hayatta hep yapacak birşeylerim oldu benim. gidecek yerlerim, söyleyecek sözlerim, kulaç atacağım denizler, okunacak kitaplarım, savunacak düşüncelerim, hayata hep muhalif yönünden baktığım günlerim... oysa 24 yaşımda sanki yaşanacak herşey bitmiş, amacını kaybetmiş bir insan gibi dolaşıyorum ortalıkta. ortaokul biter anadolu lisesi sınavları için çalışırsınız, kazanınca başka hedefleriniz olur liseye gidersiniz bu sefer üniversiteyi kazanırsınız o da bitince işe girme derdi başlar sonra işe girersiniz işler istediğiniz gibi gitmez bu sefer "beklemek" , sabretmeyi öğrenmek için çabaladığınız günler gelir. "beklemek" hiçbir şey yapmadan sadece "beklemek" . sanki zaman akıyor, herkes bir amaç peşinde koşuyor, günler akıyor sizse sadece bekliyorsunuz. umutlarınız, üniversitede kurduğunuz hayaller, herkesin ağzı açık dinlediği fikirleriniz hepsi ama hepsi bir yana savruluyor. her akşam yatarken "yarın başka birşey olucak. yeniden başlıycam herşeye" diyorsunuz ama her yeni gün tam 5 aydır birbirini takip ediyor. hayatımda en çok korktuğum şey belirsizlikti benim. öyle ki söylenen her sözü duymak isterim ben, herşeyi görmek bundandır belki karanlıkta uyuyamamamın nedeni. birde her gün cevabını sizin bile bilmediğiniz sorulara cevap vermeye çalışmak insanın en çok canını sıkan. gün gelir herşeyi ama herşeyi tek bir noktaya bağlamaya çalışırsınız. aşık olucam ama henüz zamanı değil, yeni dostlar edinicem ama o istediğim iş olunca, belki bir fotoğrafçılık kursununa da yazılırım ama henüz değil... uzayıp giden, uzaklaşıp ardına düşmeye halinizin kalmadığı düşler...
hayatınızın kararını verdiginiz bir dönemde 'her ömür kendi gencliginden vurulmuştur' dediniz. ve siz karar verdiniz ,'ömrünüzü gençliğinizden vurmamaya'.. bunu yaparken soluk almadan çalıştınız. kendinizi vurdunuz oysa. utanmadan direnmeden diretmeden tüketmek.. tüketmek. tüketmek. tükettiginiz degerlerin daha sonrasında giderek bugulanması. sizin onları hatırlamak istemeniz. ama artık ne onlar sizi yaşarken ki; zaman dilimindeki anılar, ne de sizin o anılardaki siz olmama gerçekliğiniz.. işte insanı yok edecek en büyük belirsizliktir bu; kişinin pişmanlıgının son haddesidir.
Belirsizlik, umutsuzca beklemek, hayallerinin tükenmesi, hayattan isteyecek hiç bir şeyin olmaması, yavaş yavaş tükenirsin. Evin ve işin arasında mekik dokursun. Düşünüp bu böyle olmaz hobiler bulmalıyım dersin, geçici olduğunu bile bile birşeylerle uğraşmaya başlarsın sıkılırsın bırakırsın.
okul bitmiştir. Bir işin vardır. Ama sen büyük bir boşluktasındır.
belirsizlik olacak olan kötülüklerden bile daha kötüdür. ne yapacağını bilemez insan. dalından kopan yaprak misali savrulur durursunuz. acıdır. çabucak geçmesi beklenir sadece.
her gece sözler verirsin boşa geçiyormuş gibi gördüğün hayatın için, yeni atılımlar yapmak için.
her gece umutla yatarsın ertesi gün farklı olacak diye.
ama her sabah aynı boşluğa uyanırsın sadece. güçsüzsündür sanki.
dermanın yoktur ne atılmaya ne koşmaya. boşlukta süzülmektir elinden gelen tek şey ve için içini kemirir dışın sağlam gibi dursada.
rüzgarın önüne kattığı bir yaprak seni tanımlar uçuşunda.
düşünürsün, istersin, zaman gelir haykırır, zaman gelir susarsın.
ama ne kendine ne çevrene anlatamazsın seni.
kolayına gidiyor kaçmak derler. ama öyle değildir bir sen bilirsin bir allah.
hayatın belirsiz, günlerin belirsiz, geleceğin belirsizdir.
umutlar beslemek büyütmek istersin ama her başarısızlığında yakar yıkarsın tümüyle.
kapanırsın iyice içine.
sadece kendine.. yavaşça siler seni hayattan, insanlardan, yaşamdan. "ölmek mi?" "yaşamak mı?" derken bulursun kendini.
bir de ailen vardır ki onların durumu daha da kötüdür. günden güne eriyen umutsuzlaşan çocuklarını görmek eziyettir onlara. annen yalvarır, yeri gelir kızar bağırır. kardeşlerin vardır senin tersine bir şeylere bir yerlere koşturan. ve baban vardır. elinden geleni yapan ama gün gelip dayanamayan ve sana sarılıp ağlayan. işte o an farkına varırsın ne halde olduğunun. baban ağlar. sen ağlarsın.
artık belirsizliğin seni yavaş yavaş yok etmesine izin vermemen gerektiğini anlarsın.
kalk ve yaşamın ucundan tut.
elinden tutmaları bir işe yaramaz çünkü sen kendi kendini tokatlayıp kendine getirmediğin sürece.
arada kalmışlığın, hiçbir yere ait olamayışın can yakıcı sessizliğidir.
yapılan seçimlerin korkudan ertelenmesinin, her seçimin aslında bir vazgeçiş olduğu gerçeğinin karanlık tarafının ve hayata sığamamanın sancısıdır.
bi' yerlere doğru koşup da hiç birşey elde edemediğini anladığın an hissedilen yokluk duygusudur. başka bir yöne doğru gideyim dersin çok geçtir ve bensiz de döner bu dünya deyip kesersin hayattan umudunu.
gerçekte belirsizliğin bir suçunun günahının bulunmadığı ahval ve şeraittir. işler boka sarınca azılı bir suçlu, kutsal bir bahane aranılır ve bulunur. belirsizlik bahanesi bunlardan en hatırı sayılanıdır.
her gün yeni bir umutla uyanırsınız, sanki bugün bu belirsiz bitecek ve sizin yeni hedefleriniz doğacakmış gibi ancak gün içinde o belirsizlik içinde boğulup akşam evinize yine aynı boşlukla geri dönersiniz. önünüzü görememenizin verdiği boşluktur bu. dalgalı bir deniz gibi yapar insanı. gülerken ağlamak ya da ağlarken gülmek gibi. dengesizliğe bir adım daha yakın. yavaş yavaş yok eder sizi. belki böyle bir durumda düşünmemek daha iyidir. günü, saati, anı yaşamak daha iyidir. yeni bir neden bulana dek...
kafanın içinde düşüncelerin birbiriyle boğuuşması ve gerçek hayatta hiç bir şeyin değişmemesi. zamandan baka bir ilacı yok gibi ama bu insanı yiyen kısmı olayın.
bazen olur ya hani*, insanları içine alan o müthiş koşuşturmacanın sadece önemsiz bir seyircisi gibi hissetmeye başlarsın kendini. sevgilisinden ayrılanlar, arkadaşıyla küsüp barışanlar, okulu bitirenler, össyi kazanamayanlar, yeni birileriyle tanışanlar, keman çalmayı öğrenenler... durup bir düşünürsün, iyi de ben neresindeyim bu çarkın dersin, ait hissedemezsin kendini hiçbir yere. ne yapacağını bilmezsin, ne yapmak istediğini de. en önemlisi ne için yaşadığını bilmezsin. bu amaçsızlık giderek içine çeker seni, boğar. geçen dakikalar daha da zorlaştırır nefes almanı. hep bir sonraki anın gelmesini bekleyerek yaşamaya başlarsın, ama bir sonraki an hiç bir şeyi değiştirmeyecektir hayatında. peki neresindeyim ben bu çarkın dersin bir daha. kim farkedecekti benim yokluğumu, kimin hayatı etkilenecekti? nesi eksik kalacaktı bu koşuşturmacanın? ne değişecekti ben olm-*
üniversite okuyan insanın en ağırını yaşadığı durumdur. fransa'da bir grup öğrenci sırf bu durumu protesto için kapı gibi manifesto yayınlamışlardır. bizde böyle bir manifesto yayınlasak cenderme gelir götümüze sokar dipçiği orası ayrı tabii fakat özellikle, okulu evine ve teyzesinin evine ne yakın ne de uzak olan ve bu sebeple belli bir yeri yurdu olmayan, yahudi misali bir hafta teyzesinde kalan, bir hafta evinden okula gidip gelen, fakat istisnasız her gün 5 saat yol çeken biri olarak söyleyebilirim ki belirsizlik insanın anuna gor. daha işe başlamadan emekli olma, jübileyi yapıp karayiplerde balık tutma ve orta amerika'nın o renkli gözlü, esmer tenli, kahverengi saçlı hatunlarıyla zaman geçirme fikrini entegre eder bünyeye... çünkü hiçbir yerde değilsindir. yine kendi durumumdan örnek vermem gerekirse aynı anda üç yerde bulunup hiçbirinde bulunmama durumudur belirsizlik. tabii başlıktaki belirsizliğin bu olmadığını da belirtmek gerekir. başlıktaki belirsizlik, en başta söylediğim, geleceği hakkında net bir bilginin olmaması durumudur. o da yiyecektir gerçi, hayatın belirsizlikler içinde geçmesi kadar sakat bir şey yoktur. ölünce de sırat köprüsünün üstünde bir yerde devam edilebilir bu bağlamda.
"bir ayrılık , bir yoksulluk , bir ölüm..."
yeter de artar bile, belirsizliklerin ard arda sıralanmasına, ve akabinde ufkun sisten görülmediği bir hayata mahkum olmanıza. psikolojik destek almak için profesyonel bir yere başvurursunuz, size "önünüzdeki belirsizlikleri kaldırın" der eğer işinde çok iyi olmayan ve kullandığı sözcükler arasındaki manevra kabiliyetine sahip birisi değilse.
bahsettiği belirsizlikler tüm aileniz, aşkınız, çevreniz,tüm anılarınızla örülüdür. o bilemez, hissedemez...
amaçsız kalmış insanın hiçbir şeyden zevk almama durumu.
hayatta birçok yönden rastladığımız bir duygu bu. şu anda bu yazıyı okuyanların eminim ki büyük bir kısmı aynı düşünceyi, aynı belirsizliği yaşıyor içinde. bu belirsizlik zaman zaman biten bir okul yaşamı, biten bir ilişki gibi nedenlerle, yani bitmiş olanın arkasından geliyor.
normal.
insan her şeye çabuk adapte olup, alışkanlık kazanabilen bir varlık. uzun süre hayatında olan bir şeyin onu terk etmesi, en basit tanımla yenilik demek. yenilik de belirsizlik. lakin bu düşüncenin ne kadar esiri olduğunuzla alakalı durum, her sonun bir başlangıç olduğunu bilmekle. bu basit bir pollyannacılık değil, bu hayatın tek gerçeği. yeniye açık olmak, onun getirdiklerine de bir şekilde uyum sağlayacağınızı, buna mecbur olduğunuzu bilmekle alakalı.
insanın omuzlarına taşıyabileceğinden çok daha fazlasını yükler sanıyoruz bazen hayat. ki hayat burada özne konumundadır. devrik kurulmuş cümlelerin normalleştirilmesi sonucunda daha aydınlatıcı olabilir. ama hayat asla bu kadar normal olabileck bir kavram değildir.
yani kısaca bir amaç yoksa ortada, ne yapacağını bilmez durumdaysa insan bu hale gelmek bir noktaya kadar anlaşılabilir lakin, ufak bir düşünce denklemiyle kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. hayatınızda olmayan şeyler var iyi ki. sahip olmak istedikleriniz... şu anda her ne kadar belirsiz gözükse de her şey, yine de biliyorsunuz ki kısa bir zaman içinde elde ettiklerinizin yerini yeni elde etmek istedikleriniz dolduracak. ve bu hayat bu devinimle bir nihayete varacak.
her istediğine sahip olabilen insanların böyle bir şansı bile yok. bir şey için çaba sarfetmenin, uğraş vermenin ne demek olduğunu bilmiyorlar bile. hiçbir zaman bunun hazzını yaşayamayacak olmak ne kötü.
bazen hayat o kadar sıkıcı ve kasvetli olur ki bu monotonluğun yoğunluğuda boğulursun, hep yağmurlu hep soğuktur sana hava yaz bile olsa, hep iş vardır sana evrensel tatil günü bile olsa, hep yalnızlık işkence eder sana en kalabalığın içinde bile olsan hatta bazen bağımlılık duyarsın yalnızlığa istemezsin kimseyi sessizlikle randevunu bozmasın diye...
başlığı açalı tam 1 yıl olmuş. bu başlık açıldıktan tam 6 ay sonra iş bulundu. yeni insanlarla tanışıldı, yeni dostlarla edinildi, aşık olunamadı, fotoğrafçılık kurslarına da yazılınamadı belki ama bir kez daha anlaşıldıki "belirsizlik" sonsuza kadar sürmezmiş.
belirsizliğin merkezinde insan olduğu sürece, asla ortadan kalkmayacak unsurdur. niyelere, nedenlere, niçinlere cevap vermediği sürece sürüp gidecektir.
en büyük belirsizlik hayattır aslında. bir şekilde dünyaya gelirsiniz ve anlamadan, bilmeden büyürsünüz. yavaş yavaş algılamaya başlarsınız hayatı ve bu sırada belli amaçlar edinirsiniz. sonra öyle bir an gelir ki ölüm aldığında sizden sevdiğinizi aslında koca bir belirsizliğin içinde küçücük bir nokta olarak yaşadığınızı görürsünüz. hayat ölüme giden ve bizlere ne getireceği belli olmayan ve içinde olduğumuz en belirsiz şeydir. doğdumuz andan itibaren yok olmaya mahkumuz.