genelde samanyolu belgesellerinde karsilasilir. yavrularin yenmesi falan evet ic burkar ama sonucta onu avlayanda bir zamanlar ayy ne sirin dedigimiz aslanlar kaplanlar vs.
yine birgun kanallarda zaplarken denk geldim, suru lideri, yillarin tecrubesi, yasli kurt ve suruye yillarca babalik yapmis bir aslanin yeni nesilden birine karsi artik karsi koyamamasi, flashbacklerle genc aslanin yavruyken bizzat kral tarafindan sirtlanlardan kurtarlisi.
ama artik surunun bekasi icin ayrilmasi gerektigini oda biliyordu. gemisini birakmak zorunda olan bir kaptan gibi, suruden yanliz ayrildi ve bi kac gun sonra bi goletin kiyisinda vahsi yasamdaki misyonu tamamlamanin verdigi huzur ve anilarla son nefesini verdi.
gunlerce etkisinden cikamamistim. suruden uzaklastikca arkasina donup bakmasi sonra yoluna devam etmesi. olmeden once aksamin kizilliginda gozunden damlayan bi kac damla.
çıta'nın orangutanı öldürdükten sonra yavrusunun kucağında durduğunu fark etmesi, yavru orangutan'ı tehlikeden korumak için yüksek bir ağaca çıkarması ve soğukta üşümesin diye ona zarar vermeden sarılıp sabaha kadar yanında durması, çok duyguluydu ama...
izlediginizin belgesel "murder on a sunday morning" ise gayet dogaldir. Belgeselleri sadece national geographic'de uyku tutmayinca izledigi bir sey sanmak da turklere özgu bir sey olmali.
Pek çok zaman önüne geçemediğim durum. Hayvan sevgisi bir yana; hayvanların birbirine olan sevgisini, bağlılığını ve fedakarlığını takdirden ileri gelebilmektedir.