hayatın vanasını kapatıp *, basıncı düşürürsün bi' sabah, gün'eşsiz bi sabah ama, her zamankinden farklı ve her zamanki gibi... her şiirden bi' alıntı, her şarkıdan bi' dizeyi diline pelesenk ettiğin,her gece yatmadan önce acının dua'yeni olduğun günlere bi' çentik atarsın. umut değildir bu, hani belki'lerle çeşnilenen.. biraz olsun katlanılır kılmaya çalışmak portatif bir hayatı *, biraz olsun ikiye bölmek bütünlemeye kalmış günleri... yapacak yeni birşeyler ararsın kendine, hiçbir filme, şiire, şarkıya zamanında yetişemezken, hepsini birden sindirmeye çalışırsın, çiğnemeden yuttuğun yalanlar gibi çökerler midene, içlerinden bir sahne, bir dize, bir mısra... hazımsızlık yaparlar. olmaz bi' türlü. sonra boşverirsin hepsine. pencere kenarına oturup her zamanki bardaktan her zamanki kahveni içersin.. bi' koku, bi çiçek, bi sarılma, bi' boğulma gelir ki aklına, ziyan olursun, yazık olursun. sıkarlar boğazını tek tek. aldırmazsın ama, "geçmişe mazi"... diye diye -mış gibi yaparsın herşeyi..güçlüymüş gibi, unutmuş gibi, umutmuş gibi... yok olmaz yine de... gün, gün değildir artık, haddini bildirmek gerek saatlere, yoksa piç edecekler yine yelkovanla akrebin kovalamacasını...
dışarı çıkarsın. ellerin ceplerinde bir türkü tutturmaya ne hacet, görmezlikten geldiğin bir karınca yuvası pus'ula olur sana, gerisi hikaye... hikaye dedim de, ha yok demiycem bugün, yutkunamıyorum sonra. neyse.. yürürsün umarsız. ama dimdik yine de, "acımadı ki" çetrefiliyle...
hani gitmesen de gidemesen de, fikrine yolculukların, alıp başını gitmelerin, deli deli filan diyorlar ya öyle esmelerin, gezmelerin, şehre ve evlere küsmelerin düştüğü zaman. Bu kaçıncı cemre sayılır bilmiyorum ama havaya, toprağa, suya düştüğünden çok içine düşer, düştüğü yerde kalır, için sana küser, sen kime...
sonra o uğruna en yürekli iç çekişlerinden vazgeçtiğin, en kavruk ssbahlarına yandığın şehri plastik bir top gibi itekler durursun ayağının ucuyla, ne sen onun peşini bırakmaya niyetlisindir, ne de o senin yolundan ayrılmaya... bunu farkedersin cılız bi gülümsemeyle... gülümsemeyle evet,bulutlar gitsin diye,yoksa sen nasıl yenil(en)irsin?...
bitmez yollar, sonrası yine o kırılmış dallarına binerek hayatın, yani sanata, yani edebiyata, yani herşeye sığınarak..varsın hazımsızlık yapsınlar, varsın mideni bozsunlar, kalp atışlarının seyrini bozsunlar bırak, çaresizliğin nabzını tutsunlar...
hem..kim bilir, belki şehre bir film gelir, kahramanlarından birinin aynasından bakarsın iklime,iklim değişir akdeniz olur...
sonra da, hani olmaz ya...;
"'hali pür melal'im anlaşılmış olur: insan bazen en çok kendinden yorulur!"