O, bir temel, bir yöndür. Yapılmış, her şeyi bitmiş bir bina değildir. Onu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak. (bkz: cemal süreya)
bir şehri terk eder insan. insanlarını bırakır geride, hayatlarını... düşmanlarını, dostlarını; heyecanlarını, sıkıntılarını...
bir şehri terk ederken insan, en çok bırakmak istemediği hatırında kalır. "ondan" gitmemiş de olsa, "ona" dönmeyecek de olsa, sadece "o" aklındadır.
mutlu olmaya doğru uçarken ya da gitmek istediği yere doğru basarken gaza, daima bırakmak istemediği "bir şey" vardır. mutlaka...
hareket vakti geldiğinde, şehre şöyle bir kez daha bakar insan. havası, suyu, insanı, acı-tatlı yaşattıkları gelir gözlerinin önüne.
hiç dönmeyecekmiş gibi koşar adım uzaklaştığı yere, sonra kürkçü dükkanı misali geri döndüğünde yine aklında aynı umutlar, aynı sorular vardır.
hareket vakti geldiğinde, "hoşça kal demek istediğin ama aslında ayrılmayı hiç istemediğin" bir kişi vardır hatrında.
ayrılık anları, bir şehri terk edişler, vedalar önemlidir.
şehri geride bırakırken aklında kim varsa,
geri döndüğünde karşında bulmak istediğindir.
Saçlarınla oynayacağım, dudaklarımı çenene dayayacağım ve bana sarılacağın sessiz bir gece için "beklediğim tüm sabahlar sen ol" diye yalvaracağım. Kendimi yok ederken bir yalanı yaşattığımı bilerek, sonuna kadar. Neye içimdeki kızgınlık. inan kölesi olabilirim gözlerime saldığın derinliğin. *
gök gürültüsüne vurgun bir kız tanımıştım, bir kaç kez 'hüve'yi görmüştü ruyasında, çok gençti o vakitler, 15 sene geçmesine rağmen babasını hiç affedememişti, çok okurdu, iyi müzikler dinlerdi, hiç bağırarak ağlamazdı, içi hep sızlardı ama.. bir çift kahverengi göz, ki hem hüznü hem neşeyi aynı anda taşırdı, bazen kalbi doğudaydı bazen batıda paris'te mesela.. hep yalnızdı aslında, aşka inanmaz mıydı yoksa sadece korktuğu için mi kaçardı o duygular keşmekeşinden bilemezdim, kendini pek güzel bulmazdı ama güzeldi, güzel gülerdi, sımsıcaktı bakışı ve sesi herkesten daha başkaydı, hayatı boyunca hiç gerçekten mutlu olmadığını söylemişti bir seferinde, ilk gençlik yılları geride kalmıştı ve iyi ki de geride kalmıştı, zaman sadece karpuzları değil insanları da olgunlaştırır, onu da olgunlaştırmıştı hem de ne biçim...ağlayarak, daha da yalnızlaşarak, içine kapanarak, sigaraya sığınarak, o dağa bakarak, gene ağlayarak.. ömrünün en derin pişmanlığıyla bile isteye hep kendini kanatarak.. dünya cehenneminde yaşayan en iyi kalpli kızdı o, hiç anne olamayacaktı belki, öyle asiydi ki.. kendini bildi bileli asiydi, kimseye asla zarar vermezdi ama hiç bir baskıya da boyun eğmezdi istese de eğemezdi, eğmek zorunda kaldığında eğiyormuş gibi görünür ama içinden gene de eğmezdi, bir de dalga geçerdi içinden kıs kıs gülerek, kavgadan nefret ederdi, kavga edemezdi de zaten, en fazla yaptığı şey kapıyı kapatıp gitmek olurdu, hayatı boyunca hep kaçtı zaten, ne zaman incitilse, gururu kırılsa hep çekip gitti, güçlü filan değildi ha, sadece güçlü görünürdü, belki bütün insanlardan daha hassas daha duygusaldı.. ne zaman haritama yağmur yağsa, gök küle kesse ne zaman, ne zaman duysam bu hain gök gürültüsünü onu çok özlerim, onun ömrünü, sevdasını, yalnızlığını, dostluğunu.. dün güneyde, bugün kim bilir hangi şehirden kaçma arefesinde yarın belki saçlarını okşayan o ilk ve tek erkeğin şefkatli ellerinde..
ben senin ön yargılarınla, mesnetsiz hükümlerinle baş edemem, açıkcası bunu yapmak benim için çocuk oyuncağı olsada etmeyeceğim ama sende benim dürüstlüğüm ve en önemlisi bu hayata karşı bu zamana kadar göstermiş olduğum duruşumla baş edemezsin. her cephesinde kaybedeceğin bir savaş olur bu senin için, aklından bile geçirme derim. hadi beni boşver, tek bir kişiye yazık etme, çünkü o seni çok seviyor... anlarsan beyaz bayrağa gerek yok, sen beyaz bir melek verdin bana, en azından bir teşekkür borçluyum sana o açıdan. sevme hatta saygı bile beklemiyorum artık. "sevgi", hatırlayabiliyor musun bunu bir yerlerden? ben bu hayatta bir şeylere fazlasıyla bulaştım, sana da tavsiye ederim...
yağmur da var/ çok sevdiğim rüzgar da/ bugün pazar/ daha uyanmadı komşular/ damların üzerinde kuşlar/ daha rahatlar/ radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde/ gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru/ yağmur da var/ çok sevdiğim rüzgar da/ daha uyanmadı komşular/ bugün pazar/ ve ben seni çok özledim... *
o çok bozdu. öyle böyle bozmadı, çok bozdu , önünü alamdık fena bozdu. bozdu, bozdu, bozdu artık baktık bozmaz dedik ki daha da. bozdu, çok bozdu fena bozdu... *
insan nezaketen cevap verir mesaja o kadar mı değersizim onun için.. ben onun kontörünün olmaması ihtimalini sevdim gibi bir cümleyi de malesef yine onun için kuruyorum.
Ezeli yarim,
Yataktayken bile düşüncelerim üzerinize üşüşüyor. Kimileyin sevinçle, kimileyin hüzünle. Yazgının dualarımızı şitmesini bekliyorum. Bu hayata göğüs gerebilmem için ya tümüyle sizinle birlikte olmalıyım ya da sizi hiç görmemeliyim. Evet, kollarınıza uçup göğsünüzde gerçek barınağımı bulduğumu söyleyene ve kollarınız arasında ruhumu kutsal ruhlar aleminde savrulmaya bırakana dek yaban ellerde bir avare olma azmindeyim. Heyhat, ne yazık ki bu böyle olmak zorunda. Dinginliğe ereceksiniz, size olan sadakatimden emin olduğunuzda bu dinginliğiniz daha da büyüyecek. Şunu iyice bilmelisiniz ki sizden gayri hiçbir kadın bu yüreğin sahibi olamaz.Asla asla! Ah Tanrım, insan böylesine değerli bir kadınla neden hicranı yaşamak zorunda! Şu anda Viyana'daki yaşamım sefilce. Aşkınız beni fanilerin hem en mutlusu hem de en mutsuzu kıldı.
Bu yaşta, artık hayatımda bir düzene ve dengeye gereksinim duyuyorum.Yaşamakta olduğumuz ilişkide bu iki duygu bir arada olabilir mi? Meleğim, az önce postanın gideceğini duydum. Dolayısıyla bu mektubun eline hemen ulaşabilmesi için burada kesmem gerekiyor. Sakin olun. Beni sevin. Bugün... dün... ne gözyaşartıcı bir özlem size duyduğum... size.. siz...hayatım herşeyim... size en içten dileklerimi sunuyorum. Ah n'olur beni sevmeye devam edin, bu aşığınızın sadık yüreğini kesinlikle yanlış değerlendirmeyin.
Hep sizin
Hep benim
Hep ikimizin.
Hüznünü kucağında taşıyan kadına;
Bereketini umduğun yağmurlar kirli sokakları yıkadı yalnızca. Sığındığın her saçakaltı ıslattı omuzlarını...
Oysa ben olmak istiyorum yattığın yere gölge geren güneş soldurmasın diye düşlerini. Ben olmak istiyorum kaygılarını dindiren...
Ben olmak istiyorum işte, başka da birşey istemiyorum.