benim bir hikayem olmalıydı..
başladığımda aklımdaki tam da buydu aslında!
işte benim bir hikayem olmalıydı!
alakasız bir yerde tanışmalıydık seninle.. bir kitapçıda sırt sırta alakasız kitaplara bakarken çarpışmalıydık, belki bir cafede benim sakarlığım tutmalı ve üstüne bir şeyler dökmeliydim -belki bu pek hoş bir tanışma şekli olmazdı yine d-, belki hiç bir şeyden habersizken aynı yerden milyon kez geçmeli, birbirimizden habersiz aynı koltuklara farklı zamanlarda falan oturmalıydık.. ama bi şekilde aynı evrenin birbirini tamamlayan parçaları olmalıydık.. ve işte tüm her şey, tüm çarklar saniyesi saniyesine ayarlanmış olmalı, ve tik tak uygunu vurduğunda girmeliydik birbirimizin hayatına..
benim ellerim soğuktur, üşürler genelde. senin ellerin sıcacık olmalıydı işte. birbirimizde eksik ama aynı doğrultuda şeylere sahip olmalıydık. belki ben gözlerimi kapatıp yağmuru dinlemeye ve her şeyi koklayarak yaşamaya aşıkken, sen otobüs biletlerinin üstündeki numaraları toplayarak zottirik bi fal bakmalı ya da toprağa ayakkabılarını çıkarıp ayaklarınla sımsıkı basarak dünyaya ait olmaya falan inanmalıydın.. böyle abuk, farklı ama eğlenceli olmalıydı.. evet, sahiden böyle olmalıydı. benim bildiğim, tanıdığım, istediğim, içinde yaşadığım abuk hayalsi dünyanın ayna hayali sende olmalıydı mesela. aslında olduğuna neredeyse emin olduğum 'amelie' formatında olup adını bilmediğim çeşit çeşit filmleri, beirut formatında müzikleri, enteresan resimler yapan ressamları falan sen bilmeliydin. benimkinin ayna hayali bir dünyan olmalıydı, aynı şekilde renkli ve hayalsi. ama belki seninkinin renkleri benimki kadar mor ve pembe değil de grili mavili olmalıydı. canlı tonlarından. bir kenarı depresyonlara ayrılmış. karanlıklarımızda birlikte gezmeliydik el ele. sarılıp uyumalıydık birbirimize, terlemiş sarılırken kaymalıydı ellerimiz sırtlarımızdan. tutkuyu, aşkı görmeliydik önce göz bebeklerimizde. hemen sonra masum, çocuksu, huzurlu ve şefkate muhtaç bir bakış oturmalıydı gözlerimize. başımı koyduğunda göğsüme, yeryüzünde başka hiçbir yerde olmayı o ana değişmemeliydin. ben okşamalıydım saçlarını uzun uzun. belki de gerçekten tam ve bir bütün olabilmeyi unutmamak üzere kazıyarak hücrelerimize. özgürlüğümüzde hapsolmalıydık birbirimize..
benim aklımdaki.
beklediğim..
olması gereken buydu işte...
tükenirken farklı yerlerde hayatlarımız, eskitirken bizi boşuna yabancı dudaklar. şimdiye belki d çoktan kavuşmalıydık.. belki bir yerde bir şey oldu, belki bir çark kırıldı, belki dişlisi paslandı zamanın. ve tüm kurgu, tüm sistem, tüm oyun bozuldu. karşılaşma anını kaçırdık.. ben o kitapçıda sırt sırta çarpacağımız reyona hiç gelmedim, ya da sen bir dakika sonra geçtin aynı yerden, belki o cafeye sen bir dakika gecikmeyle geldin ve oturman gereken masaya bir başkası oturdu, belki aynı yerden geçerken ufacık zamanlamalarla kaçırdık birbirimizi, aynı koltuklara farklı kişiler varken oturduk yanımızda...
öyle abuk bir sabah, tam da beklenmedik bir anda.. her şeyi bize göre ayarlamışken evrenin tik takları, çarklar bizi buluşturmak üzere dönerken mesela. olması gereken yerde, olması gereken zamanda girmeliydik birbirimizin hayatına.. çıkmamacasına.. benim aklımdaki. beklediğim.. olması gereken buydu aslında...
kabullendim kaderi, oyunu kabullendim olduğu gibi. ben sıkıldım, oynamıyorum.
ben seni artık, beklemiyorum.
bugün de yoktun, gelmedin.
aynı, dün gibi..
aynı, dünden bir önceki gün gibi..
aynı, dünden bir önceki günden bir öncesi gibi..
aynı..
dünden..
önceki..
yoktun işte..
gelmedin..
olsun,
iyisindir diye umuyorum ve gülümsüyorum,
öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın!
yalnızlık şahane bir şey. Hiç olmaman umrumda değil inan. Hatta seviniyorum bile yokluğuna, beyaz peynir bitmiyor mesela, ekmeği azalttım, portakal suyu sıkarken bir bardak daha çıkartacam diye kollarım yorulmuyor, banyodaki karmaşa da yok mesela. gayet sessiz sakin okuyorum kitabımı. Televizyon için didişmekte geçen dakikalarımı da daha faydalı işlere yönelttim.
Anlayacağın giderek güzelleşiyor hayatım. Yalnızlığım kıymetleniyor.
En güzeli de zaten yoksun diye atıp tutuyorum şimdi..
sevgisizliğin en son hali, sınırı, ucu, zirve yaptığı yerler. deli gibi yanıyor, sevmek istiyor ama sevecek biri yok. aslında sevecek çok da, onu seven yok. işte böyle bir psikoloji.
iliklerine kadar her hücrende yalnızca kendini görmektir yalnızlık.. oysaki çığlık çığlığa bağırmaktadır yansımandaki sen sahip çıksın biri bana diye.. teslimiyet der, yorulmuş yürek kendi sorumluluğunu almaktan.. gel sarıl ve bırakayım kendimi sana.. kapatayım boşluklarımı varlığınla.. ellerin doldursun parmaklarımın boğumlarının arasını.. tenimdeki kıvrımları dolduran emeğinin ve hakkının sana ve bana armağanı terin olsun.. kanayan yaralarıma pansuman gözlerindeki güven, taktiksel savaşlardan yorulan beynime ilaç, mantığımın kocaman bir tamamı öyle bir gel ki edecek duam kalmasın.. doğum günümde sönen mumlara dileyecek bir şey bulamayacak kadar doyur ruhumu.. kocaman bir şey ol her şey olabilen ve benim diye göğsünü gere gere gezebilecek kadar içimden taşır aidiyeti yoruldum her ne isen seni beklemekten.. gelirken umudumu da getir geri yaşama bağlanma iplerimi de.. bağla beni her noktamdan.. karıştır ki çözemeyeyim kaçamayayım.. yoksun ama dimi sen?.. öyle bir varlığın olmadığına alıştır şimdi beni gece.. acıtabileceğin kadar acıt ve al içimden bu hayali.. ya ver bana onu hayat ya da öğret aynamdaki yansımamla sevişmeyi.. göz yaşlarımla yıkadığım her şey silinsin bu gece.. hayalim..şehvetim şehvetin besini arzularım.. arzulara yol veren açlığım.. kusana kadar yediğim kazıklar.. kazıkların sonucu korkaklıklarım.. korkaklığımın hammaddesi çirkinliği insanlığın.. sil temizle şimdi her şeyi.. ruhumun ve bedenimin beynime yaptığı işkenceden kurtar beni durdur kursağıma çöküp nefessiz bırakan sahipsizliğimi.. *