hem içinde yaşanılan tacizlerden şikayet edilen , hemde asla haremlik selamlık olmaması istenilen ,*istemem yan cebime koycuların kalabalık olanlarından hoşlandığı, garip bir sosyal mekan.
ayakta duranların arkaya doğru popoyu uzattıkları, oturanların kollarına şişman birnin göbeği yada poposunun değdiği o kolu çekip çekmemek arasında bocalanılan durumların yaşandığı, mekandan indiğinde de bazen bütün gün aklı meşgul edecek hadiselerin yaşandığı olmazsa olmazlarımız.
otobüsler...
günlerden bir gün keyfkesh otobüse binmiş. hep ferrariyle gider evine zaten. ama o gün otobüse binmiş. şu diyaloğa seyirci olmuş.
muavin habire arkaya ilerleyelim beyler demekte;
adam da arkaya ilerlemekte ama otobüsün değil. velhasıl muavin ileri gidin dedikçe adam kadını biraz daha sıkıştırır olmuş. nikahına aldı alacak kadını o derece. muavin dayanamayıp adama seslenmiş:
- beyler ileri gidin dedik de, o kadar da ileri gitmeyin.
ne anladık bu öyküden. eşşeğin zikini değil tabi ki, iett nin eksikliğini.
efenim, evvel zaman içinde kalbur zaman içinde balık konservesi gibi olan bir otobüs varmı$, insanlar içerde tıklım tıklımmı$, hatta yer olsa birbirlerinin kafasına oturmak isterlermi$. o derece.
günlerden bir gün elam otobüse binmi$ yanında da ameleden bozma bir herif varmı$, arkasında da fıstık gibi bir kız.
bakmı$ arkadaki kız ah mah etmekte, dönüp bakmı$ ne oluyor diye. kız kızgın bakı$lar atmakta elam'ın yanındaki ameleden bozma herife. kırmızı ba$lıklı kız tadındaki elam anlayamamı$ ne oldugunu ilk ba$ta. kötü kalpli kurt modundaki adam elamın bacagına da elini koymaya kalkmı$ ancak buna pi$man olmu$. daha dogrusu pi$man edilmi$.
elam ba$lamı$ bagırıp çagırmaya adamı rezil etmi$. bu konservenin içinde bulunan diger balıklar, evet tam olarak böyle;balıklar(!), olaya sadece seyirci kalmı$.
elam küfrederek inmi$ otobüsten, hepsine ayrı ayrı geçirerekten.
ne anlamı$ızdır bu öyküden arkada$lar?
kızları mal gibi, oynayıp mıncıklayıp atabileceklerini dü$ünen zekası henüz ta$ devri modunda takılanlar, otobüslerde kızlara sarkıntılık hatta taciz olaylarına giri$mektedirler ve evet, iett de onlara bu özel mecrayı kendi elleriyle vermektedir.
otobüslerin tıklım tıklım olmasından yararlanan bu hayvanlar, iett ye bol bol selam ederek i$lerini görmektedirler. ve halkımızın da mal olu$undan dolayı *, pek de öyle tepkiyle kar$ılanmadıklarından mütevellit bu mercimek beyinliler cinsel arzularını bu gibi mekanlarda tatmin edebilmektedirler.
iett sana sesleniyorum, ki$i sayın olsun! fazla sayıda insan alan otobüsler ceza yesin!
bıktık ulan, biz rahatca bir yerden bir yere seyahat edemiceksek; yemi$im otobüsünü, yemi$im modernligini yemi$im demokrasisini yemi$im e$itligini!!
hepsinin allah belasını verebilir, dualarımız onlarla. amin.
ailede ergen bir çocuk olduğunda aile bireylerinde olağanüstü bir sabır ve tevekkül olur. tarafsız bakılıp şöyle nötr bir şekilde değerlendirildiğinde insan çıldırır. belediye otobüsü yolculuğu da böyledir. artık yaşlı olduğunu kabul etmeyip yer verdiğinizde oturmayan sinir bozucu yaşlılara, yolcu sayısının n+66955323212 olduğu otobüsün kapasitesinin artık dolduğu düşüncesini bir türlü kabul etmek istemeyip habire yolcu alan şoföre, sırtınızda çantayla zaten eziş büzüş durmuşken sağa-sola ilerleyin çağrılarına rağmen insan yolculuğa sinir krizi geçirmeden devam edebiliyor. tuhaftır tuhaf!
aslen evinize çok yakın bir duraktan geçmesine rağmen, sıkışıklığa gark olmamak adına neredeyse başka semtte olan ilk durağa gidip bindiğiniz otobüsle yolculuktur.
elimden geldiğince yürümeye ya da otobüsle gitmem gereken yerlere sakin saatlerde gitmeye çalışsam da her istanbul yaşayanı gibi mecburen çıktığım yolculuktur. işte bunlardan biri...
3 arkadaş evlenecek, ebesinin nikahında oturacak olan bir başka arkadaşımızın bu ebesinin nikahındaki evinin temizliğine gidiyoruz, düğüne günler kalmış artık. zaten gittiğimizde çok yorulacağız bari kalabalıkla ayaka kalmayalım diye mecidiyeköy'den binmek varken şişliye gidip şişli'den binmek için yola çıktık. durağa gittik, paşa paşa sıramıza girdik. arkadan kalabalığı yırtarak arkadaşın birini bir tarafa diğerini bir tarafa fırlatarak giden diğer yolculara inat burnumuzdan da solusak ağzımızdan verip sakinliğimizi koruyarak boş bulduğumuz 4 tane yanyana olan koltuğun ilk 3'üne oturduk. yanımıza bol çocuklu bir hanım ablamız oturdu. arkadaşımın biri çocuklardan birini kucağına aldı. diğer arkadaşım da bizim çantaları aldı kucağına. çünkü ben de hemen önümde ayakta yolculuk eden birinin kutularını tutuyordum.
kalabalık artınca 3 arkadaş 2 koltuğa sıkıştık. birine daha yer verdik. bir kaç durak sonra hepten kalabalık otobüsü değil artık kendini aşan bir kelime oldu... kalabalığın arasından bir teyze gözüne kestirdi bizi. gençsiniz. tazesiniz. allah belanızı versin. bakışını attı, sonra lafı;
"utanmıyormusunuz oturmaya, gencecik kızlarsınız. yer versenize."
"2 kişilik yerde 3 kişi oturuyoruz, kucağımızda hanımın çocuğu var bir de. daha ne yapalım." demeye elbette ki cesaretimiz yoktu. neyseki çocuğu daha önce sıkışmak suretiyle yer verdiğimiz bayan aldı. çocuğu veren arkadaş çantaları aldı. çantaları veren arkadaş da malum teyzeye yer verdi. bir yanında ben diğer yanında kucağında 3 çanta olan arkadaşım ve teyze seyrederken... teyze sanki az önce utanmazlıkla suçlamamış gibi, kanka muhabbetine sarmaya başladı.
"nereye gidiyorsunuz, nerelisiniz, cart curt." böyle konuşurken telefon çaldı. binbir zahmet telefonu çıkarıp açtı 3 çantalı arkadaşım. çanta derin diye midir, yoksa eli çok dolu diye midir fermuarı çekmemiş. bu sırada hala teyze bizle kanka muhabbetleri kurma yolunda. benim aklımdansa sadece susuzluk geçiyor. elimde bir başkasının eşyaları, çantam arkadaşımda... suyum çantamda. derken çantamı alabilir miyim diye çantama bakınırken, kanka teyzemizin eli bizim fermuarı açık kalan çantadan içeri süzülmüş. bir süre idrak edemedim. sonra kadının bakışlarının manidarlığı dikkatimi çekti. bizim kızlar sorulardan sıkılmış, kısa kısa cevaplarla surat çeviriyorlar. kadının elini kolunu farketmiyorlar. hatunsa zaman kolluyor. tam bileğine kadar sokmuş elini çantaya. ben de sherlock holmes olacağım iett camiasına adeta, bekliyorum hala. teyze alacağını alıp hemen inmeyi planlıyor olsa gerek seslendi. "kapının düğmesine basıverin" diye. bundan sonrai daha fazla dayanamadım ve elimdeki eşyaları sahibine verdim 3 çantayı da kaptım arkadaşın kucağından. teyzeye "bileğiniz acımadı ya" dedim ve teyze "yok kem küm" ederken çantaları toparladım. bu sırada teyzenin beklediği durağa geldik. teyze kapının açılmasını istemişti ama inmedi. bu kez çantalar benim kucağımda e doğal olarak artık teyzenin sağ el değil sol el çalışıyordu. fakat teyze emeline ulaşamamıştı benim bakışlarım altında. arkadaşlar sert bakışlarımdan bir şey anlamışlardı... teyze çok sonraki bir durakta indi. ve epey de boşalmıştı otobüs. 3 kişilik yerde 3 kişi oturabiliyorduk mesela. bu kez bir amca bindi otobüse iki adım atmadan. döndü. arkadaşımın burnuna kadar girip; okuyor musun sen diye bağırdı. bizim ki ne olduğunu anlamadı bile:
"evet okuyorum, a pardon, hayır yeni mezunum, çalışıyorum"
adam boşa okuyorsunuz boşa, gençlerde ahlak yok büyüklerine yer vermiyorlar, diye bağıra bağıra boş olan bir koltuğa gitti, oturdu. yani esasında son durağa 1-2 durak kalmıştı ve otobüs epey boşalmıştı. amca sanırım kapıda karşılamamızı, kırmızı halı sermemizi bekliyordu.
ana fikir: gençlerin genç olduğu farkedilen tek yolculuktur belediye otobüsüyle yolculuk.
sorularla pekiştirelim: iett'nin en uzun hattı hangisidir?
belediye otobüsler ışınlanma teknolojisi çıkana ve benzin fiyatları ucuzlayana kadar bizi kendine mahkum eden gezici hapishanelerdir.
bu maceraya katılmış birisinin mutlaka yaşadığı bazı şeyler vardır;
hergün işe/okula giden bir kişi otobüs durağına gelir, sıra varsa sıraya geçer, yüzü yola dönük vaziyette arada bir sol tarafa bakıp otobüsün gelişini kontrol eder, bu bakış her 10 sn.'de bir tekrarlanır. bu kişi genelde bizizdir. yanınıza yeni gelmiş elemanın kafasından yolu göremediğiniz için kıpır kıpır olursunuz, eleman da huzursuz bir vaziyette kütük gibi yanınızda beklemektedir..
otobüs gelir, kapıdan adım atılır (akbil / kart basılır) fethetmek üzere geldiği topraklara bakan bir savaşçı gibi boş bir koltuk aranır, görülememe korkusuyla 3,5 atılıp, görüldüğünde de sanki 3,5 atan kişi siz değilmişsiniz gibi koltuğa yavaş yavaş ve "cool" adımlarla ilerlenir tam oturacakken yaşlı bi teyze "yavrum müsade etsene" der siz oturmadan o fetheder koltuğu. siz de sanki teyzeye seve seve yer vermişsiniz gibi "iyilik timsali" olarak otobüste kalan yolculuğunuza devam etmenin gururunayaşarsınız (yüzsüzlüğün bu kadarı efenim).
otobüsteki kızlara da sözde jestinizi gördüklerini ve sizi düşündüklerin düşünerek kapı bölümüne sırt dayayarak merdivende beklersiniz. şansıysanız bir kitap, dergi vs, az şanslıysanız koyun sürüsü gibi herkesin kulağına taktığı nokia kulaklığını takıp radyoda sizin hiç de sevmediğiniz popçu insanları dinlersiniz. zorunluluktan dolayı hoşlanmaya çalışırsınız ama serdar ortaç itici ve tiz sesiyle kulağınızı sikmektedir afedersiniz, radyoyu değiştirirsiniz biraz türk sanatmüziği biraz klasik müzik derken ruhunuz isyan etme vaziyetine gelene kadar kulaklığı kulağınızdan çıakrtmassınız.
Kapıya dayanmış vaziyette bekledğinizden dolayı otobüs her durduğunda bir tedirginlik yaşarsınız kapı açılacak mı açılmayacak mı diye. tabi liseli ibne veletler sizin bu tedirginliğinizi farketmiş ve otobüs durduğunda "tıssss" sesi çıkarıp sizi yerinizden zıplatmışlardır. tabi onlar da çaktırmaz "tıssssss... dedi top patladı" deyip lafa devam ederler. siz ayarınızla kalırsınız.
bir de akşam yolculuklarında otobüsün iç aydınlatması yanıyor ve yolculuğunuz katanlık bir yolda devam ediyorsa, camdan dışarıyı değil içeriyi görürsünüz. zaten nedensiz düşman olduğunuz, göz göze bakmaya çekindiğiniz diğer yolcularla karşılaşmanın nirvanasına varmış olursunuz. göz göze geldiğiniz bıyıklı amca iyice sizden kıllanmadan gözünüzü kaçırır yere bakarsınız. ayakta olduğunuzdan önünüzde de bir bayan oturmuş ve azcık dekolteli giyinmiştir ve "ulan sapığa bak gözleri kıza dikmiş" demesinler diye de tekrar kafanızı kaldırırsınız, bıyıklı amcanın oğlancı olduğunu size hala baktığını gördüğünüzde farkedersiniz. sağa bakarsınızi kısa kollu gömlek giyen adamın koltuk altını görüp mide bulantısını unutmaya çalışarak sola dönersiniz, orada da cep telefonuyla mesaj gönderen bir elemanın mesajına göz misafiri olmayayım diye tekrar bıyıklı amcaya bakmamaya çalışarak ayakta uyuma taklidiyle zaman geçirirsiniz.
önden biri bağırır "arkaya doğru ilerleyelim arkadaşlar" bu bağırışa kesinlikle ama kesinlikle şöyle bir cevap veren bir sümsük vardır; "sanki arkada yer var da" bu adam doğruyu söylemektedir ama otobüslerin vazgeçilmezi olduğundan hep sümsük olarak kalacaktır. demirbaştır pislik herif.
trafik sıkışır. kesin 3 çocuk 1 torun babası beyaz saçlı amca "burayı da bi halledemediler, belediye sözde çalışıyor.. bık bık bık" der. genç bir adam da "yaa geçen de burada 45 dk bekledik" deyip amcanın sahipsiz muhabbetine sahip çıkar. 3. katılırsa bu muhabbet yolculuk bitene kadar sürer. 2 kişi ile kalırsa fazla uzamaz. 2. kişi katılmazsa zaten bizim beyas saçlı amcamız "bık bık"ı ile kalır.