen. haciz edilecek değerde hiçbir şeyi de olmayan sen. sevgi dolandırıcısı, kendini yükseltmek için insanı ayaklarının dibine atıp üzerine basan, ümit tefecisi, sevgiye yüksek acıyla faiz veren duygu bankacısı. kereste satıcısı. ahanda, yine sana yazdım. bu da acı servis ettiğin günlerin bahşişi.

    bir kez daha ve son kez söylüyorum. bundan sonra sen cennetteysen eğer, ben cehenneme gitmek istiyorum !

    (edit: eksi veren arkadaş, bahsettiğim kişinin avukatısın galiba. vekaleti vermiş anlaşılan. belki de aynı duygu bankasındasınız.)
    12 ...
  22. 281.
  23. papatya' ya...

    her şey(aşk diye geçiyor şarkıda ama ben diyemiyorum öyle) bitermiş bir gün bildim...
    her şey bitermiş, öğretildim... sanırım doğru...

    kızgınlığımdan değil, öfkemden değil, saygısızlığımdan hiç değil; aşk değilmiş bu! ortada adı geçen bir aşk vardı ama kendisini ben göremedim buradan sana bakınca; sen bana bakınca yalanlarımdan başka ne gördün onu bilmem...

    dün gece sarhoş değildim! aslında ben senin için hiç içmedim... utanarak biraz da kızararak ama kesinlikle kendime kızarak itiraf ediyorum 'ben senin için hiç içmedim' ve dolayısıyla senin için sarhoş olmadım hiç... sarhoşken seninle konuştum ama aklımda, senin de aklında olan vardı hep! seni o'nun yerine koymaya çalıştım; en yakın sendin ama görüyorum ki aslında onun yanından bile geçmemişsin! bu kadar basitleşeceğini tahmin edememişim...

    kızdığım için yazmıyorum ben bunu sana! bilmek senin de hakkın. yaşananların ikimizde ortak bir ismi olmasa da, yaşadıklarımızı ortak bir paydada toplayamayasak da sonuç itibariyle ikimizin yaşadıkları... ve benim ne yaşadığımı ve sana bakarken aslında ne gördüğümü bilmek hakkın... ve bende çok hakkın, ama hakları tamamen sana aittir, helallik isteyemem bu saatten sonra... zaten etmezsin de...

    gitmeseydin; ben sana yalan söylemeye devam edecektim! diyeceksin ki; bu ilk gidişim değil ki... doğru bu ilk gidişin değil ama son gidişin olacak... bir daha dönemeyeceksin ve gidemeyeceksin dolayısıyla...
    neden mi şimdi?
    öncelikle; daha önce söylediğim sana mektupla gönderdiğim rencide edici sözlerim için özür dilerim... hoş; o zaman da hakediyordun onları ama... neyse; onlar için özür dilerim..
    ama şimdi;
    hayırla başlayan temennimi sonuna kadar hak ediyorsun... neden mi?
    düşün bakalım neden?
    benim çocuk olmayışımdan dolayı senin ne bok yediğini tahmin etmemden mi yoksa senin beyninin güzelliğinle ters orantılı olarak gelişmesinden mi?
    bendeki de akıl; hem sana beyinsiz diyorum hem de düşünmeni istiyorum...
    neyse siktir et düşünme;
    ben açık ve net söyleyeyim...
    daha önce iki kez yaptığını, üçüncü kez yapıyorsun utanmadan!

    suçu at yine bana...
    ben alışığım ne de olsa nezarethanede yatmaya... bak bunu söylememiştim sana...
    neyse; her kötü şeyi ben yapıyorum söylüyorum ya; benim ağzım bozuk ya; hani sana en başında söylediğim şeyleri hala sürdürüyorum ya.. suçlu benim anasını satayım...

    gitmeseydin; ben sana yalan söylemeye devam edecektim! diyeceksin ki; bu ilk gidişim değil ki... kopyala yapıştır yapmadım gerizekalı; farklı bir paragrafa aynı cümleyle başlıyorum... evet ilk gidişin değil; ve ben yoruldum bu gerizekalı gidişlerinden...
    sevmediğimi hissettirdim mi sana hiç?
    evet dersen, keserim bileklerimi dememi beklemiyorsundur sanırım...
    hissetmedin işte; lan o kadar insanı bıraktım ben senin için tekrar ver tekrar... hatta senle beraberken bıraktıklarım da oldu... sana aldatmadım demiştim değil mi... üzgünüm... ama eminim sen de beni aldatmışsındır, o yüzden içim rahat, ha neden üzgünüm; bana yakışmadı... seni aldatacak kadar düşmüşüm... madem bu kadar açıldık; o'nla da birlikte oldum ben senleyken... ama dediğim gibi asla dönmeyi düşünmedim, düşünmüyorum da... sadece o'nun tenine ihtiyacım vardı nefes alabilmek için... boğuldum zaten...

    düşündüğüm ya da sana söylediğim şeyleri yapacaktım, gelecek hakkında... ondan bir şüphen olmasın... ve söylediğim kavgayı da yaptım ve hala aram bozuk... ve o kavga emin ol senin içindi... bunları da bil...

    ''e ama hem öyle diyorsun hem böyle diyorsun'' diyeceksin... ki haklısın bu konuda... ben sana hissettirmeyecektim bir şey... güzel olacaktı senin açından... artık olmayacak tabi...

    ama içim rahat; hem de çok rahat... bunu da bil...

    son sözüm; yine iyi bir dilek;
    hayırlı işler papatya, hayırlı işler...

    edit: ne o sana da mı giydirdiler? bu işler böyle güzelim... yalan söylersen, yalan bulursun... siktimin gerizekalıları...
    8 ...
  24. 282.
  25. aman aman aman yazı da yazarmış bana, yerim ben seni, gel bakiyim buraya.
    6 ...
  26. 283.
  27. gecenlerde tohumluk hiyar aldim. bahceye ektim bir tane artmişti. ziyan olmasin diye soymadan katır kutur yedim, yerken hiyari aklima sen geldin. ne bileyim hiyar seni cagristirdi nedense bana... vardir herhalde bir hikmeti.
    8 ...
  28. 284.
  29. 285.
  30. 286.
  31. ben bu yazıyı size yazdım;
    salaş meyhanedeki yorgo, kır kahvesindeki süleyman abi, batakhanedeki mine ya da emine, bakırköydeki seyyar satıcı, yeşilköydeki dondurmacı..
    ömrünüz onu tanımakla geçti, bir gun geberip gideceksiniz neyin peşindesiniz olm..ahah
    8 ...
  32. 287.
  33. o kadar çok gizsin ki yüreğimde. bir nefes ötemde ve bir o kadar da. üşüyorum... yürekleri yorgun iki yitik savaşçıyız artık savaşmaktan korkan. yüreğim hala senin gizinle dolu ve yaşamayışlarım seni doyasıya bu kadar farkındalığa rağmen...
    9 ...
  34. 288.
  35. kız oğlana döndü ve dedi ki "benden ayrıl".
    6 ...
  36. 289.
  37. hayatim apse yapıyor gittiğinden beri.
    nedeni o aptal zamanlar mıydı gidişinin ? hala soru işaretlerinde boğuluyorum her gece, hala seni tekrar göreceğim o gün için uyaniyorum,
    seni bir daha hiç göremeyecek olma ihtimalimin, görecek olma ihtimalimden çok daha yüksek olduğunu bile bile.
    ısırıyorsun hala düşlerimi morartana kadar...
    7 ...
  38. 290.
  39. cesaret işidir belki de..

    --spoiler--
    bitmemesi için edilen duaların çok olduğu günlerdi. hayatın su içmek kadar sıradanlaştığı, aşkın ise ortalıkta dolaşan üç beş anıya teslim olduğu zamanlar. yine sebepsiz kuruntular çıkarıp, yine onlara inandığım ve sevmelerin az olduğu zamanlar...

    bütün cümleler istila edilmişti ve kelimelerin kısa yazılışları aklıma geliyordu, uzun cümleler kurmamak için... geri gelmeyecek günlerimin gelecek günlerim için karar verme tasarrufundaydım. sanki bu aşk yaşamın eş anlamlısı ve ikinci bir kelime yok bunu açıklamaya. sözlüklerde sadece iki kelime var. aşk eşittir yaşam. acaba yaşam mı bu sonsuz karanlıklarda hayatımı felç eden, yoksa aşk mı yaşamdaki bütün felçlikleri meydana getiren? beynimin kıvrımlarında cevap merkezi ararken bütün bu sorulara, ben yine aşkın "ya sen ya ölüm" anlarındaydım...

    ve birgün çıkıp gittin hiç girmediğin yaşantımın tam ortasından... gitmenle kayboldu gözlerimdeki ışık ve hücrelerimdeki yaşama sevinci. bütün hastalık sendromları üstümde benimle alay edercesine yer kapma savaşı verirken, bense sırf sana inat, hatta sırf bana inat aşkı bırakmadım. belki de ben sana değil, sana duyduğum aşka aşıktım. ya da çöl rüzgarlarına. saçlarını; hiç dokunamadığım saçlarını tarayıp bıraktığı için... güneşe belki de, tenine dokunduğu için...

    o kadar aşık olmama rağmen beni istemediğin için sen hariç her şeye aşık olacağım neredeyse. paranoyak belirtiler gösterdiğim söylenebilir. ya da tipik bir şizofreni... seni seviyorum! hayır! seni değil galiba. rüzgarları, güneşi, arkadaşlarımı, sen hariç her şeyi seviyorum. sana olan korkumdan değil, aşktan da korkmuyorum aslında. (korku da nereden çıktı) hiçbir şeyden korkmuyormuşum. o zaman sorun ne? hiçbir şey. iyi o halde sana aşığım...

    sersem bahar yağmura tutarken yaz'larımı,
    aşklarsa ütopik gelmektedir zaten
    giyinmiştim en kalın yalnızlığımı...
    gözlerimi kapadığımda gözlerin karşımda,
    hasretin kancası boğazımda,
    çeksen öleceğim,
    çekmesen ölüyorum...

    (şizofren, istanbul-önemsiz)

    --spoiler--
    14 ...
  40. 291.
  41. kız oğlana döndü ve dedi ki "benden ayrıl."
    ...
    oğlan gülmedi,
    kız üzülmedi,
    oğlan "tencere nerede" dedi,
    çatal istedi,
    bıçak istedi,
    kızı-n beynini- pişirip bir güzel,
    yiyemedi.
    ...
    şarkı böyle bitti.
    8 ...
  42. 292.
  43. denize düşen yılana sarılır, ben de denize düşmüş ve çırpınan birisiyken tanıdım seni. bir yılan olduğunu belki bu yüzden anlayamadım uzun süre, anladığımda ise çok geç olmuştu, aşk, bütün külfeti ve ağırlığıyla gelip oturmuştu yüreğimin ortasına. ben ne kadar soktuğunu, benden neler çalıp götürdüğünü, nasıl eksilttiğini beni, şimdi şimdi anlıyorum. sadece adın kalmalı diyor ya şair, yok ben onu da istemiyorum, adın batsın.
    9 ...
  44. 293.
  45. artık ruhumun diğer tarafta olduğuna inanmaya başladım..
    beni sonsuza dek hasta olduğuma ikna et.
    6 ...
  46. 294.
  47. sana "entry" gireceğim demiştim...

    bak, ben sözümü tuttum...

    sen...
    ...ve senin gibiler için...
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük