seven yok beni. olmayacak da. insanlar baska insanlarin kalbini degil yuz hatlarini boyunu seviyorlar. sanirim aşk orada basliyor kalpte basladigini soyleyen yalan soyluyordur.
kendimi neo gibi hissediyorum lan gündüz gömlek kumaş pantolon çekip şeflik gece c# database network ıvır zıvırla sabahlıyorum. ekranda matrix has you yazısının belirmesi an meselesi.
dagarr'ı savunacak kimse kalmamıştı. doğudan gelen büyük karanlık tehlike, dagarr ve anvoq'un koruduğu bütün toprakların üzerine çökmek üzereydi. şehrin karşısındaki beyaz dağların arasında uzanan daracık yolda ilerleyen devasa ordu, seyredenleri dehşete düşürüyordu. yıkım, korku ve acı sanki milyonlarca insanın bedenine bürünüp hızlı adımlarla ilerliyordu. parlayan meşale ateşleri, fillerin devasa boyutları ve dağlar kadar uzun görünen merdivenler çok uzaktan bile seçilebilen, yaklaşmakta olan yıkımın sembolleriydi.
dagarr' , her şeyden önce başka bir yıkımla daha önceden tanışmıştı bile. doğa, dagarr ve yakınındaki bütün krallıkları büyük bir depremle önce sallayıp sonra savunmasız bırakıp nerdeyse tamamen yerle bir etmişti. bütün dagarr ve anvoq toprakları tehlikedeydi...
kral gestus, büyük depremden hemen sonra kraliyet ordusuyla birlikte gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuştu. konsül üyeleri yönetimi ele almaya çalışsa da yaşanan kaos ve karmaşa da hiç bir şey yolunda gitmiyordu. herkes kendisinin ve ailesinin derdine düşmüştü. dagarr'ı koruyacak kimse yoktu... dagarr toprakları ve krallığı yalnız kalmıştı... ve dagarr, bunu hiç bir zaman unutmayacaktı.
bütün dagarr halkı surların dışına çıkıp savunmasız bir şekilde sonlarını bekliyordu, herkes bunun bir son olduğunu kabullenmişti, kaçmak faydasızdı, savaşmaksa sadece daha fazla acıya neden olurdu. ülkedeki bütün asil savaşcılar, kral gestus ile birlikte ortadan kaybolduğu için geriye yaşlılar, çocuklar, kadınlar ve yönetici konsül üyeleri kalmıştı. savaşmaları kolay bir ölüm yerine daha fazla acı veren bir ölüm demekti. insanlar yaklaşmakta olan acımasız topluluğun elinde ölmektense, kendi sonlarını kendileri hazırlama telaşına düşmüştü. kimisi kendini asıyor, kimisi elindeki zehiri yanındakilerle paylaşıp, vahşet dolu bir ölümle yüzyüze gelmektense huzur içinde ölmeyi tercih ediyordu.
her şeye rağmen bekleyenler ve umutlu olanlar da vardı. halk arasında mucizeler anlatılmaya başlanıyor, hayali kahramanlar, canavarlar yaratarak kendilerini koruyacaklarına inandırıyorlardı. yaşlılar kendilerinin bile inanmadığı bu hikayelerle yaşanan dehşeti biraz olsun azaltmaya çalışıyorlardı. zamanın en aydınlık uygarlığı, zamanının en karanlık uygarlığı tarafından yok edilmek üzereydi.
dagarr dünyanın geri kalanı tarafından özgürlüğün ve gücün sembolü olarak bilindi yüzyıllarca. iki yüz yıldır yaşayan ve efsane bir kral olan gestus sadece dagarr'ın değil, anvoq'un da kralı olarak görülürdü. dagarr ve anvoq iki ayrı ülke olmasına rağmen aslında tek ülkeydiler. herhangi birinin kardeşi anvoq'lu, abisi dagarr'lı olabilirdi.
anvoq'a yapılan saldırı dagarr'a, dagarr'a yapılan saldırı anvoq'a yapılmış sayılırdı. özde aynı olmalarına rağmen iki farklı ülke ve iki farklı kralları olması, tek yumruk yerine iki yumruk daha güçlüdür inancının eseridir. dagarr'lı insanlar, diğer insanların ataları olarak kabul edilir. diğer topluluklardan daha uzun, daha güçlüydüler ve daha uzun yaşıyorlardı. bir dagarr'lı çok uzaktan bile tanınabilirdi.
özgür toprakları, karanlıktan koruyan tek şey dagarr ve anvoq'tu. hatta diğer krallıklar bile bunu kabul edip her zaman dagarr' ile iş birliği içinde olmuştur. bugün ise hepsi, vahşiler ve doğunun büyük krallığı olan harkon'luların tehditi altında.
onlardan önce büyük deprem vurmuştu özgür toprakları, özgür toprakları koruyacak kimse yoktu. kral gestus ve asil ordusu, dagarr'ı terk etmişti. halk sinmişti, gitmeyip de kalan ne kadar yetenekli savaşcı varsa savaşmaktan kaçınıyor, kaçıp kendilerini ve ailelerini kurtarmaya çalışıyordı. yakındaki diğer krallıklar bile korkudan yardım göndermekten çekiniyor, yıkımın kendisine sıçramasından korkuyordu. anvoq zaten zamanında yetişemezdi.
dagarr, bu yıkımın ortasında yalnız kalmıştı.
herkes sonlarını kabullenip bugün son günleri olduğuna inanırken bir gölge, diğerlerinin gölgesinden daha yükseğe uzandı. başına gelecekleri şimdiden kabullenmiş halk, ayağa kalkanın kim olduğuna bakmak için gözlerini yukarıya diktiğinde önce güneşin ışığıyla karşılaşıp sonra onu gördüler. sırtında ejderha amblemi olan bir kalkan, elinde ejderha ağzından çıkarmışcasına resmedilmiş gibi duran bir kılıç. soylulardan biri olduğu belliydi, yine de büyük bir hızla gelen yıkımın ordusuna karşı tek başına durabileceğini düşünüyorsa deli olmalıydı. ilerleyip gözleri ağlamaklı bir şekilde dar patikanın bittiği noktada durup kılıcını çekerek beklemeye başladı. onun bu delice ama korkusuz hareketini gören iki kişi, kendilerine gitmemeleri için sıkıca sarılan babalarının elinden ' sikerim ne olursa olsun ' diyerek bir an da kurtulup onun yanına geldiler. bir adım arkasında durup onunla birlikte beklemeye başladılar. sadece üç kişi, hızla yaklaşmakta olan yıkım ve ızdırap dolu bir orduya karşıydı. onları böyle gören çaresiz halk, acıma ve hayranlık dolu bakışlarla bakıyorlardı... savaş sonrası dagarr' sekizlisi olarak adlandırılacak kişilerden olan bu ilk üç kişi, ilk ateşi yakmıştı. yıkım ve dehşetin önünde korkusuzca duruyorlardı....
dagarr onları hiç bir zaman unutmayacaktı, çünkü kimse yokken onlar vardı...
part 2:
kaçınılmaz olan gerçekleşmiş, yıkım, dagarr'a tamamen varmıştı. gördükleri manzaraya harkon genareli bile şaşırmıştı. kendilerine direnecek bir ordu yoktu ortada, dagarr'ın tamamını ele geçirmeleri bir kaç gün sürmezdi bile, general qxior, büyük depremden haberi olmasına rağmen böylesine teslim olmuş bir dagarr bulacağını ummuyordu. ilk önce bunun bir tuzak olduğunu düşünse de harabeler içinde kalan ve zaten yıkılmış olan şehrin görüntüsüyle bu düşünceden uzaklaştı. zamanının en güçlü ülkelerinden birinin bu şekilde aradan çekilmesi onun bile garibine gitmişti, dagarr'dan geriye kalanlara hayal kırıklığı ile dolu bir şaşkınlıkla bakıyordu... dagarr'ın bu görüntüsüne rağmen ordusundaki binlerce savaşcı savaşmak için yanıp tutuşuyor, hepsi qxior'un ağzından çıkacak tek kelimeye bakıyorlardı. hepsi alabildiğini alıp geriye zengin olmuş bir şekilde dönebilmek için kuduruyorlardı adeta. qxior , hayal kırıklığına uğrasa da vaad ettiği savaşı ve ganimetleri adamlarına vermek zorundaydı.
qxior için tek bir sorun vardı o da karşısında savaşacak kimsenin olmamasıydı. evine dagarr'ı fethederek dönüp, adını efsaneleştirme hayali kuruyordu. oysa zaten harabeye dönmüş, şimdiden teslim olmuş bir ülkeyi yağmalayıp geri dönmek kendisine hiç bir şey kazandırmazdı. geri döndüğünde insanlar yüzüne olmasa da arkasından, onun için savaş kazandı değil, basit bir yağmalama yaptığını söyleyeceklerdi. qxior gibiler zenginliğe ve kazanca değil, şöhrete ve saygı kazanmaya önem verirlerdi.
dagarr gibi bir ülkeyi ele geçirmek onun için tarifi zor bir şöhret kaynağı olabilecekken, zaten teslim olmuş bir ülkeyle karşılaşması onun için hayal kırıklığından öte bir şey değildi.yine de olması gereken olacak, yanında getirdiği yıkımı, dagarr'ın üzerine kusacaktı. qxior ve ordusu, yıkıntıları daha yakından görebilmek için biraz daha yaklaştığında, karşısında kendilerini bekleyen üç kişi gördü. dagarr henüz teslim olmuş değildi, karşısında savaşmak için bekleyen üç kişi vardı. qxior'un bile acımasız kalbi bir an yumuşamıştı sanki, her ne kadar düşmanı olsa da karşısındaki üç kişiye saygı duyarak bakıyordu. her şeye hazır görünüyorlardı, olması gereken olacak, başaramayacaklarını bile bile deneyeceklerdi. qxior, bu üç kişiyi uzaktan okcularıyla avlamak yerine, ordusundaki en iyi savaşcılarından üç kişi seçip ' bu adamlara onurlu bir ölüm tattırırın' diyerek önlerindeki son engeli kaldırmak için yolladı.
üç vahşi harkonlu ile üç dagarr'lı karşı karşıya geldiğinde ortaya çıkan sonuç her zaman savaşmak olmuştur. bugün de aynısı olacaktı.
vahşi harkonlular saldırmak için koşmaya başladığında, en öndeki dagarr'lı kılıcını sırtındaki kınından çıkardı. harkon'lular daha kılıclarını savurmaya fırsat bile bulamadan ikiye üçe bölünüp, parçalanarak, sanki elma çuvalı patlamışcasına etrafa savrulmaya başladılar. qxior, adamlarının başarısızlığını görünce sinirlenip bu sefer yirmi kişiden daha fazla savaşcı yolladı. onlarda diğerleri gibi bir anda etrafa savrulup eriyip gittiler. qxior, bir gariplik olduğunu sezmişti çünkü hiçbir şey bu kadar çabuk ve kısa sürede bu kadar savaşcıyı etkisiz hale getiremezdi. qxior, adamlarını elma çuvalı gibi savuran kişilere daha yakından bakmak isteyip yaklaştığında gözlerine inanamamıştı.
en önde, ejdarha desenli kalkanı olanın elinde coranna'nın şarkısı vardı. qxior, gördüklerine inanmakta güçlük çekiyor, bu kılıcın karşısındaki adamın eline nasıl geçtiğine anlam veremiyordu. kutsal ejderha ateşiyle dövülmüş olan bu kılıcı alabilmek için sahibini öldürmek gereklidir. coranna'nın kendisi ejderha olduğuna göre ve bir insanın, bir ejderha öldürebilmesi mümkün olmadığına göre hayal görüyor olmalıydı.
qxior, bütün okçularına pozisyon aldırıp ok yağmuruyla karşındaki üç kişiyi avlamak için emir verdiğinde, en öndeki dagarr'lı coranna'nın şarkısını büyük bir hışımla yere sapladı.
o güne kadar hiç bir dagarrlı ve harkonlu , beyaz ateş görmemişti. kılıcın yere saplanmasıyla ortaya çıkan ve kilometrelerce genişleyerek etrafı kaplayan ateşten yüzük, qxior ve ordusuna doğru ilerlemeye başladığında çoğunun kaçmayı düşünecek kadar bile vakti olmamıştı. etrafı çember içine alan ateş yüzüğü binlerce insanı yutmuştu adeta, binlercesini de büyük ölçüde yaralamıştı.
qxior kendisini koruyan adamlarının arasında yere yığılıp kaldığında, bilinci yerindeydi ve sonunun geldiğini görebiliyordu. alevlerin ve enkazların arasında ilerleyen üç dagarr'lı yanına geldiğinde qxior, elinde coronna'nın şarkısını tutan adama şaşkın gözlerle bakarak ' kimsin sen ?' diye sordu.
gizemli savaşcı, uzun saçlarını arkaya atıp yüzünü ona doğru uzatıp qxior'un gözlerinin içine bakarak ' aventuro ' diye cevapladı.
Dün gece hayatımda geçerdiğim en kötü gecekerden birisiydi.
canim kadar çok sevdiğim kedim 6. Kattan düştü ve uzun süre bulamadık. Tam umudu kestiğim an buldum ama patisinde sorun var gibi gözüküyordu.
canı acıyordu, acı acı miyavliyordu ben başını okşadıkça acı acı iç çekiyordu.
nasıl zaman geçti, ne ara sabah oldu bir fikrim yok ama soluğu veterinerde aldık.
evet patimiz kırılmış ve ameliyat olması gerekiyor. ..
kedime bir şey olma düşüncesi beni o kadar çok etkiliyorki.. ona bir şey olmasın.
küçücük bir canlıya duyulan kocaman sevgiden söz ediyorum sizlere.
Hava kapandı, öğlen ki bunalıcı sıcaktan belliydi halbuki.Ne yazdığımın önemi var mı sanıyorsunuz, yanılıyorsunuz, ne yazdığımı bilmiyorum okuyunca belki öğrenirim. Hem yazıda önemli olan ne yazdığın değil, nasıl yazdığındır.
Şuna bak nasılda bilgelik taslıyor, hadi ordan ne biliyorsun ki yazma ile ilgili de detay atıyorsun etrafa. Ve bunu da değişmez bir doğru gibi aksediyorsun. Senin salakça fikirlerin neden hayatın bir kaç doğrusundan biri oluyor ki salak..
Tav oluyorum sana, elimden gelse dayak atacam ama canım yanar diye korkuyorum, ne korkaksın daha kendine söz geçiremiyorken nedir bu havalar bok kafalı. Aklını başına al diyeceğim ama aklını bulamıyorum, ayıptır söylemesi olan yerlerinde dolaşıyor bu aralar. Vinç çağırayım mı başına çekmek için aklını terbiyesiz. Hallere bak, ciddi pozlara bak aptalın, çuvalsın hemde boş çuval, gübre dolu çuvallar bile işe yarıyor,sen evrende gözüküyorsun ama aslında yoksun. Ağırlığını hissetmiyor yeryüzü, gökyüzü varlığından bir haber.. Toprağa karış diyeceğim, toprak bile kabul etmiyor seni zararlı yokluk. Nesin sen çözemiyorum seni ha s..... , yazmaya değecekmisin sanki. Benimki de iş, siktir ol git gözüme gözükme,farkına varmıyorum artık senin.
Duygularım on sekiz yaşındaki bir çocuğun duyguları gibi mantığımın üzerini örtüyor. Deliler gibi koşmak istiyorum, sonra depar atmak. Sonra sadece duygularımın on sekiz yaşında olduğunu ve benimle bir bütün olmuş göbeğimin aslında depar atamayacak kadar büyük olduğunu fark ediyorum. Yirmi sekiz yaşındaysanız ve göbekliyseniz atletizm artık sadece televizyondan izleyeceğiniz bir spor.
Şiir güzel değildi. Gökyüzü, güneş ve mavi kalkandı yalnızca ruhumuzun göz yaşlarına. Geçmiş mutluluklar geçti diye, geçmiş üzüntüler üzdü diye hep hüzündü eski. Arkasına bakarak kaçanların ayaklarına takılan eskilerdi işte şiir. Ve kimse yere düşmeden şair olmadı..
Biri de ciksa dese ki her sey cok guzel olucak yeter ki sen uzulme, iste o zaman benim miladim olucak. Baskalari yuzunden kendinizi uzmeyin ve caniniz o an ne istiyosa onu yapin sonraya ertelemeyin ve asla baskasi icin degismeyin. Degistiginizi hissettiniz kisinin degmeyecek birini oldugunu anladiginiz anda dunyalar basiniza yikilir veya cok mutlu bir yeni hayat sizi bekler bu riski almaya deger mi orasi cok buyuk muaamma ...
Simdi mardinde olacaktim. Evde kaloriferin önünde yere bagdas kuracaktim. Yanimda arkadaşım,önümde rakı, elimde cigara.. kulagimiz müzikte susuyoruz. Arada konusacagiz ama konusmak sacmalamak olacak. Öyle derin derin geceye suzulecegiz. Ozledim be, cok özledim..