bayramda bedava olan o günlerde binilmesi sakıncalı olan ancak bu duruma sevinen ve azımsanmayacak kadar çok olan sapıkların kullandığı toplu taşıma aracı
eziyetin belediye çatısı altında resmileştirilmiş, tekerlekli hali, aynı zamanda yurdum insanının tek çaresi, onu işine, evine, sevdiklerine ulaştıran çok oturgaçlı götürgeç.
bir genç kızın ayakta kalması halinde direk abazanların salyalarına maruz kaldığı, ne itiyorsun be çaresizliğinin yaşandığı vasıta.
-''pardon, kalkıyor mu? '' sorusuna;
-''binersen galkar. ehehehehe'' şeklinde cevap veren, burun karıştıran beyaz çoraplı, yumurta topuklu sivri burunlu ayakkabılarıyla, bileğine taktığı kehribar tesbiği ile göz dolduran iğreti şöförlerin iş yerleri.
ankara da olanlarına melih efendinin yaptığı son zamdan sonra insanların daha çok toplu kart alması vesilesiyle bugünlerde gaz maskesiyle girilmesi gereken otobüsler. keza bırakın adım atacak yeri, nefes alacak yer bile kalmadı. tüm yolcular akraba olarak varıyorlar gidecekleri yere.
hayır nüfüs patlaması yaşanır diye korkuyorum.
bi gün gidiyorum yakacık tan kadıköy e...o zaman lise sondayım. kafam zaten bi milyon. öss siydi, dersiydi, aşk acısıydı* uğraşıyorum. neyse efendim bindim hıncahınç dolu canına yandığımın otobüsüne. o kadar kalabalık ki adım atamamayı, nefes alamamayı, ortamı kıyamet gününe benzetmeyi bırak; insan olduğunu unutuyosun kardeşim. farklı bi transa giriyosun. neyse. yol 45 dakka minimum. önce binen bayanlar koltuklarda, fordçular ve günün şanssız kızları ayakta, götüm götüm ilerliyoruz.
kıvrıla kıvrıla kendime orta kapı mevkilerinde bi yer buldum. kırmızı bi de direkler var orda iki tane. ona da tutundum. bi elimde dosya var. içinde test. hiç de çanta taşımayı sevmezdim zaten. o yüzden hep bi elimde dosya olurdu. hareketimi kısıtlıyodum ama aklımca karizma yapıyodum. aklımca. neyse. üstüme gelmeyin.
sonra abi noldu ne bitti otobüs birden imkansızı başardı ve bi durakta yaklaşık 27 kişi aldı. saydın mı diceksiniz. evet saydım. sayabildim. çünkü bir adamın otobüse binebilmesi 30 saniye falan sürüyodu. ben de binmek için bekleyenlerin hepsini saydım. yaklaşık dememin sebebi bi eksik olur bi fazla olur. hani yalan olmasın. o güruh otobüse binince insanlar tost kıvamından sıkıştırılmış ve kimliğini kaybetmiş ton balığı kıvamına girdiler. arkadan bi teyze ' kızım kapının basamağına in yer açılsın. artık otobüs açmaz kapıyı kadıköy e kadar' dedi. e dedim teyze tamam. indim ben basamağa. bi süre sonra da oturdum. ama yukardan hala direği tutuyorum. kapı açılacak gibi olursa hemen 'nıaaaaaaaaaaahhhhh' diye kendimi geriye çekicem. sağlama aldım yani. öyle sanmışım.
elim de bu arada bi adamın kot pantolonuna değiyo sözlük. ama dönüp bakmıyorum. ne bakıcam. napiim yani. elimi çekmeye çalışsam çekemiyorum. direği tutmasam olmaz. ağzına kadar dolu otobüste adam elimin bacağına değmesine kızmaz dedim içimden. yani. niye kızsın. zaten ses de çıkarmıyo. iyi dedim anlayışlı adammış.
kadıköy e doğru yaklaştık artık birer ikişer millet inmeye başladı. yer açıldı. otobüse oksijen girdi daha net düşünmeye başladım. dedim kalkiim birazdan inecem. ama adama da dönüp kusura bakmayın elim size çarptı sürekli demem lazım. ayıp olmasın. ulan döndüm elimin bacakta olduğunu sandığım yere baktım. resmen adamın iki bacağının arasında sözlük! saliseler içinde o halde yaptığımız 20 dakikalık yolculuğu, benim elimi bi saniye bile çekmememi ve bu durumun adamda yaratacağı olası değişiklikleri düşündüm sözlük. şoke olmuş biçimde adama baktım. bakmaz olaydım. adam sırıtıyo resmen! bi sigarası eksik. o da olsa ağzından çıkarıp, havaya dumanını üfleyip* harikaydın bebeğim dicek. arkamızda da o kadar boş yer var ki. hatta boş koltuk bile var. ama adam yapışmış gibi ayrılmamış ordan. düşün sözlük.
hışımla çektim elimi. herifin suratına bakmadım. ama kıpkırmızıyım. o orta kapının ordaki direk kadar. hay direğini senin zaten. ne geldiyse başıma ondan geldi. bulduk direği. kalkıp en arka koltuğa oturdum ama bir an önce o ahlaksız toplu taşıma/bindirme ortamından çıkmak istiyorum. bi an kapıları yumruklayıp 'çıkarın beni burdan' 'gardiyan!' repliklerini belli aralıklarla haykırmak geldi içimden ama yapamadım tabi. ineceğim yere kadar öle paşa paşa bekledim. uzun süre otobüse binmeme kararı aldım. takriben bir ay kadar dolmuşa bindim. ama dolmuşta da yapamadım. sığınamadım. tekrar otobüslere geri döndüm.elimde dosya mosya olmadan tabi. elleri cepten çıkarmam artık. deli miyim.
Neyse ki belediye otobüsünde "müsait bir yerde inebilir miyim" deme zahmetinden "düğmeye basarak" kurtulabiliyorsun. Ama aksilik ya bazen şoför görmez, bazen de düğme çalışmaz. işte o zaman acı feryadını tüm otobüs ahalisi duyar," kaaappptaaaannnn" .. çağın yalnızlaştırdığı bu gence bakar tüm gözler, genç acı içinde kıvran...maktadır, onu kendisinden başka hiç kimse anlamaz, endişeli ve anlam arayan bakışlar arasında "inecek vardı kaptan" der... Malesef bir sonraki durakta inmek zorunda kalacaktır ve o inerken onun ruh eşi olan karşı cinsi camdan onu izleyecek içinden "kıyamam" diyecektir..
Özel halk otobüsünden daha hızlı olan (maaşlı oldukları için durakta biri var mı diye bakıp durmazlar) ve zaman zaman huzur evini andıran otobüslerdir.
insanların telefon konuşmalarını dinlemek zorunda kaldığınız ve yol boyunca abuk sabuk, insanların kendilerine özel konularını öğrenmek zorunda bırakıldığınız şehiriçi ulaşım araçları.
Eski olan Mercedes marka otobüsleri 20 yıldan fazla yollarda gördüğüm, Mercedes abi adamlar yapmış, dememe sebep olan canavarların yerine 2 yıl öncesinde yeni Mercedesler yer almış fakat iki yıl içinde hepsi dökülmüş olup, bir kısım hatlarda yine eski emektar Mercedes'in yollarda olduğu görülmüştür.