şimdi konuya nasıl gireceğimi bilmiyorum lakin, ilk önce size bulunduğum köyden bahsedeyim. denizli'nin sarayköy ilçesinin 250 nüfuslu karakıran köyünden yazıyorum arkadaşlar. bulunduğum köyde, kahvehane genelde açık olmaz, zaten açılsa da sadece akşamları açılır. bakkal yok gibi bir şey. yani eğer tarihi geçmek üzere olan birkaç mamulden almak isterseniz evine gidip bakkalı çağırıp açtırmanız lazım. ki genelde o da evde olmaz. caminin deseniz toplam cemaati cuma namazları dahil 30 kişiyi geçmez.
şimdi bu küçük birkaç örnekten de anlayabileceğiniz üzere, köyümüzde maalesef okul da yok. köy çocuklarımız, yaklaşık 5 km ilerde ki, hallice daha büyük olan köy okuluna taşımalı sistemle gitmekteler. haliyle okul olmayınca köyde çocuklarımızın faydalanabileceği bir kütüphaneleri, yahut en kötü ihtimalle oturup ders çalışabilecekleri bir odaları bile yok...
yıllardır ben elimden geldiğince dilimin döndüğünce yardımcı olmaya çalışsam da, 3 hafta sonraki düğünüm sebebiyle artık ne maddi durumum elverişli bazı şeylere, ne de vaktim müsait. 96 yılında başladığım okul hayatımdan, mezun oluncaya kadar ki dönemde aynı zorlukları çekmiş biri olarak söylüyorum ki, bu çocuklar bu devirde okumak için zorluk çekmemeli, öğrenmek için gösterdiği çabaların karşılığını alabilmeli artık.
köydeki duyarlı birkaç kişiden biri olarak düşüncem şu ki, bu çocuklar benim çektiğim zorluğu çekmeyecekler. en azından köy muhtarlığında dahi olsa, küçük bir odaları olmalı, okuyabilmeli bu çocuklar, öğrenebilmeli. çiftçilikle uğraşan ailelerin çocukları bile olsalar, okuldan gelince kalem tutmalı bu çocuklar, tarlada kürek değil...
evet, dilencilik yapacağım sözlükte, yüzsüzlük edip kitap dileneceğim, bilgi isteyeceğim yazar arkadaşlardan. sadece kendi köyüm için değil elbet, allah ömür verdiği sürece, edirne'nin köyü de bir, izmir'in köyü de, hakkari'nin köyü de..
son olarak, başta zall olmak üzere tüm sözlük yönetimine diyorum ki, yöneticilik, entry silip, yazarlık onaylıp, tv programlarında boy göstermek değildir sadece. yöneticilik yazarlarla yazar olup, herkesin isteklerine kulak kabartabilmektir. troller de dahil...
sözlük modlarından rica ettim bu durumu, yardımcı olun dedim, duyuralım birlik olalım dedim, zall'a mesaj at dediler. e zall'a mesaj attık defalarca, o da takmadı bile, zalladı resmen. yani ben modlara, modlar zall'a, zall'da dünya bi şekil minare bi şekil hesabı...
kısaca diyorum ki arkadaşlar, el birlik olalım, değirelim ateşi fitile. inşallah destek olan arkadaşlar çıkacaktır diye umuyorum. sizden şaşalı kitaplar, cilt cilt ansiklopediler, dünya klasiklerinden seçmeler istemiyorum arkadaşlar. küçük bir şiir kitabı da olur, eski bir tarih ansiklopedisi de, hatta lise veya üniversitede kullandığınız ders kitapları da. yeter ki yazı olsun, bilgi olsun, en önemlisi bu kampanyaya ilgi olsun...
bilmiyorum eksik bir şey kaldı mı ama, son olarak diyorum ki, destek olandan da allah razı olsun, olamayandan da, olmayan da. aynı yangının ateşi altında ısınabilmek dileğiyle...
biz seninle uzağız yarim sen değiliz desen de.
bu tek problem çözümsüz saçma şekillerde.
yollar ayrılmış ya birbirinden aşka nehirlerle,
sanki aynı odada yan yanayken başka şehirlerdeyiz.
ard arda seferler var kalkar hemen derd'e
öyle umarsızca serinlerken dağlar esen yelle.
reva mıdır söyle yarim denizler taşarken sırf
birbirimizi unutmak için başka bedenlerleyiz.
söyle dinliyorum son dersin hemen ver,
bırak şu işini gücünü çok derdim hemen gel .
burası benim evim nasıl derim ki söyle
içeri girdiğimde bakıp yüzüme hoşgeldin demezsen.
hayatım al meyini anarsın içmişken.
belki beni belki bizi yalancı geçmişten
hiç değilse hatıralar zararsız incitmez.
lambalar yanar belki karanlık hiç gitmez.
(bir şarkı bizi ancak bu kadar net anlatırdı herhalde)
ben bu yazıyı bize yazdım arkadaşlar ya. maalesef bizim ben bu yazıyı sana yazdım başlığına yazacağımız birisi yok. bize bir şeyler diyen birisi de yok. vay anasını yaa arkadaş. o başlık ne zaman sol fıreym'e gelse içim burkulur lan. ahh ahhhh. ben de bu yazıyı bize yazdım işte. n'aber lan? iyi misin napıyon. işler nasıl gidiyor? vizeler bitti mi? anneye küsülür mü lan hiç? boşver be kanka o kız sana göre değildi zaten. yatar abi yatar iddaa bu tek maçtan da yatar üç maçtan da yatar. neyse. kendimize iyi bakın. hiçbir şey için üzülmeyelim. iyi olalım yeter. iyi bir insan. değerli bir ceset olalım. ölümüzden bahsedilirken aklımıza götümüze sokulan pamuk gelmesin lan. yaptığımız iyilikler gelsin. ne bileyim. elimize aldığımız civcivin derimizi acıtmasına rağmen onu korumak için canımızın daha çok yanmasını düşünelim mesela. dünyanın bir ucunda da olsak, iyiliğe giden ellerimizi bırakmayalım mesela.
bugün baktım sözlük, kağıdın renklisi olanına para, biraz kalın yazılı olanına diploma demişler. sonrada al bakalım, kazan bakalım demişler. e hani eşeğe altın semer vurulsa eşek yine eşekti ? madem bunların altı üstü kağıt neden bu kargaşa ?
--spoiler--
bir gün elbet, bir gün bize gösterir sakladığı o yüzünü
bir gün biter,bir gün başlar
doğar güneş doğar elbet yüzümüze
aydınlatır karanlığı sebebi kendiyken o gölgelerin
gülümsersin, gülümseriz
ağladıkça gözyaşların dökülür, yeşertir kuru toprakları
yanyana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar. ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar. ve sırf dardı diye kafalar, düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik, sarılmak yakar bizi deyip aşkı hep uzaktan sevdik...*
evet, ben bu yazıyı bize yazıyorum. biz. biz vardık eskiden. gerçek bir biz olgusu oluşmuştu aklımda, fikrimde, her şeyimde. her şeyimdin. tektin. bir taneydin. değişilmez, vazgeçilmez. uğruna can feda edilecek olandın. ama bir gecede değişti her şey. kavga ettiğin arkadaşın anlattı her şeyi. bilmiyorum, iyi mi yaptı, kötü mü yaptı. senin kötülüğün için yaptığı ortada. ama o olmasa ben bunu bilmeden yaşayacaktım. senle yeni bir hayat kuracaktım. benim kadınım olacaktın.
bu ilişkiyi asıl bitiren sen değilsin aslında. ben baltalamışım. sen de tutamamışsın ağırlığı. ezilmişsin altında. tutabilir miydin? bunu soruyorum kendimi haftalardır. her gece farklı cevap alıyorum.
bu sene biraz değişmiştim, sınav yıpratıyordu beni. çünkü bir türlü istediğim başarıyı elde edemiyordum. yakındım ama. gayret ediyordum. ama senin sonuçların. yerlerdeydin. toparlaman gerekiyordu. ama olmuyordu işte. yapamıyordun. kendimi suçlu hissediyordum. ders çalışırken o da çalışıyor mu acaba diye düşünüyordum. çalışmıyordun. çok eksiktin çünkü. moralin bozuktu. ve bunları her düşünüşümde benim de moralim bozuluyordu. her sınavdan sonra kavga ediyorduk. korkuyordun benim gidip senin kalmandan. öyle de oldu. ama ben böyle olmasın diye çok uğraştım. senden ayrılmayı göze aldım. ara verelim dedim. hayır dedin. yalvardım. sadece 3 ay dedim. hayır dedin. o zaman ayrılıyorum senden dedim. nereden bilebilirdim beni bu kadar ciddiye alacağını. ben senden hiç ayrılmamıştım ki. hiç ayrılmamıştım. hep bendeydin. kalbimdeydin.
ayrıldıktan sonra boşluğa düştün. arkadaşım diye bildiğim çocuğun biri sana yakınlık gösterdi. anlıyorum. bir dala tutunma ihtiyacı hissettin. hayır ya hayır. öyle ihtiyaç mı olur? bir buçuk sene, dile kolay. hep beraberdik. biraz bekleseydin be güzelim. gittin, gizli gizli bir hafta çıktın o çocukla. ne yaşamış olabilirsiniz ki bir haftada? en fazla masum çpücükler. masum. değil işte. düşündükçe deli oluyorum. aldatılmış gibi hissediyorum. ama ortada aldatma yok. senin sevgilin değildi ki. ama beklemedi. bana geri dönme dedim çünkü. demez olaydım. tabi benim bunlardan haberim yoktu. sırf zamanını çalmayayım diye ayrıldığım sevgilim, canım, her şeyim başka bir çocukla çıktı. bir hafta. sonra sınav bitti. ben soluğu senin yanında aldım. o kadar çok özlemiştim ki. o kadar çok sarıldım ki sana. en içten. en sıcak. bir ay kadar tekrar beraberdik. hayatımın en güzel son günleri.
sonra o çocukla çıktığını öğrendim. ne var bunda demeyin. bir hafta sadece. senle çıkmıyordu ki. hayır. o benim kızımdı. sadece benimdi. benden öncesine bile kafam giderken arada, araya birinin girmesine nasıl dayanacağım? bitirdim. her gece arayıp ağlıyorsun. sen ağlarken ben içime akıtıyorum gözyaşlarımı. bitsin istiyorum içimde asla bitiremeyeceğim bu aşk. sen de bitiremeyeceksin, biliyorum. bizimki çok farklıydı çünkü, herkesten farklı. aşkların en büyüğünden. ama geri dönemiyorum işte. kalbim git aşkına, sarıl diyor. senden önce de birileriyle çıktı, bir kişiyi daha ekle onlara. sadece bir hafta diyor. ama beynim izin vermiyor. olmaz çünkü. nasıl dokunacağım ona bir daha. başkasının elini tuttu o eller.
insanlar boşuna katil olmuyor sözlük. kafam biraz az çalışsa şu an ben bu yazıyı yazmak yerine hapiste, o çocuk da mezarda olurdu. ve benim sadece 1.5 yıllık sevgilimdi bu. insanlar 10 yıllık 20 yıllık karısını başkasıyla basıyor. onlara hak vermeyip de ne yapmalı? evlenmemek gerek lazım sözlük. kimseyi kendinden çok sevmemek lazım.
ne diyor behzat ; hiçbir koşul bir insanı 'seni hep sevdim' diyip gitmek zorunda bırakacak kadar orospu çocuğu olmamalı. bu koşul, gerçekten orospu çocuğu be sözlük.
banyodan sonra artiz artiz saçını şekle sokarak ya da en güzel kıyafetinle bi sağdan bi de soldan kendine baktığın aynadaki görüntü gerçek sen değilsin. gerçek sen'i görmek istiyorsan, karpuz yerken karşına ayna koyacaksın. kendinle yüzleşmek istiyorsan bunu yap. emin ol ki yepyeni bir hayat seni bekliyor olacak. bilge olma yolunda bir adım daha ilerleyeceksin. bu kıyağımı da unutma evlat. kıps*
sakli kalir icimizde hersey sakli kalir , sevdadan mi acir cumleler, kimsenin merhemi yok aslinda, herkes kimsesiz yalniz bombos sehirlerde, herkes batakliklarin sivrisinekleri , palmiyeler yok artik, onları dikecek olanlar da. karanlik zamanlarin dusunen zombileriyiz , dusundugumuz degistirmiyor yaralarimizi taa icerdeler, biliyoruz sadece taa icerde olmalarinin derinden aci veren hüznü ile karisik telkin. bir insanı bir aşki unutmak degil seni unutmanin hüznu dunyadan guzel seyler bekleyen insanlarin guzelimsi duslerinin huznu bu karanlikta, oysa guzel eller bolunce yavan ekmegin mis oldugunu soyler sairler. biz de bilmek ve tatmak istiyorduk basitin en mutlusunu , her sair acir sevdigine onu unuturken acir, ben sana aciyorum bir baska aska bir baska insana aciyorum , onu sevmeden once , en icten devrimciligi ile yikici olmasi gerekirken sevgi , bu kadar pısmış bir yuzyilda dogdugu icin sevgiye aciyorum...
çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız
türkiye'de kürt olacağız
kürtlerde ermeni
ermenilerde süryani
gidip almanya'da türk olacağız
hollanda'da surinamlı
fransa'da cezayirli
iran'da azeri
amerika'da zifiri zenci olacağız
çoğalan zencide mutlaka kızılderili
israil'de filistinli
köpeğin karşısında kedi
kedinin karşısında kuş olacağız
kuşun karşısında börtü böcek
hakemler hep karşı takımı tutacak
ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı çiçeklerden kamelya olacağız
az kolumuzun tarafında solda olacağız
bu itirazın ilk şartı
solda da az olacağız
devrimi çoğaltırken çünkü
bir başka devrime hızla azalacağız
tek kulağımız kapalı yağmur ıslatır,
sesi, sözlerin tercümesinde,
alınır ele gölgemiz, ve biz
yanyana aynı müzikteyiz..
adımlar aynı ritmde,
varılacak yer farklı olsa da yolumuz aynı,
hemen söylenmez bazı şeyler, hemen yaşanamadığı gibi,
o alır gölgemi eline ve devam eder bir sevdanın başlama mevsiminden bahsetmeye..
o an ya gölgelerimizin yerde karışmasına kaptıracağım kendimi, ya da telaffuzu dinleyeceğim sadece düzeltme yapmak istercesine irdeleyerek.
kesilir ellerimden geçmişin parmakları,
sökülür saçlarımdan küflü bir hayalin tokası,
sağ tarafıma alıp sakladığım kalbim, artık memleketine döner.
inerken üzerimize akşamın muhabbeti
hani anlatırya o sözler bir baharın gelişini,
şarkı çalar, sol kulağım dinler,
o baharı tercüme eder, sağ kulağım dinler,
omzumda ne yük varsa iner aşağıya,
o bana yazmam için yeni parmaklar hediye eder,
o bana yazılmak için ellerini hediye eder,
kalbimin memleketine dönüşü için,
tekrar kalemimi elime almam için,
hiç dinlemediğim bir şarkıyla kapımı çalarak,
hiç kirlenmemiş bir yürekle, baş dayanmamış bir omuzla, başlanmamış ve bitirilmemiş hiçbir şey yaşamamış olarak..
düşünüyorum öyleyse ben de..
ve nasıl olduysa yazıyorum işte hediye parmaklarımla..
uzun yazı okumak adetimiz değil pek, biliyorum ama ben de kısa yazı yazmayı sevmiyorum.
biz... her birimiz, 'biz'i oluşturan bireyleriz. eğer sen yoksan, 'biz'den biraz eksiğiz. ve biz, insanoğulları, hep bir şeyler için mücadele etmişiz. ve en kötü özelliğimiz, bencilliğimiz...
neydi kavgamız bizim? neydi alıp veremediğimiz birbirimizden? neydi 'biz'i parçalara bölen? paramparça olduktan sonra, 'biz' olmanın ne önemi kalırdı ki? neden 'biz' olamıyoruz binlerce yıldır?
biz... binlerce, milyonlarca ortak noktamız varken, neden ayrıntılara takılıyor gözümüz? neden önemli oluyor göz rengimiz ya da ten rengimiz? neyim mücadelesini veriyoruz atalarımız kiminle birlikte olduğuna bakarak? ben neden türk'ün hakkını savunduğum kadar kürt'ün hakkını savunamıyorum? ben neden türk'ü sevdiğim kadar, ermeni'yi ya da yunan'ı sevemiyorum? türk olduğum için mi?
türk kimdir? ademoğlu değil mi türk olan da, alman olan da, arap olan da? rabbimiz, ırklara göre mi yarattı bizi? hepimiz aynı yolun yolcusuyken, aynı sonun sorumlusuyken neden çelme takıyoruz birbirimize?
benciliz biz. hep böyleydik. ve tüm suçlarımıza bencilliğimiz sebep oluyor. karşımızdakinin yerine koyamıyoruz kendimizi, 'ben'liğimizden ayrılamıyoruz. dedim ya, benciliz hepimiz...
'ben bencil değilim.' dediğin anda bencil oldun sen de. 'sen' dediysem ben, bencilim ben de. hepimizde var bir parça bencillik. kimimizde az, kimimizde çok.
ne kadar nefret etsek de, kurtulamayız birbirimizden. nefret etmek için bile muhtacız birbirimize. nefret edecek kimse yoksa, nefretin de bir anlamı kalmaz çünkü. ve bu kadar iç içeyken, neden çemberin dışına çıkmaya çalışıyoruz ki?
birbirimizin karşısındaki en büyük engel, yine bizleriz. hayatımızın her noktasında, her rakibimiz yine bizden birisi. bu yüzden biz yine bizimle mücadele ediyoruz aslında. vakit kaybı değil de nedir kendimizle mücadelemiz?
biz, biz olmayı becerebilsek, rakip bulamayız kendimize. uğraşmamız gereken engellerimiz yok olur birer birer. bizim lehimize döner her şey. birlikte yükseliriz geleceğe.
keşke yazı yazmak kadar kolay olsaydı.
biraz daha bilinçi olabilseydik keşke.
keşke demek zorunda kalmasaydım keşke...
ben bu yazıyı bize yazdım,
okuduysanız ne mutlu bize...
oyun yeni baştan başladı,
tüm kağıtlar yeniden dağıtıldı, tüm hesaplar yapıldı, kaybedeceğimizin farkındaydık ama var olduğumuzu gösterdik ve kaybettik.
biz hiç bir zaman iyi bir oyuncu olamadık.
şu koskoca ömrümüzde yaptığımız tek doğru şeydi belkide onu deli gibi sevmek. övünmekte haklıyız; yine her zamanki gibi huzurluyuz, gururluyuz, aşığız aşık. bize ahlakı, sadakati ,aşkı, asaleti, dürüstülüğü öğreten galatasarayımız a minnettarız.